
İdealizm ve materyalizm olmak üzere, iki temel felsefe, iki dünya görüşü vardır. Bu, aynı zamanda iki sınıfa, iki sınıf orijinine denk gelir. Nüanslar taşıyıp değişik renk ve tonlarda olmak üzere, toplumların yaşamında yeşererek etki gösteren, pozitif bilimler de dahil, diğer bütün felsefi akım, teorik görüş, siyasi perspektif, ideolojik çizgi, düşünce eğilimi ve etkinlikleri bu iki ana kaynaktan, iki ana felsefeden beslenirler. Bütün teorik formasyonlar, politik kategoriler, ideolojik format ve siyasi formülasyonlar, öz ve biçime ait her görüş açısı mutlak biçimde sınıf damgası taşır. Sınıflar üstü olup sınıf mizacı taşımayan insana ait bir tek ideoloji, bir tek akım, siyaset ve düşünce etkinliği yoktur. Paradoksal olmayan bütün diyalektik ve tarihi materyalist felsefeye dayanan bilimsel akım türevleri bu kabul ve görüşten hareket ederler. Marksist ya da diyalektik ve tarihi materyalist felsefenin yaklaşımı budur. Bu görüşün dışına çıkan diğer felsefe ve düşünce akımları, sınıflar üstü meta-fizik mistik görüşten beslenen idealizme denk gelirler…
İdealizm, bilimle yeterince tanışmamış ya da bilimin belli bir nitel düzeyine ulaşmamış olan insanlığın, sınıfların ve bu zemindeki düşün dünyasının ortak paydası olarak bu dönemde mayalanan en yaşlı felsefedir. Buna karşın diyalektik materyalizm ise, sınıflı toplumların ileri aşamalarında ve idealizmle çatışma içinde, elbette üretim savaşı, sınıf savaşı ve bilimsel deneylerin yol açtığı bilgi birikimleri üzerinde çok daha sonra ortaya çıkabildi-çıkabilirdi; bu bakımdan idealizme oranla çok daha gençtir… Bu durumda idealizmin tarihsel bir avantaja sahip olduğu söylenebilir. Ne ki, idealizmin tersine, bilim/bilimsel felsefe canlı ve dinamiktir. Bundandır ki, genç olmasına karşın, idealizmi yere sererek paspas etmiştir…
İdealizm ile diyalektik ve tarihi materyalizm arasındaki çatışmanın özü, “ide mi, yoksa madde mi birincildir” ikilemindeki soruya verilen yanıta dayanır. Bu soru ve soruya verilen yanıt, bu çatışma seyrinde farklılıklar göstererek değişik biçimlere bürünür. Fakat soru ve yanıtın da özü aynı kalır; değişen sadece biçimdir. Ve çatışma içinde yaşanan bu biçimsel değişim, esasta idealizmin bilim karşısında tutunamayarak kendisini izah etmek durumunda kalması ya da kendisini yaşam gerçeği karşısında değiştirmeye muhtaç duruma düşmesinde karşılık bulur… Ancak, çelişki yasasının pratik sonucu olan değişim ve gelişim yasası tüm sınıf ve teoriye sirayet eder. Dahası değişim ve gelişme dinamiği, doğrudan bilimsel teori ve onun yaşayan canlı ruhuna aittir. İdealizmin biçimsel değişimler manevrasının aksine, bilimsel teori veya diyalektik materyalist felsefe nitelikli ve özsel değişim-gelişimi temsil eder. Değişimi reddeden teori, devrimci gelişim çizgisini izleyemeyeceği gibi, idealizm ve onun tutumu olan dogmatizm biçimlerinde billurlaşır. Bilimsel Marksist diyalektik felsefe değişimi ve gelişimi öngören, onu bizzat uygulayan ve eylem kılavuzu olma özelliğiyle gerçek karakter edinir. Dolayısıyla değişim-gelişim sorunu, esas olarak devrimci teori ve bilimsel felsefenin bir sorunudur. Ki, dünyayı değiştirme pratiğine girmeyi salık vermesi onun en üstün özelliği olarak, değişim ve gelişim süreci karşısındaki iddialı ve manidar duruşunu ifade eder.
Değişim ve gelişim bilimsel zorunluluktur!
