Bizimle iletişime geçin

Makale

Proleter Kültür Devrimi Maoizm’in Burjuva Hukukunun Sınırlarını Aşma Girişimidir

Her siyasal devrimin olduğu gibi sosyalist devrimin de temel sorunu hukuk sorunu idi ve sosyalist inşa ancak emek etkinliğinin toplumsal niteliği ile uyumlu bir hukuksal kurumsallaşma ile gerçekleşebilirdi. Maoizm ise Çin devriminin gelişme karakterine bağlı olarak Kızıl Siyasi İktidarlar (KSİ) şahsında kolektivizmin hukuksal sorunlarına dair düşünmek zorunda idi ve bu düşünsel birikim Proleter Kültür Devrimi (PKD) pratiğini yaratacaktı.

Dogmatizmin sınıfsal kökeni ile modern revizyonizmin sınıfsal kökeni emek etkinliğinin özüne yabancılaşmış unsurlar olarak özdeştirler. İşçi aristokrasisi ya da emeğin toplumsal niteliğine yabancılaşmış teknik politik entelektüelizm ister modern revizyonizm ister dogmatizm olarak şekillensin sonuçta burjuvazinin askeri bürokratik aygıtı için biçilmiş kaftanlar idi. Fark şuradadır ki dogmatizm modern revizyonizme göre siyasal entelektüel sığlığını ideolojiyi dondurarak telafi etme eğilimindedir. Geçmiş sosyalizm deneyimleri incelendiğinde dogmatizmin kaynaklandığı unsurların asker ya da kır kökenli görece üretici güçlere teknik yabancılaşmanın yaşandığı bürokrasi çevresinde şekillendiği anlaşılacaktır. Maoizm’in Proleter Kültür Devrimi girişimi dogmatizm ve modern revizyonizme karşı önemli dersler içermektedir.

Sovyet devriminde modern revizyonizmin iktidarının dogmatizmin üretici güçlerde yarattığı tahribatın üzerinde şekillendiği görülmektedir. Modern revizyonizmin şekillendiği unsurlar incelendiğinde ise bilim, siyaset, sanat ve politik çevrenin toplumsal üretim süreci dışında kalan unsurları arasında geliştiği görülmektedir. Dogmatizmin de modern revizyonizmin de ortak niteli emek etkinliğinin toplumsal niteliğine yabancılaşmanın yaşandığı toplumsal üretim süreci dışında şekillenmiş olmalarıdır. Kolektivizmin hukuksal içeriğini ne Marksizm’de ne de Leninizm’de bulmak olanaksızdır. Çünkü ne Marksizm’in ne de Leninizm’in kolektivizmin hukuksal içeriğine dair bir sorunsalı yoktur. Marksizm’in asıl sorunsalı kapitalizmin ekonomi politiğinin çözümlenmesi ve sosyalizmin olanaklılığının gösterilmesi idi. Leninizm’in sorunsalı ise esasta proletaryanın iktidarı ele geçirme strateji ve taktiği idi.

Bu anlamda Lenin’in ömrünün sosyalist ekonomi politiğin sorunlarına dair düşünmeye yetmemesi ve Sovyet devriminin kolektif iktidar aygıtları yeterince yaratılmamışken ani gelişme karakteri sosyalizmin hukuksal sorunlarına dair yeterli birikimin oluşmamasında belirleyici olmuştur. Yine bu sürece dair olarak kolektif önderlik kavramının gelişmemiş olması ve lidere endeksli parti önderliği sosyalizmin hukuksal sorunlarına dair birikimsel yetersizliğin bir başka nedeni olarak gösterilebilir. Oysa her siyasal devrimin olduğu gibi sosyalist devrimin de temel sorunu hukuk sorunu idi ve sosyalist inşa ancak emek etkinliğinin toplumsal niteliği ile uyumlu bir hukuksal kurumsallaşma ile gerçekleşebilirdi. Maoizm ise Çin devriminin gelişme karakterine bağlı olarak Kızıl Siyasi İktidarlar (KSİ) şahsında kolektivizmin hukuksal sorunlarına dair düşünmek zorunda idi ve bu düşünsel birikim Proleter Kültür Devrimi (PKD) pratiğini yaratacaktı. Ancak PKD pratiği bir kolektif hukuk yaratamadan boğuldu; PKD öğretileri hukuksallaştırılamadı. Küçük burjuva entelektüel teknik birikimle birlikte kır ve şehir kökenli küçük mülkiyet kültüründen gelen unsurlar proletaryanın toplumsallaşmış emek etkinliğinin öz kültürü üstünden bir sosyalist demokrasi ve hukuk tesis etmeye yönelik bu  kültürel yapısal hamleye karşı direnmiş, eski toplumdan kalan ve esasta burjuva-feodal askeri bürokratik aygıt şahsında kendi sınıfsal kimliklerini yeniden üretme biçimlerine tekabül eden yasal eğilimleri temsil ederek kolektif inşayı bürokratik biçimlere bağımlı tutma siyasetini benimsemişlerdir.

