
Toplumsal ölçekte büyük bir manipülasyon sürecine girmekteyiz. ‘’Barış ve Demokratik Toplum’’, ‘’Terörsüz Türkiye’’ gibi farklı söylemlerle geliştirilen yeni bir ‘’çözüm süreci’’ yaşanmaktadır. Manipülasyona açık olan bu sürecin iki doğal tarafı ya da iki öznesi var; biri Kürt ulusu-siyasi hareketi iken, diğeri Erdoğan’la özdeşsen mevcut iktidar ve/veya ‘’TC’’ devletidir. Bahis konusu sürecin manipülatif karakterini temsil eden taraf, hiç şüphesiz ki Erdoğan liderliğindeki AKP/MHP iktidarıdır…
Sürecin manipülatif özelliğine dikkat çekmemiz, Erdoğan-Bahçeli iktidar güruhunun süreci suiistimal ederek faşist-sulta iktidarının çıkarları uğruna kullanıp siyasi emellerine hasredecekleri nedeniyledir; değerlendirmemizin kastı budur. Buna karşın, sürecin, Kürt ulusal sorunu ekseninde bazı cılız iyileşme ve kısmi hak kazanımlarına tanık olacağı da anlaşılmaktadır. Kuşkusuz ki, gelişen mevcut süreç Kürt ulusal sorunu kapsamında pozitif manada sağlanacak her iyileşme, kazanılacak/tanınacak her ulusal-demokratik hak, Kürt ulusu lehine ileriye doğru atılmış en küçük bir adım ve mevcut statüsünden daha ileri her gelişme ya da bir ileri statü, sürecin karşı çıkılamaz özelliği ama tali özelliğidir. Peki, süreçten tek taraflı olarak sadece Kürt ulusu cephesi mi fayda sağlayacaktır? Ya da iktidar kanadının/ ’’TC’’ devletinin bu süreçten çıkar ve kazanımı, bir menfaati yok mudur? Yoktur demek en basitiyle safdilliktir. Ne kazanacağı açıktır; PKK silahlı mücadeleyi bırakıp kendisini fes edecek! İktidar sultası ve ‘’TC’’ devletinin mevcut süreçten elde edeceği bundan daha büyük bir kazanım olamazdı/yoktur. Fakat iktidar veya ‘’TC’’ devletinin süreçten kazanımı bundan daha büyüktür; ‘’barış-kardeşlik-demokrasi-çözüm’’ demagojisiyle başta Kürt ulusal kitleleri olmak üzere, geniş toplumsal kitleleri manipüle ederek desteğini yitirmiş olan iktidarına kan taşıyıp ayakta kalmasını sağlayacaktır. Ki, Kürt ulusal hareketinin mevcut adımları ve sürecin tarafı olma doğallığıyla sürece vereceği/verdiği destek de iktidarın bu manipülasyonunu pekiştirecektir.
Bu demagojik manipülasyon, geniş kitleleri ve kitle muhalefeti ya da devrimci mücadelelerini düzen içine çekerek orada hapsetme, geniş devrimci kitleler içinde ‘’silahlı mücadelenin geçersizliği’’ algısını geliştirme, yaratılan bu bilinç bulanıklığıyla devrimci kitlelerde devrimci kırılmanın geliştirilmesi gibi son derece tehlikeli bir tasfiye sürecinin örülmesi hedeflenecektir. Yani, PKK örneği verilerek, silahlı mücadeleden sonuç alınamayacağı, bunun boş bir hayal olduğu vb. vs. propaganda edilecek ve devrimci mücadele potansiyeli bu demagojik safsatalar yoluyla silahlı mücadeleden uzaklaştırılmaya çalışılacak, bu potansiyel düzen sınırları içindeki mücadelelere çekilmeye çalışılacaktır. İşte, devletin manipülasyonla hedefleyeceği stratejik kazanım bu olacaktır…
Tablonun ikinci yüzü bambaşka bir gerçeklik olarak vardır ve bu görülmek durumundadır
Daha dün Sur’da, Cizre’de öz-direniş sergileyen Kürtleri ‘’açtıkları çukurlara gömmekle’’ övünen, ölülerini araçların arkasına bağlayarak sürükleyen, ölü bebeklerinin buzdolaplarında muhafaza edilmesine yol açan o vahşi kıyım barbarlığını gerçekleştiren faşist Erdoğan sulta iktidarı ve faşist Bahçeli, bugün Kürtlerle barışmaktan, kardeşlikten, ‘’umut hakkından’’ bahsetmektedirler!