Felsefi tartışmaların başat tartışması dünyanın yorumlanması ve değiştirilmesidir. Ne ki, felsefe akımları kollara ayrılarak damar verir ve sosyal yaşam siyasi pratiğinde ayrıntılı tartışmalara yol açar. Bu tartışmanın ideolojik-teorik-siyasi doku ve metodolojik çekişme alanındaki yansımasında, birçok versiyonu ile birlikte, dogmatizm ile bilimin ya da bunlara ait iki metodun dinmeyen savaşı hatırı sayılır bir yer tutar. Dogmatizm idealizm cephesinde yer alıp, onun bir yansıması olarak sosyal-siyasal yaşamda etki gösterir. İdealizmin somut görüngü ve sonuçlarından biri olarak dogmatizm, bilimle çatışır. Bilimin genleriyle dogmatizmin dokusu uyum sağlamaz, uyumlu değildir. Dogmatizm anti-bilimsel karakteriyle bağnaz tutuculuk ve muhafazakarlığın her türünü barındırırken; bilim, her türden tutuculuk, bağnazlık ve muhafazakarlığı kati biçimde reddeden, gelişim ve değişimi koşullayarak önünü açan özgürlükçü bir kulvardır. Bu ona olağan üstü bir güç sağlar… Sınıfların hükmettiği güncel yaşamın taktik-stratejik sorunları ve bu yaşamın planlanıp örgütlenmesi, bu yaşamdaki ekonomik-siyasi sorun ve çelişkilerin çözülmesinde, bilimsel teori, ideoloji ve elbette buna bağlı pratik ilkesi, keskin biçimde rol oynar. Siyasi formasyonda, idealizm ve türevi akımlar gerici olarak biçimlenirken, bilimsel kulvar ise, nesnel-devrimci işlev görür.
Teorik tartışmaların dokunulmaz ya da kapalı alan olarak tutulması, teorinin kendisi başta olmak üzere, tüm bilime aykırıdır. Çelişki ve gelişim yasasını reddetmek, mutlak olan değişimi yadsımaktır. Bilimsel sosyalizm teorisi, somut koşullardan yola çıkan özü ve yeteneği ile çelişki ve çatışmadan ibaret olan tüm yaşamda, bu yaşama ait ekonomik-siyasi kategorilerde, mücadele biçimleri ve devrimci teoride değişimi kaçınılmaz, pratikte yenilenip gelişmeyi kesintisiz bir süreç olarak telakki eder; yetinmez emreder.
Emperyalizm ve çağ tespiti, proletarya diktatörlüğü-devleti bağlamından devlet teorisi, proleter devrim teori-pratiği, proleter parti niteliği ve temel örgütlenme ilkesi, devrim stratejisi ve mücadele taktikleri gibi bir dizi konuda Leninizm aşaması Marksizm aşamasını geliştirerek ileri taşıdı… Marksizm-Leninizm evresinde “ekonomik alt-yapı belirleyicidir” görüşü temel bir ilke olarak saptandı. Maoizm aşamasında ise, bunun yanında ve bunu yadsımamak kaydıyla, siyasi üst-yapının da belirleyici olduğu ilkesi haklı olarak geliştirildi. “Yadsımanın yadsıması” biçimindeki diyalektik yasa, ‘‘yadsıma-olumlama-yadsıma-olumlama…” helezonu biçiminde düzeltilerek değiştirildi. “Tez, anti-tez, sentez” biçimindeki hatalı diyalektik yöntem formülasyonu, “analiz-sentez” biçimindeki bilimsel diyalektik yöntem formülasyonuyla ilerletilerek geliştirildi… Siyasi zeminde, devrimin niteliği-biçimi, devrimin tipi ve stratejisi, devrimci savaş yöntemi, devrimin temel ve ittifak güçleri, nihayetinde Proleter Kültür Devrimi sıçramasıyla köklü gelişim, değişim ve ilerleme aşamaları kaydedildi… Ve kuşkusuz ki, bu gelişim zincirinin hiçbir aşaması, kendisinden önceki aşamayı reddederek değil, bilakis onun tecrübe ve birikimleri üzerinde ve onun ilerletilmesi niteliğinde gelişti… Değişim ve gelişimin bilimsel bir zorunluluk olup, korkulacak ve yadırganarak kötülenecek bir şey değil, tersine sıkı sıkıya sarılması gereken bilimsel devrimci yol yürüyüşü olduğu kanıtlanmış gerçektir…
