
Yadigar Aygün / İstanbul
İşçiler ve emekçiler her yıl olduğu gibi bu yıl da ekonomik kriz, artan yoksulluk, asgari ücret ve yüksek vergiler altında ezildi. 21 yıllık AKP döneminde işçi ve emekçiler pek çok kazanılmış hakkını kaybetti. İşçi eylemleri yasaklandı, grev yasakları getirildi. İşçi sınıfı bu yılda emek sömürüsüne, iş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırılmaya, ekonomik kriz ve geçim zorluğuna karşı, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda meydanlarda olacak.
Sendika temsilcileri, işçi ve emekçiler ile yaşadıkları sorunları, taleplerini ve 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı konuştuk.
Yüzlerce işçi ölümle burun buruna çalışıyor

İnşaat işçilerinin ve işçi sınıfının ekonomik kriz ve geçim zorluğu ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Dev Yapı-İş Genel Sekreteri, Nihat Demir, işçilerin kötü koşullarda ağır işlerde çalışmak zorunda kaldığını söyledi. Demir, “Biz inşaat işleri olarak başta yaşamama sorunu yaşıyoruz. İşçi güvenliğinin olmamasından dolayı, iş güvenlik uzmanların şirketlere bağlı olduğu ve bağımsız olmadığından dolayı gereken önlemler ve tedbirler maliyet görmesi gerek iş güvenlik uzmanları gerekse şirket tarafından bütün usulsüzlüklere göz yumması birçok kişinin geleceğini ve hayatları karartıyor. Bu nedenle yüzlerce işçi ölümle burun buruna çalışıyor. Her ay onlarca işçi ya ölüyor ya da sakat kalıyor. Geçinemediği için fazla mesai yapmak zorunda kalan ya da işverenin baskısıyla zorunlu mesai yapması nedeniyle işçinin pestili çıkıyor. Bu yorgunlukta, bitkinlikte işçinin ölümüne neden oluyor. Yine geçinemediği için psikolojik olarak ay başında yağan faturaların ödememe ve karşılayamama stresi de ölüme neden oluyor. Patronların sürekli maaşların geç yatırması, eksik yatırması, ihbar tazminatını ödenmemesi 45 saat üzeri mesailerin gasp edilmesi barınma ve beslenme sorunların giderilmemesi işçinin kabusu oluyor. Başta şunu belirtmek isterim ki ekonomik kriz sadece işçinin hayatını olumsuz etkilemiyor çoluk çocuğuyla birlikte bütün ailesinin hayatını etkiliyor. En çok da evdeki kadının hayatı etkiliyor. Hem psikolojik şiddete, hem de fiziki şiddete maruz kalıyorlar. Ailesinin dağılmasına, boşanmasına neden oluyor. Çocukları okulda yaşıtları ile birlikte olması gerekirken küçük yaşta bir yerde çıraklık yapmak zorunda bırakılıyor. Akşam bir eve ekmek dahi getiremeyecek bir ücret karşılığında çalıştırılmak zorunda bırakılıyor. Birçok işçinin intiharına neden oluyor. Sosyalleşemiyor kültürel faaliyette bulunamıyor ailesi ve sevdikleri ile birlikte vakit geçiremiyor çocuklarını okutamıyor. Sürekli zihni geçim derdiyle meşgul olduğu için sağlıklı kararlar alamıyor. Bu da bireyi öfkelendiriyor toplumdan uzaklaştırıyor oldukça yalnızlaştırılıp sindiriliyor ve kendine ve yakınlarına zarar vermeye başlıyor” dedi.
