Nepal’de geniş halk kitleleri devrimci inisiyatifle gerçekleştirdikleri büyük kalkışma hareketiyle tarih yazmak üzere ayağa kalktı. Büyük kalabalıklar parlamento ve ilgili binaları alevlere boğan devrimci eylemleriyle tarihe not düşerken, görüntüledikleri o muhteşem eseriyle devrimin belleğine kazındı. Yaşanan büyük fırtına dalgası tam bir devrim anını resmediyordu. Parlamento binasını alevlere boğarak yerle bir eden devrimci isyan ateşinin nüfuzu, başbakanı istifa ettirip yeni başbakanı tayin eden yaptırımı oranında önemli bir kazanımla taçlandı. Devrim olmasa bile, devrime yönelen büyük bir deneyim ve devrim doğuracak devasa bir gelişmeydi yaşananlar… Tasfiyeciliğin derinleşerek devrimci krizlere yol açtığı ağır koşullara ve emperyalist barbarlığın tüm vahşet ve kıyımcı saldırılarla yoksul dünyayı kuşattığı günümüz şartlarında evet bu şartlara rağmen, büyük meydan okuyuş ve başkaldırı cüretiyle yükselen Nepal devrimci isyanı pek tabii ki dünya halklarına ilham kaynağı olacaktır…
Baskı ve Yoksulluk Altında Tutulan Nepal Halklarının İsyanını Selamlıyoruz
Emperyalist ya da gerici bir kışkırtma olmadıktan sonra, halkın isyanı meşrudur. İktidarda hangi tabela olursa olsun, halkı açlık ve yoksulluğa mahkûm edip siyasi baskılara maruz bırakan her iktidar halkın öfkesiyle tanışmayı hak eder, etmiştir. Son tahlilde proletarya ve geniş halk kitlelerinin çıkarları esastır. Nepal’de siyasi iktidar reformist-revizyonist ve burjuva koalisyon niteliğindedir. Yaşanan ayaklanma hareketi dar bir zümre ya da belli bir kliğe has bir muhalefet değil, geniş halk kitlelerinin devrimci eylemi/ayaklanmasıdır. Ayaklanma anı veya sürecinde görülen ‘’yağma’’ yoksulluğa mahkûm edilen halk kitlelerinin imtiyazlı kesim ve sömürücü zenginliğe karşı haklı tepkisidir. Dahası, her ayaklanma normal olarak belli düzeyde aşırılıklara tanık olur; özellikle kendiliğinden gelişen kitle hareketlerinde bu aşırılıklar çok daha anlaşılırdır…
Hiç şüphesiz ki, Nepal’de yaşanan gelişmeler bir rastlantı ya da tesadüf eseri değildir. İktidar sahiplerinin talan ve vurgunlarla gerici, bencil imtiyazlar sağlayarak palazlanmalarına karşın halkın yoksulluk ve açlığa mahkûm edilmesi geniş halk kitleleri içinde birikmiş bir tepkiye sebep oldu. Nepal’de büyük halk isyanı anlık bir tepkinin ürünü değil, süreç içinde biriken tepkinin açığa çıkmasıdır. Hiç kuşkusuz kitlelerin sokağa çıkmasında Maoist parti ve güçlerin Nepal’de uzun ve çetin mücadele süreçlerinde yarattığı devrimci mücadele geleneği, kültürü ve değerlerin geniş toplumsal kitlelere sirayet etmesinin büyük etkisi var. Bugün halk kitlelerinin sergilediği kalkışma pratiği ve cüreti bu arka plandan muaf tutulamaz…
Nepal halklarının devrimci fırtınayla resmettiği tarihi görüntü, haklı olarak dünya proletaryası ve emekçi halk kitlelerini sevince boğdu, özgürlük umudu aşıladı. Örgütlü-örgütsüz güçleriyle bilumum renk ve yelpazeden tüm devrimci sınıf hareketi de mücadeleci ruhla dalgalanan bu devrimci çalkantının pozitif etkisiyle moral aldı, büyük heyecan yaşadı. Bu etkinin ürünü olarak bir dizi yorum ve değerlendirme de kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Devrimciler bu pratik tecrübeden öğrenip mücadelelerine yansıtma kaygısıyla hareket ederken, sınıf hareketi içinde boy veren burjuva akımlar ise ayakları yere basmayan çürük teorileriyle sahne almaktan geri durmadı…
