
Trump geri bir dönüşle ABD’nin 60. Başkanlık seçimini 5 Kasım 2024’de kazandı. Bu zaferle gerek ABD’de ve gerekse de uluslararası çatışma alanındaki siyasette ve de dünya iktisadi düzenindeki çıkmazda şok etkisini yarattı. Trump’ın beklenmedik seçim üstünlüğü sistem içi uzlaşmazlığı daha da tetikler oldu. Kimi kapitalist ve emperyalist ülkeler yeni dönemde Trump’ı bir “kurtarıcı” olarak yorumlarken, kimi ülkeler ise bu durumu mevcut sorunların dahada bahşedilmez bir karmaşanın yeni dönemi olarak yorumladı. Tüm bu uzlaşmazlıkların ana kaynağı tek sistemin çoklu güçlerince sürekli gündemde tutan “iç” hesaplar olmuştur. Birebir değişmeyen tek şey; uluslararası sermayenin sömürü düzeni ve egemen güçlerin çıkar çatışmasının neden olduğu savaşlar, hukuksuzluklar, tehdit ve işgallerin geçmişte olduğu gibi yeni süreçte de daha yoğun bir şekilde devam edeceğe benziyor.
Trump ilk kez 2017-2021 yılları arasında ABD Devlet Başkanı olarak seçilmişti ve ikinci kez 20 Ocak 2025 tarihinde ABD’nin 47. Devlet Başkanı olarak görevi devraldı. Seçim kampanyası döneminde tek kelimeden oluşan bir sloganı vardı: “Fıght, Fıght Fıght” (Kavga, Kavga Kavga). Trump bu sloganın içini şöyle dolduruyordu; “Amerika Amerikalılara geri verilecek, ABD’nin dünya jandarmalığı görevi hakkettiği ve de olması gereken noktada olması ve dünyanın en güçlü militarist ülke konumu ile hükmedecek” şeklindeki tehditkâr söylemlerle her fırsatta hedefe koyduğu amacını dile getiriyordu. Bu meydan okuma özünde ABD’nin geleneksel müdahale, işgal, savaş ve tehdit politikasının “bir” tekrarıdır. Dolayısıyla, Trump’ın bu söylemi ABD’nin geçmiş yöneticilerin politikasından farksız bir noktada devam ediyor demektir. Bir adım daha ileri giderek kendini bir “Napoleon benzetmesiyle” (Marcıa Luyten, de Volkskrant, 21.01.22025) aşırı bir güvenle kendi dışındaki başka oluşumları bile bile tereddütsüzce karşına almayı göze alan bir mantığın temsilcisidir.
Trump görevi devraldığı konuşmasında (20.01.2025), “Amerika tekrar Amerikalılara geri verecek” söylemini şu önlem ve kararlarla dile getiriyordu:
1-) 6 Ekim 2021 Amerikan Kongre Baskının yargılanan 1.600 Trump taraftarlarına af çıkacak ve tutuklular serbest bırakılacak. Ve bunlardan 22 yıl hücre cezasını almış olanlarda var. (İşgalde taşıdıkları sembollerle hatırlanacağı üzere birçoğu Nazi taraftarıydı)
2-) Trump, Panama Kanalı’nı Amerika’ya bağlayarak Çin ticaret gemi geçişlerini engellemek istediğini, Danimarka’ya bağlı Grönland’ı da satın alma niyetinde olduğunu da ısrarla dile getirdi. Trump bir adım daha ileri giderek Kanada ABD’nin bir parçası olduğunu ve bundan böyle Amerika’ya bağlamak istediği yönünde tehditlerde bulundu. Trump’ın Kanada planı ve yaptırımı Çin’in Tayvan üzerindeki egemenlik talebine gönderme yapıyordu.
3-) Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkmak.
4-) Paris İklim Anlaşmasından çıkmak.
5-) Küba’yı terörü destekleyen ülkeler listesine almak ve yeni önlemlerle (ambargo) cezalandırmak.
6-) Serbest rekabetin hızlandırılması ve proteksionist önlemlerle ülke ekonomisine güveni vermek. Bu yaptırımlarla, Çin özelinden bütün dünya geneline teknik ve de pratik bazı zorluklarla (yüksek gümrük vergi vs.ler) sınırlandırmalar öngörülmektedir.
