Connect with us

Analiz

Çin’de Emek Rejiminin Dönüşümü ya da Kapitalizmin Kurumsallaşması

Çin’in kapitalist restorasyonu boyunca Çin proletaryası kaybetmekte olduğu haklarına karşı yüzlerce kez ayaklandı, hâlâ da ayaklanıyor. Ancak bütün bu ayaklanmalar hem dağınık hem de siyasal bir disiplinden yoksun ilerliyor. Çünkü bugünkü Çin’de işçilerin artık hiçbir siyasal gücü yoktur.

Mao Zedong önderliğindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP), toprak reformuna ve Japon işgaline karşı savaşa önderlik edebildiği için 1949’da iktidara geldi. Özellikle 1927’den sonra partinin kırlara çekilip, bürokrat burjuvaziye ve toprak ağalarına karşı başlattığı halk savaşı içinde parti, Yeni Demokratik Devrim’i devrim stratejisi olarak belirledi.

O günkü şartlarda Çinli komünistlerin önünde aşamalı devrim stratejisi bir zorunluluk olarak duruyordu. Aşamalı devrim stratejisi; bir seçenek olmanın ötesinde, Çin’in nesnel, sosyal ve tarihsel şartları nedeniyle, Çinli proleter devrimcilerin devrim yapma iddialarını somutlaştırmak adına zorunluluktu.

Aşamalı devrim stratejisi demek, aynı zamanda burjuvazinin bir kesiminin (Japon işgaline direnen ve toprak reformuna karşı olmayan ya da pasif tutum alanlar) de halk güçleri ve sınıfları içinde sayılması anlamına geliyordu.

Mao henüz 1939 yılında, Çin Devrimi ve Çin Komünist Partisi’nde “yeni tip demokratik devrim, bir yandan kapitalizmin gelişmesine izin verirken, diğer yandan sosyalizm için gerekli ön şartları da yaratır.” diyordu. (1) Demokratik devrim kapitalizmin gelişmesinin önünü açtığı için, burjuva unsurlar kendiliğinden bir şekilde ÇKP’ye yöneldiler.

ÇKP’ye katılan herkes komünist değildi. Partideki burjuva demokratların görece sağlam birer emperyalizm, feodalizm ve bürokratik kapitalizm karşıtı oldukları söylenebilirdi. Burjuva demokrat aydınların ÇKP’ye katılmasındaki temel neden, Sun Yat Sen’in önderlik ettiği eski tür burjuva demokratik devrimin çıkmaz bir sokak olduğunu görmeleriydi. Ayrıca; Guomindang’ın (Milliyetçi Parti) da Japon işgaline ve toprak reformuna karşı takındığı tutarsız ve teslimiyetçi tavırlar da burjuva-milliyetçi aydınların ÇKP’ye yönelmesine neden oldu. (2)

Mao devrimden yaklaşık yedi buçuk yıl sonra, 12 Mart 1957’de bu aydınları kastederek, “sosyalizm konusunda kuşkulu olduklarını” ifade etti. (3) Yine Mao, Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) sırasında, bu aydınların kapitalist yolcu olduğunu açıkça söyledi ve revizyonizmi temsil eden bu ideolojik-siyasal çizgiye karşı bayrak açtı.

Liu Shaoqi, Bo Yibo ve Deng Xiaoping gibi ÇKP önderleri sözünü ettiğimiz bu aydınların en bilindik olanlarıdır. Bu isimler demokratik devrimden sonra devrimin proletarya tarafından sürdürülmesinin açıkça karşısında konumlandılar.

Bugünkü Çin, 1976’dan bu yana kapitalist yolcuların egemen oldukları ve önderlik ettikleri bir siyasal pratiğin ürünüdür. Çin’de sınıflar mücadelesinin sosyalist iktidar altında da sürdüğü bizzat Mao tarafından saptandı ve bu saptama doğrultusunda, sağcılığa karşı BPKD ile yanıt verildi. Ancak, maalesef Çinli proleter devrimcilerin “sol” hataları (özellikle isyancı gruplar arasındaki klik mücadeleleri), kitle hareketi siyasetinin Mao’nun manevi gücüyle sınırlı kalması ve kitlelerin on yıllık BPKD sırasında yorulması sağcılara/kapitalist yolculara olağanüstü bir zemin sundu.

Mao ve Çu Enlay’ın art arda gelen ölümleri ve BPKD sonunda ÇKP “solunun” kitlelerden tecrit olması; Mao döneminde kapitalist yolcu olduğu gerekçesiyle iki defa görevinden alınan Deng Xiaoping’in bir hükümet darbesiyle iktidarı almasına neden oldu.

Deng Xiaoping ile başlayan kapitalistleşme süreci Jiang Zemin ve Hu Jintao sürdürüldü. Bugün ise Xi Jinping’le birlikte dünya emperyalist kapitalist hiyerarşisi içinde zirveye oynayan emperyalistleşmiş bir Çin’le karşı karşıya bulunuyoruz.

ÇKP genel sekreteri ve Merkez Askeri Komisyonu (ÇMK) başkanı olan Xi Jinping, Çin’in bugünkü ‘gelişmiş ve kalkınmış’ hâlini açıklarken, meseleyi iki gerekçe üzerinden temellendiriyor: Reform ve dışa açılma. (4)

Reform ve dışa açılma siyasetleri Deng Xiaoping’ten bu yana kapitalist Çin’in resmi siyasal-ekonomik ilkeleridir. Kısa bir süre önce dışa açılma siyaseti yerini Özerk Yenilikçilik (Zizhu Chuangxin) siyasetine bıraktı. (5) Özerk Yenilikçilik siyasetinin amacı mal, fikir ve üretim süreçlerinde dışarıya bağımlılığı azaltmaktır. Bu yeni siyaset, emperyalist kapitalist düzen içinde, Çin’in geldiği aşamaya ilişkin de bir fikir vermektedir.

Çin an itibariyle; ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalist bloğa karşı, yeni ve yükselen emperyalist bloğun liderliğini üstleniyor. Mao’nun ölümünden sonra bir darbeyle iktidarı ele geçiren bürokratik kapitalist sınıf, Çin’i güncel pozisyonuna kapitalist reformlar yaparak ve emperyalist-kapitalist sermayeyle bütünleşerek getirdi.

Her şeyin iki yönü vardır. Kapitalist reformlar ile dışa açılma siyaseti işin görünen yüzüdür. Peki reforma ve dışa açılmaya dayanan ‘ekonomik kalkınma’, Çin’de bürokratik-tekelci burjuva sınıfı zenginleştirirken kimleri yoksullaştırdı? Hangi sınıfın hakları gasp edildi, kimler haklarını yitirdi?

Biz bu başlığımızda, bu sorulara yanıt vermeye çalışacağız.

ÇKP’yi ve ülkenin yönetimini ele geçiren tekelci-bürokratik burjuva sınıflar, komünizm mücadelesini ve Marksizm’i açıkça tahrif ederek, “Çin’in sosyalizm yolunda ilerleyebilmesi için gelişmiş bir kapitalizmi yaşaması gerektiğini” savundular (6) ve Çin’i muntazam olarak kapitalist yola soktular.