Yukarıda bahsettiğimiz şartların tasfiyeciliği besleyen koşullar ciddi bir tehlike olarak günceldir. Lakin her şey bu kadar değildir. Kitlelerin umuduna saldıran burjuvazi kısmi ve geçici bazı başarılar elde etse de, umudun kırıldığı yerde devrimci umudun yükselmesi de tamamen mümkündür. Kısacası tablonun ikinci yüzü bambaşka bir gerçeklik olarak vardır ve bu görülmek durumundadır.
Komprador tekelci burjuva klikler iktidarının paylaşılması ekseninde keskin bir dalaş içindedir. Burjuva kliklerin iç çatışması devrimci hareket için uygun koşullar sunarken, muhalefet cephesi ve özellikle CHP’nin geniş kitleleri iktidar karşıtlığı temelinde yedeklediği bir gerçektir. Bu geniş kitlelerin iktidarın demagojik manipülasyonundan etkilenmeyip CHP önderliğinde de olsa iktidara karşı muhalefet temelinde kitle eylemleri, direniş ve protestolarında yer alacakları izlenmektedir.
Klikler arası çatışma zemininde yükselen muhalefet süreci kitle eylemlerinde bir kabarışın yaşanmasına yol açmış, açmaktadır. CHP ekseninde kitle hareketi ve eylemlere katılan kesimlerin CHP ile sınırlı olmayıp, devrimci öfkeyle birikmiş olan (özellikle öğrenci gençlik olmak üzere) geniş devrimci kesimler vardır. Bunlar genel olarak devrimin tabanı ve devrimci potansiyeldir. CHP’nin önderliğinde yaşanan kitle hareketine katılmaları onları CHP’ye rağmen diri tutmakta ve kendiliğinden devrimcileştirmektedir. Dolayısıyla, devrimci potansiyel ve dinamiğin birikerek önemli bir güç haline geldiği söylenebilir. İşte bu, devrimci hareket açısından son derece uygun bir koşul ve fırsattır. Tasfiyeciliğin manipülasyonla derinleştirilmesi tehlikesine karşın, ikinci şart ya da koşul olarak her şeye karşın devrimci tabanın genişleyerek gelişmesi gerçeğidir. Her süreç mutlaka iki yandan oluşur. Her olumsuzluğun içinde bir olumluluk vardır; hiçbir süreç yalnızca olumsuzluk veya yalnızca olumluluk barındırmaz. Tasfiyecilik varsa, ona karşı tepki, bilinçli duruş ve direniş de mutlaka vardır, ama zayıf ama güçlü mutlaka olacaktır. Tasfiyeci şartlara rağmen kitlelerin gelişen büyük tepki ve direniş hareketi bunu teyit eder. Kitlelerin şu veya bu sebeple ama kesinlikle mevcut iktidar ve yönetim biçimine karşı kabaran büyük öfkeyle sokak eylemlerine çıkmasından daha elverişli koşul olamaz. Özellikle öğrenci gençlik ve önemli bir eylemci dinamiğin CHP’yi aşan devrimci eylem ve söylemlerde bulunması devrimci uyanışın kuvvetli işaretidir.
Devrimci dalgaya hazırlıklı olunmak durumundayız
Her zaman tekrar edildiği üzere, nesnel şartlar ve kitlelerin ileri eylemlerine karşın, sübjektif özne olan devrimci öncü/önderlik ne yazık ki, hazır ve yeterli değil ya da rolünü oynamaktan uzaktır. Tam da bundandır ki, gelişen devrimci uyanış ve kitlesel eylemlilik doğru orantılı sonuçlara ulaşmamakta, burjuva önderlikler altında kazanımlara ulaşmadan sönümlenip gitmektedir. Özcesi sorun devrimci öncüde, öncü güçlerin yetersizliğinde ya da esasta yokluğundadır. O halde, bir taraftan muhtemel tasfiyeci dalgaya karşı bilinçli bir tutum geliştirirken, öte taraftan gelişen devrimci dalgaya hazırlıklı olunmak durumundayız.