İdealizmin baskılanma altında da olsa, değişim ve yenilenmeye ihtiyaç duyduğu tarihsel şartlarda bilimsel teorinin değişim ve gelişime kapalı durması varlık gerekçesi başta olmak üzere, tüm mantığa aykırıdır… “Ama şuna dikkat etmek gerekir, ama bu kadarı da olmaz” vb. vs. biçimindeki itirazlar, esasta bilimsel cüretten yoksun, dogmatik idealizmin ayak direyen korkaklığıdır. Teori ve görüşler dizaynı başta olmak üzere, örgütlenme araç ve yöntemleri, savaş ve mücadele biçimleri gibi sınıf mücadelesi sorunlarında, bilime ve nesnelliğe dayanan ileriye dönük her değişim ve gelişim çizgisi devrimcidir. Çelişki yasası ve devrimci diyalektikten beslenen bu gelişme çizgisi ve somut yönelime zorlama gerekçelerle karşı çıkmak devrime değil, dogmatizme-idealizme-burjuvaziye hizmet eder…
Hiç kuşkusuz ki, teorik tartışmalar bağlamında vurguladığımız bu değişim ve gelişim süreci ya da çizgisi, bugün açısından MLM bilimi üzerine oturan zeminde anlamlı ve devrimcidir. Yukarıdaki söylemlerde kasttetiğimiz teorik tartışmalar ve bu tartışmalar zeminindeki değişim ve gelişim zorunluluğu, bilimsel sosyalizm teorisi ışığında yaşanan gelişme-tartışma sürecidir. Emperyalist neo-liberal teori ve türevlerince geliştirilip sınıflar mücadelesini inkar ederek tarihin sonunu ilan eden burjuva ideologların gerici safsataları asla bilimsel diyalektik gelişim ve değişim çizgisini temsil etmezler. Bilakis emperyalist gericiliğin tahkim edilerek hortlatılmasını, buna karşın sınıf devrimlerinin tarihe gömülmesini amaçlayarak doğrudan değişim ve gelişmenin önüne engel olan gericiliği temsil ederler. Ve elbette bu zaviyeden yürütülen gerici tartışma ve üretilen burjuva ideolojik-teorik zırvalarla aramıza kalın çizgiler çekmek zorundayız. Bunların temsil ettiği bilimsel diyalektik değişim ve gelişim süreci değil, bilakis devrimci değişim ve gelişim sürecini gerici sınıfların çıkarlarına bağlı olarak baltalayan zırva tartışmalardır.
Kitlelerle buluşmayan hiçbir hareketin geleceği yakalaması düşünülemez
Dünya gericiliği düzeyinde örgütlenmiş olan emperyalist burjuvazi sınıf çelişkileri ve bundan doğan sınıf savaşlarını inkar ederek, hegemonik vahşi sistemini sürdürüp pekiştirmek ve kalıcılaştırmak arzusuyla hareket etmektedir. Bu sınıf refleksi ve güdüsüne uygun olarak, baskı örgütü olan devlet eliyle sistematik zor-şiddet politikasını hoyratça uygulamakta, bununla kalmayıp demagoji silahını kullanarak manipülasyon ve ideolojik-kültürel tasfiye saldırılarına başvurmaktadır. Demagoji ve manipülasyon konusunda, egemen güç olmaktan ileri gelen bütün nüfuz ve olanaklarını kullanmakla birlikte, stratejik yönelimini desteklemek üzere ideologlarını devreye sokarak bunlar vasıtasıyla büyük bir deformasyon, kirlilik ve bilinç bulanıklığı yaratıp yürütmektedir. Kitleleri zehirleyen ırkçı-milliyetçiliği enjekte etmekten, din-inanç sömürüsü üzerinden toplumsal kitleleri uyuşturmaktan, erkçi erkek egemen zihniyet ve her türden ayrımcı gericiliği pompalamaktan geri durmamaktadır…
Tam da bundandır ki, proleter devrimciler bir taraftan emperyalist strateji temelinde taarruza geçen burjuva ideologların sınıf bilinci ve tavrını bulanıklaştıran teorik tartışmalar safsatasıyla ileri sürdüğü ideolojik-kültürel tasfiye saldırılarına karşı ideolojik-teorik bir savaş yürütmekle yükümlüyken, diğer taraftan da Komünist ilke ve bilimsel sosyalizm teorisi ışığında bilimsel diyalektik sürece uygun olarak ideolojik-teorik-kültürel değişim ve gelişim çizgisini ötelemeden benimsemek, somut adımlar atmak durumundadırlar…
