
Yadigar Aygün/ İstanbul
Ekononik krizin giderek derinleştiği 2025 yılında, işçi ve emekçiler kiralarını, faturalarını ödeyemiyor. Sağlıklı beslenemiyor. İşçi ve emekçiler iş yerlerinde yoğun emek sömürüsü, uzun saat çalışma, ağır ve kötü koşullarda çalıştırılıyor. Her yıl olduğu gibi bu yılda işçi ve emekçiler, 1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü‘nde emek sömürüsüne, kötü çalışma koşullarına, baskıya, mobbinge, iş cinayetlerine karşı ve insanca bir yaşam koşulları için sokaklarda alanlarda olacak.
Mücadele Birliği Platformu İstanbul Temsilcisi Muhammet Hizmetçi ile 23 yıllık AKP iktidarı döneminde işçi ve emekçilerin yaşadığı hak gasplarını ve 1 Mayıs’ı konuştuk.

İşçiler ve emekçiler hangi sorunlar ile karşı karşıyadır? Yaşadıkları ekonomik krizi biraz değerlendirir misiniz? İşçiler ve emekçiler, kirasını, faturasını ödeyebiliyor mu? Sağlıklı beslenebiliyor mu?
Muhammet Hizmetçi: İşçi sınıfı ve emekçiler yani toplumun büyük çoğunluğu sosyo-ekonomik krizin çok derin etkilerini yaşıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu çok farklı sektörlerde esnek çalışma adı altında ağır iş yükü ve güvencesiz, sendikasız çalışmaya zorlanıyor. Fabrikalardan depolara, inşaatlardan madenlere, tersanelerden kamuda çalışan emekçilere kadar her yerde işçi sınıfı ve emekçilerin büyük çoğunluğu düşük ücretler altında çalışmak zorunda. Geniş işçi, emekçi yığınları ağır çalışma koşullarına rağmen çok düşük ücretler alıp, yaşamlarını sürdürmekte zorlanıyor. Tüm bu cehennemi emek rejimi altında kalıcılaşan işsizlik sorunu gibi tehlike de sınıfı tehdit ediyor. Sağlıklı beslenmek bir yana, işçilerin günü zar zor geçirebildiği kirasını ödemekte zorlandığı, kendi yaşamlarını sürdürmekte zorlandığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. İşçi çocuklarının büyük çoğunluğu yeterli ve sağlıklı beslenememekten kaynaklı hep sağlık sorunları ile boğuşuyor. Bundan kaynaklı işçi sınıfının geniş bölüklerinin bir yaşam mücadelesi verdiğini söylersek yanılmış olmayız. Ağır sektörlerde çalışan işçiler meslek hastalıklarına hızla yakalanıyor ve çöküyor. Dahasını sayabiliriz, ancak bu tablo bile sınıfın içinde olduğu cehennemi koşulların vehametini ortaya seriyor. Ekonomik krizin ve ağır çalışmanın, emek sömürüsünün bütün yükü işçilerin sırtına binerken sermaye dünyası astronomik karlar elde ettiğini açıklamaktan kaçınmıyor.
23 yıllık AKP iktidarı sürecinde işçi ve emekçiler hangi haklarını kaybetti?
