Connect with us

Kadın

Kadınların Şafağı: Çin Devrimi- 1

Çin Devrimi bugüne kadar birçok yönüyle tartışılıp, konuşulduğu halde kadın mücadelesi boyutuyla neredeyse hiç konuşulmamış, tartışılmamıştır. Görünmez bir tarihin parçası olmak ya da tarihte hiç konuşulmamak kadınların verdiği mücadelenin sadece bir boyutudur. Tarihi bugünlere getirebilmek ve unutulan kuytuluklardan çıkartılabilmek için yine kadınların çabalarına ihtiyaç olacaktır.

“Çin’i dolaşırken, ayakları bağlı olduğu için ağır biçimde sakatlanan yaşlı kadınları, tarlalarda çalışan ve fabrikalarda makine işleten genç kadınları ve milis tatbikatında tüfekle ateş eden ortaokullu kızları gördük. Bu zıtlıklar bizi, kurtuluştan bu yana kadınların hayatındaki değişikliklerin Çin Devrimi’nin en büyük mucizelerinden biri olabileceğine ikna etti.”

(1971-Çin’i ziyarette bulunan Amerikalı bir grup öğrenci)

Çin Devrimi’ne Kısa Bir Bakış

Çin, 17. yüzyıl ortalarından itibaren Çing hanedanlığının yönetimi altındaydı. Çing hanedanlığı, kapitalizmin yükseliş sürecinde, 18. yüzyıl sonunda yaşanan köylü isyanları ve birinci Afyon Savaşı’yla (1839-1842) İngiltere emperyalizminin karşısında ağır bir yenilgi yaşayarak zayıflamaya başladı. Bu tarihten sonra Çin emperyalist devletlerin hakimiyetine girmeye ve yarı sömürge, yarı feodal bir topluma dönüşmeye başlamıştır.

Hanedanlığın emperyalist devletlere devamlı bir biçimde taviz vermesi ve iş birliğini geliştirmesi halkın öfkesine yol açmış ve isyanların yaşanmasına vesile olmuştur. Tayping (1850-1864) ve Boksör (1899-1901) köylü isyanları 19. yüzyıl yaşanan önemli isyanlar olmuştur. Çing hanedanlığı, meydana gelen bu isyanları emperyalist devletlerin desteğiyle birlikte kanla bastırmıştır.

1900’lere gelindiğinde, burjuva aydınları demokratik bir cumhuriyet için mücadeleye geçmeye başlamış ve 1911’de yaşanan burjuva devrimiyle Çing Hanedanlığı yıkılmıştır. 1912’de Çin Cumhuriyeti Geçici Hükümeti kurulmuş ve Sun Yatsen geçici Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Devrim, burjuvazinin önderliğinde köylüler, işçiler ve şehir küçük burjuvazisinin ittifakıyla zafere ulaşmıştır. Çing Hanedanlığının burjuva bir devrimle yıkılması ardından kısa bir zaman sonra devrime önderlik eden burjuvazinin zayıflıkları ve izlediği hatalı yol sonucu devrim yenilgiye uğramış, iktidar savaş ağaları ve gerici sınıfların eline geçerek, burjuva demokratik devrim tamamlanamamıştır.

1919 yılına, Çin demokratik devrim hareketinde yeni bir aşamayı ifade eden 4 Mayıs Hareketi damgasını vurdu. Emperyalizme ve feodalizme karşı öğrenci gençlik başta olmak üzere, işçi sınıfı, milli burjuvazi ve kadın hareketi güçlü bir mücadele ortaya koydu. 4 Mayıs Hareketi, daha sonra Çin halkının emperyalizme ve feodalizme karşı mücadelesinde öncülük edecek güçlerinde oluşmasına kaynaklık etti. Çin Komünist Partisi’ de 4 Mayıs hareketinin etkisi henüz sürerken 1921’de kuruluşunu gerçekleştirmiştir.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) ile Guomindang arasında 1924 yılında Birleşik Cephe kurulmuş, Çin’in Kuzeyindeki savaş ağalarına karşı Kuzey Seferi başlatılmıştır. Bu ittifak, Guomindang’ın işbirlikçi çizgisi ve ÇKP’ye dönük saldırıları sonucu 1927’de bozulmuştur. Guomindang, daha ittifak halindeyken ÇKP’ye ve halk kitlelerine karşı kanlı saldırılara girişmiştir.

