İnsan aya ayak basarak artık yaşadığı gezegene uzaydan bakabilen gelişmiş bir primat düzeyine ulaşabildi belki ama tarih öncesi dönemlerden beri ihtiyaç duyduğu totem, tabu ve büyüden kurtulduğunu söyleyemeyiz.
Üretim güçlerin yeterince gelişmediği ya da eski üretim ilişkilerinin kalıntıları ile iç içe geçmiş çarpık sanayileşmiş toplumlarda ki ilkel totemlerin yerini, batı toplumlarında lüks tüketim nesneleri almaktadır. Kapitalist modernite ile birlikte, pahalı/lüks otomobil, yat, villa, markalı kıyafet, kozmetik ürün ve at yarışları gibi çeşitli bahis oyunlarında somutlaşan karşı konulamaz elde etme büyüsü, ilkel sihirci toplumların büyücülüğünden daha tılsımlı bir hale gelmiştir adeta. İnsan türünün düşünsel ve kültürel evriminin ilk köklerinden ortaya çıkmış olan bu sosyal antropolojik öğeler, kapitalizm ile beraber metaların hükümdarlığı altına girerek içerik ve şekil değiştirmişlerdir.
Tarihin ilk dönemlerinde totem için adak adanan kurbanlık bazı köle ve savaş esiri insanların yerini, emperyalizm çağı ile birlikte pazar paylaşım savaşları nedeniyle devasa katil makinelerin hedefindeki bütün insanlık almıştır. Nükleer ve biyolojik savaş tehditleri nedeniyle artık bu gezegende hiç kimse güvende değildir. Zıtların birliği ve mücadelesi yasası, evrenin her köşesinde olduğu gibi, toplumsal alana dair fizik ve felsefe ilişkisinde de yaşanmaktadır. 19. yüzyılda, modern fiziğin dünyayı defalarca yok edecek bir atom bombasının olanaklılığına potansiyel olarak imkan tanıdığı anlaşıldı. Ama Uranyum elementinin atomlarında ki füzyon bilgisini bir bombaya çeviren burjuvazinin felsefe ve ideolojisidir.
Modern fizik, proletaryanın bilgi teorisi ile olası ilişkisinde, doğayı korumanın, insanı özgürleştirmenin, toplumsal ve biyolojik olarak kurtarmanın ve yaşatmanın bir kaynağına dönüşecektir. Tarihsel ve diyalektik materyalist felsefenin doğa bilimleri ile olan ilişkisinin doğası bu parametrelerde yüklüdür. Proletarya sınıfının tarihteki politik, ideolojik, felsefi ve örgütsel öncü ve entelektüellerinin atom altı dünyanın karmaşa ve koşuşturmasına kayıtsız kalmamasının sebebi bunlardır. Ama ilkel totem ve sihircilikten muzdarip siyasal dogmatikler, sadece doğaya dair kalıplaşmış bilgilerin değil, siyaset biliminin geleneksel yorumunun tersinebilirliliğinden de günaha girer gibi korkmaktadırlar. Bu kahredici gerçeklikle işleyen yasaların hareketiyle çelişmeli olan subjektif fikirlerin etkilerinden arınmayı olanaklı duruma getirmenin en karmaşık yol ifadesi, bin bir felsefi kılıç darbesi ile parçalanmaktan korkmayan devrimci bilimsel cesaretten geçmektedir. Başka bir yol yoktur ve aksi arayışlar yeni totem ve sihirlerle dolu politik dünyalara gebedir.
Zaman, hareket ve değişim parametrelerinin dondurulduğu bir düşünce modeli “Radikalizm” olarak değerlendirilemez. Canlı bir mikrobiyoloji gibi işleyen bilgi teorisinden koparılmış bir radikal önerme, kökten değiştirici özellik göstermesi mümkün değildir. Patolojinin konusu olmaya eğilimli bu histerik düşünsel modellemeler, sermayenin yasa koyucu olduğu yabancılaşmış dünyanın fenomenleri olmaya doğru eğilimlidirler. Eğer bir düşünce, kendi programının ön gördüğü pratik ile olan ilişkisine rağmen, değişimi zamanında gözlemleyemiyorsa, burada bütün bu tablonun dışında daha derin ve önemli bir sorun var demektir. Bu ise bizim bilincimizin bilgi ile ilişkisine dair sorunsallıktan başka bir şey değildir. Doğal olarak pratik ile olan ilişkimizin yapısal problemlerini de birlikte sürece taşıyacaktır tabi ki.
Bilgi teorisi kurmadan önce, bilgi ile olan ilişkimizi düzeltmemiz gerekiyor. Geri toplumsal ilişkilerden önemli oranda beslenen politik grupların böyle bir devrimci zihinsel ilerleme sağlamalarının önünde ciddi engeller vardır. Siyasal klan dünyası, devletin, mülkün ve ailenin arkaik dönemlerden hortlayan ağır ve sisli bir gölgesini tıpkı bir karabasan gibi üzerinde taşır. Kaba materyalizmin yönettiği tütsünmüş bir kutsal iktidar etrafında cereyan eden katı ve şekilsiz nesnelerden oluşmuş sabit bir dünya algısı vardır. Kişi yaşamı boyunca toplumdan devraldığı ve bir miktarda örgütten aktarılan bazı gerici ve devrimci kültürel özellikler, suç, günah ve sevaba çağrı yapan bazı davranış kalıplarının baskısı altında iç içe geçmektedir.
Oldukça subjektif olarak şekillenmiş marjinal dünyanın kozalağındaki bu köhne yapının umurunda bile değildir aslında büyük insanlık. Tabiatı ile köprü kalmadığı için marjinallerde zamanla devrimci sınıfların umurunda olmayacaktır. Özgür eylemin ve düşüncenin, dolayısı ile entelektüel ilerlemenin önünde bir handikap gibi durmaktadır bu türden köhnemiş siyasi dünyalar. Toplumsal cinsiyet anlayışı ve ahlaki bazı normlara dayalı yaptırımlar ile gardiyanlık görevi üstlenilmiştir. Özgürlük düşüncesi ve eylemi ile kendini gerçekleştirebilme imkanı, bir devletin gerici yasalarına ihtiyaç duyulmayacak bir şekilde klanın kuşatma ve baskısı altındadır artık. Kaba ahlaki baskı, dayatma ve talep, bazen feodal entrika, taciz ve şantajlarla beslenir. Ve yine bu yüksek ahlaki değerler adına, özgürlük arayışında ki bireyin öz güveni hedeflenip yararlanmaya çalışılır. Burada amaç, kişinin günahkâr ve suçlu olduğuna inandırmayı hedeflemektir.
Sonuç olarak klan özelliği taşıyan kliklerin mensupları, kendilerini bilgiye dayalı iradi etkinlik yolu ile değil, gerici marjinal bir dünyanın totem ve büyü kültürel ilişkisinin ağırlığı altında kaybolarak var ettikleri için, özgürlük kavramı ile ilgili sorunsallıkları da böylece ortadan kalkmaktadır. Çünkü kişinin varoluşsal yokluğunda, artık bir varlık sorununa kalmamıştır.