AKP sürecinde işçi sınıfın kazanımları yok edildi
AKP sürecinde işçi sınıfının pek çok kazanımının yok edildiğini vurgulayan Demir, “Mevcut yasaların bütünü al aşağı edildi. Sendikal faaliyet suç haline getirildi ki kağıt üzerinde hala varlığını korusa da sendikal örgütlenmenin önünde büyük engeller oluşturdu. Örneğin İş Kanununda kıdem tazminatı ihbar tazminatı 45 saat üzeri mesaileri olmasına rağmen denetimsizlikten dolayı patrondan yana olmalarından kaynaklı milyonlarca işçi bu haklarından mahrum bırakıldı. İşçinin gerçek maaşı üzerinde sigortalarını yatırılmaması bu hakları talep ettiğimizde ve greve çıktığımızda karşımızda polis barikatları ile birlikte karşımıza dikiliyor. Dolayısıyla grev hakkımızı da gasp edildi. Resmi tatilleri, dini bayramları, dinlenme molaları yine kağıt üzerinde olsa da denetimsizlikten dolayı fiilen gasp edilmiş durumda. Yaptığımız hiçbir eylem üzülerek söylüyorum yeni bir şey istemek için değil var olan yasaları ortadan kaldırdıkları için sürekli eylem halindeyiz. Şiddetle gözaltına alınmamıza rağmen, ölümle tehdit edilmemize rağmen var olan haklarımızı korumaya genişletmeye insanca yaşayabileceği bir ücret ve sosyal haklarımızı daha da genişletmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
‘1 Mayıs’ta birçok kentte alanlarda olacağız’
İşçi ve emekçilerin savaş politikalarını istemediğini, ayrımcı ve ötekileştirici politikalar karşı birlik ve örgütlü olması gerektiğini söyleyen Demir, 1 Mayıs’ta alanlarda olacaklarını belirtti. Demir, işçi sınıfının taleplerini şu şekilde sıraladı; “Savaşın olmaması bir an önce barışın sağlanması gerekiyor. Kutuplaştıran ayrıştıran ötekileştiren dilden uzak durulması gerekiyor. İş cinayetlerin durdurulması ve önlenmesi gerekiyor. İş yerlerindeki barınma ve beslenmenin düzeltilmesi, işçi güvenliği sağlığı için bağımsız bir denetim kurumu oluşturulması gerekiyor. Haftalık 45 saat çalışmayı 30 saate çekilmesi ve çift bordro, ihbar ve kıdem tazminatı işçiye ödenip ödenmediğine dair gereken tedbirlerin alınması, işçi ile ilgili alınan bütün kararlarda gerek sendikası gerek kendisinin sözü olması, iş kolunun ağırlığından ve tehlikeli olmasından dolayı erken emeklilik ve sigorta primlerinin yüksek yatırılması gerekiyor. 1 Mayıs’ta birçok kentte alanlarda olacağız. Başta İstanbul, İzmir, Ankara, Kayseri, Batman, Muğla olmak üzere birçok kentte alanlarda olacağız. Gerek örgütlü, gerekse bireysel 1 Mayıs alanlarında tüm taleplerimizi haykıracağız. İşçi arkadaşlarımıza çağrımız şudur. Bir lokma ekmeğimize göz diken patrona karşı birlikte mücadele edelim. Bize yaşamı zehir edenlere inat yaşamı yeniden örelim. Canımıza kast eden, hayatlarımızı hiçe sayan gözü doymaz emek hırsızlarına karşı birleşerek öz örgütlüğümüzü büyütelim. Sıkı sıkı birbirimize sarılırsak kenetlenirsek başaramayacağımız hiçbir şey yoktur” dedi.