Maoist Çin’den sosyal-emperyalist Çin’e dönüşüm serüveninin en önemli yanı; Fortune 500 dergisinde boy gösteren Çinli tekelci-bürokratik burjuva sınıfın, milyonlarca Çinli işçi ve köylünün emek sömürüsü üzerinden zenginleştiği gerçeğidir.

Çin sosyal-emperyalizmi, geleneksel emperyalist devletler gibi, üretim araçlarını yalnızca gelişmekte olan/ezilen ülkelere, ucuz emeğin olduğu coğrafyalara taşımadı. Çin bir yandan ABD ile yarışır düzeyde bir sermaye ihracatçısı olmanın yanında, aynı zamanda ülke içi emek gücünün de ucuz olduğu bir devasa fabrikadır. (7) Çin tekelci-bürokratik sermayesinin dünya çapındaki zenginliği; komünleri dağıtılan, göçmen işçilere dönüşen ve olağanüstü esnek iş sözleşmeleriyle çalışan (bazen hiç sözleşme olmadan da çalışan) milyonlarca emekçinin alın teriyle yaratıldı.

Şimdi biz bir yanı reform ve dışa açılma olan diğer yanı ise katmerli emek sömürüsü olan bu süreci, tarihsel aşamalarına uygun bir biçimde açıklayacağız.

***

Deng Xiaoping’in başını çektiği sağ darbenin ilk hedefi köy komünleriydi. Deng’in başını çektiği kapitalist yolcular ilk olarak komünleri dağıttılar. Çin’de kapitalizmin inşası yıkılan köy komünler üzerinden yükseldi.

Köy komünleri, tarımda kolektivizasyonun temeliydi ve siyaseten de işçi-köylü ittifakının da iki temel dayanağından biriydi. Mao Zedong önderliğindeki proleter devrimciler kent ile köy arasındaki çelişmelerin çözülmesine özel önem verdiler. Ancak köylerin gelişimi sorunu, Çin’de en uzun vadede çözülebilecek, temel bir sorundu. Binlerce yıldır belli aralıklarla süren kıtlıklarla yorulmuş, feodal gelenekler nedeniyle aşağılanmaya alışmış ve toprak ağaları altında ezilerek silikleşmiş bir toplumu; kolektif hareket eden ve kolektif çıkarlar için statüye itiraz eden bir topluma dönüştürmek uzun zaman alacak bir eylemdi. Mao’nun önderliğindeki proleter devrimciler bu olumsuz durumun farkındaydı.

Mao’nun usanmadan siyasetin komuta etme ilkesini vurgulaması ve kitlelerin siyasetin aktif unsurları hâline gelmesi gerektiğine dair yaptığı bütün vurgular, bu meşakkatli ve uzun soluklu mücadeleyi sosyalist yolda tutma ısrarının bir ifadesiydi.

Köyle kıyaslandığında, kentte işçi sınıfının hem siyasal önderliği eline alışı hem de ekonomik (çalışma, eğitim ve sağlık güvencesi) gelişimi hızlı oldu. Ayrıca kentlerdeki mülkiyetin, emekçi halkın kamu mülkiyetine dönüşmesi köylerdeki kolektif mülkiyetten daha ileri bir aşamayı temsil ediyordu.

Kolektif ekonominin üretim araçları tüm ülkenin emekçi halkının kamu mülkiyeti değildi, kolektif ekonominin özel birimlerinin emekçi halkının kamu mülkiyetiydi. (8)

Farklı kolektifler için, aynı kolektifin farklı üretim tugayları için ve aynı tugayın farklı üretim ekipleri için iş puanları değeri değişebiliyordu. Bunun dışında kolektifler arasında coğrafi eşitsizlikten kaynaklı gelir eşitsizliği de vardı. Bu eşitsizlik kolektifler arasında verim farkına neden oluyor, dolayısıyla da kazanç farkı da yaratıyordu. Bu farkların varlığı burjuva hakkın kendini korumasına olanak sağlıyordu.

En nihayetinde kolektif mülkiyet ilişkileri içinde de burjuva hak, yani emek verdiğin kadar ücret kazanma hakkı kendini koruyordu. Burjuva hakkın varlığı, sonuç olarak kapitalist restorasyona sosyal-maddi bir zemin yaratıyordu. Burjuva hakkın gelişmesi, yeni burjuvazinin filizlenmesine ortam sağlıyordu. Bu nedenle, burjuva hak tasfiye edilmeden özel mülkiyet düzenini tasfiye etmek mümkün değildi. (9)

İşte, Mao öldükten sonra iktidarı bir darbeyle ele alan kapitalist yolcular burjuva hakkı genişleterek ve kolektifler arası çelişkileri daha da derinleştirerek, komünleri dağıtmak adına bir sosyal dayanak oluşturacaklardı.

Zengin kolektiflerde bir günlük emeğin değeri, yoksul kolektiflerdekinden on kat daha fazla olabiliyordu. Üretim araçlarının kolektif mülkiyeti, olsa olsa aynı üretim takımı içerisinde ve bir ölçüde de aynı tugay ve kolektif içerisinde gelir eşitliği sağlayabilirdi. Ancak mesele farklı kolektifler ya da farklı bölgeler arasındaki eşitliğe geldiğinde, işler sarpa sarıyordu. Aslında bakılırsa, Çin’in sosyalist kalkınması sırasında kırsal bölgelerde zenginler daha da zenginleşmiş, yoksullar ise daha da yoksullaşmıştı. (10)

Kapitalist yolcular kolektifler arasındaki bu farktan dolayı verimsiz coğrafyalarda yer alan yoksul komünleri tembel komünler olarak nitelediler. (11) Deng bu durumu teorik bir kalıba da sokarak, “eşitlik genel bir yoksulluğa neden oluyor.” minvalinde bir çıkarımda bulundu. (12)

Kapitalist yolcular bu süre zarfında muntazam olarak burjuva hakkın genişlemesi ve eşitsizliklerin daha da belirginleşmesi için çabaladılar. Ancak bu çabalar BPKD tarafından bir on yıl kadar işlevsizleştirildi. Kitlelerin bürokrasiye karşı isyanı, kapitalist yolcuların planlarına ket vurdu.

BPKD Mao tarafından, aynı zamanda kır ile kent arasındaki eşitsizliği gidermek için başlatıldı. (13) BPKD’ye kadar, yani neredeyse 1966’ya kadar Çin kırsalında üst yapıda ciddi bir değişim olmamıştı. Kır yoksulları eğitim ve sağlık hizmetlerinden, büyük ölçüde yoksundu. Ayrıca bazı bölgelerde eski köy ağalarının yerini parti sekreterleri almaya başlamıştı. Bazı kolektiflerdeki parti sekreterleri statülerini kullanarak yeni ağalar olmaya heveslendiler.

Yine BPKD’ye kadar köylerden partiye kimse alınmadı. Bu anlamda BPKD süreci, Çin’in yoksul kitlelerinin sosyalist devrime gerçek anlamda katılması sürecidir.

