Connect with us

Yaşam

İnci Kaya yazdı | ‘Özgürlük…’

Özgürlük bazen düşünceyi savunmakta, bazen bir seçimde ısrar etmekte, bazen de vazgeçmekte ortaya çıkar. İnsan davranırken, yani eylemlerinin sorumluluğunu üstlenirken özgürleşir. Özgürlüğün sahnesi dış dünya değil, insanın kendi iradesidir.

Yazar/İnci Kaya

“hakim bey,

Bir de kuşlar var

Her şeyin başı onlar…!

Onlar özgürlüğü koyuyor

insanların kafasına …” (Ahmed Arif)

İnsanın işi nedir diye sormadan edemiyor Aristoteles. İnsanın işi eylemektir diyebilir miyiz? İnsan bu eylemeler içinde hayatı onun psikolojisini, anlamlandırdığı tüm şeyleri nasıl kavrar ve uygular. Bu yaşamsal gerçeklik içinde özgürlüğünü nasıl algılar ve yaşar?

İnsanın işi eylemektir dediğimizde de emek karşımıza çıkar. İnsan emeği üretir, dönüştürür; aynı zamanda yıkar ve yeniden yapar. Ne ilginçtir ki “emek” kelimesinin etimolojik kökeninde “zahmet”, “eziyet” anlamı bulunur. Binlerce yıl boyunca insan, varoluşunu bu zahmet içinde biçimlendirmiştir. Sanki insanlığın tarihi, yalnızca emekle değil, o emeğin doğurduğu acıyla da yazılmıştır. O halde şu soru soruyu sorabilir miyiz: Eziyet gibi görünen bu süreçte insan nasıl özgürleşir?

İnsan, kendini ancak eylemlerinin toplamı içinde duyumsar. Düşüncelerimizin bir anlamı olması için onları bir hareketle, bir kararla, bir yönelimle hayata çağırmamız gerekir. Ama bu eylemlerin içinde insan sadece dış dünyayı değil, kendi iç dünyasını da kurar: psikolojisini, değerlerini, anlamlandırdığı tüm şeyleri… Hayat, dışarı doğru genişleyen bir çember gibi görünse de aslında içeride, zihnimizin derin odalarında başlar. “Spinoza insan için herhangi bir istenç ya da irade özgürlüğünden söz edilemeyeceğini, insanın arzu ve korku gibi tutkular tarafından yönlendirilmeden rasyonel biçimde kararlar alıp eylemde bulunması durumunda özgürleşebileceğini” söyler.

Tam da bu yüzden özgürlük, yalnızca dış koşulların açtığı bir alan değil, insanın kendine verdiği bir anlamdır. Özgürlük bazen düşünceyi savunmakta, bazen bir seçimde ısrar etmekte, bazen de vazgeçmekte ortaya çıkar. İnsan davranırken, yani eylemlerinin sorumluluğunu üstlenirken özgürleşir. Özgürlüğün sahnesi dış dünya değil, insanın kendi iradesidir.

Marx’a göre emek eziyetse bunun sebebi, ürünün ve sürecin insandan kopmasıdır. Ama insanın yaptığı iş anlam kazanırsa, emeğinin sonucunu sahiplenirse, üretim sürecini ve üretim araçlarını kontrol ederse, emeği kendi yeteneklerini gerçekleştirme aracı haline getirirse oradan özgürleşme çıkabilir. Bir de “özgürlük yanılsaması” karşımıza çıkar. İnsan, seçim yaptığını düşünürken çoğu zaman toplumsal normların, ekonomik koşulların, kültürel beklentilerin ve hatta kendi bilinçdışı eğilimlerinin çizdiği bir patikada yürür. Seçtiğini sandığı birçok şeyin aslında seçilmiş olduğunu fark ettiğinde özgürlük, ele avuca sığmaz bir gölgeye dönüşür.

Hareket kabiliyetimiz bize özgür olduğumuz algısını verir ancak neo-liberal politikalarının yarattığı insan tipinin nasıl bencilleştiğini, yabancılaştığını görmeyiz. Bir çember içinde sürekli aynı yerde döndüğümüzün farkına varmayız. Unuturuz ve bir gerçeğe inanmadığımız anda özgürlükten feragat ederiz. Schindler’in Listesi filminde olduğu gibi Oskar Schindler savaş döneminde Yahudileri çalıştıran ve oraya atanan Nazi komutanı Goeth’un insanı araçsallaştıran ve parayı merkeze alan ve bunun için her şeyi mübah gören yöntemleri karşısında özgürlükten ne kadar uzaklaştığını görmüştür. Bir sahne O’na insanlığın acısını görebilme olanağı yaratmış ve o anda kendisinin özgürlüğünün bu durumda bir anlamı olmadığını farkına vararak tüm birikimini bu insanları kurtarmaya adamıştır.

Özgürlük, tam da bu kırılgan denge içinde saklıdır: Zahmetin içinden geçen bir özgürleşme, acının içinden doğan bir anlam, emekle yoğrulan bir insanlık…



Aralık 2025
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

More in Yaşam