Muhammet Hizmetçi: İşçi sınıfı yüzyılı aşan burjuva cumhuriyet tarihinde ne kazandıysa mücadele ederek, örgütlenerek, sokağa çıkarak kazandı. Karşısındaki sermaye egemenliği ise sınıfın tüm kazanılmış haklarını hep tırpanlamak, işçi sınıfının üzerinde uygulanan emek sömürüsünü katmerlemek için sınıfın kazanılmış haklarına durdurak bilmeden saldırdı. 1980 faşist darbesi nasıl böyle bir saldırıysa, 23 yıldır sistematik bir şekilde işçi sınıfına gerçekleşen saldırılar da buna benzerdir. Ancak birkaç önemli noktaya değinmek lazım. 2000’li yılların başından itibaren emperyalizmin ekonomik tam ilhak politikaları sonucunda tam bağımlılık süreci tamamlanmış oldu. Emperyalizmin ve işbirlikçi sermaye sınıfının ortaya çıkardığı yeni emek rejimi ve ekonomik model esnek çalışma adı altında yeniden şekillendirildi. Taşeronlaştırma, ücretlere yönelik saldırılar, sınıfın kazanılmış tüm hakları hedefe konuldu. Üretimin parçalanmasıyla sınıfın geniş örgütlü yapısı hedef alınarak daha minimalize edilmiş tesislerde az sayıda işçi ile çok yoğun emek zaman gerektiren çalışma modeli uygulandı. Güvencesiz, yoğun emek sömürüsü ve esnek çalışma ile sermayenin karları tavan yaparken, sermaye örgütlü gücü olan devlet eliyle grevleri yasakladı, işçi öncülerini zindanlara tıktı. Ücretler erirken patronlar, sınıfın haklarını yasal ve politik devlet zoru eliyle tırpanlaması sonucu örgütsüz bırakılmak istendi. İşyeri örgütlenmesinde öne çıkan ileri ve öncü işçiler sendikal örgütlülük güçlenmesin diye yasal mevzuatlar düzenlenerek Kod-49 veya 25/2 eliyle sistematik olarak hedef alındı ve işten atıldı. Her saldırı sendikal örgütlenmelerin dağıtılmasının, işçi sınıfının sermayenin saldırıları karşısında örgütsüz kalmasına hizmet etti. Aynı zamanda doğrudan sermayeye bağlı gerici sendikal örgütler ve konfederasyonlar eliyle işçi sınıfının devrimci mücadelesinin altı oyuldu. Üstelik daha ileri olan sendikaların tabanı sendikal baraj ve iş koluna göre örgütlenme durumundan kaynaklı bölündü. Ancak her yasak, her saldırı karşısında yeni işçi isyanları ve işçi direnişleri ortaya çıkardı. Mevcut sendikal bürokrasiden kurtulmak için işçi sınıfının bağımsız sınıf çıkarlarını ve sınıf tavrını örgütleyecek örgütlenme arayışları hızlandı. Tabanda bir araya gelişler yoğunlaştı.
1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. 1 Mayıs’ın tarihi önemi nedir? Bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Muhammet Hizmetçi: 1 Mayıs işçi sınıfının mücadele tarihine 1880’lerin başından itibaren ABD’de yoğunlaşan sınıf eylemlerinin 1886’da bir ayaklanma düzeyine varması ve işçi önderlerinin katledilmesi ile tarih sahnesine çıktı. İnsanca yaşayabilmek, 8 saatlik çalışma, ağır çalışma ve emek sömürüsüne karşı örgütlenen hareket, askerlerin işçileri katletmesiyle işçi sınıfının sermayeye karşı savaş günü olarak tarihe geçti. Ve işçi sınıfının mücadelesinin küreselleşmesi ile tüm dünya proletaryası tarafından kutlanmaya başlandı. Yaşadığımız topraklarda ise 1923’te “işçi bayramı” olarak yasallaşsa da 1 Mayıs Türkiye işçi sınıfı için her zaman bir mücadele günü olarak kaldı. 70’li yıllarda yükselen sınıf mücadelesinin önünü almak için tarihi 1 Mayıs 1977 mitingi taranarak devrimci işçi sınıfının günü bir kez daha kana bulandı. Bu katliam ile 1 Mayıs ve Taksim artık özdeşleşti ve o günden bu yana Taksim 1 Mayıs’ın adresi olageldi. Aynı zamanda faşizmin 1980 darbesinde tüm sınıf örgütlenmelerini ve 1 Mayıs’ı yasaklaması, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin sermaye tarafından nasıl tehdit olarak algıladığını göstermektedir. 