BPKD’ye kadar eski Çin ile Kızıl Çin arasında, eğitim açısından ciddi bir fark yoktu. (14) BPKD kırlarda eğitim seferberliği başlattı ve öğrenciler eğitim sürecinin özneleri hâline geldiler. Eski tip eğitimde öğretmen ne derse o olurdu. Kültür Devrimi’yle birlikte öğrenciler öğretmenlerine itiraz edebilir duruma geldiler. Hatta eğitimde devrim öyle bir aşamaya geldi ki, öğrenciler kendi deneyleriyle oluşturdukları kuramsal çalışmalarla, öğretmenleriyle birlikte yeni müfredatlar ve ders kitapları oluşturdular. Eğitim müfredatının içeriğini belirleyen öğrenciler ve öğretmeler, aynı zamanda tarlada da çalışıyorlardı.

Bu dönemde işçiler o denli saygınlardı ki, köylerde öğretmenler arasındaki tartışmaların çözülmesi için işçilerin görüşlerine başvuruluyordu. İşçiler öğretmenler arasındaki ilişkilere yön veren bir pozisyondalardı.

BPKD diğer yandan çıplak ayaklı doktorların kırları kuşatarak, köylülerin temel sağlık haklarına ücretsiz olarak kavuşmalarını sağladı.

BPKD sıradan köylülere üretim kararlarında söz hakkı verdi, yerel inisiyatifleri teşvik etti ve köylülerin kolektif yapı içerisinde yetkilendirdiği siyasi koşullar yaratacak şekilde kadrolara sıradan çiftçilerle birlikte çalışmayı zorunlu kıldı. Kültür Devrimi boyunca kolektiflerdeki parti sekreterleri köylülerden önce uyanıp, köylülerden çok çalışıyordu. Çünkü sıradan işçiler tembel önderlere müsamaha göstermezlerdi. (15)

BPKD kır yoksullarını devrimin gerçek özneleri yapmıştı yapmasına ama daha önce de sözünü ettiğimiz kolektif mülkiyet içinde korunan burjuva hakkı ve coğrafyalar arası verim farkı sınıflaşmaya maddi zemin sunuyordu.

İsyancı klikler arasındaki kavgalar ve ÇKP “solunun” bu süre zarfında kitlelere yön veremeyen sekter çizgisi kitleleri yordu. Kültür Devrimi de böylelikle sönümlendi. Bu süreç sonuçları itibariyle ÇKP içindeki sağcılığa muazzam bir zemin hazırladı. Süreç zaten olumsuz seyrederken, kritik bir olumsuzluk daha yaşandı. Eylül 1976’da isyancı işçilerin manevi dayanağı ve devrimin önderi Mao Zedong öldü.

Kültür Devrimi kırlardaki siyasal tabakalaşmayı sarstı ama yıkamadı. (16) Darbeyle iktidarı alan kapitalist yolcular, kapitalist restorasyona, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi kolektiflerdeki verim ve kazanç farklarından dolayı köylerden başladılar. Bürokratik kapitalist klik reform için işçilerin desteğini alma konusunda başarısız olurken, köylülerin desteğini alma konusunda başarılı oldu. Kentlerdeki güçlü işçi muhalefeti doğrudan kentsel reformun başarısız olmasına neden olurken, bürokratik kapitalist kliğin dikkatini kırsal reforma yöneltmeye zorladı.

İşçi-Köylü ittifakının ve sosyalist iktidarın yumuşak karnı kolektif mülkiyet içinde yaşanan çelişmeler oldu. Bu nedenle bürokratik kapitalist klik ilk saldırılarını bu alana yoğunlaştırdı.

Kırsal alanlarda dekolektivizasyonun başarılı olmasıyla birlikte bürokratik kapitalist iktidar kentsel programlarını başlatabilecekti.

Çin’de kolektiflerin dağıtılması tam olarak 1979’da başladı ve tamamlanması beş yıl sürdü. 1984’te hane üretim sistemine geçildi ve o zamandan beri de istikrarını koruyor.

Dekolektivizasyonun temel sloganı olan “hepsini parçala (da baogan)” yalnızca bir slogan olarak kalmadı, nitekim bürokratik-kapitalist iktidar kısa bir süre içinde kolektifleri paramparça etti. Bu süreçte hane taşeronluğu ve performansa dayalı ücret sistemi getirildi. Sistemin diğer ismi de Hane Sorumluluk Sistemi (HSS)’ydi. HSS çok hızlı yayıldı. 1980’de üretim ekiplerinin yalnızca %14’ü, iki yıl sonra ise %80’i HSS’yi benimsedi. (17)

Dekolektivizasyon direkt merkezi bir plan eşliğinde yürütüldü. Kolektiflerin dağıtılmasına karşı çıkan ve kolektifleri sürdürme iradesi gösteren parti kadroları tasfiye edildi. (18)

Dekolektivizasyonla birlikte kolektif işletmeler köy parti liderlerinin ve yöneticilerinin kontrolüne bırakıldı. Bu kişiler genellikle işletmeleri kiraladı ya da köylülerin güçlü direnişine rağmen doğrudan satın aldı. (19)

Kolektiflerin dağıtılması hâlihazırda mevcut olan kolektifler altında küçük iş taşeronluğu ile aynı şeymiş gibi “sorumluluk sistemi” altında gizlendi. ÇKP ayrıca toprağı nominal olarak kolektiflerin mülkiyetinde tutarak dekolektivizasyonu tam bir özelleştirmeden farklı göstermek için çok çaba harcadı. Propagandadaki bu muğlaklık köylülerin ve kadroların reformu hâlâ sosyalist ve ilerici olarak yorumlamalarını sağladı. (20)

Ancak bu yanılsama uzun sürmedi. Özellikle yoksul köylüler BPKD ile kazandıkları, hatta Büyük İleri Atılım (BİA) ile de kazandıkları her şeyi teker teker kaybettiler.

Bu arada bugün hâlâ Çin’de toprağın mülkiyeti devlete aittir, özel olan toprağın kullanımıdır. HSS de zaten bu sistemin kurumsallaştırılması için icat edilmiştir. Çinli bürokratik kapitalist sınıfın, ÇKP üzerinde toprağı devlet elinde tutmasının nedeni bütün kontrolü elinde tutma isteğidir. Toprağın hâlâ devlet mülkiyeti olması Çinli bürokratik kapitalist sınıfın çıkarlarıyla doğru orantılıdır.

Mao’nun ölümüyle beraber Çin’deki siyasal durum hızla değişti. “Dörtlü Çete”nin tutuklanması sonrasında, ülke çapında isyancı liderlerin de hepsi tutuklandı. Özellikle Mayıs 1977’de çok sayıda isyancı öndere operasyon yapıldı. 1980’lerin ilk yıllarında, Deng Xiaoping hükümeti eski isyancılara yönelik daha da büyük ve kapsamlı bir operasyon başlattı.

Köylerde isyancı komünistler tutuklanırken ve kolektifler dağıtılırken, Huan Xiangtuan’da toprak ağaları köylerine göğüslerini kabartarak dönüyorlardı. (21) Kolektiflerin dağılması eski ağaları ve Kültür Devrimi sırasında makamını kaybeden kadroları, yani yeni ağaları köyün yeni egemenleri hâline getirdi.

