
Bahattin Seçilir/İstanbul
Suriye’de 61 yıllık BAAS rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesinin ardından Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) çetelerinin öncülüğünde geçici hükümet kurulurken, Türkiye ve bağlı Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Rojava’ya yönelik saldırıları aralıksız sürüyor. Lazkiye ve Tartus gibi yoğunlukta Alevilerin ve Hristiyanların yaşadığı kentlerde saldırı, katliam, işkence ve insan kaçırma olayları artamaya başladı. Çatışmalar devam ederken MİT Başkanı İbrahim Kalın ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam’a giderek HTŞ lideri Colani ile görüştü. Bu görüşmelerin ise Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırı hazırlığı çerçevesinde yapıldığı belirtiliyor.
Ortadoğu uzmanı araştırmacı yazar Hamide Rencüs ile Türkiye’nin Suriye politikasını, Alevi ve Hristiyanlara dönük gerçekleştirilen katliamlar ve bölgedeki gelişmeleri konuştuk.

Suriye’de Şam’ın düşmesinden sonra ortaya çıkan yeni siyasal durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hamide Rencüs: Şam’ın düşmesinden sonra saraya ilk giden HTŞ’nin lideri Muhammet Colani, tam bir cumhurbaşkanı gibi davranmaya başladı. Aslında onun siyaset ile ilgili hiçbir deneyimi yok. Kendisi İdlip’teki İslam emirliğinin askeri haraket dairesi başkanı. O bir asker, bir savaşçı. Beraberindekilerin tamamı savaşçı. Fakat Butik İslam Devleti kurdukları İdlip’te bir sivil hükümet te kurmuşlardı. Adına Suriye Kurtuluş Hükümeti, işte oradaki tamamıyla El-Kaideci, tamamıyla yine militan kesimden oluşan bir hükümet vardı. Ve onları bakan olarak atadı. Yani hükümet yok. Anayasayı da rafa kaldırdı. Bakanlar kurulunu zaten fesih etti, devir alırken iktidarı. Dolayısıyla şu an devlet yok hükümet yok Suriye’de bir iktidar yok. Ulusal konferans düzenleyeceklerini ilan ettiler. Anayasa hazırlıkları için çalışmalar yürütüleceğini, konferanstan sonra bu işe başlanacağını söylediler. Ama şu an da bir kaos hakim Suriye’ye. Kesinlikle bir istikrar yok, sistem yok, rejim yok, yıkılmış bir devlet var. Ve yerine henüz konulmuş bir şey yok.
Suriye’de öncesiyle birlikte yeni ortaya çıkan siyasal denklemde Türkiye’nin rolü ve siyasal emelleri nelerdir?
Hamide Rencüs: Öncesinde de şimdi de Türkiye’nin Suriye politikası tamamen rejimi yok etmeye yönelikti. O motivasyonla haraket etti. Dış politikası tamamen buna bağlı olarak işletildi. Dolayısıyla rejimin yıkılma olasılığı ortadan kalktıktan sonra yine Suriye’ye dönük hedeflerinde şöyle bir değişikliğe gitti. Garantörlüğünü üstelendiği cihatçı koalisyondan bir Suriye Milli Ordusu oluşturdu. Suriye Milli Ordusu, TSK öncülüğünde Suriye topraklarındaki hedefleri için savaştırıldı. Şu anda Şam düştükten bu yana öncesinde de Halep’in doğu tarafına dönük operasyon yapmalarının, yanı sıra şu anda Kürt birliklerine karşı Suriye Milli Ordusu savaştırılıyor. HTŞ’nin çok hızlı bir şekilde Şam’a kadar ilerlemesinin arkasında bütün yerel kaynaklar diyor ki; “ABD, Türkiye ve İsrail var.” Dolayısıyla Türkiye önce inkar etti. Yani Şam teslim olmaz tedirginliği ile diyelim ya da tedbirli davrandığı için önce ret etti. Yani HTŞ’nin bu saldırganlığının arkasında yokuz, bizimle hiçbir ilişkisi yok dedi. Fakat sonra hemen ilk resmi temas kuran Türkiye oldu. HTŞ Lideri Colani ile İstihbarat Dairesi Başkanı’nın gitmesinin ardından resmi davet gibi gerçekten diplomasi kurallarına uyularak Dışişleri Bakanı’nın, Colani ile görüşmesi