Devrimci sınıf mücadelesi ve hatta hareketinin gelişmesinin önündeki engellerden biri, teorik kavrayış sığlığına dayanan siyasi gerilik ve bunun yol açtığı dogmatizmdir ki, değişim ve gelişimin en büyük ve pratik kösteklerinden biri olarak dogmatizm öne çıkar. Belirlenmiş kalıplara hapsolup nesnel yaşam ve çelişkilerine uygun yenilenmeye direnç gösterir, eskiyi tekrar etmekte ısrar eder. İleriye doğru atılan her adımı klişelere sarılan savunu ve katı tutumla reddeder… Açık ki, idealizm ve bilumum biçimlerine karşı, özellikle de tutucu dogmatizme karşı etkili bir mücadele yürütülüp bilimsel yönelim egemen kılınmadıkça gelişim ve ilerleme sağlanamaz…
Bilimi kılavuz alan proleter devrimciler için hiçbir somut teori dokunulmaz ve hiçbir somut biçim tabu değildir, olmamalıdır. Son tahlilde bütün teori ve pratik biçimler, sınıf devrimine ve Komünist toplum yürüyüşü olarak nihai amaca hizmet ederler. Amaç sınıfsız-sömürüsüz-sınırsız Komünist toplum, somut merkezi görev sınıf devrimidir. Bu devrimin önder kurmayı proleter parti niteliğindeki Komünist Partidir. Bu devrim bir aşamasıyla sınıfları ortadan kaldırmadığı-kaldıramayacağı ve hatta devirdiği sınıfı da her bakımdan ortadan kaldırmadığı için, devrimin yeni devrim tipleriyle sürdürülmesi zorunludur; bu amaca bağlı devrim perspektifidir… O halde bu bağlayıcı ilkelerin dayanak alınması ve geliştirilmesi perspektifi esas alınarak, bizzat kendimizin ürünü olan yapay ‘‘kutsallara‘‘ dokunup gelişim yasası temelinde cereyan eden canlı yaşam çelişkilerine uygun teori ve siyasetler geliştirmekte tereddüt etmemeli, değişim, çelişki ve yeniliklere ad koymaktan korkmamalıyız… MLM bilimin ilerlemesi bu zeminde mümkün oldu. Komünist teorinin gelişim çizgisi ve özü buyken, bizlere dikte ettiği de budur; somut koşulların somut tahlili…
Sınıf mücadeleleri tarihinden, komünist devrim ilkelerinden, MLM ideoloji biliminden, bilimsel sosyalizm teorisinden, dünya devrim deneyimlerinden, somut-canlı yaşamın çelişkilerinden ve kitlelerden öğrenmeliyiz. Lakin öğrenmek kadar geliştirmeliyiz de. Mevcut olandan öğrenmek ve onu tekrar etmek yetmez; geliştirip ilerletmeliyiz! Katkı sunmadan, yenilikler yapmadan ve mevcudu geliştirip ilerletmeden, günün çelişkilerini çözüp ileriye doğru yürüyüşü sürdüremeyiz. Öğrenmek, yalnızca var olanı bilmeye indirgenemez. Bilakis, var olana ve öğrendiklerimize katkılar yaparak yeni şeyler söylemektir. Dünü-geçmişi öğrenmek ama bugün ve yarın adına bir şey söylememek, dünü geleceğe taşımamak demektir ki, bu, dar döngüden başkası değildir…
Analiz ve tahlil yapmalı, yeni sentezlere ulaşmalıyız. Değişimi görmeli, yeniyi aramalı, bulmalıyız. Durmak, donup kalmak ve yerinde saymak, çelişkinin doğasına aykırı olduğu kadar, tüm bilime de terstir. Tekerrürden çıkmalı, hazır reçetelerle yetinmeyi terk etmeliyiz. Değişim ve yenilikler çerçevesinde bilgiyi tazelemeli, teoriyi tahkim ederek geliştirmeli, araç ve biçimleri çoğaltarak zenginleştirmeliyiz. Devrime hizmet eden, ilke ve amaca uygun olan her yol-yöntemi kullanmalı, somut sorun ve çelişkileri üzerinden hedef kitleye ulaşmalı, bunun siyaset ve stratejisini geliştirmeliyiz. Yeni köyde eski türküleri çığırarak kitleleri çekemez-örgütleyemeyiz. Kitlelerle buluşmayan hiçbir hareketin gerçek bir gelişme sağlayarak geleceği yakalama şansı yoktur…
