Eğer bilinç evrensel genel kavramlar dolayımıyla düşünemeseydi bilimsel komünizmin kendisi ortaya çıkamayacaktı. Marksist bilgi teorisi evrenselliğin ortaklığını tanır, tekilliğin kıskacındaki somutluğu ve farklılıkları ise esasta reddeder. Mesela Mao, olguculuğun ve tekil bilgi partiküllerinin etkisinden kurtulup tümel ya da evrensel olana doğru yönelmemiş olsaydı, Japon işgali koşullarında Halk Savaşı Doktrinini geliştiremeyecekti. Çünkü akıl varlığı ancak evrensel tümelleri aracılığıyla kavrar. Tekilin bilgisinden evrenselin bilgisine geçmeden hakikat bütün çıplaklığıyla görünür olamıyor. Oysa tarih, nesnel gerçeklik tasarımı içermeyen yanılsamalardan politikalarımızı arındırmayı talep etmektedir. Bu nedenle henüz tamamlanmamış ve bir yönüyle soyut kalan duyumcu bilgi yöntemiyle proletaryanın öncü güçlerinin birlik sorununu aşmanın zorlukları vardır. Bütünlüklü kuramsal bir tarih metodolojisinden mahrum olan ve olguculuktan duyumlanan bilgiler aracılığıyla yola devam etmenin kendisi zaten birliğin önünde ciddi bir sorundur. Çünkü olguculuk, duyumsal bilgicilik ve Empirizm yoluyla edinilen bilgi şüpheye yer vermeksizin kendi kendini gerekçelendiremez.
Günümüzde de Kaypakkayacı politik kuvvetlerin birlik aksiyonun önüne çıkarılan engeller hala olguculuktan, gerekircilikten, empirizmden ve duyumsal bilgicilikten beslenmeye devam etmektedir. Bu durum devrimci pratiğin gelişmesi önündeki en temel düşünsel engeldir. Mesela bir komünist partisinin en önemli görevlerinin başında; olgunlaşmakta olan devrimci duruma hazırlanmak gelmektedir. Aslında biz Maoistler siyaset praksisi dediğimiz zaman devrimci durumun subjektif ayağını büyüten, olgunlaştıran ve hazırlayan bir devrimci pratiği kastediyoruz. Kaypakkayacı politik kuvvetler arasındaki birlik sorununun proleter bir tarzda çözümü, tamda devrimci duruma hazırlanmanın başlıca halkasını oluşturmaktadır. Yani komünistlerin birliği için çalışmak aynı zamanda devrimci durumun eksik kalan bileşenleri için dolaysız olarak çalışmak anlamına geliyor. Dağınık duran proleter devrimci rezervlerini bugünden toparlayamayan politik hareketlerin kendiliğinden patlayan kitle seferberliklerini sevk ve idare edemeyeceklerini tarihsel tecrübelerimizden dolayı biliyoruz. Toplumsal gelişmelere hazırlıksız yakalanan politik topluluklar başarısız olmakla da kalmayıp gittikçe tarihin ötelediği gereksizler sınıfına doğruda evrilebilirler.
Birleşik ve güçlü bir komünist partinin inşasına karşı direnen politik çizgilerin, devrimci durum kapıya dayandığı zaman kendiliğinden sokaklarda seferber olan kitlelere hangi yöne doğru gitmeleri gerektiğini söylemeyi başarması beklenmemelidir. Partinin rolü olmadan da tarihin kendiliğinden patlayan bazı devrimsel gelişmeleri kaydettiğini biliyoruz. Ama unutulmamalıdır ki güçlü ve sürekliliği sağlanmış bir komünist partinin yol göstericiliği olmadan devrimin sürdürülmesi imkansızdır.
