Bizimle iletişime geçin

Makale

Komünist Olma Zamanı

Dünyayı kendi kolonisi ve ihtiraslarının laboratuvarı gibi gören kapitalist kastlar, aynı sınıfsal hırs ve düzenbazlıkla pandemi eksenli korku ve belirsizlikleri de ellerindeki dev medya grupları ve kukla hükümetler vasıtasıyla çoğaltarak üretmeye devam ediyorlar.

“Yaşamaya değer bir hayatı yaratmak için asgari şart, mevcut sosyal ilişkilerin tümüyle değişmesidir”

Sürrealist Manifesto

Mali sermayenin tanrıları ve onların emirberi devletler topluluğu dünyayı ruhsuz bir mal pazarına, bir AVM ve süpermarket tapınağına, savaş, talan ve yalan makinalarının harıl harıl işlediği bir sirk, mezbaha ve tımarhane karışımı cehennem yerine çevirdi nihayet.

Berlin duvarının yıkılışını kendi alternatifsizliklerinin biricik sembolü sayan dünyanın efendileri, 1989’u izleyen yıllarda adeta tüm bir gezene, canlılar alemine ve zihinlere karşı topyekün bir fetih hareketi başlatmıştı.

Dünya kapitalizmi için duvarın yıkılışı, “yeni dünya düzeni”nin de muzafferane ilanıydı aynı zamanda.

Bu “yeni” düzenin “medeniyetler çatışması” paradigması, toplumların doku hücrelerine değin geliştirilmek istenen yeni dalga kimlik savaşlarının da ideolojik işaret fişeği idi bir bakıma.

Kasım-1989’da 155 km uzunluğundaki Berlin duvarını yıkmakla övünen “yeni” dünyanın fatihleri, o günden bu yana 26 bin km uzunluğunda yeni duvarlar örmekle yetinmeyip, dünyanın etrafını ve çatısını komple örmeye yetecek kadar gelişmiş interaktif dijital duvarlarla donattılar. Aşılması çok daha zor olanlarını ise milyarların zihinlerine ve manevi dünyalarına inşaa ettiler…

Dünyayı kendi kolonisi ve ihtiraslarının laboratuvarı gibi gören kapitalist kastlar, aynı sınıfsal hırs ve düzenbazlıkla pandemi eksenli korku ve belirsizlikleri de ellerindeki dev medya grupları ve kukla hükümetler vasıtasıyla çoğaltarak üretmeye devam ediyorlar.

Bir yanda ırkçıların ırkçılarla yarıştığı, ümmetçi ve bağnaz milliyetçi uçların, cümle kimlikçilerin ve yeni tipte ilahiyatçıların birbirlerine alternatif olmaya çalıştığı, ihtilaf ve suç üreten kaynaklardan çözüm bekleme naifliği, bir tezatlar/tuhaflıklar hercümerci; öte yanda 1992 baharında Los Angeles’de patlayan ve George Floyd’un boğularak öldürülmesini izleyen aylar boyunca dünyanın büyük bölüme yayılan ırkçılık karşıtı kalkışmalar, küresellik karşıtı hareketler, kadın ve çevre eksenli direnişler, Hindistan’da insanlık tarihinin tanıklık ettiği tüm zamanların en büyük grev dalgası, farklı talep ve formlarda -dalgalar halinde gidip gelen- daha nice sosyoekonomik, demokratik ve politik karakterli yığın hareketleri…

Sonuç; son otuz yıl boyunca bir rakipsizlik duygusunun da verdiği küstahlıkla sergilenen demokrasi ve özgürlük şovlarının, “tarihin sonu”nu ilanlarının, esirler dünyasının umutlarına “elveda” diyen kapitalist propaganda endüstrisinin eseri olan ihtişam gösterilerindeki irtifa kaybı ve tarihin en kısa ömürlü “yeni dünya düzeni”nin hızlı çözülüşü oldu.

Zamanın Aradıkları

Katledilişlerinin 103. yıldönümünde K. Liebknecht ve R. Luxemburg’un, yanısıra erken kaybının 98. yıldönümünde büyük düşünür ve eylen insanı V.İ. Lenin’in anılarının yad edildiği şu sıralar, tarihin seyrini etkileyecek çapta birey ve kollektiflere, birleşik/örgütlü devrimci yığın eylemlerine duyulan yakıcı ihtiyaca da bir kez daha tanıklık ediyoruz.