Keza; kolektiflerin dağıtılmasıyla birlikte kırsal insanı, örgütlü bir köylülükten kendi arasında rekabet eden küçük üreticiye dönüştü. Dekolektivizasyon süreci aynı zamanda yoksul köylülüğün depolitizasyon süreciydi. Deng Xiaoping hükümeti kolektifleri dağıtarak esasen işçi-köylü ittifakını dağıttı ve yoksul köylülüğü siyasal alanın dışına itti.

Dekolektivizasyon ve HSS aşamasında siyasal gücünü kaybeden yoksul köylülük, bu sürecin 1984’te tamamlanmasıyla her şeyini kaybetti. Deng iktidarı köylerdeki eğitim ve sağlık hizmetlerini tasfiye etti. Topluluk sağlık sigortası ortadan kaldırıldı. Çıplak ayaklı doktorların kolektife hizmet eden ücretsiz sağlık kurumları, ücretli ve özel muayenehanelere dönüştü. Kırsaldan ortaokul ve liseler söküldü.

Daha da önemlisi; kolektiflerin yaşlı köylüler ve herhangi bir destek alamayan insanlar için sağladığı beş güvence; yani yemek, giysi, yakıt, eğitim ve cenaze hizmetleri kolektiflerin dağıtılmasıyla yok edildi. (22)

Dekolektivizasyonun ardından bazı köylüler tamamen yoksullaşıp, güvencesizleşirken diğer yandan bazı köylüler de zenginleşmişti.

Zenginleşen köylüler elde ettikleri fazla gelirlerle yatırımlar yaparak, banka hesaplarındaki para miktarını çoğalttılar. 2007’de çıkarılan Varlık Kanunu, çiftçinin kullandığı arazi üzerindeki hakların özel mülkiyet hakları olduğunu da esasa bağladı. (23)

Bürokratik kapitalist iktidar, emeklilik düzenlemesini 2009’da sağlık sigortası güvencesini ise 2013’te yapabildi. Kolektifler dağıtıldıktan sonra kırdaki yoksullar yıllarca güvencesiz ve sağlık hizmetlerinden yoksun bir şekilde yaşamak zorunda kaldılar. (24)

Kolektifler dağıtıldıktan sonra daha da yoksullaşan kır emekçilerinin anlamlı bir kesimi büyük kentlere göç etmek zorunda kaldı. Kolektiflerin dağıtılmasının yoksul köylülük açısından en önemli sonucu da bu olağanüstü göç oldu.

Dekolektivizasyon sonrası, HSS ile yoksul köylüler iyi bir hayata sahip olmadı. Gelirlerinde artış olmasına rağmen, mevcut gelirleri temel yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için ucu ucuna yetiyordu.

Köylülerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ek gelirlere ihtiyaçları vardı. 1980’lerin başında Kasaba ve Köy İşletmeleri (KKİ)’nin geliştirilmesi yeni gelir kaynakları sağladı. (25) Ama 1990’ların başından itibaren tarımın daha fazla gelişebilme olanağı kalmadı. Vergileri ve aidatları arttırmak köylüler üzerinde gittikçe ağırlaşan büyük bir yüke dönüştü. Yeni piyasa ekonomisinde birinci nesil göçmen işçiler, şehirlere akın eden kırsaldaki işçilerin büyük fazlalığının içinden çıktı.

1979’da Deng hükümeti, Shenzhen gibi girişimci yatırımcı yerlerde Özel Ekonomik Bölgeler (ÖEB) oluşturmaya karar verdi. (26) Bu bölgeler dağıtılan kolektiflerden gelen köylü işçiler (27) tarafından tercih edilir oldu. Bazıları fabrikaların üretim hattında, bazısı şantiyelerde ve bazıları da hizmet sektöründe işçi oldular. Çoğu tarımı bırakmadı; şehirde çalışmak sadece fazladan para kazanmak içindi.

Bu nedenle fabrikalardaki yüksek iş yoğunluğu, güvenlikli olmayan çalışma şartları ve düşük ücretler dâhil olmak üzere, katlanamayacakları hiçbir şey yoktu. Kente yerleşmemişlerdi ve evlenmeye hazır olduklarında taşraya geri dönmeleri gerekiyordu. Kadın işçiler çocukları okula başlayıncaya kadar birkaç sene memleketlerinde kalır ve daha sonra ailelerini maddi olarak desteklemek için işlerine dönerlerdi.

Kırlardan kentlere akan bu büyük işçi göçünü, bürokratik kapitalist sınıf açısından daha da kârlı kılan hukou (Hane Halkı Kayıt Sistemi) sisteminde de söz etmemiz gerekiyor. Çünkü bu sistem, uzun bir süre zarfında, Çinli kapitalistlerin daha ucuz emek gücüyle daha da zenginleştikleri bir sürece dayanak oldu.

Hukou sisteminde, bireyler köken yerlerine ve ailelerinin kayıtlı hukou statüsüne göre kırsal veya kentsel sakinler olarak kategorize ediliyordu. Hukou sistemi kırsal ile kentsel alanlar arasındaki ve ülkenin farklı bölgelerindeki göçler üzerinde kontrol mekanizmasıydı. Sistem, ikamet izinleri için katı gereklilikler ve hukou statüsünün transferine ilişkin sınırlamalar gibi kurumsal engeller koyarak, farklı coğrafi alanlar arasında insan ve işgücü akışını sıkı bir şekilde düzenliyordu.

Örneğin göçmen işçiler, aynı işi yaptıkları kentli işçilerin ancak %60’ı kadar ücret alabildiklerinden aileleriyle birlikte ikinci sınıf konumda kalıyorlardı. (28)

Hukou sistemi Kızıl Çin’de kırların kalkınması ve köylerin kentleşmesi planlamasının bir parçası olarak işletildi. Ancak bürokratik kapitalist iktidar, hukuo sistemini; özellikle 1979’dan sonra, dağıtılan kolektiflerin ardından yoksullaşan köylüleri daha acımasız ve güvencesiz bir biçimde kentlerde sömürmek için kullandı.

Çin 11 Aralık 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye oldu. Küresel kapitalizme eklemlenmeyle birlikte Çin kapitalizmi hızla büyüdü. Ucuz işgücü arayan yabancı yatırımcılar Çin’e aktı. Bu süreçte hukou sistemi ekonomik gelişmeye engel yarattı. İşgücünün serbest dolaşımını kısıtlayan Gözaltı ve Geri Gönderme Düzenlemesi 2003’teki Sun Zhigang (29) olayından sonra yürürlükten kaldırıldı. O zamandan itibaren kırsaldan göçmüş işçiler kentte kısmen daha sabit kalır oldular ve kentlerde yaşamaktan/çalışmaktan daha fazla şey beklemeye başladılar. Aynı zamanda 2004’ten başlayarak, bir “göçmen işçi yetersizliği” ortaya çıktı. Çünkü düşük ücretli işçi talebi arzdan fazlaydı. Bu işçilerin daha fazla iş fırsatına sahip olmasına ve hakları ihlâl edildiğinde harekete geçebilmelerine imkân verdi.

