Bizimle iletişime geçin

Analiz

Krizdeki “TC” Ekonomisi, “Reform” ve “Acı Reçete” İle Sermayeye Nefes Vermeye Çalışıyor!

Burjuva devlet hakimiyeti ve iktisadının tarihsel ve güncel olarak ortaya attığı tüm politikaların içeriği açıktır ve nettir. Burjuva iktisadi yapının yapısal niteliğinden ortaya çıkan her ekonomik krizin ağır sonuçları toplumsal yaşama sirayet ettiğinde, sermaye sahipleri ve onun hizmetindeki burjuva (ve türevi) iktidarlar, aynı gemide yol aldıkları hukuk, medya, yargı, yürütme ayaklarındaki aktörleri üzerinden, kendileri dışındaki tüm topluma “fedakarlık” çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Kriz koşullarını fırsata çevirerek sermayeyi daha çok merkezileştirme ve bu sermayenin bekçisi olan iktidarlarını daha da kurumsallaştırmak için, burjuva sistemin yarattığı tüm krizleri “toplumsal fedakarlık” adı altında emekçilere ödetmek ve bunu “reform”, “iktisadi, demokratik” iyileştirmeler adı altında topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar

“TC” egemenler sistemi ekonomisi, içinde bulunduğu yapısal bunalım (kriz) sarmalında, tüm sonuçlarıyla işçi ve emekçilerin yaşamını alt üst ederek ilerliyor. Temel stratejisini, “ekonomik kriz” tespitine alerjik semptomlarla ifade eden AKP/Erdoğan-MHP iktidar bloğu, reel ekonomik verileri tersyüz ederek gerçekliği yadsıyor ve içinde bulunduğu ekonomik bunalım-kriz- koşullarını iktidar süreci için avantaja dönüştürmek istiyor. Ekonominin, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, sefalet ücreti, ekonominin daralması, üretim, tüketim denklemindeki makasın açılması, döviz rezervindeki erime ve TL’nin uçurumdan düşer gibi değer kaybı vb. gibi rakamsal verileriyle, denetimine aldığı “kurumlar” üzerinden oynaması ve boranlı havayı güneşli gösterme gayreti, sistemin çarklarından nemalanan bazı kesimler nazarında karşılık bulsa da, fırtınalı havadan nasibini alan ve iliklerine kadar ıslanan yoksul kitleler krizin faturası ile karşı karşıya kaldıkça, gerçekliğin farkına varmaya başlıyor ve bu nesnel durumun mayaladığı toplumsal tepki, “TC” gerici iktidarı için tehlike çanlarını çalıyor.

Pandemi sürecinin, toplumsal yaşamı ezilenlerin aleyhine kuşattığı koşullarla beraber ekonomik kriz sonuçlarının sömürülen işçi sınıfı ve tüm ezilen halk katmanları karşısında reel bir duvara dönüştüğü koşullarda, AKP/Erdoğan-MHP iktidar bloğu bir yandan krizi manipüle etmekte, diğer yandan dil ucuyla yapılan “ekonomik kriz” tespiti ile komprador işbirlikçi tekelci sermayenin lehine teşvik “önlemlerini” uygulamaya koymaya çalışıyor. Ekonomik göstergelere hamasi övgüler eşliğinde, tek adam diktatörlüğünün aktörü Erdoğan tarafından gündeme getirilen “acı reçete” paketleri, ekonomi ve yargıda “reform” nutukları, sermayeyi içinde bulunan iktisadi krizden çıkarmanın projeleri olarak gündeme gelirken, bu politika ile işçi ve emekçiler “yeni” ekonomik, demokratik saldırılarla kuşatma altına alınmaya çalışılıyor.