Kuryeler hem zamanla hem azraille yarışmaya başlıyor

Kurye Haber’de editörü ve Kurye Hakları Derneği’nin çalışmalarında yer alan Mesut Çeki, motokuryelerin hız ve zaman baskı altında çalıştığını söyledi. Çeki, “Motokuryelerin sorunlarını birkaç cümle ya da paragrafta ifade etmek zor. Zira henüz statüsü oturmamış, meslek tanımı netleşmemiş ve hareket halindeki bir sektörden ve çalışma biçimlerinden bahsediyoruz. Öncelikle şunu belirtmek isterim, sadece tek bir kuryelik yok. Kuryelikler var. Böyle olunca sorun tespiti de çözüm önerileri de değişebiliyor. Ortaklaşan temel sorunlardan bahsetmeye çalışayım. Kuryeler ya bordrolu ya da “esnaf kurye” olarak çalışıyor. Nasıl çalışırsanız çalışın hızlı teslimat baskısı ile karşılaşıyorsunuz. Büyük çevrimiçi firmalar da küçük bir işletme de reklamlarında hıza vurgu yapıyor. “Aklındaysa kapında”, “hemen kapında”, “uçarak kapında” vb. reklamlar ile müşterilere hız vaat eden işletmeler kuryelere de hızlı teslimatı dayatıyor. Bazı firmalar “hız puanı”nı müşteriye veriyor. Bu puan firma puanını sosyal medyada ya da aplikasyonlarda etkiliyor. Bundan sonrasının cefasını da biz kuryeler çekiyoruz. 30 dakikada ya da bazen daha az sürede ürünleri teslim etmek için motosikletine binen kurye hem zamanla hem Azrail’le yarışmaya başlıyor. Patron ve müşteri arasında sıkışan kurye trafikte çok sayıda kuralsızlık yapmaya zorlanıyor. Bu da kazalara ve ölümlere yol açıyor. Bu yüzden biz hız temelli reklamlara “ölümcül reklamlar” demeyi tercih ediyoruz. Patronlar sadece hız baskısı yapmıyor aynı zamanda çok sayıda angarya iş ya da mobbing de yapıyor. Özellikle küçük işletmelerde kuryeliğin tanımında olmayan işler kuryelere yaptırılmaya çalışılıyor” diye belirtti.
Motokuryelerin günde en az 12 saat çalıştığını vurgulayan Çeki, “Esnaf kuryelik ya da patron kuryelik adı altında patronlar kuryeleri güvencesiz çalışmaya itiyor. Kuryeler kendi motorlarıyla kendi aldıkları ekipmanlarla ceplerinden ödedikleri benzin ile çalışıyorlar. Kendi sigortalarını Bağ-Kur üzerinden kendileri yatırıyorlar… Teslim ettikleri paket başına ücret alıyorlar. Ne kadar paket atarlarsa o kadar para kazanan kuryeler yine zamanla, kurye arkadaşları ve Azrail’e yarışıyorlar. En az 12 saat çalışmak zorunda kalıyorlar. Patron tüm maliyeti kuryelere yıkarak, kuryelerin işçi olmaktan kaynaklı tüm haklarını askıya alarak güvencesiz bir çalışma biçimini ‘Kendi işinin patronu almak’ diye pazarlıyor. Görünüşte kuryeler büyük paralar kazanıyor gibi lanse edilse de giderler kuryenin cebinden çıkınca asgari ücrete yakın bir kazanç oluyor. 8 saat değil de 12-14 saat çalışıldığı için kuryeler yaklaşık 1.5 asgari ücret karşılığında uzun çalışma saatlerini ve güvencesizliği kabul etmek durumunda kalıyor. Bunların yanı sıra, kötü hava koşullarında çalışmaya zorlanmak, motosiklet ekipmanlarının pahalı olması, kuryeliğin çok tehlikeli meslekler statüsünde olmadığı için mesleki yeterlilik belgesinin zorunlu olmaması her isteyenin eğitimsiz olarak kuryelik yapabilmesi, 18 yaş altındaki kuryelerin ve göçmen kuryelerin kayıt dışı ve güvencesiz çalıştırılması, kadın kuryelerin trafikte ve çalışma yerlerinde cinsiyet ayrımcılığına uğraması yer yer tacize uğraması, trafikte diğer şoförlerin motosikletleri fark etmemesi ve onları tehlikeye atacak şekilde araç kullanması gibi çok sayıda sorunla boğuşmaktayız” dedi.