Bu dönemle beraber başlayan grevler sayesinde, bürokratik kapitalist iktidar, 2008’de Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nu (TİSK) yapmak zorunda kaldı. 1980-2000 arasında sanayi bölgelerine göç etmiş işçilerin çoğu, 2008’de çıkan kanundan önce kent sakinlerinin aldığı standart emeklilik maaşına hak kazanamadı. (30) 2008’deTİSK’le birlikte yeni çalışma hakları tanındı. Birkaç yıl çalıştırılıp çıkarılmanın önüne geçildiği için işçiler işlerini yıllarca ellerinde tutabilecek bir güvenceye sahiplerdi.

Dekolektivizasyon ve ardından gelen değişimler insanlık tarihindeki en büyük göçe neden olarak kentsel endüstriler için yeni bir işçi sınıfı yarattı. Çin’de göçmen işçilerin sayısı 2016’dan sonra 280 milyondan fazlaydı. (31) Tarımsal ilişkilerdeki radikal tersine dönüşler, yani çevre ülkelerde tarımsal ticaret aracılığıyla köylülüğün tasfiyesi ve eski sosyalist devletlerdeki iş gücünün dünya ekonomisine eklemlenmesi nedeniyle, son birkaç on yılda, küresel anlamda, dünya iş gücünde önemli bir büyüme görüldü. Çin tarımının kapitalist dönüşümü de bütün bu sürecin dahili bir parçası oldu.

Çin firmaları ancak kırsal göçmenleri işe almak suretiyle, işgücü maiyetlerini düşürdükleri takdirde küresel piyasalarda başarıyla rekabet edebilirlerdi. Ayrıca bugün yalnızca Çinli kapitalistlerin değil, ABD’nin ve diğer zengin Batılı kapitalist devletlerin yurttaşlarının müsrif tüketim alışkanlıkları da Çinli göçmen işçilerin kanıyla ve alın teriyle finanse edilmektedir. (32)

***

Kapitalist restorasyonun köylerden başladığını ve bunun gerekçelerini geçtiğimiz sayfalarda açıkladık. Şimdi kapitalist restorasyonun asıl hedefi olan işçi sınıfı haklarının hiç edilmesini ve kentlerin kapitalist dönüşümünü ele alacağız.

Deng Xiaoping ve bürokratik kapitalistler; 1978’de iktidarı ele aldıklarından kısa süre sonra, sürekli istihdamın yerine sınırlı süreli sözleşmelerin getirilmesini önermeye başladılar. Deng’in ilk icraatı iş güvencesine saldırmak oldu. Çünkü Kızıl Çin’de kentli işçi sınıfı, bugünkü dünyanın en iyi şartlarında çalışan işçilerle bile kıyaslandığında olağanüstü haklara sahipti.

Kızıl Çin’de işçi sınıfının temel ve vazgeçilmez hakları olan Demir Pirinç Kâsesi (33) bürokratik kapitalist iktidar altında aşamalı olarak parçalandı.

Özellikle Kültür Devrimi boyunca sanayi işçisi Kızıl Çin’in efendisiydi. İşçiler bu dönemde fabrikanın sahipleri anlamına gelen gongchang de zhuren ifadesiyle anılırlardı. (34) 1950’lerden 1990’ların başına dek kırk yıl boyunca varlığını sürdüren eski sistem altında kentli işçilerin ezici çoğunluğu bir iş yeri/çalışma birimine üyeydi ve bu üyelik ömür boyu iş güvencesini de beraberinde getiriyordu. Standart endüstriyel bir iş yeri birimi, üretim tesislerinin yanı sıra işçiler ve aileleri için lojmanlar, çocuk bakım merkezleri, sağlık ocakları ve sosyal tesisleri de içeren bir yerleşimdi.

1990’ların ortalarından itibaren yapılan radikal piyasa reformları, işyeri birimi sistemini dağıttı. Bunun yerine ise işçilerle onları istihdam eden işletmelerin daha gevşek bir ilişki içine girdikleri endüstriyel bir düzeni yerleşik kıldı. Endüstriyel yeniden yapılandırma sürecinde on milyonlarca işçi işini kaybettiği gibi, kalanlara da sınırlı süreli iş sözleşmeleri sundu.

Bugün Çin’de işletmeler işçilerin çoğunu düzensiz bir şekilde işe alırken, asli çalışanlarının sayısını mümkün olduğu düşük tutmaya gayret ediyor. Pek çok işletme, çalışanlarını işçi kiralama acenteleri ya da kısa süreli sözleşmeyle çalışacak “stajyer” temin eden teknik okullar üzerinden işe alıyor. (35)

Liu Shaoqi ve Deng Xiaoping, Kızıl Çin’de de kamu işletmelerindeki sürekli işçilerin yerine geçici sözleşmeli işçileri getirmek için birçok girişimde bulundular, ancak siyasi iktidarı ele geçirmeden önce, özellikle BPKD sırasında, bütün bu çabaları yenilgiye uğratılmıştı.

1980’lerin ortasında, dekolektivizasyonun da resmen tamamlandığı bir düzlemde, bürokratik kapitalist rejim, devlet işletmelerini nihayetinde özelleştirmek amacıyla bir reform süreci başlattı. Bu kapsamda yeni fabrika yöneticilerine işçi istihdam etme ve işten çıkarma hakkı ile sürekli işçilerin yerine geçici işçi alma hakkının tanınması da dâhil olmak üzere, işletme yönetiminde gittikçe daha çok özerklik tanındı.

Reformcular tarımda dekolektivizasyon siyasetlerini yürürlüğe koyduktan sonra, bu kez de devlet işletmelerinde köklü değişiklikler yapmaya yöneldiler. Devlet Konseyi, 10 Mayıs 1984’te, tek tek devlet işletmelerinin sahip oldukları özerkliği genişleten geçici bir yönetmelik yayımladı. ÇKP 12. Merkez Komitesi ise 20 Ekim 1984’te İktisadi Yapı Reformu başlıklı bir karar aldı. Bu karar, devlet işletmelerindeki yöneticilere kendi işlerini istedikleri gibi yürütme konusunda özerklik tanıyan önceki geçici yönetmeliği bir kez daha onaylıyor; tek tek işletme kârlarının bir bölümünü alıkoymalarına ve kârlarıyla kendi uygun gördükleri biçimde yeniden yatırım yapmalarına izin veriyordu. (36)

1985 yılında, sanayi işletmeleri için İktisadi Yapı Reformu kabul edildikten sonra, devlet işletmeleri, yine devlet tarafından tek tek bireylere ya da yöneticilerden oluşan ekiplere ihale edilmeye başlandı. İhale alanların tamamı iktidardakiler ya da iktidar yandaşlarıydı. Bu yeni işletmelerin yöneticileri, daha sonra ise işçilerin artı emeğinden elde ettikleri kârın tamamını ellerinde tutma hakkı elde ettiler. Buna göre, tıpkı diğer kapitalist devletlerdeki özel şirketler gibi, yalnızca kazançları üzerinden devlete vergi ödeyeceklerdi. (37)

