
Almanya Federal Meclisi’nde kabul edilen yeni sınır güvenliği kararları kapsamında, İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt’in talimatıyla, geçerli giriş belgeleri olmayan ya da başka AB ülkesinde sığınma başvurusu yapmış mültecilerin sınırdan geri çevrilmesi kararlaştırıldı. Dobrindt, Federal Polis’e bu geri çevirme yetkisini verirken, istisnalar olarak hamileler, hastalar ve refakatsiz çocuklar gibi hassas grupları muaf tuttu.
Bu karar, Başbakan Friedrich Merz’in seçim kampanyasında verdiği “göçü katlanılabilir seviyeye indirme” vaadi doğrultusunda hayata geçiriliyor. Ancak bu düzenleme hem hukuki hem de siyasi açıdan tartışmalı. Almanya’nın komşu ülkelerinin sınır kontrollerini artırmaya teşvik edilmesi, AB içinde göç politikalarının koordinasyonundaki zorlukları gözler önüne seriyor.
Burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir çelişki var: Almanya, dış politika ve silah ticaretinde aktif bir rol oynayarak Orta Doğu başta olmak üzere pek çok çatışma bölgesinde silah satışıyla kar elde ediyor. Aynı zamanda ise bu ülkelerden gelen mültecilere karşı sınırlarını giderek daha sert kapatıyor. Bu durum, Almanya’nın küresel çıkarlarını koruma adına insan hakları ve uluslararası dayanışma ilkelerinden nasıl uzaklaştığını gösteriyor.
Bu politika sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir göçmen karşıtlığı olarak yorumlanabilir. Aşırı sağın güçlenmesiyle birlikte, bu tutumun toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdiği ve mülteci haklarının ciddi şekilde ihlal edildiği görülüyor.
Almanya’nın mülteci politikasındaki bu sertleşme, sadece ülke içindeki sosyal gerilimleri artırmakla kalmıyor; aynı zamanda Avrupa’nın göçmen politikalarındaki parçalanmayı ve adaletsizliği de derinleştiriyor. Bu da, sınırların güvenlik bahanesiyle giderek daha çok kapandığı ve insan hayatlarının siyasetin ve ekonominin arka planında göz ardı edildiği bir tablo ortaya çıkarıyor.
Almanya/Zeynep Hayır