1928 yılından başlayarak toprak devrimi hedefiyle ÇKP öncülüğünde yürütülen mücadele ile kurtarılmış bölgeler yaratılmış, kızıl siyasi iktidarlar kurulmuştur. Guomindang 1930- 34 yılları boyunca kurtarılmış bölgelere dönük beş büyük “kuşatma ve bastırma” harekâtı gerçekleştirmiştir. Son olarak 1934’ te gerçekleştirilen Beşinci kuşatma ve bastırma harekâtına karşı ÇKP, tamamen imha olmamak için kurtarılmış bölgelerden geri çekilme kararı almıştır. Bu kararla tarihe geçecek olan 12 500 kilometrelik Uzun Yürüyüş başlamış oldu. Uzun Yürüyüş sonunda üç yüz bin üzerinde üyeye sahip Kızıl Ordu’nun mevcudu 20-30 bine kadar gerilemiştir. Lakin kayıplara rağmen ÇKP, Uzun Yürüyüş’ün geçtiği güzergâh boyunca düşman güçlerine darbeler indirmiş, güzergâhtaki halk kitlelerine ajitasyon ve propaganda yapılmış, kitleler örgütlenmiş, halkın yerel zorbalara karşı mücadelelerine öncülük edilmiş ve Kızıl Ordu bu büyük yer değiştirme eyleminden ideolojik-siyasi-askeri ve halkla kurduğu ilişkiler bakımından daha da güçlenerek çıkmıştır. Yine Uzun Yürüyüş sırasında ÇKP MK polit bürosunun gerçekleştirmiş olduğu Zunyi toplantısı, Mao Zedung’ un Halk Savaşı Stratejisi ve devrim programının yaşama geçirilmesinin miladı olmuştur.

Aynı yıllarda aynı zamanda Japon emperyalizminin Çin topraklarına yönelik işgal saldırıları da hız kazanmaya başlamış ve 1935’te önemli bölgeleri ele geçirmiştir. Bu durumda Japon emperyalizminin işgaline karşı mücadele etmek öncelik halini almıştır. Japon emperyalizmine karşı mücadele etmek amacıyla 1937 yılında ÇKP ile Guomindang arasında ikinci Birleşik Cephe süreci başlamıştır. Bu süreçte, Japon emperyalizmine karşı net bir tutum almayan Guomindang, ÇKP’ye dönük saldırılarına devam etmiştir. Fakat ÇKP, Guomindang karşısında kendi bağımsız siyasetini sürdürmekte ısrarcı olmuş, halkın Japon emperyalizmine karşı mücadelesine öncülük etmiş ve Çin halkına güven vermiştir. Çin halkının ÇKP önderliğinde Japon emperyalizmine karşı vermiş olduğu mücadele sonucu Japon emperyalizmi yenilmiş ve zafer Çin halkının olmuştur. Japon emperyalizmin yenilgisinden kısa bir süre sonra iç savaş yeniden başlamış ve Çin halkı bu kez yine emperyalizme ve onun kuklası olan Guomindang’a karşı güçlü bir savaş vermiştir. Uzun bir mücadelenin ardından nihayet Çin halkı emperyalizmi ve savaş ağalarını yenerek şanlı bir zafer kazanmış ve 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.

Nüfusun çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu yarı feodal, yarı sömürge Çin’ de ÇKP 1949’dan önce kurtarılmış bölgelerde yeni demokratik devrim programı doğrultusunda birçok adım atmış, siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal ilişkilerde muazzam değişimler gerçekleştirmiştir. 1949’da tüm Çin’in kurtarılması ile de feodalizmi tamamen tasfiye etmek, komprador burjuvaziyi mülksüzleştirmek devrimin ilk icraatları olmuştur. Fakat devrim burada durmamış sosyalizmi inşa etme yöneliminde daha birçok planı adım adım yaşama geçirmiştir.