KSİ deneyimlerinin bir sentezi olarak PKD girişiminin hukuklaşamadan boğulması proleter kolektivizmin gerçek mecrasını bulmasını engellemiş ve proletaryanın bütün siyasal kazanımları süreç içinde bürokratik biçimler tarafından törpülenerek yok edilmiştir. PKD’nin yenilgisi tarihin mecrasını değiştiren bir öneme sahiptir. PKD’nin yenilgisi Maoizm’in proleter kolektivizmi proletaryanın öz kültürü ile hukuklandırarak sosyalist demokrasiyi ayakları üstünde dikme ve proletarya diktatörlüğünü toplumsallaşmış emek etkinliğinin öz kültürü ile kurumsallaştırma girişiminin yenilgisidir. Maoizm PKD hamlesi ile proletarya diktatörlüğünü toplumsallaşmış emek etkinliğinin öz nitelikleri üstünden yeniden tanımlamaya ve tarihsel materyalizm bilimini gerçek mecrasına yönlendirmeye koyulmuşken sabote edilmiştir. Bu sabotaj kuşkusuz tarihin gördüğü en büyük karşı devrim girişimidir ve bir çağın devrimci dinamizmine takoz koymuştur. PKD’nin emek etkinliğinin kolektif niteliklerine yaptığı vurgunun ve komünist parti içinde bürokratik eğilimler şahsında yasa taraftarı eğilimlere karşı yürütülen mücadelenin açıkça toplumsallaşmış emek etkinliğinin öz kültürünün hukuklaşmasına doğru gelişimi karşı devrimci eğilimler tarafından sabote edilmiş ve boğulmuştur.

“Kuşkusuz, yeni üretim ilişkileri her zaman yeni olarak kalmazlar, kalamazlar; eskimeye başlarlar ve üretici güçlerin sonraki gelişmesi ile çelişkiye düşerler; yavaş yavaş üretici güçlerin en önemli devindiricisi rollerini yitirip, onların köstekleri haline gelirler.” (Stalin)

“Üretim ilişkileri, ne kadar gecikme gösterirse göstersinler, er ya da geç, en sonunda üretici güçlerin yeni niteliğine uymaya başlamak zorundadırlar. Bu uygunlaşma üretim araçları mülkiyet biçimlerinin, üretim ilişkilerinin esas öğesi olan mülkiyet biçimlerinin alt üst olmasıyla [olur]” (George Politzer; FTİ)

Proletaryanın öz kültüründen türetilmiş proleter hukuk burjuva hukukun yerine kurumsallaştırılmadan, eşitsiz gelişme yasasının üretici güçlerin gelişim diyalektiği üstündeki dolaysız etkisi ile mülk edinmenin özel biçimi yeni görüngüler alarak kendini yeniden ve yeniden üretme eğilimindedir.