Sürecin negatif özelliklerini terse çevirme ve yine mevcut sürecin fırsatlarını değerlendirmede motor etkisi gösterecek olan Komünistlerin birliği elzem önemdedir. Örgütsel birliklerle büyük bir motivasyon ve enerji yaratılabilir, devrimci ilerlemeler kaydedilebilirdi. Ne ki, bu tren göreli olarak kaçırıldı, her şeye rağmen ve tam da yakıcı ihtiyaçla öne çıktığı bu dönem için kaçırdık. Lakin örgütsel birlikler kadar tesirli olmasa da ortak ve birlikte çalışma zeminini etkili kullanarak sürecin negatif ve pozitif yanlarına örgütsel pratik yanıtı verilebilir. Bu sorumlulukla daha geniş devrimci eylem birlikleri ve mücadele platformları oluşturarak en geniş devrimci eylem birlikleri geliştirilebilir…
Bütün bu safhalarda atılacak etkili adımlar için her muhatap gücün kendi örgütsel yapısını tahkim ederek devrimci özde güçlendirmesi gerekir ya da devrimci niteliği yükseltmesi gerekmektedir. Zira, zayıflama koşullarına has hastalıklar boy vermekte ve devrimci yapıları giderek zayıflatmaktadır. Devrimci yapıları kemiren ideolojik-kültürel dejenerasyon ve deformasyonun önlenmesi yakıcı bir sorun olarak hareketin önünde durmaktadır. Disiplinli, ilkeli, esen rüzgarlar karşısında savrulmayan, ideolojik-siyasi olarak sağlam, ahlaki olarak güçlü, devrime bağlı, istikrarlı ve mücadeleci bir kişiliğin, bir devrimciliğin sıkı-sıkıya örülüp geliştirilmesi ötelenemez bir şarttır. Açık ki, bu konudaki başarı ancak ve esasen pratik mücadele içinde sağlanabilir.
Bedelsiz bir devrimcilik olamayacağı gibi, bedelsiz bir devrim ve gelişme de olamaz
‘’Gelişip güçlenelim ondan sonra yaparız’’ biçimindeki ertelemeci anlayışın her türü yanlıştır. Doğrusu, mevcut olanla savaş, savaştıkça gelişir güçlenirsin bilincidir! ‘’Koşullar doğsun mücadele ederiz’’ anlayışı da en az o kadar yanlıştır. En zor şartlarda ve aleyhteki tüm koşullara rağmen mücadele ve direniş esastır, vazgeçilmezdir! ‘’Önce gelişelim sonra birlik yaparız’’ yaklaşımı temelden sakattır. Birlik yaparak gelişmek daha olanaklı ve mümkündür! Baskılar, direniş gösterilmeden geri püskürtülmez/püskürtülemez. Mücadele etmeden ileri gidilmez. Kıvılcım çakılmadan elverişli şartlar devrime dönüştürülemez, devrimcileştirilemezler. Artık pas tutmuş kabukların kırılmasının vakti gelmiştir. Bu durum, bu realite aşılmalıdır. Nitekim 1 Mayıs etkinlikleriyle bu durum berrak biçimde aşılmıştır. 1 Mayıs gösterileriyle berrak biçimde aşılan bu durum devam ettirilmeli, ettirilecektir. Zira, bedelsiz bir devrimcilik olamayacağı gibi, bedelsiz bir devrim ve gelişme de olamaz. Her gelişme ve her kazanım belli bir emeğin, bedel göze alan devrimci bir çaba ve çalışmanın ürünüdür…
Burada, şartlı da olsa, ne askeri/silahlı, ne de illegal mücadele ve eylemden ve bu eylemin gerçekleştirilmesinden bahsediyoruz. Bilakis yasal-meşru zemin ve çerçevede temsil edilen demokratik mücadeleden, bu mücadelenin yürütülmesinden bahsediyoruz! Kuşkusuz ki, devrimin talebi devrimci tarz ve eylemdir. Fakat bundan önce, yani devrimci eylem profilinin ortaya koyulması/koyulabilmesi için öncelikle demokratik alan mücadelesinde ısrarlı, kararlı ve iddialı bir duruş gereklidir. Demokratik mücadelede kararlı olmayan, devrimci mücadelede varlık gösteremez. Nitekim geniş egemen durum itibarıyla (bedel ödemekten sakınmayan devrimci dinamikler dışında), tasfiyecilikle yüklü günümüzün genel problemi gelip demokratik mücadelede güçlerinin sınırlanmasına, kan kaybetmesine dayanmıştır…
Demokratik hak ve talepler uğruna mücadelede sokaklara çıkmaktan sakınan, en barışçıl hak mücadeleleri için bile eylemi göze almayan, işçinin ekonomik hak talepli mücadelelerinde meydanlara çıkmayan, çevreci köylülerin en masum eylemlerine katılmaya azmedemeyen, daha da önemlisi yığınsal kitlelerle bile sokağa çıkmaktan geri duran, devlet veya iktidarın baskıları ya da kullandığı polis zoruyla karşı karşıya gelmekten çekinen bir devrimcilik geliştiremez, değiştiremez ve devrimcilik üretmez. Ki, bu sorun nitelikli devrimci güçler açısından belli düzeyde sorun olmaya devam etse de, önemli oranda aşılmıştır.