Ezilen halk katmanları üzerindeki ağır ekonomik faturalar yetmiyormuş gibi, artan işsizlik, yaygınlaşan işten atmalar, yükselen enflasyon, açlık sınırının altında seyir eden toplumsal alım gücü, iğneden ipliğe otonomize edilmiş zamlar, eriyen ücretler ve bu ekonomik kuşatma ile birleştirilen demokratik hak ve özgürlüklere karşı geliştirilen tek adam diktatörlüğü terörü ile, ezilen ve sömürüle kitleler için yaşam tam bir çekilmez hale getirilmek istenmektedir.

Burjuva devlet hakimiyeti ve iktisadının tarihsel ve güncel olarak ortaya attığı tüm politikaların içeriği açıktır ve nettir. Burjuva iktisadi yapının yapısal niteliğinden ortaya çıkan her ekonomik krizin ağır sonuçları toplumsal yaşama sirayet ettiğinde, sermaye sahipleri ve onun hizmetindeki burjuva (ve türevi) iktidarlar, aynı gemide yol aldıkları hukuk, medya, yargı, yürütme ayaklarındaki aktörleri üzerinden, kendileri dışındaki tüm topluma “fedakarlık” çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Kriz koşullarını fırsata çevirerek sermayeyi daha çok merkezileştirme ve bu sermayenin bekçisi olan iktidarlarını daha da kurumsallaştırmak için, burjuva sistemin yarattığı tüm krizleri “toplumsal fedakarlık” adı altında emekçilere ödetmek ve bunu “reform”, “iktisadi, demokratik” iyileştirmeler adı altında topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.

Yani her ekonomik kriz burjuva sistemin krizidir. Ama faturası ezilen-sömürülen sınıf ve halk katmanlarına kesilmektedir. İş hacmi ve kapitalist pazardaki daralma bahane edilerek toplu işten çıkarmalar, artan iç ve dış borç kamburunu “özel kalem” vergi yükü ve aşırı zamlarla halka ödetmeler, esnek çalışma, parça başı çalışma iktisadi politikası ile düşük ücret dayatmaları ve sermayenin yükünü azaltan iktisadi revizeler, işçilerin emeği ile oluşturulan fonlardaki kaynakları sermayeye sunma “reformları”, gibi daha da sıralayacağımız bir çok başlık, “toplumsal fedakarlık” adı altında gündeme getirilen “reformların” özü olmuştur.

Pandemi sürecinin yarattığı toplumsal kaos ortamını, iktidarı ve iktisadi politikaları için bir fırsat olarak ele alan “TC” diktatörlüğü, burjuva sistemin bu genel karakterinin üzerinden yükselerek, gerici sınıfsal niteliğini, stratejik ve özgün iktidar çıkarları ekseninde ürettiği her politikada icra etmektedir.

Duvara Çarpan Ekonominin Verdiği Semptom, Ezilen Halka “Acı Reçete”, Sermayeye “Reform” Olmuştur!

“Ekonomimiz tıkırındadır”, “büyüme hızımız devam etmektedir”, “bizim ekonominin fıtratında kriz yoktur” hamaset nutukları içinde, “TC” iktidarı, ekonomik realitenin duvarına bodoslayınca, bunca histerik naralarına karşın sarsılmaktadır ve mevcut iktisadi-siyasal çıkmaz içinde kendisine “yeni” bir yol haritası çizmeye çalışmaktadır. Her iktisadi ve siyasal süreci, AKP’yi, burjuva siyaset sahasını, tüm toplumu ve akabinde toplumsal dinamik muhalefeti kendine göre dizayn etmeye çalışan tek adam diktatörlüğü, ekonominin SOS verdiği koşulları da, yine aynı hedefle ele almıştır ve AKP den devlet kurumlarına kadar kurumsallaşmasını “yeniden” gözden geçirmektedir.

Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın alınıp yerine Naci Ağbal’ın atanması, yeni moda olan sosyal medya üzerinden “çağdaş” Ferit Paşa, damat Berat Albayrak’ın hazine ve Maliye Bakanlığından istifası ve yerine Lütfi Elvan’ın getirilmesi, tamda yukarda açıkladığımız “TC” iktidarının tek adam diktatörlüğüne göre idare aklının bir sonucudur. “TC” iktidar çevreleri ve onun çanak yalayıcısı olan bir çok kesim, burjuva siyaset sahası bu durumu “bir reform süreci”, “parlamenter demokrasiye geçiş adımları” olarak lanse etmeleri topluma enjekte edilen yalan ve çarpıtmaların bir yanı iken, niteliği faşist olan bir devlet biçiminde, “tek adam, parti” diktatörlüğüne, “burjuva parlamenter” biçimin alternatif olarak sunulması, iktisadi, sosyal tüm sorunların çözümüne bunun reva görülmesi, topluma enjekte edilmeye çalışılan yalan ve demagojinin bir diğer yanıdır.

Bir konuya açıklık getirmek gerekir. Burjuva egemenlik biçimi bağlamında aynılaşsa da, açık faşizm koşulları, faşizm koşulları, burjuva parlamenter sistem koşulları, toplumdaki siyasal, ekonomik, askeri karşılığı bağlamında nitelik olarak tabi ki aynı koşullar değildir. Biri burjuva iktidar biçiminin en bağnaz ve diktatör yanı iken, diğeri burjuva iktidarı, “demokrasi” maskesiyle örten bir biçimdir. Biçimdeki bu farklılık yönetsel düzlemde bir farklılık olarak sirayet etmekte ve burjuva parlamenter sistemde, nispi burjuva demokratik yön faşizm ve açık faşizm koşullarına göre öne çıkmaktadır. Ama aralarındaki bu fark, ezilen kitleler şahsında, bir biçimin diğer biçime tercih olacağı anlamına gelmemektedir.

Özellikle “TC” egemenler sistemi açısından, AKP/Erdoğan güruhunun diktatörlüğü, devlet iktidarı biçimidir. Aktörler değişse de, bu biçim komprador işbirlikçi tekelci sermayenin ihtiyacı olarak aynı biçimde sürdürülecektir. Biçim olarak, “burjuva parlamenter” peçe, “tek adam diktatörlüğünün” yerine geçirilse de, nüanssal bazı farklar dışında öz olarak faşist niteliğin bir devamını anlamına gelecektir. Bu anlamıyla burjuva klik dalaşı içinde, birbirine “alternatif “ olarak sunulan biçimler, sadece burjuva kliklerden hangi kesimin hangi biçimle iktidar olacağını sorusuna cevap olmaktadır. Ezilen ve sömürülen sınıfların çıkarları bağlamında karşılığı olmayan gerici çatışmalardır bunlar.

Ekonomi ve yargıda “reform” sürecinin miladı olarak topluma lanse edilen Merkez bankasına müdahale ve B. Albayrak’ın istifası, tüm burjuva siyaset sahasının yanıltmalarına karşın, atılan adımlarla niteliğini ortaya koymaktadır. Erdoğan’ın “Ekonomi, hukuk alanında reformlara gidiyoruz. Ekonomi, hukuk ve demokrasiye yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” gürültüsü ile kamuoyuna duyurduğu sürecin niteliği, yine O’nun açıklamaları ile ortaya çıkmaktadır.

“Dünyanın en zengin ve güçlü ülkelerinin dahi sonbahar yaprağı gibi savrulduğu böyle bir dönemde, Türkiye’nin maslahata uygun tedbirlerle yoluna devam etmesi gayet tabidir. Bunun için yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakarlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteler uygulamaktan kaçınmayacağız.”

”Bu açıklamasını, “güvenli” bir ülke olacağız vaadiyle, yabancı ve yerli sermayeye tüm zenginlik kaynaklarını peşkeş çekeceğinin garantisini veren Erdoğan, “yeni dönem”, normalleşme”, dönemin ruhu” gibi laf salatasıyla sermayenin hareketine yeni alanlar açan adımlarını manipüle etmeye çalıştı.