ve ardından, “Biz zaten HTŞ ile işbirliği halindeydik başından itibaren” itirafı bütün o söylenenleri doğrulamış oldu. Türkiye’nin Suriye’den beklentisi ne? Yani Esad’ın devrilmesini isterken ki motivasyonu neyse aynısı. Müslüman kardeşleri iktidara taşıma. Şimdi Müslüman kardeşler, daha çok Türkmen gruplarla birlikte ve Suriye Milli Ordusu’nun içindeler. Bunların sivil geçiş hükümeti var, Türkiye’nin desteklediği merkezi Antep. Ama HTŞ hiç biri ile ortak etmeyi düşünmedi bile. HTŞ’den yani bütün bu muhalif bileşenleri kucaklamasını talep ettiler. Ama şu ana kadar teker teker atanan bakanlar oldu ve hiçbirisi Türkiye’nin desteklediği geçiş hükümeti ya da geçici Suriye Milli Ordusu hükümetinden değil. Hepsi tamamen İdlip’teki İslam devletindeki hükümetler oldu. Dolayısıyla Türkiye şu anda Kürtlere karşı sınırdan 30 metre derinliğe dönük bir koridor açmak üzere, savaşmak dışında Türkiye bir şey yapmıyor. Ama bu görüşmelerde sanırım inşaat ihalelerini talep ettiler diye düşünüyorum ben.
Suriye’de yeni ortaya çıkan siyasal iktidar ve denklemde en büyük tehlikeyi yaşayan topluluklardan biri de Alevilerdir. Mevcut durumda Suriye’de Alevilerin durumu nedir? Alevileri bekleyen tehlikeler nelerdir?
Hamide Rencüs: Alevilerin durumu gerçekten çok çok kritik. Çünkü 2011’de başlayan Suriye’deki savaşın adı aslında cihat savaşıdır. Ve burada mesepçi bir argümanla başladı bu savaş. Eski Cumhurbaşkanı Besar Esad’ın mezhebinden dolayı oradaki Aleviler hedef alındı. Ve hatta savaş boyunca 15 Alevi katliamı gerçekleştirdiler bu cihatçı gruplar. Dolayısıyla Aleviler hedefteyken sadece Beşar Esad’ın Alevi olmasından kaynaklı, Alevilere karşı bir öfke ve intikam motivasyonuyla beslendiler. Yaklaşık 13 yıl boyunca bu böyleydi. Şimdi Aleviler devlete bağlı, devlet güvencesinde ancak yaşayacağını bilen bir topluluktur. Devletin yıkılması ile birlikte hem devletsiz hem de savunmasız kaldılar. Ve üstelik bu kadar kin ile bu kadar nefret ile beslenen cihatçı kuşatma karşısında bir soykırım tehdidi ile karşı karşıyalar. Ve katliamlar oluyor. Yani bir soykırım diyecek şey yok şu anda ama soykırım çağrıları da yapıyorlar. El-Kaide’nin üst düzey kadrolarından Alevilere dönük soykırım çağrıları yapıyorlar. Yani bu fetva anlamına gelir ve dolayısıyla gerçekten soykırım tehditi ile karşı karşıyalar. 8 Aralık’tan itibaren asla münferit değil olmayan, tamamen sistematik Alevi katliamı sürüyor. Görüntü yayınlanması yasaklandığı halde bazı cihatçılar işkenceleri, öldürmeleri, katliamları dayanamayıp görüntülüyorlar. Ki, “intikamınızı alıyoruz” diye Müslümanlara seslenirini duyurmak istediklerini söylüyorlar. Sözde din kardeşlerimize “işte sözümüzü” tuttuk şeklinde gerçekten çok büyük bir katliam. Özellikle Alevilerin en değerli kutsalarına, Ebu Abdullah el-Hüseyin el-Hasibi türbesine dönük saldırıdan sonra Aleviler kafalarını dışarı çıkaramazken, korkudan sokağa döküldüler. Dolayısıyla bu da cihatçılara bir fırsat vermiş oldu. Şu anda sahil bölgesinde Hama, Humus, Tartus ve Lazkiye’de kontrolsüz cihatçı grup tarafından katlediliyorlar, işkence ediliyorlar, kaçırılıyorlar. Zaten evleri yağmalanıyor. Özellikle Hristiyan ve Alevilerin yan yana yaşadığı mahallede, Tarsus kırsalında evleri basılarak hem soyup hem tahrip ediyorlar hem de kadınları kaçırıyorlar. Yani böyle bir tehlike var. Kimse buna dur demiyor. Çünkü kanun yok, nizam yok, iktidar yok. Açıkçası çok büyük bir tehdit var Alevilere ve diğer azınlıklara dönük.