Peki, kapitalist mülkiyet uygarlığının bütün dikişlerinden atmaya başladığı şu tarihsel momentte LLL üçlüsünün paha biçilmez anılarını yad etmek hangi öncelikleri ifade eder?

İlk olarak, yenilgi psikozundan hızla sıyrılarak emperyalist kapitalizmin ve liberal dünya gericiliğinin saldırganlığına karşı yeni dalga devrimci kalkışmaları tekrar harekete geçirecek yeni nesil komünist kadroların ve radikal aydın kuşakların yaratılmasını ifade eder.

İkinci olarak, sermayenin küresel egemenlik sistemini giderek daha fazla sorgular hale gelen ve doğallıkla da komünistlerin tarihsel pozisyonuna daha çok yaklaşan diğer anti-kapitalist (kadın, gençlik ve “iklimi değil sistemi değiştir” diyen politik ekoloji hareketi gibi) dinamiklerle koordineli mücadelelerde daha etkin inisiyatifler almak demektir.

Üçüncü olarak, her an her yerde patlayabilen bir ego furyasıyla; reklam, paye ve mal-mülk hırsının engelli müteşebbislere çevirdiği aydın ve sanatçı kalabalıklarıyla; anti-kapitalist söylevler eşliğinde kapitalistleşme fırsatı kollayan, gerçek dip akıntıların üstünü örten ve her şeyden evvel kendi başlarına bela “birey” ve “özne” topluluklarıyla aradaki derin ideolojik farka uygun bir hat izlemeyi ifade eder.

Dördüncü olarak, tarihe bakış maksatları kendilerine şanlı ebeveynler, ihtişamlı medeniyet referansları bulmak ve üzerine de narsizmle malül yarı kurgusal tarihler inşaa etme çırpınışlarına; inanç ve mitoslar aleminin kör labirentlerindeki çıkış denemelerini “aydınlanma” addeden anakronik, başının üstünde yürüme çabalarına  mesafeli durmayı, yerel veya evrensel çaplı bir melezlik olgusunun içinde pür kimlik bulduğunu sanan, “yaşasın üstün soyum, şan olsun şanlı atalarım, bir başkadır benim inancım/köyüm/köküm…” minvalindeki irrasyonel kimlikçi ideolojik cereyana kapılmamayı gerekli kılar.

Beşinci olarak, postmodern zamanlar”ın eseri olan dijital medya şövalyeliğinin, sanal iç savaşların ve diğer yabancılaşma türlerinin neden olduğu yıkıcı etki ve enerji kaybının diyalektiğini anlamayı, yeni tipteki bu enkaza yaratıcı ideolojik-politik inisiyatiflerle karşı koymayı, zamanla da aşmayı, dönüştürmeyi ifade eder.

Altıncı olarak, yüzeysel bir tarih okumasıyla yeryüzünü kuşatan kötülüklerden yalnızca bir sınıfı, bir cinsi ya da herhangi bir “üstün” kimliği sorumlu tutmak gibi işin kolayına kaçmak yerine, kötülüklerin taklidi uygulamalardan, düşman ilan ettiklerimize benzeme paradoksundan, mülkiyet ve hiyerarşi evreninin kara deliklerinden muktedir epistemolojiye uzanan yelpazedeki çoklu suç ortaklığı edimlerinden arınma sorumluluğu yükler.

Son olarak ise, ideolojik planda kimlikçiliğe ödün vermeden kimliklerin tanınma gibi demokratik haklarını tavizsiz savunmak, “devrimcilik” yapmak yerine devrimci olmak, “solculuk” ve “İboculuk” yapmak yerine solcu ve komünist olmak; Komün temelli bir dünya vizyonuna sahip, sözü ve eylemiyle, düşünüş ve duruş endamıyla tutarlı; doğa ve canlılar alemine bakış ve yaşam tarzıyla uyumlu komünist kadro ve aydın nesiller yetiştirecek olan paradigmanın oluşturulmasını ifade eder.

***

Evet, zaman tüm renkleriyle birlikte

komünist olma zamanıdır!

Evet, dünya kapitalizminin ezilen insanlığa giydirmeye çalıştığı deli ve esaret gömleğini parçalamak, “Nerede haksızlıkla karşılaştınız, orada en uygun incelik saldırıdır” diyen Amerikalı şair T-Bone Slim’i dikkate almak, “en sonuncu kavga”yı yeniden harlamak ve tarihin uyanışına bir ivme daha kazandırmak!

Pek âlâ mümkündür bu…

.



Ocak 2025
PSÇPCCP
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031 

Daha Fazla Makale Haberler