Connect with us

Kadın

Seyduna Şayda yazdı | Tozun Hafızası: Direniş ve Sessizliğin Sarı Bezi

Toz, her yere siner; unutulur. Ama o tozu silen el, her defasında kendini tarihe kaydeder. Toz Bezi, bu görünmeyen ellerin romanı gibidir. Suskunluk, bu filmde bir karaktere dönüşür. Ne bağırır, ne döviz taşır. Ama bir kadının duruşu, pencereden dışarı bakarken tuttuğu nefes, bir yasaya dönüşür. Bu yüzden ev işçiliği, artık yalnızca evin içindeki bir emek değil, sokakta yankılanması gereken bir politik direniş biçimidir.

Odanın köşesinde biriken o toz parçası, yalnızca mekânın değil, tarihin ve hafızanın kıyısına çöken bir izdir. Görülmez, ama her yerdedir. Silinir, süpürülür, yeniden birikir. Her hareketi başka bir silinmeyi çağırır. Ev işçiliği, işte bu döngünün içinde görünmeyen bir sınıfın emeğidir; zamanla birlikte sürüklenen, sisteme sinmiş bir yok sayılma biçimidir. Toz Bezi filmi, bu görünmeyen emeğin estetik bir tanıklığı, sessizliğin içinden yükselen bir çığlıktır. Ne bir grev afişi gibi bağırır ne de tribünlerden yankılanır. Fakat bir kadının pencereden dışarı bakışı, çoğu zaman bir manifestodan daha gür bir politik dile dönüşebilir. Çünkü bakış bir dildir; suskunluk bir hatırlatmadır.

Nesrin ve Hatun’un hikâyesi, yalnızca iki Kürt kadının geçim savaşı değildir. Onlar, başkalarının evine giren hizmetliler değil; o evleri yaşanır kılan, dağınıklığın içine düzen, sessizliğin içine emek taşıyan işçilerdir. Ancak varlıkları geçicidir; görünmeleri istenmez. Çayı onlar hazırlar ama kimse onlara bir bardak çay sunmaz. Ev onların eliyle kurulur ama günün sonunda yoklukları dağınıklıkla eşdeğer görülür. Bu, yeniden üretim emeğinin çıplak gerçeğidir. Kadın bedeni üzerinden yeniden kurulan kapitalist yaşamın zemininde, onların izleri sabunla silinir, suyla yok edilir, ama tarih boyunca silinmeyen bir iz gibi belleğe siner.

Bu belleğin bir adı da ILO C189’dur. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ev işçilerine dair bu sözleşmesi, kâğıt üzerinde “insanca” koşullar, güvenceli çalışma, sendikal haklar vaat eder. Ama bu vaatlerin Türkiye’de hiçbir karşılığı yoktur. Devlet, bu sözleşmeyi onaylamamayı tercih ederken yalnızca bir hukuki boşluk yaratmaz; ev işçilerinin kadın emeğiyle kurduğu hayatları yok sayar. Erkek egemen kapitalizmin raflarında tozlanan bir belge olarak kalır bu sözleşme. Oysa her kelimesi, bir kadının sabah dörtte kalkıp başkasının evine giderken geride bıraktığı çocuğun sessiz uyanışında yankılanır.

İMECE Ev İşçileri Sendikası, bu yokluğu unutmamayı seçenlerin kolektifidir. Kadının ev içindeki varlığını kader değil, emek olarak tanımlar. “Ev işi kadının görevidir” yargısını tersine çevirir ve der ki: Ev bir işyeridir; kadının değil, emeğin alanıdır. Bu alan, sadece paspasla değil, mücadeleyle silinir. Ama bu mücadele de çoğu zaman sloganlara indirgenir, estetikten, incelikten, hatta edebiyattan yoksun bırakılır. Oysa kadınların temizlik yaparken aklından geçenler, ellerindeki bezden daha keskindir. Bazen o bez, bir şiir kadar dokunaklıdır. Cam silerken akıldan geçen bir yalnızlık, bazen bir bildiriden daha derin bir politik bilinç taşır.

Toz Bezi filmi, işte bu bilinçle örülür. Karakterler çok konuşmaz; ama göz göze geldiğimizde anlatırlar. Emeğin nasıl silindiğini, kadınların nasıl yok sayıldığını, bir evin sessizliğinde nasıl hayatta kaldıklarını… Ev işçiliği, sadece yerleri süpürmek değildir; kapitalist üretim ilişkilerinde adı anılmayan bir sınıfın öyküsüdür. O sınıf ki güvencesizdir, yalnızdır, kadın bedenine zincirlenmiştir. Ve o sınıf ki, devletin görmediği her boşlukta büyür, var olur ve görünmezliğin içinde direnir.

Ev işçisi bir kadın sabahın dördünde kalkar. Kendi çocuğunu okula gönderemez ama başkasının çocuğunu uyandırmak için hazırlanır. Gittiği evde yalnızca temizlik yapmaz; oradaki düzeni, sessizliği, hatta o evdeki kadını da yeniden üretir. Her sabun köpüğünde bir sınıf devridaimi başlar. Fakat bu devridaimde, o işçiye yer yoktur. Ne emeğinin tam karşılığını alır ne de ondan söz edilir. İMECE, işte bu görünmez emeği söze, politikaya ve sokağa taşır. Onların yürüttüğü mücadele, yalnızca bir hak arayışı değil; tarihsel bir borcun kaydıdır. ILO C189 bir lütuf değil; devletin kadınlara, emeğe ve sınıfa olan derin borcunun hatırlatmasıdır.

Toz, her yere siner; unutulur. Ama o tozu silen el, her defasında kendini tarihe kaydeder. Toz Bezi, bu görünmeyen ellerin romanı gibidir. Suskunluk, bu filmde bir karaktere dönüşür. Ne bağırır, ne döviz taşır. Ama bir kadının duruşu, pencereden dışarı bakarken tuttuğu nefes, bir yasaya dönüşür. Bu yüzden ev işçiliği, artık yalnızca evin içindeki bir emek değil, sokakta yankılanması gereken bir politik direniş biçimidir. Kadınlar, yalnızca çamaşır değil; aynı zamanda bir sınıfın hafızasını da yıkar, kurutur ve yeniden katlar. Deterjanla silinen izler, kalemle de silinmesin diye konuşmak gerekir. Çünkü bazen bir bez, bir afiş kadar çok şey anlatır. Ve bazen bir toz parçası, tarihin kendisidir.



Temmuz 2025
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
28293031 

More in Kadın