Ekonomik ilişkilerde yaşanan dönüşüm ve tarımın kolektivizasyonu gibi, yönetimdeki zaaflı yanları düzeltmek için düzenlenen kampanyalar, Yüz Çiçek Açsın, Büyük İleri Atılım, Sosyalist Eğitim Hareketi gibi siyasi ve toplumsal yaşamın dönüşümünü hedefleyen birçok uygulama devrimi izleyen yıllarda devrimi sürdürmek ve geriye dönüşlerin önüne geçmek için planlanmıştır. Mao’nun özellikle Sovyet revizyonizminin tecrübesinden yola çıkarak sosyalizmde kapitalist yol ile sosyalist yol arasında mücadelenin devam ettiğini ve hala kimin galip geleceğinin belirsiz olduğunu vurgulaması Mao’yu devrimi ve mücadeleyi sürdürmede yeni arayışlara yönlendirmiştir, sosyalizmde geriye dönüşleri engellemenin esas yolunun kitleleri sınıf düşmanlarına karşı sürekli ve kesintisiz bir mücadeleye seferber etmek olduğunu, bu mücadele içerisinde dört eskinin (eski fikir, bilgi, alışkanlık ve davranışlar) aşılmasının önemine dikkat çekmiştir.

Mao şöyle diyordu:

“Parti içindeki kapitalist yolculara karşı mücadele başlıca görevdir; ama nihai hedef değildir. Nihai hedef, insanların dünya görüşünü dönüşüme uğratmak ve revizyonizmi ortadan kaldırmaktır… İnsanların dünya görüşleri dönüşüme uğratılamazsa, şu anki Büyük Proleter Kültür Devrimi süreci 2000 kapitalist yolcuyu ortadan kaldırsa dahi -bir dahakine 4000 tanesinin ortaya çıkması kaçınılmazdır. “

1966’da başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi esas olarak, insanların düşüncelerinin ve insan ilişkilerinin devrimci dönüşümünü amaçlıyordu. Hiç kuşkusuz bu nedenle Kültür Devrimi kadınlarında siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal yaşamını derinden etkileyen bir süreç olmuştur. Büyük proleter kültür devrimi aynı zamanda Mao’nun ekonomi politik, felsefe ve sosyalizmin sorunları alanında Marksizm-Leninizm’e katkılarının Maoizm olarak yeni bir aşamaya geçişinin de ifadesi olmuştur.

1976’ da kapitalist yolcuların gerçekleştirdiği karşı devrimci darbeyle galip gelmeleri sonucu Kültür Devriminin yarattığı birçok ileri gelişme tasfiye edilmiş, halk kitlelerinin ve kadınların elde ettiği birçok kazanım geri alınarak, dümen kapitalizme kırılmıştır.

Çin Devrimi tüm süreçleriyle birlikte devrimci kitlelerin nelere kadir olduğuna, büyük olanaksızlıklar içinde kendisinde kat be kat üstün düşmanı nasıl yok ettiğine ve kitlelerin kaderlerini ellerine aldıklarında tarihin akışını ne düzeyde değiştirdiklerine dair devasa tecrübelerle doludur; aynı zamanda devrimin yaratılmasında ve devam ettirilmesinde devrime önderlik- öncülük eden gücün siyasal çizgisinin devrimde tayin edici öneme sahip olduğu Çin Devrimiyle bir kez daha görülmüştür,

ÇKP’nin Mao önderliğinde MLM çizgiye sadık kaldığı süreçte devrimi nasıl ileriye doğru taşıdığı ortadadır. Dünya tarihinde çığır açmış, Paris Komünü ve Ekim Devrimi’nin şanlı yolundan ilerleyen Çin Devrimi’nin tarihi tecrübesi bugünkü devrimci mücadelemizde bizlere hala yol göstermektedir, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız ve cins ayrımsız bir dünyayı amaç eyleyenler bu tarihi tecrübeden mutlaka öğrenmeli, ders çıkarmalı, hata ve zaaflarını aşarken, başarılarını ve olumluluklarını ileriye taşımalıdır.

Çin Devriminin ve sosyalizmin genel tecrübeleriyle ilgili bugüne kadar oluşmuş büyük bir külliyat bulunmaktadır, fakat Çin Devriminde kadınların üstlendiği rol ve kadınların kurtuluşu yolunda atılan adımlar konusunda daha derli toplu bir çalışmanın eksikliği halen mevcuttur. “Kadınların Şafağı: Çin Devrimi” başlıklı bu çalışmanın esas amacı da bu eksikliğin giderilmesinde biraz da olsa bizlerden yana katkı sunmak, MLM çizgi doğrultusunda ve kadınların kurtuluşu perspektifimizden Çin Devriminde kadınların rolünü bütünlüklü olarak ortaya koymaktır. Ki bu ihtiyacın sınırlı da olsa giderilmesinin kadın özgürlük mücadelemize ve coğrafyamız devriminin gelişimine katkı sunacağı inancını taşımaktayız.