Eşitsiz gelişme yasası genel olarak üretici güçler üstünde olduğu gibi özel olarak emek faaliyeti üstünde de kolektif üretim ilişkileri koşullarında da etkisini sürdürmektedir. Burada özel olarak emek faaliyeti üstünde yasanın etkinliği bireysel yetenekler üstünden gelişmektedir. Sosyalist inşa hukuku burjuva nitelikte kaldığı sürece yasanın emek faaliyetinin gelişme diyalektiği üstünde belirleyici niteliği sürecektir. Emeğin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin özel biçimi arasındaki çelişkinin bütün görüngüleri ile aşılabilirliği ancak emek faaliyetinin eşitsiz gelişme yasasından özgürleştirilmesi ile olanaklıdır. Emek faaliyetini yasadan özgürleştirecek yegâne hukuksal biçim yine ancak emek faaliyetinin yasa karşıtı kolektif niteliklerinin yasal niteliklerine karşı hukuklaşması ile yaratılabilir. Proleter hukuk proletaryanın kendini yeniden üretme biçiminin öz nitelikleri olan kendi kültüründen başka bir şeyden türetilemez. Oysa “Herkesten yeteneği kadar herkese emeği kadar” ilkesi sosyalizmin birinci aşaması için burjuva hukuku sürdürmekle genel olarak üretici güçlerin özel olarak emek faaliyetinin gelişme diyalektiğini eşitsiz gelişme yasasının dolaysız egemenliğine terk etmektedir.

Sosyalizmin son aşaması yani komünist toplum için ise zaten sınıfların ortadan kalkacağı varsayımı ile hukukun söneceği tezi ileri sürülürken burjuva hukuktan bu sönme diyalektiğine geçişe dair herhangi bir öngörüde bulunulmamaktadır. Oysa hukukun sönebilirliği ancak sönme diyalektiği taşımasına bağlıdır. Burjuva hukuk kendi başına sönme diyalektiği taşımaz çünkü özel mülkiyeti korumak için düzenlenmiştir. Dolayısı ile emeğin toplumsal niteliği ile mülk edinmenin özel biçim(ler)i arasındaki çelişkinin bütün görüngüleri ile çözülebilirliği ancak temsil ettiği etik genel etik haline geldikçe gereksizleşecek ve sönme eğilimine girecek olan, emek faaliyetinin yasa karşıtı kolektif niteliklerinin yasal nitelikler üstünde hukuklandırılması ile yaratılabilirdi.

Kaldı ki sosyalist toplumun birinci aşaması için burjuva hukukun esas alınması ve ikinci aşama olan komünist toplumda hukukun kendiliğinden söneceği varsayımı ile proleter hukuk sosyalist inşanın hiçbir aşaması için tanımlanmadan yani proletaryanın öz hukukundan yoksun bir sosyalist inşa ile komünist topluma ilerlenebileceği tezi bir tutarsızlık ifade etmekte ve muğlak kalmaktadır.

Proletaryanın kendi hukuku sosyalist inşanın hiç bir aşaması için tanımlanmamıştır. Burada proleter hukuka yüklenmesi gereken tarihsel misyonun komünist parti tüzüğüne yüklendiği görülmektedir. Ancak kendi ekonomi politik karşıtlıklarını da tanımlamayan ve genel olarak üretici güçlerin özel olarak emek faaliyetinin gelişme diyalektiğini eşitsiz gelişme yasasının dolaysız etkisine terk eden herhangi bir parti tüzüğünün sosyalist inşayı sınıfsız topluma kadar sürdürebilirliğinin mümkün olamayacağı reel sosyalizm deneyimlerinin pratiğinde de görülür hale gelmektedir. Kuşkusuz bu konuda sosyalist demokrasi kavramının da içinin doldurulması gerekir. Sosyalist inşanın önceden öngörüldüğü gibi yalnızca parti örgütü aracılığı ile yukarıdan aşağı bir süreç olamayacağı aşağıdan yukarı kitle inisiyatifini temsil eden kurumsallaşmaların yaratılması gereği üstünde de durmak gerekir.

