Bizimle iletişime geçin

Dosya-Haber

Kaypakkaya’da Tarihsel Boyut ve Yaşayan Öz

Sınıfsal tahakküm formlarının en hoyrat ve acımasız tarzda yaşandığı bir coğrafyada azınlık içinde azınlık, öteki içinde öteki olarak, hele de alternatif özne iddiasıyla öne atılmak herkesin harcı değildir.

Doğada olduğu gibi toplumsal/siyasal yaşamda da geçmişten azade hiçbir nesne ve olgu yoktur. Organik ve inorganik madenin, olgusal süreçlerin tamamındaki değişimler, görünen ve görünmeyen, evrimsel ya da devrimsel hareket(ler)in, devinim(ler)in sonuncu olarak ortaya çıkarlar…

Bizatihi kendisi tarihsel bir varlık olan insan, evrensel yolculuğu boyunca daima geçmişine bakmış, ondan beslenmiş ve onu anlamlandırmaya çalışmıştır. Farkında olarak ya da olmayarak, dar veya geniş bir perspektiften… Hatta çoğu zaman geçmişine saplanıp kalmış, bugünü anlayıp açıklamakta ve sonraki istikametini tayin etmekte hayli zorlanmıştır.

Karl Marks’la birlikte zorlu bir engeli aşarak bir bilim disiplini haline gelen tarih kavramı, felsefenin de dahil olduğu zorlu ideolojik mücadelelerin ardından diyalektik ve tarihsel materyalizm formundaki düşünsel bir devrime, bir eylem kılavuzu raddesine ulaştı.

Sarsılmaz bir değiştirme iradesiyle öne atılan 20. yüzyılın devrimci özneleri, bu teorik hazinenin aydınlığında gerçekleştirdiler devrimci pratiklerini ve yeni düşünsel atılımlarını.

KAYPAKKAYA’nın da teorik-politik çalışmalarına, olgulara yaklaşımına nesnel bir nazardan bakıldığında bu zengin kuramsal mirasın, materyalist tarih perspektifinin katkısını ve aynı zamanda (analitik olduğu kadar diyalektik tarzda da işleyebilen) kendi parlak mantığını da kolaylıkla saptayabiliyoruz.

Egemen tarih kalıplarının, kronik resmî ideolojik koşullanmaların dışına çıkabilmenin başlı başına bir düşünme cüreti, düşünmek için lüzumlu bir kavramlar silsilesi ve de kayda değer bir soyutlama kapasitesi gerektirdiği malum.

Onun genel planda derinlikli bir sorgulama, eleştirel düşünme yöntemi, sosyalizmin sorunları, Kemalizm ve Milli Mesele gibi tezlerinden yeterince biliniyor.

Ancak KAYPAKKAYA hiç kuşkusuz bundan daha fazlasıdır. Onu, evrensel komünist kuramın özünün Türkiye coğrafyasındaki izdüşümü, hatta zirvesidir diye tanımlamak bir durum saptamasıdır kanımca.

Sınıfsal tahakküm formlarının en hoyrat ve acımasız tarzda yaşandığı bir coğrafyada azınlık içinde azınlık, öteki içinde öteki olarak, hele de alternatif özne iddiasıyla öne atılmak herkesin harcı değildir.

“Bin kılıç darbesiyle paramparça olmayı” göze alan çıplak bir cürete sahip değilseniz eğer, kafanızın içinde tüm zamanların kütüphanesini de taşısanız, zorunluluklar aleminin kale duvarlarında küçük bir gedik dahi açamazsanız.

Ama öte yandan, esaslı bir tarih kavrayışından, bütünlüklü bir felsefi, politik perspektiften mahrum iseniz, yalnızca gelişkin bir adalet duygusu ve yalın bir korkusuzlukla asırlık tahakküm biçimlerini, taşlaşmış kültürel kabulleri ve önyargıları, köklü geçmişleriyle müzminleşmiş ideolojik ezberleri sorgulamanız ve geriletmeniz olanaksızdır.