Çin devriminin kadınların özgürleşmesi bakımından yarattığı muazzam değişikliği daha iyi kavrayabilmek için ilk olarak devrimden önceki Çin toplumunda kadınların konumuna bakmak faydalı olacaktır.

Eski Çin’de Kadın

Çinli kadınların pasifleştirilmesinin, itaatkâr hale getirilmesinin kökleri eskilere dayanır. Çin kültürünün mitolojik anlatıları, özlü sözleri ve destanları ağırlıklı olarak bu eksen etrafında şekillenmiştir. İdeolojik kurulumunu; erkek cinsinin yüceltilmesine odaklayan, bu nedenle de kadınları biyolojik cinsiyetlerinden ötürü alçaltan hâkim bir anlayış söz konusudur.

Eski Çin inançlarına göre “yin” dişiyi, “yang” eril olanı temsil ediyordu. Buna göre “yang” parlak, güçlü ve aktif olan şeyleri tanımlarken; “yin” karanlık, pasif ve zayıf manasına geliyordu. Daha ziyade bu mitolojik inanç; kadın ile erkek arasında farklılığı belirtmek yerine, olumsuz ve yetersiz olan her şeyi kadınla ilişkilendirmek üzere kurgulanmıştı. Erkek cinsi, bu anlatıda toplumsal hiyerarşinin en tepesinde, gücü elinde tutan taraf olarak resmediliyordu.

Konfüçyüs öğretilerinin hâkim olması ile beraber bu hiyerarşik ilişkilenme giderek katılaştı ve öğreti zamanla Çin toplumu üzerinde derin etkilere ve yıkımlara neden oldu. Buna göre; kadınların toplumdan tamamıyla dışlanması erkek özgürlüğünün sağlanabilmesinin bir parçasıydı. Erkekler kadınlardan üstündü ve kadınlar erkek merkezli hareket çemberi içinde onun bir parçası olarak yaşayabilirdi. Eğer toplumda kadınlar hor görülmezse, erkeğe itaat etmek ve onlara saygı duymak gerçek anlamda sağlanamazdı.

Sonrasında bu ideolojik yaklaşım, Konfüçyüs müritleri tarafından yazılı hale getirilerek, daha da katılaştırıldı ve toplumsal ilişkilerin belirlenmesinde yazılı kurallar halini aldı. Konfüçyüs öğretisinin devamcılarından olan Pan Chao eğitim amaçlı yazdığı kitapta “Üç İtaat” ve “Dört Erdem”den bahsetti.

Üç itaat; Çinli bir kadınının yaşadığı süre boyunca evlenmeden önce babasının, evlendikten sonra kocasının ve dul kaldıktan sonra oğullarının otoritesi altında yaşaması demekti.

Dört erdemi ise kadınların toplumsal kurallara uygun davranması, çok konuşmaması, karşı cinsi memnun etmek için süslenmesi ve ev işlerinden kaçmaması olarak tanımladı.

Bu yazılı belirlemeler kadınların bin yıllardır süregelen ataerkil sınıflı toplum değerleriyle de bütünleşmesi, kölelik koşullarından farklı olmayan bir yaşama hapsedilmesi anlamına geliyordu.

Eski Çin’de kadınların ne ekonomik ne de siyasi hakları vardı. Egemen sınıflardan çok sınırlı kadın toplamı dışında, geniş kadın yığınları eğitim hakkından yoksundular. Keza bu kadınlar da eğitimi evlerinde, doğuracak çocuklarını daha iyi yetiştirebilmek için alıyorlardı.

5 ya da 6 yaşlarından itibaren kadınların fiziki yapısını zorla bozan ve onları sakat bırakan ayak bağlama uygulaması vardı ve uygulama özellikle üst sınıftan kadınlara dayatılıyordu. Görünürde kadın bedeninin erkek için estetize edilmesi amacı taşısa da esas neden kadınların hareket özgürlüğünü sınırlayarak, erkeğe ekonomik olarak bağımlılığının sürmesini sağlayabilmekti.