Türkiye’nin Suriye politikasında belirleyici bir yerde duran Kürtlerin durumu nedir?
Hamide Rencüs: Kürtlerin durumuna gelince. Şu anda Kürtler bu savaşa dahil olmamışlar. HTŞ, Halep’ten Hama, Humus’tan Şam’a doğru ilerlerken de, HTŞ ile birlikte iş tutabileceklerini Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyebileceklerini açıklamışlardı. Ama HTŞ dönüp onlara herhangi bir yanıt vermedi. Yalnız Suriye Milli Ordusu’nun Halep’in Doğu mahallelerine saldırması ile birlikte Suriye Demokratik Güçleri, oradaki Kürt sivilleri korumak amacıyla harekete geçti. Ondan bu yana Şeyh Maksut’tan başlayan çatışmalar şu anda Tel Rıfat, Minbiç ve Tişrin’e kadar ilerledi. Şimdi doğu Fırat ile batı Fırat arasındaki köprüde çatışmalar devam ediyor. Hava desteğini Türkiye’den alan Suriye Milli Ordusu, Tişrin köprüsünü geçerek Fırat’ın doğusuna ilerlemek istiyor. Ama çok ciddi çetin çatışmalar devam ediyor. Türkiye’nin Suriye toprakları ile ilgili temel talebi Kürtleri, Türkiye sınırından uzak tutulmasıdır. Bu savaş Kürtleri, Suriye’nin daha derinlerine itmek içindir. Bunun iznini Amerika’dan daha önceki Trump döneminde almıştı Türkiye. Şu anda Trump’ın yeniden kazanması ile birlikte bu motivasyon Türkiye’yi harekete geçirdi diyebiliriz. O tampon bölgeyi sınır güvenliği gerekçesi ile kurmak istiyor. Kürtler de sivillerini korumak için, topraklarını korumak için ciddi bir çatışmanın içindeler. Lakin İsrail’in güneyden Suriye’ye girmesi herkes için süpriz olmadı. Açıkçası beklenen bir şeydi. Çünkü HTŞ’nin İsrail ile çatışma gibi bir niyeti yoktu ve açıkladı. “Biz yorgun düştük üçüncü bir taraf ile savaşmayacağız” dedi. Alevilere karşı savaşını yürütüyor açıkçası HTŞ. Dolayısıyla, İsrail’in özellikle Süveyde’yi de ele geçirmesinden sonra oradaki Dürziler ile ileriye dönük bir ittifak olanağı yakalamış oldu. Dürziler, “cihatçılardansa İsrail ile ittifak kurabiliriz” açıklaması yaptılar. İsrail’in gözü şu anda hedefi Kürtlerin bölgesine kadar bir koridor açmak. Dürziler ve Kürtler ile ittifak halinde adına da “Davut Koridoru” dediği o güvenlik koridorunu inşa etmek. Şuana kadar Kürtlerin bu savaşına hiç bir resmi açıklama yapılmadı İsrail tarafından. Amerika tarafından da yapılmadı. Amerika hala yeşil ışığını yakmış durumda Türkiye’ye. Bunun nereye evrileceğini bilmek zor. Ama Trump, görevi devir alana kadar bu iş bu şekilde göz yumma biçiminde devam edecek görünüyor. Yani ABD’nin, Türkiye’nin bu Suriye’ye yönelik müdahalesine göz yummaya devam etmesi durumu söz konusu.