KAYPAKKAYA’nın resmî ideolojiye, yerleşik tarih algısına ve anlatısına itirazını derinleştirirken,“iki ayaklı, canlı bilgi hazineleri” addettiği Hikmet Kıvılcımlı, Reşat Fuat Baraner, Kerim Sadi (Ahmet Nevzat Cerrahoğlu), Rasih Nuri İleri… gibi “eski tüfekler”e; Halil İnalcık, Doğan Avcıoğlu, İdris Küçükömer, Korkut Boratav ve Sencer Divitçioğlu gibi tarihçi, iktisatçı ve düşünürlere doğrudan ulaşma merakı ve arayışı, onları izlemesi/okuması ve kimilerini yüz yüze dinlemesi/düşünce teatisinde bulunması gerçekten de kayda değerdir.

Çok genç yaşına rağmen, doyumsuz bir motivasyonla biriktirdiği tarih bilgisinin ancak ve ancak eylemle tarih bilincine dönüştüğünün ayırdında olduğuna da tanıklık ediyoruz.

KAYPAKKAYA’nın güncel anlamı üzerine

Gezegenimizin ve insanlığın çok boyutlu bir felakete doğru sürüklendiği mevcut konjonktürel olgunun, yerkürenin KAYPAKKAYA’larında ifadesini bulan komünist ideanın, özsel anlamın zamanımıza uyarlanmasına ve yeniden harlanmasına duyduğu yakıcı ihtiyaç aşikârdır.

Peki nedir bu anlam?

Her şeyden evvel, yarının inşaası için dün-bugün arasındaki zamansal bağın doğru anlaşılmasını öngörür bu anlam. Bunun için de, temelleri Marks tarafından atılan tarih biliminin, bilgi ve eylemin sentezinden doğan bir tarih bilincinin içselleştirilmesi şarttır.

İkinci olarak, teorik kavrayış ve zihinsel üretim faaliyetlerine uyguladığı ve yarım yüzyıl sonra bugün dahi çok ihtiyaç duyulan bilimsel yöntemden kopmamaktır.

En yakın yoldaşlarından Ali Taşyapan’ın tanıklığıyla, “…Kavrayışı sistematikti. Matematiksel formülleri unutmazdı hiç. Çünkü algılayış tarzı ezberi dışlıyor, sistem olarak kavramayı esas alıyordu. İbrahim’in teorik yetkinliği işte bu sistemsel kavrayıştan gıdalıydı. Genç yaşında yakaladığı teorik ivmenin ana damarı bu bilimsel mantıktı”…

Üçüncüsü, Karl Marks’ın hayattayken yayımlamadığı (1845`de yazdığı Feuerbach Üzerine Tezler), ancak ölümünden sonra Engels tarafından yayımlanan on bir kısa felsefi notun sonuncusu olan ünlü, “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir” tezinin, sanki sürekli bir devinim içinde bulunan toplumsal hareketin yorumlanmasına artık gerek kalmamış tarzıyüzeysel/çorak algısal yaklaşımlardan kurtarılmasıdır.

Benzer şey, “somut şartların somut tahlili” ve “devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” gibi temel komünist kuramın önemli prensipleri için de geçerlidir…

Dördüncüsü, KAYPAKKAYA’nın bizatihi kendisinin bir köklü değişimin ve kopuşun anıtsal bir sembolü olduğu gerçeğini unutmadan, gereğinde farklı şeyler söylemekten ve onu uygulama cüretinden, samimiyetinden ödün vermemektir…

Karl Marks’tan Mao Zedung’a uzanan hattaki büyük düşünür ve eylem insanlarının tamamı da bir önceki birikime yaslanarak birbirinden farklı tez ve görüşler ileri sürdüler. Ama hedef aynıydı: Sınıflı/devletli toplum uygarlığını kökünden söküp atmak, zorunlu ara aşamalardan geçerek komünizme ulaşmak…

Maddenin, toplumsal yaşamın sürekli hareketi sizi buna zorunlu kılar zaten. Aksi pozisyon alış, “yalnızca ahmaklar görüş değiştirmez” Fransız atasözüne hak verdirir…

Görüş ve araç değiştirmekle hedef değiştirmek arasındaki farkı anlamamakta düğümlenen sorun, yakın tarihi tecrübelerden bilinen çok sayıda yapay parçalanmaya neden olabiliyor, cevaz verebiliyor. Aslolan, stratejik hedef ve menzilden şaşmamaktır oysa.