Kadınların evleneceği kişiyi seçmesi imkansızdı; zorla ve para karşılığında satılmaları ise olağandı. Evlenmeden önce baba ve abiye tabi olan kadın, evlendikten sonra kocaya tabi idi. Mülk sahibi olması yasaklandığı için ekonomik olarak tamamen erkeğe bağımlı kılınıyordu. Kadınlar gittikleri evlerde ev işlerinden sorumluydu ve ailenin en küçük üyesini de kapsayacak şekilde, tüm aileye hizmet etmek zorundaydı. Erkek çocuk doğurmayan kadınlar ise geleneksel yazılı aile listelerinden çıkarılırdı. Bu kadının aileden sayılmaması anlamına gelirdi.

Erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi doğal kabul ediliyordu. Parası olan erkek, istediği kadar kadınla evlenebiliyordu. Özellikle yaşlı erkeklerin başlık parası ödeyerek küçük kız çocuklarıyla evlenmeleri sıradan bir durum halini almıştı. Ve şu Çin atasözü toplumda kadınların halini kısaca özetliyordu: “Evlenilen kadın, satın alınan bir at gibidir. İster binersin ister kırbaçlarsın. “

Çin’de toplumsal yaşamın tüm alanlarından kuvvetle dışlananlar kadınlardı. Ve bu kadınlar kültürel baskının da bir sonucu olarak özel alanların dışına çıkamıyor, herhangi bir alanda uğraş halinde olmalarına izin verilmiyordu. Becerileri olan, işten anlayan kadınlar erkeklere ait bir dünyaya el uzattıkları için toplumdan dışlanıyorlardı ve Çinlilere göre; “yetenekli bir kadın, erdemli bir kadın değil”di.

Bu kültürel hegemonya özellikle soyluluk sıfatı olan ve şehirde yaşayan kadınların yaşamlarını doğrudan etkiliyordu. Köylerde yaşayan kadınlar içinse durum biraz daha farklıydı. Ekonomik anlamda yaşamsal ihtiyaçların ön plana geçmesi kimi zorundalıkları da beraberinde getirmişti.

Köylü kadınlar ev işlerinin yanı sıra tarlada çalışma, balık tutma, hizmetçilik ve süt annelik gibi ekonomik getirisi olan işlerde çalışmak zorunda kalıyordu. Evler küçük ve ışıksız olduğu için işler genelde kapı önünde, kimi zaman başka kadınlarla beraber ortak yapılıyordu. Alışveriş yaptıracak bir hizmetçi ya da çalışanları olmadığı için de çarşı ve pazar işlerine kadınlar bakıyordu. Ve bu iş bölümü azda olsa şehirdeki kadınlardan farklı olarak köylü kadınlara hareket özgürlüğü sağlıyordu.

Yeni evlenen kadınlar ise bu “özgürlük”ten muaftı. Evliliklerin ilk üç yılında genç kadınların evin avlusuna çıkması yasaktı ve erkeklerle oturmasına izin verilmezdi.

Her kesimden Çinli kadın geleneksel aile ölçülerine göre iyi bir anne ve iyi bir eş olmakla mükellefti. Bu nedenle Çinli kadınlar kültürel anlamda itaatkâr olmayı, ahlakçılıkla çevrelenmiş sınırlar içinde kalmayı içselleştirmişti. Evlilik ilişkisi Çin’de baştan itibaren görücülük usulüne göre şekilleniyordu. Evlenecek çiftler aile büyükleri tarafından seçiliyor ve evlenecekleri güne kadar birbirlerini görmeleri engelleniyordu. Çin’de erkekler ilk evliliklerinde erkekliği öğrenebilsinler diye kendilerinden yaşça biraz daha büyük genç kadınlarla evlendiriliyorlardı. İlk evlilikler erkekler için gerici toplumsal aile düzenine adapte olmanın ve onu öğrenmenin sadece bir aşamasıydı. Çok eşlilik erkeklerin imtiyazlarını arttıran bir gelenekti. Sırf kadını beğenmediği için, anne ve babasına yeterince iyi bakmadığını düşündüğü için veya erkek çocuk doğuramadığı için birçok kadın evli oldukları erkek tarafından şiddete uğrayarak evden atılabiliyordu. Ya da evli olduğu erkek tarafından bir başkasına satılabiliyordu.

