
Belli bir hedef temelinde CHP gerçeğini ele alarak deşifre etmek ihtiyaçtır. Bu, asla CHP’ye akıl verme gibi bir amaç ya da kaygı taşımaktan değil, bilakis peşine takmış olduğu halk kitlelerine karşı sorumlulukla onun gerçeğini gözler önüne sermek, gerçek durumunu devrimci tabana ve bizzat onun tabanına göstermek için gereklidir… Kabul edelim ya da etmeyelim, CHP geniş halk kitlelerini, yani devrimin/bizim tabanımızı büyük oranda etkileyerek çevresinde biriktirmiş, onlar üzerinde tesir kurmuş durumdadır. Abartılı değimle bu kitlelere önderlik yapmaktadır. Bu gücüyle burjuva muhalefet cephesini de esasta tesiri altına almış durumdadır. Bunun anlamı, CHP’nin geleceğin hükümeti, güçlü bir siyasi iktidar adayı olmasıdır. Yani, yarın devrimci mücadelenin hedefine konulacak potansiyel adaydır…
Doğru-yanlış olmasından bağımsız olarak, toplumsal muhalefetin CHP çatısı altında kümelendiği reel gerçektir. CHP eksenli Kemalist kliğin burjuva muhalefet cephesinin merkezi gücünü oluşturduğunu ve hatta iktidar kliği üzerinde belli bir baskı kuracak kadar inisiyatifi elinde tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. En azından iktidar karşıtı burjuva muhalif cephenin başat aktörü olduğu açık doğrudur. Bu zeminde etkili bir muhalefet yürüterek büyük oranda kitleleri etrafına toplamayı başarmış ve kalabalık kitle mitinglerinden aldığı güç ve motivasyonla dinamik, diri ve nispeten yüksek tempolu bir muhalefet pratiği sergileyerek iktidar odaklı sıkı bir muhalefet yürüttüğü teslim edilebilir. Şayet dövüştürülerek içerden parçalanıp bölünmesi oyunlarına gelip bu bayat tuzağa düşmez ise, mevcut kitlesel destek ve gelişme eğilimiyle geleceğin hükümeti olmaya adaydır.
Lakin CHP kendisiyle kavgada kötü tescile sahip, müzmin bir iç iktidar çatışması zengini, iç klikleşme potansiyeline her zaman sahip olmuş bir partidir. En önemlisi de, iktidarın hile, oyun ve manipülasyonlarına bir balık misali düşmekle birlikte, zayıf karnının ürünü olarak iktidarın en zor anında onun imdadına koşmakta da mahir bir partidir. Bu CHP’nin taşıdığı zayıflıkları gösterir. Fakat CHP’nin gerçek zayıflığı bu değil, kendisini paralayıp ufalama ve ömür boyu muhalefete mahkum olma pahasına, asla terk etmediği ve etmeyeceği tekçi-ırkçı faşist paradigma ve devlet bekasının gönüllü bekçiliğini üstlenmesidir. Ki bu gönüllülük, alelade değil, aksine siyasi-ekonomik sınıf karakteri, komprador tekelci burjuva klik temeli, devletin kurucu partisi olma motivasyonu ve bunların ürünü olarak her iktidar altındaki ‘’TC’’ devletini kendi devleti olarak sahiplenme bilincinde karşılık bulmakta, ırkçı-şoven milliyetçilik spesifiklerine oturan faşist niteliğinden kaynaklanmaktadır. Eklemek gerekir ki, salt iktidar karşıtı olmak demokratlığın ve devrimciliğin yeterli ölçütü değildir. CHP, iktidar karşıtlığında ‘’herkese’’ taş çıkartacak derecede keskindir. Ama aynı CHP asla demokrat değil, tersine yalın biçimde faşisttir…
CHP’nin iktidar karşıtlığı elbette klik çıkarlarını gözeterek iktidara gelme amacından öte değildir ve bu karşıtlık kesinlikle demokratik nitelik taşımaz. Demokratik değildir fakat iktidar iştahına bağlı olarak mevcut iktidar kliğine karşı giderek keskinleşen bir muhalefet yürütmektedir. Ki, iktidara odaklı olmasına bağlı olarak keskinleşen bu dalaşın, daha da şiddetleneceği Erdoğan-Bahçeli sultasının muhalefete uyguladığı pervasız baskılardan anlaşılmaktadır. CHP ve onun başını çektiği muhalefet çatışmayı derinleştirmekten sakınsa da, daha sertleşen bir muhalefet yürütmektedir. Buraya kadar iyi fakat bundan sonrası iyinin tersi…
Belli düzeyde ya da görece iyi muhalefet yapmasına karşın, iktidar kliğine karşı yürüttüğü muhalefette ciddi zaaf ve zayıflıklar gösterdiği inkar edilemez. Bunun sebepleri elbette vardır. Ancak iktidara gelmek için, iktidara getirecek ciddi bir muhalefet pratiğinin sergilemesi gerekmektedir. CHP bunun gereğini yapmamakta, belki yapamamaktadır. Zira iktidarın komprador tekelci burjuva klikler arasında el değiştirmesi, her zaman olmasa da ekseriyetten kanlı gelişmelere tanıklık yapmış, bugün de yapabilir. Ki, AKP-MHP iktidar kliği ile CHP-Kemalist klik arasında şiddetlenerek devam eden iktidar dalaşı pek tabii ki kanlı süreçlere evirilebilir ve gidişat bun yönde ilerlemektedir. Tabi CHP iktidar adaylığından düşmez veya şiddetlenen dalaşta havlu atmazsa…