Geçim zorluğundan kaynaklı kuryeler ölüyor
Ekonomik kriz ve geçim zorluğu nedeniyle kuryelerin iş cinayetlerinde öldüğüne dikkati çeke Çeki, “Ekonomik kriz kuryeleri de etkiliyor. Özellikle asgari ücretin bu kadar düşük olması bir çok kuryeyi ek iş yapmaya zorluyor. Neredeyse tek bir işte çalışan kuryeye rastlamak mümkün değil. Esnaf kuryeler giderlerin çoğunu kendi cebinden ödedikleri için çok uzun saat çalışmak zorunda kalıyor. Normalde haftalık çalışma saati 45 saat olmasına rağmen esnaf kuryeler günde 14 veya 15 saat çalışıyor. Bu kuryeleri daha tehlikeli bir çalışmaya zorluyor. Kuryelerin bu kadar risk almasının nedeni de aslında ekonomik kriz ve geçim zorluğu. 12 saat 14 saat motor üzerinde çalışan kuryelerin meslek hastalıklarının yanı sıra çok sayıda kazaya karışmasına neden oluyor. Kaza yapmayan kurye yoktur. Ekonomik kriz ve geçim zorluğu kuryeleri bu çok tehlikeli mesleği daha da tehlikeli daha da güvencesiz bir şekilde çalışmaya itiyor. Kuryeler ölüyor. kuryelerin ölmesinin en başlıca nedenlerinden biride geçim zorluğundan kaynaklı insani olmayan çalışma şartlarını kabul etmelerinden kaynaklı ölüyorlar. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda kuryelerin taleplerinin daha görünür olmasını isterim. Sonuçta kuryelerde bir işçidir. Bazıları esnaf kurye olarak lanse etse de özü itibariyle yaptıkları iş işçiliktir. Emeklerini satarak geçinmektedir. 1 Mayıs’ta kuryelerin taleplerinin görüldüğü, bu taleplerin daha çok görüldüğü kuryelerin gerek can güvenliğinin sağlandığı gerekse de insani şartlarda çalışma koşullarının sağlanması için gerekli önermelerin alınması talebimi ifade etmek isterim 1 Mayıs işçi bayramı kutlu olsun” diye konuştu.
İşçiler birlik olmalıdır
1 Mayıs’ta işçilerin ve emekçilerin birlik ve dayanışma içerisinde olması gerektiğini söyleyen kağıt işçisi Aydın Sımaklı “Biz kağıt işçileriyiz. İnsanların gönül rızası ile çöpe bıraktıkları maddeleri metalleri tek tek toplayarak depo diye tabir ettiğimiz yerlerde ayrıştırarak satarak hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. Kağıt işçisi olarak çektiğimiz zorluklar var. Sokaklarda insanlar ile birlikte yürürken ya da bir arada bulunurken insanların bizden rahatsız olmasını istemiyoruz. Elbisemiz üzerimiz kirli olabilir malum çöpten ekmeğimizi çıkarıyoruz. Çok faydalı iş yapıyoruz. El avuç açmadan hırsızlık yapmadan hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. Ekonomik pahalılık var. Çok pahalı herkesin ekonomik krizden etkilendiği gibi bizde ekonomik krizden etkileniyoruz. biz ancak günü kurtarmaya çalışıyoruz. Para biriktirebiliyormuşuz hayır. Yaklaşık 300 TL ve ya 500 TL kazanıyoruz. 1 Mayıs’ta işçi dayanışması göstererek kendi sorunlarını dile getirmek için meydanlarda olmalıyız. Ekmeğimizin soframızdan azalmasını istemiyorsak eğer saatlerce fazla çalışmaya maruz kalmamak istiyorsak eğer yarın işsiz kalmak istemiyorsak herkes bir dayanışma örneği göstererek yaşadım sorunları dile getirmelidir. Ekmeği için sevdikleri için alın terinin hakkı ile çalışan işçi kardeşlerimin İşçi bayramını kutluyorum” dedi.