1980’lerin sonunda tekrardan başlayan korsan 1 Mayıs eylemleri, 90’larda devam eden devrimci 1 Mayıs mücadelesi 2000’lerden bugüne kesintisiz olarak sürdürülmüştür. 90’lardan 2000’lerin ortasına kadar 1 Mayısların Taksim’de olması gerektiğini savunan devrimci güçler orası için bir irade savaşına girerken sermaye ile köprülerini yıkamayan konfederasyonlar devletin gösterdiği izinli gösteriler düzenledi. Bu irade savaşında binlerce insan tutsak düşüp, onlarca devrimci yaralanmış ve birçok devrimci işçi katledilmiştir. 2008-2009 arasında sendikaların da katılımıyla Taksim zorlanmış ve açılmıştır. 3 yıl Taksim’de gerçekleşen 1 Mayıslar o dönem dünyanın en kitlesel gösterilerine tanıklık etmiştir. Gezi ayaklanmasından sonra ise yasaklanan Taksim 1 Mayısları sermaye ile devrimci güçler ve mücadeleci sendikalar arasında bir irade savaşı olarak sürmektedir. 1 Mayıslar aynı zamanda yaşadığımız topraklar açısından sadece sendikaların veya devrimci güçlerin katıldığı değil, geniş halk yığınlarının alanlara kendi taleplerini taşıdığı da bir gündür. Bundan dolayı 1 Mayıs dünyada olduğu gibi bu topraklarda da çok önemli bir yerde durmaktadır.
1 Mayıs için işçilere, emekçilere, kadınlara, topluma bir çağrınız var mı?
Muhammet Hizmetçi: 19 Mart’tan bu yana ortaya çıkan devrimci enerji ve sokaklara akan yüz binlerce insan başını gençliğin çektiği bir başkaldırı, hatta bir ayaklanma diye adlandırabileceğimiz bir süreci başlattı. Şu an eylemler üniversitelere ve liselere çekilmiş olsa da bu hareketi ortaya çıkaran çelişkiler ve sorunlar yumağı olduğu yerde duruyor. Köklü toplumsal sorunların sermaye ve onlar adına toplumu yönetmeye çalışan ama yönetemeyen iktidar açısından çözülemeyeceğini geniş yığınlar bilince çıkarmış durumda. Gelecek arayan, güvenli ve insanca yaşayabileceği bir ülke hayal eden, özgür ve demokratik bir ortamda dilediğince yaşamını idame edip, yoksul kalmadığı, kadınların katledilmediği, halkların ezilmediği bir yaşam isteyen geniş yığınlar var. Ama birçok insan artık kendisinin bir şeyler yapması gerektiğini, harekete geçip sokaklara akmaya ihtiyacı olduğunu, ama bunun da çeşitli formlarda örgütlenerek yapılabileceğini görüyor. Sermaye, CHP eliyle sokağa çıkan yığınların üzerinde tam olarak bir politik etki kuramaz, kuramıyor. Çünkü milyonlarca insanın talep ettiği yaşamı sermayenin diğer bir partisi CHP gerçekleştiremez. Gençliğin Taksim’e yönelmek istediği her anda, uğursuz burjuva sınıf tavrını oynayan CHP ve peşine takılan sosyal reformist örgüt ve çevreler halklara özgürlük ve insanca bir yaşam vaad edemez. Bundan dolayı işçi sınıfının öncülüğünde sermayeye, örgütlü gücüne ve onun egemenliğine karşı verecek büyük kavgalar önümüzde duruyor. Emeğin iktidarını fethedip, halkın iktidarını kuracak ve tüm yaşamsal sorunlarımızı devrimci önlemlerle çözebilecek bir mücadele anlayışını başa koymalıyız. Yaklaşan 1 Mayıs’ta Taksim’i zapt etme hedefini kitlelerin sokak eylemlerinde talep ettiği, gençliğin orayı hedefe koyduğu şu anda her yere ulaştırmalı ve güçlü bir şekilde oraya çıkmalıyız. Sınıf işbirlikçisi konfederasyonlar ve onlara payanda olanlara inat, Taksim bugün en güncel ve doğru yönelimdir. Çağrımız sermayenin egemenliğini yıkıp emeğin iktidarını kurma mücadelesini 1 Mayıs ile buluşturmak ve bütün gücümüzle, en geniş şekilde, birleşik, kitlesel bir 1 Mayıs’ı Taksim’de gerçekleştirme hedefiyle sokağa çıkmaktır.