Geçtiğimiz yıllarda Kazakistan halk ayaklanmasında da gördüğümüz gibi kitleler sokakları alabilir, şehirleri bir ahtapot gibi saran dijital gözetleme teknolojisini işlevsiz bırakabilir ve beyaz ordunun cephane depolarını kamulaştırabilir ama uzun süreli nasıl savaşması ve ne yöne doğru gitmesi gerektiğini bilemez. Böylece devrimin enerjisi kaptanı olmadan yüz metre sürüklendikten sonra duran bir lokomotifin buharı gibi uçarak gözden kaybolur. O halde biz durumda; Kaypakkayacı kuvvetlerin ilkeli, bilimsel ve stratejik birliğini amaç edinmiş bir politik praksisin aynı zamanda ve son tahlilde proleter büyük bir devrimi hedeflediğini de göz ardı edemeyiz. Devrimi, merkezi güçlü bir önderlikten mahrum bırakan küçük burjuva eğilimli politik çizgilerin yarattığı engeller bütün komünist parçalardan proleter devrimci dinamiklerin birlik ve mücadele anlayışıyla aşılmalıdır. Hangi saflarda olursa olsun hiçbir ara sınıf beslemeli imtiyaz, ayrıcalık ve kaygılar proleter devrimcilerin birleşme praksisi önünde direnemeyeceklerdir.
Tarih kavimlerin, ulusların ve sınıfların çeşitli birlik siyaseti tecrübeleri ile doludur. Tarihin materyalist yasaları bütün bu kategoriler içerisinde sadece sınıf bilinçli proletaryaya ontolojik nedenlerle eşyanın doğası gereği gerçekleşmesi gereken gerçek bir birlik rolünü bahşetmiştir. Tarihte Cengiz Kağan’ın Moğol birliğini sağlaması, Amerikan veya Avusturalya beyazlarının uluslaşma süreçleri ve nihayet Kemalizm’in ulus/devlet anlayışının kökenlerinde toprak ve kent sermaye rantına dayanan bütün mülk rejimlerinin kanlı ve sömürücü sınıf hikayeleri yatmaktadır. Aynı zamanda birçok ara tabaka gibi küçük burjuvazinin devrimci kanadının birlik praksisinin temelinde de kendi sınıfının eşitsiz imtiyazları lehine bir siyasa yatmaktadır. Tarih bu anlamda feodal despotik, komprador, tekelci ve küçük burjuva diktatörlüğünden beslenen yapay ve zorlama birliklerin önüne bunların biricik anti tezi olarak proletarya diktatörlüğü altında gönüllü ve ontolojik nedensellikli birliğini koymuştur. Bu nedenle komünistler arasındaki birliğin oluşması için gerekli köprü ve onun alt bağlaşıklarını örmeye karşı çıkan anlayışlar aynı zamanda bir komünist partisinin epistemolojik varlık nedeni olan “Komünist Büyük Manifesto”nun yol göstericiliğine de objektif olarak karşı çıkmış oluyorlar. Bu karşı duruşun temelin de “Olguculuk” ve “Gerekircilik” yatmaktadır. Oysa bu felsefi modelleme aydınlanma çağında burjuvazinin bilimi geliştirme metotları arasında yer alıyordu. Marks ve Engels yoldaşlar pozitivist bilimlere bir miktar katkısı olan bu idealizmi diyalektik ve tarihsel materyalizm yordamıyla tamamen aşmışlardı. Bu anlamda anti birlikçi tutumlarda yapay neden üretmenin felsefi arka planında Marks öncesi materyalizm ve burjuva aydınlanmacılığın izleri olduğunun bilincinde olmalıyız. Bu anlamda Başkan Gonzalo’nun; “Şüphe ediyorum, öyleyse varım.” önermesi bu durumlarda akıllarda tutulmalıdır. Nasıl ki Engels yoldaşın bir benzer şekilde dediği gibi; fizik bilimi düşünce yani felsefe olmadan gelişmezse, aynı şekilde komünistlerin birliği de doğru bir düşünce yani felsefe olmadan gelişmeyecektir.