7-) Amerika’nın güney sınır kapılarına askeri yığınaklarla Meksika’dan gelenlerin belge ve başvurusu olmayan bütün yabancılara ülkeye giriş yasağını sağlamak.
8) Amerika’da yaşayan ve ancak oturum müsaadesi olmayan 11 milyonun üstünde düşünülen göçmenler “suçlu” veya “kriminal” statüde kabul görecek ve sınır dışı edilecekler (RTL-4, 22.01.2025, 00.10 Hollanda).
Her fırsatta dünyaya hukuk, demokrasi ve insan hakları dersi veren Amerikan yönetimi, yukarıda dile getirilen yeni Trump “dönem önlemleri” ile insanlığa karşı işlenen en büyük hukuksuzluk ve de suç demektir. Günümüz dünyasında uluslararası hukuk düzenin işlemesi en genelde güçlüden yana bir karar mekanizması olduğunu gözlemliyoruz. Doğal olarak şu soruyu sormadan geçemeyiz: Kimin hukuku? ve kimden yana Amerikan hukuku işletilmek isteniliyor?
Dünya kapitalist sisteminde yaşanan küresel krizde, egemen güçlerin aşağıda vereceğimiz “Trump’a güven endeksine” umut bağlamaları dikkate değer bir çelişki. Küresel ısınma ile birlikte; seller, yoksulluk ve ekonomik kayıplara neden olan olayların tek sorumlusu şüphe yok ki bugünün uluslararası sistemini dizayn eden kapitalist güçlerdir. Yani gezegenimizi tüketen, hoyratça çarçur eden ve son kertesine dek sömüren egemen güçlerdir.
Trump onarılması güç bu ekonomik ve ekolojik olumsuzluklar karşısında kendince merkantalist önlemlerle ve ona ilaveten ABD’nin militarist gücüne sırtını dayayarak sorunların üstesinde geleceğine inanıyor.
Trajikomik olanda dünyadaki kapitalist ülkeler ve çoğunluklu olarak mevcut küresel krizin üstesinde gelme noktasında, umutların halen “yeni Trump dönemine” bağlamış olmalarıdır.
Dünyanın yeni (20.01.2025) Donald Trump yönetimine olan güven endeksi:
Ülkeler Olumlu Hiçbiri Olumsuz
Hindistan | %84 | %10 | %6 |
Suudi Arabistan | %60 | %30 | %10 |
Rusya | %49 | %44 | %7 |
Çin | %46 | %36 | %18 |
Brezilya | %43 | %33 | %25 |
Güney Afrika | %36 | %39 | %24 |
Türkiye | %35 | %35 | %30 |
Endonezya | %30 | %54 | %20 |
Ukrayna | %26 | %54 | %20 |
İsviçre | %23 | %44 | %34 |
Avrupa Birliği ülkeleri | %22 | %40 | %38 |
Birleşik Krallık | %15 | %31 | %54 |
Güney Kore | %11 | %23 | %66 |
Kaynak: European Council on Foreign Relations (Aktaran: de Volkskrant 16.01.2025, Nederland).
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere, yeni Trump yönetimi ile uzlaşmazlık içinde olabileceği düşünülen ülkeler Avrupa Birliği ve diğer Batı ülkeleridir. Zira bu ülkeler her dönem ABD ile iktisadi, siyasi ve askeri alanda rekabet içinde olan güçler olmuştur. ABD’nin yansıra bu ülkeler dünyanın en zengin ve de güçlü askeri yapısına sahip olmaları, ABD ile ısrarla eşit koşullarda müzakerelerin yürütülmesinde aday olmayı direten emperyalist ülkelerdir. Diğer zayıf ülkelerin aksine hiçbir dönem ABD ile masada öksüz muamelesi görmemiş ve de görmek istememiştir. Dolayısıyla uluslararası güç dengesinin kontrolü hep bu ülkelerce paylaşım ve de pazarlık konusu olmuştur. Kaçınılmaz olarak, gelecek dönemde de söz konusu emperyalist ülkeler arası uzlaşmazlıklar mevcut güç dengesinin ivmesini belirleyecektir.