Ve elbette devrimci bir perspektif ilk şarttır. Bu perspektifin keskin slogan ve söylemlerle donatılmasından daha çok, güncel şartlarla birleşen, uygulanabilir, yürütülebilir ve sonuca ulaştırılabilir bir rasyonalite içinde biçimlendirilmek durumundadır. Bu perspektif devrimci mücadele ve örgütlenmenin büyütülerek devrimin geliştirilmesine odaklı olması yeterlidir. Dolayısıyla salt güncel sorun ve çelişkilere saplanıp kalan veya kısır döngüye hapsolup sıkışan bir yaklaşımla yetinmeyen, aynı zamanda stratejik hedeflerle özlenen orta-uzun vadeli genel bir planla hareket etmek gerekir ki, bu reddedilemez devrimci bir gereksinimdir. Sağlam, istikrarlı devrimcilik ve bu nitelikte bir devrimci kişiliğin geliştirilmesi bu zemin üzerinde, bu perspektifle ve tabi ki, pratik mücadele içinde tesis edilebilir…
Sağlam ve nitelikli devrimci kişiliğin tesis edilmesi küçümsenemez bir gereksinimdir
İdeolojik-kültürel erozyonun giderilmesi önemlidir. Zira, düne kadar omuz omuza mücadele edenlerin ‘’düşmanlaşma’’ düzeyinde derin bir bozulma ve kırılmaya uğraması anlaşılır bir durum değildir. Günümüzde bu bozulma ve yabancılaşmanın en keskin örneklerine tanık olmaktayız ki, bu sıradan bir gelişme, alelade bir durum değildir. Sağlam ve nitelikli devrimci kişiliğin tesis edilmesi bu zemin düşünüldüğünde küçümsenemez bir gereksinimdir…
Kazanma siyaseti alaladele bir söylem değil, maddi güç ve unsurda karşılık bulması gereken pratik bir meseledir. Şüphesiz ki, kazanma siyaseti perspektifiyle orantılı hedef ve görevler temelinde bir mücadele hattının çizilmesi gereklidir. Somut hedef ve görevler hem kazanma siyaseti açısından ve hem de devrimci mücadele perspektifi açısından hayati önemdedir. Kısacası, devrimci enerji ve çabanın en küçük bir kısmı bile belirsiz ve sonuç almayan çalışmalara harcanmamalı, bu enerjinin tamamı kazanım sağlayan görev ve sonuç alıcı çalışmaya harcanmalıdır. Belli bir zaman dilimi çalışmaların şu veya bu niteliğinde gelişme veya birikim sağlayıp sağlamadığı bir ölçüttür. Şayet makul bir çalışma zamanı sonrası somut bir gelişme, ilerleme, kazanım sağlanmamış ise, bu çalışma derhal terk edilmesi gerekendir. Çalışma tarzının mutlak suretle kazanım, ilerleme ve güçlenme eksenine oturtulması devrimci perspektif açısından şarttır. Tecrübeler göstermektedir ki, isabetli, ısrarlı ve bilinçli bir çaba gösterildiğinde mutlaka sonuç elde edilmekte, edilmiştir de. Yeter ki bu devrimci perspektif komiteleşme ve kurumsallaşma adımlarıyla pekiştirilip güçlendirilebilsin.
Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Haziran-2025 tarihli 50. sayısında yayımlanmıştır.