Yine Başkan Gonzalo’nun ifadesiyle; felsefe olmadan politik parti olamayacağına göre bizler burada rahatlıkla felsefe olmadan komünist partilerin birliğinin olamayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Proletarya hareketinde geçmişte yaşanmış olumsuz tutumların olguculuk ve gerekircilikle değil, bütüncül bir tarih anlayışıyla aşılması mümkündür. Olgular, gereklilikler, eylemler ve hatta bütün bu kategorilerin içinde gerçekleştiği tarihsel koşulların kendisi bizzat tarihseldir. Tarihsellikten bağımsız bir bilgi tasarımı içine girmek Marksistlerin işi değildir. Çünkü dönemin bilimsel verileri tarihsel olmaktan ve değişmekten kurtulamamaktadır. Bir komünist hareketin birlik örüntüsünü bozan bütün tasfiyeci, ilhakçı, hizipçi ve darbeci eylemler gerçekleştiği sürecin etkisini içerir. Bu anlamda tarih içerisinde ortaya çıkan olgular günümüzün proleter birlik praksisiyle özdeş olmadığı için geçmişte yaşanan bu kategorileri güncellemek tümel olandan kopmak ve olguculuğun dar kalıpları içerisine hapsolmak anlamına gelmektedir. Çünkü diyalektik materyalizm tıpkı toplumsal yasaları inceleyen tarihsel materyalizm gibi; ortaya çıkan olgu ve yasaların tümel ile ilişki bağlamında kavramlaştırılmasını, birçok yeni yaklaşımı ve başka şeylerle olan anlayış ilişkisini inceler. Marksizmin tarihsel süreç içerisinde gelişime itimlenen bir bilim olmasının özü buralardan ileri gelmektedir. Bu nedenle geçmişte yaşanan olumsuzluklardan dolayı kendi adına sorumluluk alan ve bunların özeleştirisini vererek bu konuyu aşmaya çalışan bütün politik çabalar görmezlikten gelinemez. Aksi tutumlarda direnmek, bizlere, şeylerin kendisinin bilgilerimizden kaçtığı bir idealist dünyanın kapısını ardına kadar açacaktır.
Kaypakkayacı komünist hareketin geçmişindeki birlik ve ayrılık praksisine ağırlıklı olarak küçük burjuva ara sınıf tepkilerinin damgasını vurduğunu artık dahi iyi anlıyoruz. Şimdi bu tahribatı düzeltmek her saftaki devrimci proleterlerin görevidir. Çünkü hayatta hiçbir toplumsal davranış ve eylem yoktur ki bir sınıfın karakterini taşımasın. Her şeyde olduğu gibi bir örgütsel birlik ve ayrılık siyaseti proleter karakterli olduğu gibi küçük burjuva karakterlide olabilir. Proleter siyasanın doğasında bulunmayan muhtelif sosyal tedhiş hareketlerinin sınıf niteliği iyi tahlil edilmelidir. Çünkü örgütsel sosyolojinin geçmişindeki olumsuz bir eylemini mahkûm etmenin en gerçekçi yolu, o eylemin altında yatan sınıfın ipliğini açığa çıkarmaktan geçmektedir.
Gününüzde birlik sorununun önündeki en büyük engel olan güven sorununun ortadan kalkması bu tarihsel materyalist metodolojiye bağlıdır. Çünkü ne güven ne de birlik söz ile değil devrimci eylem ile gelir. Maoizmin en güçlü yönlerinden birisi; “madde pratikle dönüştürülür” şeklindeki sentezidir. Aslında bu durum Marks’ın Feuerbach üzerine 11. tezinin uygulanabilir bir siyasaya dönüştürülmesi anlamına geliyordu. Böylece bu konu ilk önce Lenin ve sonra da dünyanın üçüncü bölgelerine uygulanabilinirliği anlamında Mao sayesinde felsefenin konusu olmaktan çıkarılmakla kalmıyor, aynı zamanda da bir tezden siyasaya, yani halk demokrasisi ve proleter demokrasinin siyaset praksisi biçimine dönüşüyordu. O halde bizler rahatlıkla; güven duygusu ve birliğin söz ile değil devrimci pratik üreterek gelebileceği üzerine mutabık olabiliriz. Çünkü güveni tesis etmek de dünyayı değiştirme mücadelesinin bir parçasıdır ve bu ancak pratikle mümkündür.