Bürokratik kapitalist iktidar, 1986’dan başlayarak yükselen enflasyonu denetim altına almak için temel ücret artışlarına son verdi. Bunun yerine işletmeleri, elde tuttukları kârları, ikramiyeleri arttırmak için kullandı. Egemen sınıfların bu ikramiye hamlesi işçi sınıfını parçalayan bir sürecin başlangıcı oldu. (38)

1986’da iş güvencesi kaldırıldı. 1988’de ise Müdürlük Sorumluluk Sistemi (MSS) getirildi. MSS ile fabrikalardaki çalışma koşullarının belirlenmesi, ücretler, işe alım ve işten çıkarma gibi bütün yetkiler müdürlerin eline geçti. Bu sistemi o dönemde vardiya amiri olarak çalışan Wen Lingtiaan şu şekilde özetliyor:

“Fabrika müdürü patron hâline geldi; o ne derse oydu.” (39)

Çin’de kapitalist restorasyon ve emeğe büyük saldırının asıl başlangıcı Deng’in 1992’de yaptığı ünlü Shenzhen ziyaretiydi. Bu ziyaret aynı zamanda, yabancı tekellere, Çin’in kırsalından büyük kentlere akan emek gücünün ucuzca sunulmasını sağlayacak bir sömürü etkinliğinin de başlangıcıydı.

1994 yılında Şirketler Kanunu, 1995 yılında ise Çalışma Kanunu düzenlemesi yapıldı. Bu kanunlar, ilki mülkiyeti piyasalaştırmak, ikincisi ise emeği piyasalaştırmak olan “iki dönüşüm”ün ana hatlarını ortaya koyuyordu. (40) Birinci dönüşümde rehberlik eden Şirketler Kanunu, bütün işyeri birimlerinin sermaye ortaklıklarına dönüştürerek “şirketleştirilmesini” öngörüyordu. Gerek küçük ve orta boy fabrikalar gerekse daha az stratejik değere sahip addedilen büyük işletmeler tamamen özelleştirilmişlerdi. Devlet daha fazla stratejik öneme sahip olduğunu düşünülen büyük işletmelerde pay sahibi olmaya devam etti ve nihayetinde, devlete ait bu varlıkları yönetmek üzere güçlü ve yeni hükümet daireleri oluşturuldu. Ayrıca bürokratik kapitalist iktidar, bu süreçte gerek yabancı gerekse yerli özel yatırımcılara hisse senetleri satarak, özel sahiplik düzeyleri değişen karma firmalar yarattı.

Devlet kamu işletmelerini yeniden yapılandırdığı gibi hem yabancı hem de yerli büyük ölçekli özel işletmelerin kurulmasını da özendirdi. Bu şirketler yeni istihdam kurallarının belirlenmesinde güçlü bir rol oynamaya başlamışlardı.

Şirketler Kanunu ve Çalışma Kanunu değişiklikleri, bir yandan kapitalist restorasyonda bir sıçrama anlamına gelirken, diğer yandan da işçi sınıfına muazzam bir saldırı içeriğine de sahipti. 1993-2003 arasında, devlet sektöründe 50 milyonu aşkın işçi işsiz kaldı. (41)

On yıllardır işçilere fabrikanın efendileri oldukları ve fabrikayı kendi evleri farz etmeleri gerektiği söylendi. İşçiler yeni durumda evlerinden kovulmuşlardı. Bürokratik kapitalizmin partisi ÇKP, artık işçilerin eski algılarını değiştirme niyetindeydi ve bunu ivedilikle yapmaya karar verdi. İşte bu süreçte ÇKP; Maiduan isimli bir formül buldu. Acı ilacı şekere buladı, parayla işyeri birimi üyelerinin yararlandıkları yetkilere ve haklara kesin son vermek üzere harekete geçti. Bürokratik kapitalist devlet işçilerden, üyelik haklarını satmalarını, yani “statülerini parayla değiş tokuş etmelerini” istiyordu. (42)

Bu süreçte özelleştirmelere direnen işçiler maiduan hamlesiyle kuşatıldı. İşçiler statülerini kaybetmek istemiyorlardı. İşçiler işletmelerin efendileriyken, maiduandan ve özelleştirmelerin ardından kiralık işgücüne dönüşeceklerdi. İş güvenceleri tamamen ortadan kalkacaktı.

İşçiler direnç gösteriyorlardı ama ne iş yerlerinde ne de ülke siyasetinde bir rolleri kalmamıştı. İşletmelerin yönetimi ÇKP kontrolündeki müdürlerin ve parti sekreterinin elindeydi. Öyle ki, birçok özelleştirme onayı bizzat fabrika Çalışan ve İşçi Kongresi’nin (ÇİK) onayından geçmişti. (43)

Maiduan dayatması ve özelleştirmeler iç içe süreçlerdi. Aynı zamanda bu süreçte, geçici ve güvencesiz işçilik de kurumsallaşıyordu. Çalışma saati altı saatten sekiz ile on iki saate çıkarıldı. 1980’lerin başlarında dört vardiya olan fabrikalar, artık üç vardiyaya, hatta bazıları iki vardiyaya dönmüştü.

Özelleştirmeler sonucu fabrikanın efendileri koca bir hiçe dönüşmüşlerdi. O dönem bu geçiş sürecini yaşayan bir işçi meseleyi çok özlü bir biçimde ortaya koyuyor:

“Evvelce sorunları dile getirebiliyordunuz. Fabrika Komünist Parti’ye aitti; ücretlerinizi Komünist Parti ödüyordu. Şimdi ise şahsa ait, dolayısıyla hiçbir şey diyemezsiniz. Artık bir şahsın parası söz konusu, hepimizin aldığı para onun cebinden çıkıyor.” (44)

Bu arada, Çin’de ÇKP’nin resmi sendikası olan Tüm Çin Sendikalar Federasyonu dışında kalan bütün işçi örgütlenmeleri yasaktır. Her türlü işçi örgütlenmesi en ağır yöntemlerle bastırılır. Resmi sendikanın fiili misyonu, grevler sırasında işçileri dövmektir. (45) İsyancı işçileri fişlemek ve işten atılmalarını sağlamak, işe alımlara aracılık etmek resmi sendikanın temel görevleri arasında sıralanabilir.

Çin’in kapitalist restorasyonu boyunca Çin proletaryası kaybetmekte olduğu haklarına karşı yüzlerce kez ayaklandı, hâlâ da ayaklanıyor. Ancak bütün bu ayaklanmalar hem dağınık hem de siyasal bir disiplinden yoksun ilerliyor. Çünkü bugünkü Çin’de işçilerin artık hiçbir siyasal gücü yoktur.

Özellike1989’da, Tiananmen’de meydana gelen kitle gösterileri bu açıdan derslerle doludur.

1989’da Tiananmen Meydanı’nda öğrenciler bürokratik kapitalizme karşı isyan ettiler. Sokaklarda onlara katılan işçiler hızla kendi bağımsız mücadele örgütlerini kurdular. Ordunun büyük kesimleri bu mücadeleyi destekledi ve hareketi bastırma emirlerini reddetti. Sonunda Çin bürokratik kapitalist iktidarı, eylemleri şiddetle bastırmak için tecritte tutulan alayları Tiananmen’e getirdi. 4 Haziran 1989’da, Tiananmen Meydanı’ndaki öğrencilerin ve işçilerin kitlesel hareketi Çin bürokratik kapitalizmini sarstı ama onu yıkamadı.