Kız çocukları için de durum pek fazla iç açıcı değildi. Birçoğu doğduktan hemen sonra boğularak öldürülüyordu. Öldürmeyenler ise hizmetçi olarak zengin bir eve ya da küçük yaşta fuhuş yaptırılmaları için aileleri tarafından kasabalara satılıyordu.

Aileler kız çocuklarını ekonomik bir gider olarak gördüklerinden, kısa sürede kızlardan kurtulmaya çalışıyorlardı ve onları daha çok küçük yaşlardayken ileride evlendirecekleri ailelere az bir para karşılığında veriyorlardı. Çin’ de yaygın olan bu gelenekte çocuk evlenene kadar erkek evinde kalıyor ve onlara hizmet ediyordu. Böylece kızın ailesi hem biraz para kazanıyor hem de kızın gelecek masraflarından kurtuluyordu.

Kısacası kız çocukları doğarken öldürülmekten kurtulmuşsa, ailesi tarafından para karşılığı satılma sonucundan kurtulamıyordu. Ve bu kızlar en fazla yedi yaşına kadar kendi evinde kalabiliyordu. Kötü olan aynı kaderi kendi doğurdukları kızlarının da yaşamasıydı.

İlk Dönem Kadın Hareketinin Çin’deki Gelişimi

Çin’ de kadın hareketinde birtakım kıpırdamalar 1880’li yılların sonlarına denk gelir. Bu talepler daha çok eğitimli üst sınıf kadınlar ve kimi reformcu çevreler tarafından, Çin toplumundaki ataerkil normların değiştirilmesine yönelik ihtiyaçların ifadesini oluşturmaktadır. Talepler örgütlü bir çalışmadan ziyade, tekil çabalar etrafında şekillenmiştir. Taleplerin eksenini oluşturan ana gündemler; ayak bağlama zorunluluğunun kaldırılması, kız çocuklarına okul, kadınlar için oy hakkı talebi ve boşanma özgürlüğü gibi bir dizi sorunun yüksek sesle konuşulmaya başlanmasıydı.

Kendi tarihi koşulları içinde kadın mücadelesine dair radikal taleplerin ifadesi olması bir gerçekken, içerdiği muhtevanın reformsal zeminden beslendiğini ve bireysel hakların gelişimine dair istek ve arayış olduğu görülmektedir. Ve bu taleplerin esası dünya kadın hareketinin dönem taleplerine paralel içerikte ilerlemekle beraber, Çin koşullarına özgü farklılıkları da içerisinde taşımaktadır.

1900’lerin başlarında, Çin’de kapitalizmin yükselmesine ve buna paralel milli burjuva hareketinin gelişmesine tanık olunmuştur. Kapitalizmin gelişmesi kadınların istihdam olanaklarının artışını da beraberinde getirmiş ve yine milli burjuva hareketin yayılması kadınlarında kendi özgün taleplerini milli burjuvazinin mücadelesiyle birlikte öne çıkarma olanağını yaratmıştır; Çinli kadınlar, emperyalizme ve savaş ağalarına karşı mücadele ile kadın hakları için mücadeleyi bir arada büyütmüşlerdir. Toplamda bu gelişmeler Çinli kadınların bilinçlenme ve hak talepli mücadelelerinin yükselmesine yol açmıştır.

“Çinli kadınlar yine bu yıllarda emperyalisti işgale karşı direnişte de yer aldılar. Anti-emperyalist damarın giderek güçlendiği Çin’de kadınlar gizli toplantılar örgütlediler, silah taşıdılar, bomba yaptılar ve silahlı milisler oluşturdular.” (Lu Meiyi- 2004)

Ardından 4 Mayıs Hareketi (1919) ile beraber kadınlar ülkede gelişen politik sürece doğrudan dahil oldular. 4 Mayıs Hareketi’nin üyeleri kadın ve erkek öğrenciler başkaca taleplerin yanı sıra eylemlerinde kadın-erkek eşitliğine dair güçlü talepleri de gündemleştirdiler. Onlara göre; yeni Çin kadın haklarının gelişimi ile doğrudan bağlantılıydı. Eğer eşitlik sağlanamazsa, yeni Çin de tam olarak kurulamazdı.