Bütün bu enternasyonal proletaryanın büyük tarihsel anlatımlarını ve tecrübelerini kendi çağdaş tecrübelerimizle birleştirip analitik bir çözümlemesini yaptığımız zaman, Kaypakkayacı kuvvetlerin birlik praksisinin Marks’ın Feuerbach üzerine11. tezinin hayata geçirilmesine hizmet ettiği sonucunu çıkarabiliriz. Maddeyi değiştiren proleter bir birlik aksiyonu böylece dünyayı değiştirme mücadelesinin bir parçasına dönüşmektedir. Bu durum sadece real akıl yürütme anlamında değil, felsefi, pratik ve demokrasi anlayışımızın siyasası bakımından olanaklı ve mümkündür. Kitleler her şeydir ama kazanmak için önderliğe ihtiyaç duyar. Devrim objektif olarak bizim irademiz dışında vardır ama devrimin başarısı bizlere bağlıdır. Yolu gösteren, kuvvetleri organize eden ve hedefleri kavramlaştırarak inşa eden Proletarya partisinin kendisidir. Böyle bir tarihsel öncülük misyonunun komünistlerin birliği sorununu görmezlikten gelmeyi tercih etmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu çözümlenmeyi bekleyen sürdürülemez felsefi, siyasal ve pratik bir paradokstur. Bu durum her şeyden önce Maoist siyaset bilimi açısından da bir paradoks olduğu için tarih kuramıyla ilgili çelişki ve tartışmaların kapısını aralamaktadır. Zaten bu tür zamanda dayanıklı olan sorunların altında genelde hatalı bir tarih kuramının yattığından şüphe etmek genelde yaratıcı bir bilim yöntemidir. Amacımızın bağcıyı dövmek değil hepimiz için üzüm yemeyi sağlamak olduğunu burada belirtmek gerekiyor.
Günümüzde dünyada en örgütlü ve donanımlı sınıf burjuvazidir. Eğer dağılan bütün güçlerimizi bir araya getirip tek bir parti altında çelik bir birlik kuramazsak bu savaş makinasına dönüşmüş gerici sınıfı bütün cephelerde mağlup etmemiz mümkün olmayacaktır. Kapitalizm sanıldığının aksine kendi haline bırakıldığında ölmeyecektir. Kapitalizm denen bu zehirli gezegen ahtapotunun doğal yollardan sönüp öleceği yönündeki iddialar reformistler tarafından dile getirilen koca bir yalandır. Tarihsel miladını dolduran kapitalizmin kendisini son anda ölümüne savunacağından emin olmamız gerekiyor. Reformistler, hayalperesttiler ve düşünceleri eşyaların tabiatından kurtulmuştur. Onların politik dünyaları boşlukta aptalca gezinen ruhlar alemini andırmaktadır. İnsanlığın ezici bir çoğunluğu kapitalizme sert bir şekilde vurmadıkça o tarihiyle beraber bu gezegenden defedilemeyecektir.
Dev tekeller 19. yüzyılın sonlarına doğru büyüyerek sanayi, banka ve devlet sermayesi ile kaynaştılar. Böylece kapitalist ekonomik formasyonun serbest rekabetçi aşamadan bir üst emperyalist seviyeye çıktığı tarihsel koşullar dünyayı oldukça tehlikeli bir yer haline getirdi. Bu ekonomik ve sosyal sapkınlık hali günümüzde tarihsel sınırlarını aşarak artık milyarların gırtlağına ve ruhunun derinliklerine dayanmaktadır. Her şeyden önce Kapitalizm sadece insanın biyolojik, kültürel ve ruhsal varlığına yöneltilmiş bir tehdit değildir. O her şeyden önce doğanın bağrına saplanmış paslı bir hançer gibidir. Yani dünya geçtiğimiz yüzyıldan daha tehlikeli bir hale gelmiştir. Bu durum ise binlerce, hatta milyonlarca görünür ya da görünmez kolu olan ve kendisini devrime kadar gizlemeyi başaran çelikten bir komünist öncü kurmayın varlığını gerekli kılmaktadır.
Son sözü Rus yazar Nikolay Dobrolyubov’a bırakıyoruz; “Yeni dönemin yeni insanlara gereksinimi vardı ve bu insanlar ortaya çıkmaya başlamışlardı bile. İç sürtüşmelerle yıpranmış ve düşünceler üzerine kafa patlatmalarla eylemsiz duruma gelmiş, felç olmuş liberal idealistlerin yerini, sinirleri güçlü, düş güçleri sağlıklı gerçek insanlar almaktaydı.”