CHP dinamizmi ve avantajları ne olursa olsun, bu hal ve durumuyla, asla iktidarı ele geçirecek zorlayıcı bir muhalefeti temsil etmemekte, yürütememektedir. Bunca güç ve avantajlarına rağmen, iktidarı düşürmeyi başaran zorlayıcı bir muhalefet ve sonuç ortaya koyamamaktadır. Bu durumuyla ortaya koyması da mümkün değildir…
CHP’nin anlamadığı nedir, neyi anlamamaktadır ya da anlamazlıktan gelmektedir ve neyi göze alamamaktadır?.. CHP ‘’TC’’ devletinin kurucu partisi olup, siyasi birikim, tecrübe ve deneyim bakımından ahmak sayılmaz, değildir. Pek ala durumu anlayıp gelişmeleri yorumlayabilmektedir. Lakin bir şeyi anlamamakta ya da üstünden atlamaktadır. Nedir o?
Şudur: CHP ve Kemalist cephe dahil, iktidar karşıtı yazarı-yorumcusu, siyasetçisi, televizyoncusu-program yapıcısı, entelektüeli, profesörü ve analizcisi-yorumcusuyla tüm muhalefet cenahı, sanki her şey normalmiş ve sivil-siyasi bir darbe gerçekleşmemiş gibi; ‘’hukuksuzluktan’’, ‘’hukukun siyasi erkin emrine girmesinden’’, ‘’halkın büyük kesiminin İmamoğlu’nun suçsuz olduğuna inandığından’’ vb. vs. dem vurarak bunları kanıtlamaya çalışmaktadır!.. Oysa ‘’Atı alan Üsküdar’ı geçmiş!’’ İşte farkında olmadıkları budur, anlamadıkları ya da gereğini göze alamadıkları için anlamazlıktan geldikleri budur!… Erdoğan-Bahçeli komutasındaki faşist AKP/MHP iktidarı, daha önceden beyan edilmiş ‘’sesiz devrimlerini’’ derinleştirerek taşları yerli yerine oturtup sağlamlaştırmak için, askeri faşist darbelerin gerçekleştirdiklerinden katbekat fazlasını sivil-faşist darbecilikle/darbeleriyle gerçekleştirmektedir.
Anayasa mahkemesini, anayasayı, kanun ve teamülleri tanımayan, devleti arpalığına ve haremine çeviren, devleti tek kişinin çıkarları ve keyfine göre yöneten, istediğini yapan, istediğini hapseden, anayasayı bu rejimine göre çıkarmayı planlayan ve Sünni-Selefist inancı devlette veya devlet olarak örgütleyen, tek kırıntısına bile tahammül etmediği laiklik ve sekiler yaşam tarzının yerine siyasal İslamcı şeriat düzenini kuran ve giderek pekiştiren; bütün bunlarda yol alıp devleti yeniden biçimlendiren bir iktidardan, bir süreçten, bir gerçeklikten söz ediyoruz. Yani, Üsküdar geçilmiştir. Siz daha ne hukuk tartışması, haklılık-haksızlık tartışması yürütüyorsunuz? İmamoğlu’nun diploması onlarca yıldır sorun değilken, cumhurbaşkanlığı adaylığı belli olup güçlü/kazanacak aday olarak ortaya çıkınca sorun oluyor, iptal ediliyor! Bundan daha aleni bir darbe, bundan daha aleni ‘’ben iktidarım için her şeyi sınırsızca yaparım; anayasa, hukuk, kural-kaide vb. vs. bütün bunlar fasa-fisodur’’ diyen ve buna uygun davranarak kişi saltanatını ilan eden daha sarih bir darbecilik olabilir mi? ‘’Sessiz devrim’’ dediği tam da buydu, bu ilerleyiştir… Sessizdir çünkü kanlı değildir ama devrimdir çünkü devlet Sünni-Selefist siyasal dinci akımla ele geçirilmiş, İslam’ın şeriat yasalarına göre tahkim edilmektedir!…
Özcesi, Erdoğan-AKP/MHP iktidarı bir devrim gerçekleştiriyor ve buna uygun gerektiğinde baskı, gerektiğinde zor-şiddet, gerektiğinde polis-cop-hapis, gerektiğinde seçim ve sonuçlarını tanımıyor, gerektiğinde yapamadığı tek bir şey kalmıyor ama burjuva muhalefet cephesi hala naifliğini koruyarak, ‘’hukuk tanınmıyor’’ vb. vs. diyor, bunu eleştiriyor!?! Ne hukuku, devlet gasp edilmiş, zorla elde tutuluyor ve rejim değiştiriliyor; değiştirildiğinden daha çok değiştiriliyor… Ne hukuku, istediği siyasetçi ve parti genel başkanını hapse tıkamıyor mu ve istediğini elde ettikten sonra ya da istediğinde de içerden çıkarmıyor mu? Daha nasıl bir baskı ve zor, nasıl bir kişisel otorite ve keyfiyetçilik uygulanabilir? Lakin CHP ve tüm muhalefet, hala olağan bir süreç algısıyla hareket ediyor. Hala hukuktan, demokrasiden, özgürlüklerden söz ediyor, daha da vahimi normalleşmekten bahsedebiliyor!!!