Beşinci ve son olarak, mevcut toplum modelini devrim(ler) yoluyla kökten değiştirme iddiasındaki öznelerin, devrimci teorinin kılavuzluğundaki siyasal program(lar)ı toplumsal pratiğin mihenk taşına yatırmak, elde edilen yeni deneylerin ışığında yeni soyutlamalara ulaşmak, oradan doğru yeni pratiklere yönelmek…

Son birkaç söz

Karşı karşıya bulunduğumuz tarihi figür, diyalektik maddeci tarih bilincini tarihi bir sorumluluk mertebesine taşımış, bunun doğal sonucu bir tutarlılıkla ölümüne bir mücadeleye tutuşmuş seçkin bir kişiliğin olgusal gerçeğidir.

Günümüze de ışık tutan bu gerçeğin, yalnızca totolojik edebi ritüeller ya da yarı-dinsel saygı ayinleriyle geçiştirmek onun anısına yapılan bir haksızlıktır. “Onun çektiği İsa’nın çilesiydi”, “yapayalnızdı, hiç kimse onu anlayamadı, uygulayamadı” minvalindeki -gerçekle ilişkiyi tersyüz eden ve kaba idealist ögeler içeren- görüşlerin onu derinliğine ve genişlemesine, diyalektik bütünlük içinde anlaması zordur.

Konjonktürel siyasal tespitlerin, tarihsel dönemlerin değişimine bağlı olarak, kısmen veya tamamen değişime uğramaları kaçınılmazdır. Bir programa tekabül eden pek çok politik tespitin, belli örgütsel araç ve mücadele yönteminin zaman aşımına uğraması, hatta geçerliliğini yitirmesi aynı şekilde kaçınılmazdır.

Geriye kalan, ana eksen, yani öz ve stratejik doğrultudur…

Onun, kurşunlanmasından kısa bir süre önce el konulan “Savunma Taslağı” başlıklı el yazılı notları bugüne de ışık tutar niteliktedir.

İlk üç maddesi, Komünizm Hayaleti, Komünizm nedir, Sosyalizm nedir? Proletarya ihtilali ve sosyalizmin inşası” biçiminde sıralanan söz konusu taslak, “Milliyetlere ve dillere eşitlik, kendi kaderini tayin hakkı, Kadınlara eşit statü, Bütün din ve mezheplere eşitlik”ten, devrim sonrası tarımın nasıl organize edileceğine kadar oldukça detaylandırılmış, geniş perspektifli bir program çalışmasını içeriyor…

Ondaki (ağır fiziksel acılar altıda bile işleyen) zihin açıklığı, yerel-evrensel ilişkisi ve zamanlar arasında kurduğu diyalektik bağ, üstün bir soyutlama kabiliyeti, devletin idam fermanı demek olan kapsamlı bir savunma perspektifi/planı, derin köklü bir adalet duygusu ve eğilmez bir irade gibi zengin rezervler, olanca parlaklığıyla güncelliğini korumaktadır…

Onu layıkıyla anmak, onun bilimsel yönteminden ve mantığından öğrenmek, sistemin bilgi kuramından köklüce kopmak, çok cepheli bir egemen ideolojik kuşatmanın dışına çıkmak, sistem karşıtı politik ve sosyal devrime giden yolda milyonları mobilize edilmesinde ısrar etmek, bunun zorunlu gereği olan örgütlü mücadele motivasyonunu canlı tutmak ve bütün bu sorumlulukların taşıyıcı öznesi olmaya aday yeni kadro nesillerini yaratmaktır…

Kaybının 49. yılında, bıraktığı fikri miras ve kıymetli hatırasına saygılar olsun…



Ocak 2025
PSÇPCCP
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031 

Daha Fazla Dosya-Haber Haberler