Zamanın ruhu dediği, kapitalist sermayenin aşırı kar hırsına göre dizginsiz hareketi ve tekelci anlayışa göre daha üst boyutta merkezileşmesidir. Kapitalist Neo liberal ekonominin, pandemi süreciyle birlikte daha geniş kitleler özgülünde ortaya çıkan yıkıcı, tahrip edici sonuçlarına, tüm gelişmiş kapitalist ülkelerin, ulusal ve uluslararası tekellerin, sermayenin lehine yeni reçeteler hazırladığı doğrudur. Ama “sonbahar yaprakları gibi savrulan” bu güçler, pandemi ile derinleşen kriz koşullarında, kapitalizmin doğal işleyişi gereği, tüketim gücünü korumak, pazar dengesini üretim-tüketim ilişkisine göre dizayn etmek, finans sermayesinin hareketinden öte, burjuva egemenlik aracı olan devletin direk müdahalesi ile sanayi politikalarını, iç pazarı , üretimi-tüketimi planlamaya yönelmektedirler.

Bu politikadan sermayeye aktarılan kaynak, kapitalizmin işleyişi gereği tabi ki ciddi rakamlarla telaffuz edilmektedir. Ama bunu çok açık biçimde tüm topluma “acı reçete” dayatarak yapmamaktadırlar, iç pazar- üretim ve toplumun alım gücünü kapitalist işleyişe göre bir “dengede” tutmaya çalışarak yapmaktadırlar.

Ama “zamanın ruhunu”, “büyük ve güçlü ekonomi” nidalarıyla birleştiren “TC” ekonomik sistemi, mevcut çapsız niteliğinden kaynaklı, sermayeye nefes aldıracak kaynak yaratamamakta ve bu kaynağı “acı reçeteler” adı altında ezilen ve sömürülen geniş halk yığınlarının sırtına yüklenerek yaratmaya çalışmaktadır. Çünkü “TC” komprador tekelci işbirlikçi sınıflar ekonomik sistemi, kendi ekonomisinin sermaye birikim sürecini, yabancı sermayenin girişi olmadan sürdürememekte, yatırım alanı açamamakta, iç pazarını dahi yönetememektedir. Ekonominin asgari düzeyde dahi sürdürülebilir olması için hep dış sermayeye ihtiyaç duymaktadır.

AKP/Erdoğan diktatörlüğünün iç ve diş siyasette izlediği siyaset ve totaliter baskıcı rejimin yarattığı toplumsal ortam, yabancı sermaye için güvensiz ortam olduğu kadar, karşılıklı sermaye guruplarının rekabet ortamında, iktidara yandaş diğer sermaye guruplarının dışarıya akmasına neden olmuştur. Dış siyasette yaşanan çatışma ve rekabet ortamı, emperyalist güçlerin (ABD ve AB emperyalist güçleri başta olmak üzere) bu çatışma sürecinde uyguladığı ekonomik yaptırımlar, kendi dinamiğiyle yol alma çapı olmayan “TC” ekonomisini kriz ortamına sürüklemiştir. İşte “ekonomi ve yargı reformu” politikası, dışarıya çıkan bu sermayeyi yeniden ekonomi içine çekmek için gündeme getirilmektedir.

Ekonomik ve demokratik anlamda, sermayenin içe akması için gerekli olan dinamik potansiyele sahip olmayan “TC” egemenler sistemi, bir yandan sermayenin önündeki hukuksal-bürokratik engelleri kaldırmaya çalışırken, diğer yandan “devlet teşviki” adı altında sermaye kesimlerine sunmaya çalıştığı kaynak için “acı reçeteler” le ezilen-sömürülen halk katmanlarının üzerine yeni ekonomik kamburlar yüklemektedir. Kapitalist Neo liberal sistemde, topluma kemer sıkma ve açlık sınırı dayatma olan “acı reçeteler”, borç ödeme krizine giren, kaynaklarını esasta halkın” refahı “ yani alım gücünden özel politikalarla alan, ve bununla uluslararası yabancı tekel sermayesinin borçlarını ödeyen yada, bu sermayeyi iç ekonomiye yatırım yapması için kaynak sunan burjuva iktisadi biçimlerin başvurduğu yöntemlerdir.