ÇKP şeflerinin Tiananmen’den çıkardıkları en önemli ders, rejimin gücü üzerinde asıl tehdidin kırsaldan ziyade kentlerden, işçi sınıfından geleceğini iyice anlamalarıydı. 1989 isyanını bastıran bürokratik burjuvazi, bu tarihten sonra Çinli işçiler üzerinde daha da baskıcı bir burjuva diktatörlüğü kurdu.

Aynı büyüklükte olmasa da özellikle Shenzhen’de, 2018 yazından itibaren işçiler ve öğrenciler sendikal haklar ve siyasal örgütlenme zemininde bir araya geldiler. Bu örgütlenme de polis şiddetiyle ve devlet operasyonlarıyla ezildi. Çoğunluğunu Çinli üniversite öğrencilerinin oluşturduğu genç Maoistler, Çin bürokratik burjuva devleti tarafından vahşice bastırıldılar. (46) 2018’den 2020’ye kadar süren devrimci faaliyet, istikrarsız ve kısa ömürlü olsa da proleter devrimcilik Çin’de yeniden canlanmış oldu.

Dekolektivizasyondan bugüne uzanan süreçte, “bir dünya devi” hâline gelen Çin bürokratik burjuva devleti ve onun güvencesindeki Çin tekelleri; bütün varlığını siyasal olarak hiçleşen, yoksullaşan ve güvencesizleştirilen köylü ve kentli işçilerin alın terine borçludur.

***

1970’lerin sonunda dünyanın en eşitlikçi gelir dağılımına sahip olan Çin, günümüzde gelir dağılımı en eşitsiz ülkelerin başını çekmektedir. Gelir dağılımında eşitsizliğin önemli ölçütlerinden biri GINI endeksi değerleridir. Çin Hükümeti’nin açıkladığı resmi GINI değeri 2008-2009 ‘da 0,49 ile zirve yapmış ve o zamandan 2014 yılına kadar da kısmi bir azalma ile 0,47 olmuştur. Çin’de, halihazırda, gelir eşitsizliği tüm gelişmiş ekonomilerden daha fazladır. (47) Nüfusun en yüksek gelire sahip %10’luk dilimi ülkedeki varlıkların %85’ine sahiptir. (48) Keza bir başkaistatistiğe göre hane halkının %0,14’ü ülkedeki toplam servetin 1/3’üne sahiptir. (49)

Bunun yanı sıra, Çin’de genç işsizliği 2022 Temmuz’unda rekor kırdı ve %19,9’a ulaştı. Bir başka ifadeyle her beş gençten biri işsiz kaldı. (50) Yine bu süreçte Başbakan Li Keqiang yaptığı bir konuşmada 600 milyondan fazla kişinin aylık gelirinin 150 dolar ya da 150 doların da altında olduğunu söyledi. (51)

Deng Xiaoping ile başlayan kapitalist restorasyon süreci Xi Jinping ile zirveye ulaştı. Xi, 2013’teki 18. ÇKP Kongresi’yle birlikte en serbest piyasacı kararlara imza attı. Fiyat kontrollerinin kaldırılması, özel yatırım rolünün artırılması ve piyasalar üzerindeki kontrol mekanizmalarının kaldırılması açısından sözünü ettiğimiz parti kongresi bir başlangıçtır. (52)

Xi en piyasacı ÇKP lideri olmasının yanında, Deng’in 1982’de anayasaya koyduğu, devlet başkanlığının on yılla sınırlandıran maddeyi de kaldırdı. Böylelikle Xi, artık lüzum görmeyerek, bürokratik-tekelci burjuva diktatörlüğünün “demokratik” maskesini de çıkarmış oldu. Xi’nin önderliğindeki Çin tekelci-bürokratik diktatörlüğü, emekçi sınıflara da olağanüstü baskı kurdukları bu süreçte, emperyalist rekabete dört elle sarılmanın önünde engel olan her şeyi kaldırıyor.

Belirtmekte fayda var. 2008 Küresel Krizi’nin de Çin’in dünya emperyalist hiyerarşisindeki konumu ve Batı’yla ilişkileri üzerinde büyük etkisi oldu. Çin’in ekonomik büyüklükte ABD ile arayı kapatması; imalat sanayisi büyüklüğü, ihracat hacmi gibi alanlarda ABD’nin önüne geçmesi; Çinli şirketlerin bazı sektörlerde pazar liderliğini ele geçirmesi bu dönemde gerçekleşti. (53)

Kısacası Çin hegemonik yarışta ABD’yi daha 2008 yılında yakalamıştı. ABD-Çin krizinin görünür hâle gelmesi Trump’ın ilk döneminde olsa da ABD ve Çin daha Trump yokken ringe çıkmışlardı. (54)

Çin’in devlet şirketleri ABD’nin 2018’de başlattığı ticaret savaşlarından olumsuz etkilenmelerine rağmen, 2024 Fortune Global 500 listesinin ilk 10’unda Çinli 3 şirket bulunuyor. (55)

Son tahlilde; 1976’da iktidarı bir darbe ile ele geçiren kapitalist yolcular Çinli işçilerin ve köylülerin emeğine el koyarak, ABD emperyalizmiyle rekabet edecek düzeyde, sosyal-emperyalist bir devlet inşa ettiler.

Çin bürokratik-tekelci burjuvazisi, Çin ekonomisini işçilerin ve köylülerin zararına, onları güvencesiz kılarak ve yoksullaştırarak büyüttü. Bugün kırsal kesimde, işçiler arasında büyük bir işsizlik yaşanıyor ve köylülerin ekonomik olarak yerinden edilmesi söz konusu. Kentsel gecekondular muazzam bir şekilde genişledi. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler giderek özelleşiyor.

Mao’nun 1950’lerin sonlarında Sovyetler Birliği için kullandığı sosyal emperyalist (sözde sosyalist, gerçekte emperyalist) nitelemesi, artık bugün Çin ve ÇKP için de geçerlidir. “Sosyalizm” retoriğine rağmen Çin, hegemonik hedeflerini daha küçük ve daha zayıf ülkelere dayatmayı, ucuz işgücünü sömürmeyi, dev sanayi makinesini beslemek için onların hammaddelerini yağmalamayı ve süper kârlar elde etmeyi amaçlayan küstah bir emperyalist güç hâline geldi. Bugün Çin dünyayı kendi lehine bölmek için ABD ile rekabet hâlindedir. (56)

Kızıl Çin’de, özellikle Kültür Devrimi ile Çin’in efendisi hâline gelen işçi sınıfı; bugün dış siyasette sosyal-emperyalist, iç siyasette ise sosyal-faşist bir yönetim altında; güvencesizliğe, yoksulluğa ve örgütsüzlüğe mahkûm edilmiştir.

Çin tekelci bürokratik burjuvazisi güncel olarak; Kuşak ve Yol’la, Afrika’daki ve Orta Doğu’daki yatırımlarıyla hem Çinli emekçilerin hem de ezilen dünyanın emekçi halklarının alın teri üzerinden emperyalist rekabette zirveyi hedeflemektedir.