“Biz sosyalizmi kuruyoruz. Sosyalizmi kurmak ne demektir? Sosyalizmi kurmak, insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidermesi için ona en geniş olanaklar sunan bir toplum kurmaktır. Ve sadece bu değil. Biz kurulacak olan bu toplumda insanlar arasında özgeci, gerçekten dostça ilişkilerin gelişeceğinden hareket etmek zorundayız. Eski, burjuva toplumunda insanlar arasında yetkin kardeşlik ve gerçek dostluk ilişkilerinin olması mümkün değildi, çünkü bu toplum rekabet üzerine kuruluydu.” (Mikail Ivanoviç Kalinin)

Hiçbir toplumsal formasyon kendi ekonomi politik karşılıklarını alt yapıda yani üretim ilişkilerinde üretme diyalektiği taşımadan varlığını sürdüremez. Kolektif üretim ilişkilerinin inşa süreci öncelikle emeğin toplumsal niteliğini temsil eden bir hukuksal kurumsallaşma gerektirecektir. Oysa söz konusu inşa ilkesi proletaryanın öz hukukundan yoksun bir proletarya iktidarı tanımlamaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi Marksizm’deki bu konudaki yetersizlik, Marksizm’in sosyalist inşa için bütün öngörülerini Paris Komününün sınırlı deneyiminden türetmesine bağlıdır. Kuşkusuz Marksizm müneccimlik değildir. Belirli bir tarihsel olguya dair çelişkilerin bütün görünümleri ile çözümlenebilmesi öncelikle söz konusu tarihsel olgunun bir gerçeklik haline gelmesi ile olanaklıdır. Kaldı ki sosyalizm mücadelesi Paris Komününden sonra çok daha çetrefilli deneyimlerden geçmiştir. Bu anlamda da burjuva hukuk bırakalım proletaryanın iktidar sürecini daha sosyalizm mücadelesi aşamasında pratikte kolektifin bireyinin iradi mücadelesinde, onun emek faaliyetinin yasa karşıtı niteliklerini temsil eden feda ruhu, özveri, cesaret ve cüret gibi niteliklerle fersah, fersah aşılmıştır.

Proletaryanın örgütlü mücadelesinde yazılı ve görgül olarak temsili bir hukuk biçimini alan bu nitelikler sosyalist inşa sürecinde ekonomi politik dayanaklarından yoksun bırakıldığında ve bunun yerine tarihsel olarak geri bir adımla burjuva hukuk ikame edildiğinde sosyalist inşanın eşitsiz gelişme yasasının dolaysız hakimiyetinde mülk edinmenin bürokratik biçimleri ile bir tür devlet kapitalizminden başka bir şey yaratmadığı yaşanan tarihsel deneyimlerle de görülmektedir.

    Sosyalizmden komünizme geçişin koşulları şöyle sıralanabilir:

   1. Birinci koşul, üretimle ilgilidir. … Marksizm, tüketimi hiçbir zaman üretimden ayırmaz. 2. İkinci koşul, iktisadi temelle, mülkiyet rejimiyle ilgilidir… meta dolaşımının yerine bir ürün değişimi sistemi getirmek gerekir. 3. Üçüncü koşul kültürel niteliktedir. Tarihteki bütün toplum biçimlerinde alt yapı yani üretim ilişkileri üst yapının niteliğini belirlemektedir. Çünkü sosyalizm öncesi bütün toplum biçimleri eşitsiz gelişme yasasının üretici güçlerin tarihsel gelişmişlik düzeyine göre üretim ilişkileri biçimi de yansımasıdır.

 Sosyalist toplumun eşitsiz gelişme yasasına karşı geliştirilme zorunluluğu onu proaktif (önsel) olarak yukarıdan aşağı inşa edilen bir süreç haline getirse de bu inşa süreci daha proletaryanın iktidar mücadelesi sürecinden başlamak koşuluyla aşağıdan yukarı emeğin toplumsal niteliğine uygun olarak üretim ilişkilerini kolektivize eden bir sosyalist demokrasinin alt yapıda kurumsallaşmasını da beraberinde gerektirmektedir. Yani yukarıdan aşağı proletaryanın öncü müfrezesi aracılığı ile başlatılan inşa süreci, yalnızca tarihsel bir zorunluluğun gereği olduğundan böyledir. Bu tarihsel zorunluluk yasaya karşıt kolektif bir hukuk altında aşağıda üretim ilişkilerinin emeğin toplumsal niteliğine uygun hale getirilebilmesinin nesnel zorunluluklar tarafından belirlenen tarihsel sürecidir.



Ocak 2025
PSÇPCCP
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031 

Daha Fazla Makale Haberler