Hareketin ezici çoğunluğu erkeklerden oluşsa da bu erkekler hareket içindeki az sayıda kadınla beraber ilk defa örgütlü ve kamusal alana taşmış biçimde kadın-erkek eşitliğine dair somut değişimler talep ettiler. Eğitim eşitliği ise bunların başında geliyordu.

ÇKP kurulduktan kısa bir süre sonra kadınlar arasında çalışmayı örgütleyebilmek için ilk elden daha çok yazınsal materyaller yardımıyla belli çalışmalar başlatıldı. Kadınların Sesi Gazetesi de bu özel çalışmasının sonucu olarak daha sistemli bir koldan kadın mücadelesine geliştirilmesinde yardımcı oldu. Emekçi kadınların çalışma koşullarına dikkat çeken gazete, cins çelişkilerinden kaynaklı kadın işçilerin emek alanında karşılaştıkları sorunları ön plana çıkarıyor ve onları emek sömürüsüne karşı mücadeleye çağırıyordu. Dergi; ÇKP’nin emekçi kadınlar arasındaki çalışmasında önemli bir ajitasyon-propaganda aracı haline gelerek, farklı birçok fabrikada kadın işçilerin hızlıca Komünist Parti etrafında toplanmasını sağladı.

Hemen ardından ÇKP 1922’de gerçekleştirdiği ikinci kongresinde, kadınları örgütlemek için özel büro açma kararı aldı. Kadınlar arasında özgün çalışma, kadın komünistlerin fabrikalardaki kadınlara ulaşmasının daha esnek ve hızlı yöntemlerinden biriydi. Keza ilk dönem çalışmaları için kadın bürolarının merkezi olarak varlığı, kadın çalışmalarına dönük yüzeyselliğin aşılmasına da önemli oranda katkı sağladı.

Bunun yanı sıra Hunan Kadın Derneği başta olmak üzere, birçok kadın derneği geçmiş reformsal talepleri daha örgütlü bir mekanizmaya büründürerek sürdürmeye devam ediyordu. 1921’lerde kadın mücadelesinin reformsal talepleri pek fazla değişmemişti. Kadınlar hala daha çok eğitim ve oy hakkı, evlilik özgürlüğü gibi talepleri gündeme getiriyorlardı.

Çin’de kadın mücadelesi, bireysel hak ve özgürlük talebinde bulunan kadın hareketi ile Komünist Partinin kuruluşuyla beraber açığa çıkan emek eksenli, toplumsal kurtuluş hareketi olmak üzere iki hatta evrildi.

Bu iki yönelimin ortak noktası; baştan itibaren temel aldıkları anti-feodal ve anti-emperyalist duruştaki netliktir. Bu ortaklık kadın mücadelesi yürüten iki siyasi eksenin sık sık ortaklaşmasına, ortak gündem etrafında yan yana gelmesine de vesile oldu.

Örneğin; Çinli kadınlara dayatılan ve ataerkil feodal kültürün bir ürünü olan “uzun saçlı olma” zorunluluğuna karşı ilk protestolar; kentlerde yaşayan ve çoğunluğu eğitimli kadınlar tarafından gerçekleştirildi. Bu kadınların birçoğu cins eşitliğini sağlamanın yolunu reformsal taleplerde görüyor ve mevcut taleplerin kamusal alanlara taşınması için öncülük ediyorlardı. Saç kesme eylemlerini de bu minvalde, geleneksel Çin kültürüne ve onun ahlaksal normlarına karşı bir başkaldırı olarak ele alınmış, kadınlar itirazlarını ise uzun saçlarını kamusal alanlarda keserek göstermişlerdi.

Daha sonra bu politik eylem biçimi köylü ve işçi kadınlar arasında da sistem karşıtı bir itiraza dönüşerek, pratikleştirildi. Eylem; işçi, köylü ve burjuva kesimlerden sayısız kadının ataerkil feodal kültür kalıntılarına karşı ortaklaşmasını sağladı ve toplumda ciddi bir yankı uyandırdı.