Kaynaklar

1-)Mao Döneminde Çin’de Sınıf Mücadelesi, Fred Engst, Ç: Onurcan Ülker, Patika Kitap, sy. 26, 1. Basım, 2020, İstanbul.

2-)Sosyalizmi Yeniden Düşünmek, Deng-yuan Hsu ve Pao-yu Ching, Ç: Onurcan Ülker, Patika Kitap, sy. 66, 1. Basım, 2022, İstanbul.

3-)Mao Zedung Seçme Eserler-V, Kaynak Yayınları, sy. 459, 2.Basım, 1993, İstanbul.

4-)Çin’in Yönetimi, Xi Jinping, Kaynak Yayınları, sy. 113, 1.Basım, 2017, İstanbul.

5-)Çin Ekonomisi, Arthur R. Kroeber, Ç: Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, sy.95, 1.Basım, 2017, Ankara.

6-)Dünya Solu ve Çin’in Konumu, Pu Guoliang-Xiong Guangqing, Ç: P. Uygun-C. Kızılçeç Kalkedon Yayınları, sy. 222, 1.Basım, 2011, İstanbul.

7-)Çin’in Geçmişi için Mücadele-Mao ve Kültür Devrimi, Mobo Gao, Ç: Sinan Jabban, Patika Kitap, sy. 261, 1.Basım, 2021, İstanbul.

8-)Şangay Ders Kitabı, Ç: Zeynel Polat, Kardelen Yayımcılık, sy. 61, 1.Basım, 2012, İstanbul.

9-)Age., sy.81.

10-)Zaferden Yenilgiye, Pao-yu Ching, Ç: Onurcan Ülker, Patika Kitap, sy. 100, 1.Basım, 2020, İstanbul.

11-)Komünden Kapitalizme, Zhun Xu, Ç: E. Boz, Ceylan Yayınları, sy. 113, 1.Basım, 2023, İstanbul.

12-)Age., sy. 109.

13-)Kültür Devrimi Hakkında Bilinmeyenler, Donping Han, Ç: Y. D. Tan, Umut Yayımcılık, sy.58, 1.Basım, 2019, İstanbul.

14-)Age., sy.56.

15-)Age., sy. 148.

16-)Komünden Kapitalizme, Zhun Xu, Ç: E. Boz, Ceylan Yayınları, sy. 120, 1.Basım, 2023, İstanbul.

17-)Age., sy. 47.

18-)Age. Sy.74.

19-)Age., sy. 75.

20-)Age., sy. 90.

21-)Kültür Devrimi Hakkında Bilinmeyenler, Donping Han, Ç: Y. D. Tan, Umut Yayımcılık, sy.182, 1.Basım, 2019, İstanbul.

22-)Age., sy. 195.

23-)Çin Ekonomisi, Arthur R. Kroeber, Ç: Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, sy.58, 1.Basım, 2017, Ankara.

24-)Age., sy. 55.

25-)Grevdeki Çin, Hao Ren, Ç: A. Avaroğlu, Vivo Yayınevi, sy. 20, 1. Basım, 2018, İstanbul.

26-)Age., sy. 20.

27-)Köylü İşçiler (nongmingong) oturdukları yerin dışında bir yerin dışında bir yerde ve en çok da geniş kentsel bölgelerde çalışan ancak ikamet ettiği yer kırsalda olmaya devam eden (hukou-sınırlayıcı hane halkı kayıt sistemi) insanları anlatmak için söylenen Çince bir ifadedir.

28-)Çin Ekonomisi, Arthur R. Kroeber, Ç: Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, sy.107, 1.Basım, 2017, Ankara

29-)Sun Zhigang, Guangdong’ta kimlik kartı yanında olmadığı için gözaltına alınan ve gözaltındayken de dövülerek öldürülen bir işçiydi.

Grevdeki Çin, sy. 27.

30-)Güneyin İsyanı, Immanuel Ness, Ç: Akın Emre Pilgir, KÜY, sy. 138, 1. Baskı, İstanbul, 2018.

31-)Komünden Kapitalizme, Zhun Xu, Ç: E. Boz, Ceylan Yayınları, sy. 42, 1.Basım, 2023, İstanbul.

32-)Çin’in Geçmişi için Mücadele-Mao ve Kültür Devrimi, Mobo Gao, Ç: Sinan Jabban, Patika Kitap, sy. 263, 1.Basım, 2021, İstanbul.

33-)Demir Pirinç Kâsesi, Kızıl Çin’de kentli işçi sınıfına sunulan kapsamlı ekonomik ve sosyal haklara verilen isimdi. Ömür boyu iş güvencesi, barınma, gıda desteği, sağlık hizmetleri, eğitim ve emeklilik gibi geniş bir yelpazeye yayılan bu haklar, kapsayıcı ve eşitlikçi bir sosyal örgütlenmenin bileşenleriydi.

34-)Haklarını Yitirenler, Joel Andreas, Ç: Onurcan Ülker, KÜY, sy. 25, 1.Basım, 2021, İstanbul.

35-)Age., sy.17.

36-)Sosyalizmi Yeniden Düşünmek, Deng-yuan Hsu ve Pao-yu Ching, Ç: Onurcan Ülker, Patika Kitap, sy. 56, 1. Basım, 2022, İstanbul.

37-)Zaferden Yenilgiye, Pao-yu Ching, Ç: Onurcan Ülker, Patika Kitap, sy. 110, 1.Basım, 2020, İstanbul.

38-)Haklarını Yitirenler, Joel Andreas, Ç: Onurcan Ülker, KÜY, sy. , 1.Basım, 2021, İstanbul.

39-)Age., sy.200.

40-)Age., sy.206.

41-)Age., sy.211.

42-)Age., sy.208.

43-)Age., sy.219.

44-)Age., sy. 222.

45-)Grevdeki Çin, Hao Ren, Ç: A. Avaroğlu, Vivo Yayınevi, sy. 42, 1. Basım, 2018, İstanbul.

46-)The China Review Volume 20, Number 1, February 2020, An Interdisciplinary Journal on Greater China.

47-)Çin Ekonomisi, Arthur R. Kroeber, Ç: Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, sy.274, 1.Basım, 2017, Ankara

48-)Age., sy.279.

49-)Çin Mucizesinin Sonu Mu?, Cevdet Kadri Kırımlı, İletişim Yayıncılık, sy. 172, 1.Basım, 2023, İstanbul.

50-)Age., sy. 164.

51-)Age., sy.172.

52-)Çin Ekonomisi, Arthur R. Kroeber, Ç: Mehmet Mazı, Buzdağı Yayınevi, sy.311, 1.Basım, 2017, Ankara

53-)Çin ve Dünyanın Geleceği, Fatih Oktay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, sy. 185, 2.Basım, 2023.

54-)Age., sy.78.

55-)https://fortune.com/ranking/global500/

56-)https://www.cpp.ph/angbayan/on-the-centennial-of-the-once-great-communist-party-of-china/



Şubat 2025
PSÇPCCP
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
2425262728 

More in Analiz