Evet evet, CHP hala sokaklara dökülen devrimci kitlelere, özellikle devrimci gençlere ‘’taşkınlık yapmayın’’, ‘’provokasyona gelmeyin’’ vb. vs. diyerek uysallaştırıyor, “centilmenliği” elden bırakmayarak, fiilen, iktidarı kitlelerin devrimci baskısından koruyor! Peki taşkınlık olmazsa iktidarın üstünde nasıl baskı kurulacak? Bağırıp çağırarak mı? ‘’Adayımı yanımda, sandığı ünümde görmek istiyorum’’ diyerek mi iktidar baskılanıp iktidarını terk etmeye zorlanacak? Bugüne kadar hangi bağırtıya, hangi çağrıya ve uysal tepki ve talebe kulak verdi bu iktidar? Zorlayıcı olmayan, gerektiğinde taşmayan ve gerektiğinde yaşamı tıkayıp felç etmeyen hangi miting, hangi yürüyüş, hangi çağrı, hangi direniş ve hangi gösteri biçimi karşısında boyun eğdi bu iktidar? İktidarı bırakması veya bırakmasını koşullayan bir seçimi ne zaman kabul etti bu iktidar?…
Bütün bunlar, ‘’CHP iktidarı istemiyor’’ şeklindeki genel kanaatini aslında doğruluyor. En azından, CHP’nin bu halle ama bu halle iktidarı zorlayarak düşüremeyeceği, bu anlamda da iktidara gelemeyeceği söylenebilir. CHP ancak kendi içinde iktidar değiştirebilir, ötesi mevcut halle hayaldir…
CHP ve muhalefet cenahı, mevcut iktidarın devlet ve rejimi siyasal İslamcı karaktere uygun şeriat temelinde düzenleyerek bir devrim gerçekleştirmekte olduğunu idrak etmiyor, edemiyor mu? Etmiyor ki, hala olağan bir durummuş gibi olağan bir muhalefet ve söylemlerde bulunuyor. Ama gelişmeler baz alınırsa, bu durumu idrak etmesi zor olmasa gerek. İdrak ediyorsa ve etmesine rağmen bu tarz muhalefeti yürütüyor ve eleştirilerle yetiniyorsa, o zaman CHP iktidarı değiştirmeye aday olabilecek gerçek muhalefeti göze alamıyor demektir! Şayet durum buysa, CHP’nin devlet görevine uygun olarak danışıklı dövüş yürütüp, salt muhalefet görevi üstlendiği, dolayısıyla da asıl görevinin kitlelerin gazını almak olduğu açığa çıkmış oluyor… Lakin CHP’nin iktidara aday olduğu ve maruz kaldığı baskıların yanı sıra, iktidara gelme olasılığını gördüğü için muhalefetini sistemlileştirip sertleştirdiğini söyleyebiliriz. O halde, uykudan uyanması, şeriatçı bir devrim süreci ve pratiğiyle karşı karşıya olduğunu idrak etmeli, dolayısıyla muhalefet, eleştiri, söylem ve tepkisini buna uygun düzenlemeli, sivil faşist darbeyi perdeleyen demokrasicilik oyunundan vazgeçmelidir. Peşine taktığı halk kitlelerini aldatmaktan, onların direniş ve mücadelesini heba etmekten uzak durmalıdır…
Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Temmuz-2025 tarihli 51. sayısında yayımlanmıştır.