Kredi, borç, yap işlet devret modeli ile ekonomiyi ayakta tutmaya çalışan “TC” rejimi, uluslararası sermayenin ülke ekonomisinde palazlanmasını sağlamış, bu palazlanma içte hakim sermaye guruplarıyla birleşmiş, bu merkezileşmeye karşılık toplumsal refah gerilemiş, yoksulluk ve açlık büyümüştür. Çünkü emperyalist tekelci sermaye, girdiği ülke ekonomisini kalkındırmak için değil, ülkedeki zenginlik kaynaklarını, üretim sahasındaki artı değeri, faiz ve spekülatif finans hareketinden daha fazla kar kapmak için gelir. Yabancı sermayenin hareketinden doğan ekonomik “gelişmeyi” büyüme olarak lanse eden iktidar aktörleri, yabancı sermayenin her hareketinde yere çakılan ekonominin üzerinden topluma “fedakarlık” nutukları atarken, özünde daralan sermaye hareketine yeni nefes alanı açmak istemektedirler.

Sermaye tüm toplumsal değerleri emerek büyür ve aşırı kar hırsı ile şekillenen bu süreçte, toplumsal alım gücü düşer. Akabinde, ülke iktisadi istihdam sürecinin yarattığı birikim ülke ekonomisini sürdürebilir kılmadığı için, zamlar, vergiler, özel, tüzel kalemlerle çeşitli biçimlerde toplumun sırtına yüklenir. Üretim ve tüketim arasındaki uçurum, pazarda, akabinde istihdam alanında daralma yaratır ve bu daralma ekonomiyi çamura saplar. Dış sermaye aldığı kar payı ile bu çamurdan çıkar ama, bu nitelikteki ekonomik sistem battığıyla kalır.

Böyle bir sürecin içinde kriz, bunalım sarmalıyla yol alan “TC” iktisadı, son yaşadığı daralma ve dibe vuruşla, “iktisat bilgesi” Erdoğan’ın ağzından “piyasalara güven vermeye” çalışmakta, sermayenin daha büyük karlar elde etmesi için “reform” vaadinde bulunmakta, ve bunu “kemer sıkma” politikası ile ezilen, sömürülen halka fatura etmektedir. Yani “ekonomik reformla” vaaz edilen “acı reçete”, pandemi ile daha büyük daralma yaşayan ekonomiye, sermayenin çıkarına uygun hareket kazandırma, büyüyen borç yükünü tahsil etme ve sermayeye kaynak yaratmak için, halkın sadece refahına, işçinin sadece emeğine, köylünün sadece ürününe el koymak değil, halkın canını, malını gasp etmeye yönelen finansal bir şiddet aygıtı olarak gündeme gelmektedir.

“TC” hakim sınıfları ekonomisi açısından bir başka önemli gediğe vurgu yapmak konumuz açısından önem arz etmektedir. İç ve dış politikada sürdürdüğü saldırganlık, askeri olarak ekonomiye çok büyük bir yük bindirmektedir. Hakim sınıfların talan ve yağmasına, iktidarın fütursuz harcama ve çalmalarına ek olarak gerçekleştirilen askeri harcamalar, toplumun yaşam hakkından çalınan ekonomik birikimdir. “TC” egemenler sisteminin bu güne kadar yapılan bütçe planlaması ele alındığında, askeri harcamaların birinci kalem olduğu görülmektedir.

AKP/Erdoğan diktatörlüğünün iç ve dış sahada sürdürdüğü savaş konsepti ile, askeri harcamalar birinci kalem olmakla kalmamış, saray refahı ile birlikte diğer harcamaların birkaç katına çıkmıştır. Bu harcamaları beslemeye yetmeyen ekonomi, borçlanma, ülke kaynaklarını satma ile giderilmeye çalışılmış ve buda ekonomik krizi derinleştirmiştir. “Acı reçete” ile, bunun topluma fatura edilmesi, başka bir realite olarak ortada durmaktadır.