Önceden belirlenmiş genel planlar ve alınan genel kararlarla, yani göreli öngörü yeteneğinin ürünü olan hazır yönergelerle somut sorun ve canlı çelişkilerin üstesinden bir bütün olarak gelmek olası değildir. Bu bağlamda, her sorun ve çelişkiyi somut olarak ele almak ve bizzat mücadele pratiği içinde çözümler üretip geliştirmek kaçınılmazdır. Kuşkusuz ki, dar deneyci olamayız. Fakat somut pratikten kopuk sübjektif yargılarla da mücadelenin sorunlarını yoluna koyamayız. Gerçeği değiştirmek için ona dokunmak, sorunu çözmek için onunla cebelleşmek şarttır. Özcesi, pratiğe girmeden mücadelenin sorunları aşılamaz. Devrimci savaş önceden öğrenilerek verilen bir şey değil, bizzat verilerek öğrenilen şeydir. Bu, savaş teorisinin olmadığı anlamına gelmez. Bilakis devrimci savaşı öngören şey, devrimci savaş teorisidir. Savaşın genel yasaları vardır; bu inkar edilmez. Ancak her savaş kendi somut şartlarına göre biçimlenir. Her savaşın özgün yasalarını incelemek, en azından savaşın genel yasalarını incelemek kadar önemlidir. Ve somut herhangi bir savaş ancak kendi özel yasalarıyla başarıya taşınabilir. Geneli yadsımadan özele önem vermek şartla zaruridir. Savaş başlamadan ve bizzat yürütülmeden onun sonuçları belirlenemez. Savaşın her tarafı yenmek üzere savaşa girer fakat kazanan yalnızca bir taraf olur. Gerici sınıflar stratejik olarak yenilmeye mahkum olduğu halde, taktik olarak somut savaşı kazanabilirler. Güçler dengesi, şartlardaki eşitsizlik, savaş bilgisi ve tecrübesi, savaşın komuta becerisi, konjönktürel ve özel şartlar, teknik ve teknolojik araç-gereç-silah durumu, savaş yöntemleri, strateji ve taktik sorunları ve savaştaki kararlılık gibi bir dizi genel şart, somut savaşın sonucunu tayin eder. Savaşta haklı ya da haksız olmak stratejik açıdan değer taşır, somut savaşta belirleyici olan bizzat savaştaki tarafların sahip olduğu taktik üstünlükler ve güç dengesidir…
Farklı sonuçlar elde etmek için farklı şeyler söylemekten imtina edilmemeli
Uzun sözün kısası, bir savaş yürütmekteyiz. Yürüttüğümüz bu savaşı yasa ve kurallarına göre vermeli, savaşın gereksinimlerini karşılamalıyız. Bu gereksinimler devrimci teoriden, devrimci eylem ve mücadele pratiğine, araç, biçim ve yöntemlerine kadar en geniş yelpazeyi kapsar. Siyasi çalışmaları yürütmek ve siyasi pratiği geliştirmek bu yelpazedeki görevleri başarmanın yoludur. Başarının yolunu açmak için, öncelikli olarak, gelişmenin önündeki tıkaçları açmalı, değişim ve yenilik perspektifini benimseyerek pratikleştirmeliyiz…
Bunun için ve kazanmak için teorik-pratik donanımı güçlendirmeli, yeterli kuvveti örgütlemeliyiz. Tekrar etmekte fayda var ki, öncelikle gelişimin önündeki engelleri, yani bizlere bağlı olan engelleri ortadan kaldırmaya azmetmeli, değişim çizgisinde cesaretli olup daha ileri niteliğe ulaşmak için teorik-pratik adımlar atmalıyız. Değişimden korkmamalı, yeniliklere açık olmalıyız. Klişe sözle, aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar almayı hayal etmemeliyiz. Farklı sonuçlar elde etmek istiyorsak, farklı şeyler söylemekten, geliştirip ilerletmekten imtina etmemeliyiz…
Dogmatizm kadar, liberalizmi, pasifizmi, kendiliğindenciliği ve kararsızlığı yıkıp, bilimsel zemine oturan militan devrimciliği geliştirmeliyiz. Devrimci eylem ve pratiği geliştirerek geniş kitlelerle birleşmeliyiz. Kitleler devrimci gelişmeye özlem duymakta, örgütlü devrimci harekete bakmaktadır. Devrimci birlik ve ittifaklar devrimin talebidir. Şartlar devrim lehinedir, devrimci durum her şeye rağmen iyidir.