Nitekim bu politik eylem Guomindang’ın 1927’de komünistlere yönelik gerçekleştirdiği katliam esnasında kanıt olarak kullanıldı ve yüz binlerce kısa saçlı kadın geleneksel değerlere karşı çıktıkları ve komünist olabilecekleri şüphesiyle işkence yapılarak, vahşice katledildi…

ÇKP’nin ilk dönem çalışmaları esasta şehirlerde, işçi ve öğrenciler arasında yaygındı. Kadın işçiler yoğunluklu olarak pamuk ve ipek endüstrisinde çalışıyordu. Ve bu fabrikaların çoğu emperyalist devletlere aitti. Çalışma şartları ağırdı ve neredeyse işçilerin hiçbir hakkı yoktu.

Eşit işe eşit ücret talebi, çalışma saatlerinin kısaltılması ve fabrikada cinsiyetçi baskıların sonlandırılması gibi bir dizi taleple yüz binlerce kadın bir araya gelerek grev örgütlüyorlardı.

1922’lerden itibaren ÇKP’nin işçiler arasındaki çalışmaların artırılmasına dair yaklaşımı üzerine çoğunluğu genç ve eğitimli ÇKP üyesi yüzlerce kadın yönünü Şanghay, Hunan gibi büyük kentlerdeki fabrikalara çevirdi. Kadın işçiler ile iletişim kurabilmek, başlarda zor olsa da kadın komünistlerin ajitasyon ve propagandaları işçiler üzerinde etkisini gösteriyordu. Kadın öncüler broşürler hazırlıyor, fabrikalarda bunların dağıtımını sağlıyor, toplantılar düzenliyor ve gazeteler aracılığı ile kadın işçilerin durumunu anlatan ve taleplerini sıralayan makaleler yazıyorlardı. Bu sayede 1922 ile 1927 yılları arasında yüz binlerce kadın işçi ÇKP ile doğrudan bağ kurabilmiş ve örgütlenme çalışmalarında yer alabilmişti. Kadın işçilerin politik motivasyonu emek eksenli mücadele ile cins mücadelesinin birbiriyle buluşturulabilmesiydi.

Bu çalışmaların ilk öncülerinden olan Xiang Jingyu, Şanghay’da yüzü aşkın kadın grevini organize etmiş ve kadın işçilerin Komünist Parti içindeki sesi haline gelmişti. Daha sonra Guomindang’ın 1927 saldırılarında katledilecek olan Xiang, ardında Komünist Partinin işçi kadınlar arasında örgütlenmesini sağlayan büyük bir miras bırakmıştır.

ÇKP 1927 yılında kadın işçilerin haklarının korunması ve kadın işçiler arasındaki örgütlenmenin düzenli biçimde sağlanabilmesi için “Kadın Sendikası” adında bir sendika kurdu. 300.000 üyesi olduğu belirtilen bu sendika, kadın işçilerin özgün sorunlarını dile getiren, bu minvalde özgül taleplerde bulunan ve geleneksel ayrıcalıklara karşı çıkan bir sendika olarak ÇKP’nin işçi mücadelesi tarihinde önemli roller üstlendi.

Devam edecek.

Yararlanılan Kaynaklar

  • Sheila Rowbotham, Kadınlar, Direniş ve Devrim
  • Anja Meulenbelt, Feminizm ve Sosyalizm
  • Simone De Beauvoir, The Long March,
  • Simone De Beauvoir- Ben Bir Feministim
  • Devrimci Araştırmalar Grubu(ABD), Çin Kültür Devrimi
  • Gender Dynamics, Feminist Activism and Socail Transformation in China, Xin Huang
  • E.Croll, Feminism and Socialism in China
  • Janet Goldwasser- Stuart Dowty, Kzıl Çinde Kadınlar Göğün Yarısı
  • M.Antonietta Macciocchi, Çin Deyince
  • Mao Zedung, Seçme Eserler
  • Edgar Snow, Çin Üzerinde Kızıl Yıldız
  • Han Suyın, Sabah Tufanı
  • Wang Zheng, Creating a Socialist Feminis Cultural Front: Women of China
  • Gao- Dongping Han- Hao Qi, Sosyalist Çini Hatırlamak
  • Wang Zheng… Womens Studies Research in Contemporary China
  • Yang Chih—Hua, “Days I Cant Fırget” Women in China
  • Lin Chun, The Transformation of Chinese Socialims



Mayıs 2025
PSÇPCCP
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031 

More in Kadın