Kapitalizm her gün işçi ve emekçilerin emeğini sömürüyor. İşçiler, iş cinayetlerinde katlediliyor. İşçi ve emekçilerin kapitalist sistemden kurtuluşu ancak sosyalizm ile ortadan kalkar. Sosyalizm işçi ve emekçiler için neden önemlidir? Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz? Sosyalizmin inşası için neler yapılmalıdır?
Muhammet Hizmetçi: Sosyalizm mücadelesi en başta işçi sınıfının tarihin en devrimci sınıf olarak üstlenmesi gereken bir mücadeledir. Ama sosyalizm mücadelesi kapitalizm sınırlarında yürütülecek bir reformlar mücadelesi asla değildir. Yaşadığımız topraklarda çoğu sol, sosyalist çevre sosyalizm mücadelesini bir reformlar mücadelesine indirgeyerek kurnazca toplumsal devrim hedefinden koparıyor ve bir propaganda düzeyinden daha ileri olarak ele almıyor. İşçi sınıfının devrimci bir sınıf olarak tüm toplumu sürükleyecek bir sınıf olabileceğine dair bir inançları yok, çünkü bilimsel sosyalizmin gözüyle yaşama bakmıyorlar. 70’li yıllarda 90’larda ve 2000’lerin başında çok ileri düzeye varan kitlesel sendikal ve siyasal örgütlenmeleri, ayaklanma düzeyine varan sayısız grevi ve büyük bir mücadele tarihi ile işçi sınıfı devrime öncülük edecek toplumsal sınıftır. Ancak şu anda bilinç, hazırlık ve örgütlülük düzeyi itibariyle önümüzde kat edeceğimiz bir yol da var. Sermayenin kesintisiz saldırıları sürerken tabanda olan kabarmayı örgütleyecek işçi birliklerinin, bağımsız sendikaların, komite ve konsey örgütlerinin örgütlü gücünü yükselterek, devrimci bir emek odağı yaratmayı en önemli hedeflerimizden biri yapmalıyız. Sosyalizmin kurulabilmesi için sermaye egemenliğinin ve onun yönetim aparatlarının proletarya ve halk yığınlarının savaşımları ile yıkılması ve emeğin iktidarının kurulması gerekiyor. Politik ve iktisadi gücü ile sermaye egemen kaldığı sürece sosyalizmin gerçekleşmesi mümkün olamaz. Bunun için de devrimci işçilerin, devrimci güçlerin işçi sınıfını bu kavgaya hazırlaması, sınıfın önüne dövüşmesi gerek devrimci hedef ve şiarları yoğun bir şekilde geniş işçi yığınlarına taşıması gerekiyor. Ayaklanmalar yüzyılından geçerken sistemin iç krizleri devrimci fırsatları ve sosyal patlamaları mümkün kılıyor. Tüm bu gelişmelerin ortasında işçi sınıfının örgütlü, disiplinli, devrimci müdahelesine ve önderliğine ihtiyacımız olduğu kuşkusuzdur. Emeğin iktidarı kurulur kurulmaz hızla geniş emekçi yığınların yaşamsal sorunlarını çözerek, ezilen ulusları ve devrimci tutsakları özgürleştirerek, halk demokrasisini tesis ederek işe girişecektir. Sosyalizmin ekonomik ve toplumsal inşası buradan toplumsal devrimin kesintisiz bir şekilde sürdürülmesiyle başarılacaktır.