Ekonomik, demokratik, akademik, sosyal tüm toplumsal kuşatılmışlığın bekçiliğini, açık faşizm koşulları ile yapan “TC” hakim sınıfları diktatörlüğü, bir “reform” iradesi ile ortaya çıkmaktadır. Bilinmeli ki, diğer gerici iktidarlar gibi, AKP iktidarı süreci de, “reform” adı altında uygulanan gerici ve bağnaz politikaların sürecidir. Tek adam diktatörlüğüne göre, devletin ve burjuva siyaset sahasının dizayn edilmesi, ekonominin sermaye guruplarının çıkarlarına göre merkezileştirilmesi, eğitim, sağlık, çalışma yasalarının totaliter rejimin ideolojik, siyasal mecrasına göre şekillendirilmesi, tüm toplumsal dinamiklerin, demokratik örgütlenme ve emeğini savunma hakkının yasaklarla boğulması, tüm bu “reformlarla” ortadan kaldırılmıştır.

Ki “kutsal davada Erdoğan”a biat etmekle” övünen yeni Hazine ve Maliye bakanı Lütfü Elvan bunu daha açık ifade etmektedir.“Piyasa dostu bir dönüşüm programına odaklanacağız. Önemli olan kurumların güçlendirilmesi, kuralların etkili bir biçimde işletilmesidir” diyerek, sermayenin, «yatırım-faiz-döviz-borsa ve kar» denklemindeki hareketine kurumsal bir alan açacağını beyan etmektedir.

Tüm Ezilen Toplumsal Güçlerin Ortak Mücadelesi, Burjuva İktidara En Acı Reçetedir!

Burjuva ve türevi gerici sınıflar partileri, ezilenlere ”özgürlük, hak, hürriyet” vaadiyle iktidara (hükümete) gelirler ve son tahlilde bunu acı reçetelerle topluma fatura ederler. Bugünde AKP/Erdoğan diktatörlüğü, bu siyasetini, ”direnmekle hiç bir hak kazanamazsınız” siyasal, ideolojik saldırısıyla birleştirerek yapmaktadır. Ama yakın zamanda, kadınların, işçilerin, devrim ve demokrasi güçlerinin mücadelesi ile, kıdem tazminatı gaspı, kadınlara kölelik zihniyeti dayatan yasalar geri püskürtüldü.

Yani ezilenlerin örgütlü ortak direnişi, gerici hakim sınıfların her türlü kuşatmasını dağıtmaya muktedirdir, direniş tarihimiz buna yığınlarca deneyim sunmaktadır. Tek adam diktatörlüğü, ne kadar güç gösterisi yaparsa yapsın, hem toplumsal destek anlamında hem de iktidarının niteliği anlamında çok ciddi güç kaybetmektedir. Yığınların örgütlü duruşu iktidarın bu korkusunu büyütmektedir, büyütecektir. ”Acı reçete” , işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, köylüler, esnaflar, memurlar ve diğer toplumsal alanlarda yaşayan tüm toplumsal ezilen kesimleri hedef almaktadır. ”acı reçetenin” hedefin olan tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadele stratejisi ile harekete geçecek büyük potansiyel, somut saldırıları geri püskürtmekle kalmayacak, devrimci tarzda toplumsal hamlelerinde vesilesi olacaktır.

İlerici sendikalar, emek örgütleri, her türden demokratik kurum ve örgütlenmeler, devrimci, sosyalist güçler, bu toplumsal dinamik üzerinden güçlerini birleştirerek bir mücadele hattı örmeleri elzem olduğu gibi, ezilenlere her türlü zulüm ve baskıyı, açlığı ve yokluğu reva gören iktidara, en acı reçeteyi yazacaktır.



Ocak 2025
PSÇPCCP
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031 

Daha Fazla Analiz Haberler