İş yerleri güvenli olmalıdır
İş yerlerinde kadınların baskı, mobbing ve tacize maruz bırakıldığın vurgulayan Set emekçisi Simge Kayar, “İş güvenliği sorumuz var. Güvencesizlik, uzun çalışma saatleri, geleceksizlik, her gün, ölümle bile sonuçlanabilecek kazalarla karşılaşma riskimiz var. Bu örnekler sadece bir kısmı. Setlerdeki çalışma koşullarına yönelik, emek örgütlenmelerinin mücadelesine karşılık yapım şirketlerinin işçilerle arasında işveren işçi ilişkisi olduğunu kabul etmemesi ve setlerde kendi yasalarını uygulamaları. Bir diğer mesele, sektörde çalışan kadınlar ve LGBTİ+lar tacize ve mobbinge maruz kalıyorlar. Toplum zaten cinsiyetçi, sektör de bu toplumun içinde yetişen insanlardan oluşuyor; dolayısıyla cinsiyet eşitsizliğini yalnızca müdahale yetkisi neredeyse hiç olmayan işlerde değil, sette de yeniden üretiyor. Biz kaşe denen günlük, haftalık ya da aylık ödeme sistemiyle çalışıyoruz. Zaten bu sektörde yıllardır bu sömürünün içinde, çalışma saatlerimizle ve iş yükümüzle uyuşmayan kaşelere çalıştırılmanın, sendikanın belirlediği taban ücretlerini yapım şirketlerine sunmamıza rağmen kabul etmemelerinin ve bize dayattıkları kaşelere çalıştırılmanın mücadelesini veriyoruz. Ekonomik krizle beraber zaten iyileştirilmeyen ücretlerle yaşamak tüm emekçi işçileri etkilediği gibi bizi de etkiliyor. Proje bazlı çalışanlar olduğumuz için işsiz kalma durumuyla burun buruna gelebiliyoruz, dolayısıyla aldığımız ücretler bu ekonomik krizde bizi sadece çalıştığımız süre boyunca günümüzü kurtarmaya yettiği için herkes gibi bizim de önümüzü göremememize neden oluyor” diye belirtti.
‘Emek sömürüsünün olmadığı bir yaşam istiyoruz’
Tüm yasaklama ve engellemelere rağmen işçi ve emekçilerin 1 Mayıs’ta meydanlarda olması gerektiğinin altını çizen Kayar, “Sömürüye karşı zaten bozuk olan bu sistemde var olabilmek ve hak ve taleplerin yolunu bulduğu ve iyileştirildiği bir sistemde çalışmak istiyoruz. Şahsen ben alanda olamayacağım çünkü çalışıyorum. Tüm set çalışanlarının dayanışma içinde olmasını ve taleplerimizin karşılığını bulmasına giden yolun örgütlülükten doğacağına inanıyorum. Sendikalaşmanın ve sendikalı olmanın da çok önemli olmasıyla birlikte kendi içimizde, alanlarımızda, setlerde dayanışarak bu sistemsizliğe karşı çözüm yolları aramalı, sömürülmeye ve yaşadığımız her sıkıntıya karşı farkındalık yaratmalıyız. Tüm yasaklara ve engellere rağmen 1 Mayıs alanlarında ve mitinginde olacak tüm emekçilere selam olsun. Herkesin işçi ve emekçi bayramını kutlarım” dedi.
‘1 Mayıs’ta alanlardayız’

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nın direniş günü olduğunu vurgulayan Tiyatro emekçisi Gökhan Erten, tüm işçileri ve emekçileri 1 Mayıs’a çağırdı. Erten, “Tiyatro emekçileri kazandı maaşını enflasyona eritiyor, ve doğal olarak geleceksiz durumdalar. Tiyatro emekçilerinin talebi uzun saatler çalışması ve izinli günleri kısıtlı olmasıdır. Bu sömürü düzenine bu patron düzenine son vermesidir. Bunun içinde işçi sınıfının yanında kızıl sendikalar olmalıdır. Vekillik koşturan sendikalar değil. AKP ve bu kara düzen kesinlikle değişmelidir. 1 Mayıs Taksim’dir. 77’den bu yana bu mücadeleyle emekçilerle kazanılmalıdır. 1 Mayıs, işçiler için bayram değil direniş günüdür. Ve sosyal haklarımızı arama günüdür. Ve bütün emekçileri alanlara davet ediyoruz. Seçim sonuçları ne olursa olsun. İşçi sınıfının her dönem olduğu gibi özgürlük, eşitlik, sosyalizm mücadelesi bitmeyecektir. Ve AKP, sonrası sınıf dayanışması büyücektir. Sendikalaşma artacaktır. İnanıyoruz ki önümüz aydınlıktır” ifadelerini kullandı.