Bu konuya ilişkin olarak Spartaküs Kültür Sanat Derneği’nin resmi YouTube hesabında bir program yapıldı. Programda Marksist Bakış Dergisi yazarlarından V.U. Arslan kimi değerlendirmeleri oldu. Ki bu değerlendirmeler tam bir sefalet sergiliyordu. ‘’Öküzün altında buzağı arayan’’ Arslan, bütün meseleyi, ‘’aşamalı devrim’’ diyerek Yeni Demokratik Devrim aşaması veya somut şartlardaki devrimin niteliğine ilişkin kanıtlanmış teorisi bağlamında Maoist çizgiye yükleyerek, yerden kalkamamış olan Troçkizm’in zırva teorisini doğrulamaya çalışmaktadır…
Arslan, Yeni Demokratik Devrim’in Muhtevasını Bilinçli Çarpıtıyor
Nepal’de yaşanan gelişmeler kuşkusuz ki, ML(Marksist-Leninist) tabelası kullanan hükümetteki siyasi partilerin ve ama gerçek manada ML veya MLM olmayan siyasi partilerin temsil ettiği hükümet veya siyasi iktidara karşı gelişti. Yani Nepal’deki mevcut iktidar veya hükümet partileri kullandıkları tabela isimlere rağmen ne ML ve ne de MLM niteliktedir. Bilakis, MLM’yi reddederek ona ihanet eden reformist-revizyonist ve burjuva niteliktedirler. Arslan, bunu bir biçimiyle tespit edip söylemesine karşın, Nepal’de yaşanan gelişmelerin Maoist çizgi ve programın kaçınılmaz sonuçları olduğunu söyleyerek hem ilk söylediğini reddediyor ve hem de bağlamından kopuk biçimde sorunu Maoist teori, çizgi ya da programa yüklemektedir. Şayet dediği gibi hükümet eden siyasi partiler kullandıkları ML veya MLM isimlere rağmen özünde öyle değiller ise (ki, bizce de öyle değiller), neden yaşanan gelişmeleri Maoist programın sonuçları olsun ki?.. Bir yerde gerçeği ifade eden Arslan, mesele Maoizm meselesine gelince ters dönerek sorunu Maoist çizgi-programın üstüne yıkıyor, yıkmaktan sakınmıyor… (Oysa, sosyal-emperyalizm tez/tespitiyle ileri çizgiyi temsil eden Maoist hareket, reel sosyalizmin çöküşü ya da sosyalizmin geçici yenilgisiyle birlikte moral çöküşü yaşayarak derin sessizliğe gömülen ve ideolojik-siyasi bocalamaya düşen dünya devrimci hareketinin aksine, Yeni Demokratik Devrim orijinli devrim stratejisi olan Halk Savaşlarıyla dünya devrim akımını temsil eden ve neredeyse tek diri hareket durumundaydı, durumundadır…)
Arslan’ın, Mao ve Stalin yoldaşları hedef tahtasına oturma hevesiyle Maoist program ve MLM’ye dönük yürüttüğü eleştirinin/saldırının asıl nedeni, MLM’nin ve Maoist çizgi-teorinin (onun değişiyle “Maoist programın’’) öngördüğü ve teori-pratik açıdan kanıtlanmış olan devrim aşamalarına dönük teorik yaklaşım veya bilimsel muhtevasıdır… Peki Maoist Devrim Programı nedir? Bağımlı geri ülke ve özellikle feodal üretim ilişkilerinin hâkim olduğu yarı-feodal/yarı-sömürge toplumlarda, sosyalist değil, yeni demokratik devrimin geçerli görülmesi ve benimsenen bu devrim niteliğine uygun olarak devrimin anti-feodal, anti-emperyalist karakterde komprador kapitalizmi tasfiye etmeyi/komprador burjuvaziyi yıkmayı hedef-görev almasıdır. Bu devrim aşamasından sonra sosyalizme geçilmesi biçiminde öngörülen ve bilhassa eski burjuva demokratik devrimlerden farklı olarak öngörülen Demokratik Devrimin bilimsel sosyalizm teorisi ve komünist devrim ilkelerine bağlı kalarak; komünist partinin/proletaryanın önderliğinde gelişmesi ve proletaryanın öncü-önder, köylülüğün ise temel güç olarak görülmesidir. Devamında bu aşamaya saplanıp kalmadan kesintisiz olarak sosyalizme geçilmesi perspektifine sahip olması şeklindeki özellikleri itibarıyla Yeni Demokratik Devrim niteliğinde biçimlenmesidir.
Arslan’ın Nepal’de yaşanan gelişmelerini değerlendirirken, iktidarda/hükümette Maoistler varmış gibi veya Maoist devrim/iktidar programı uygulanıyormuş gibi kitlelerin yaşadığı yoksulluk ve dolayısıyla kalkışma hareketinde bulunmasının nedeninin Maoist devrim programı olduğu iftirasıyla meseleyi getirip Maoist programa bağlayarak, mahkûm etmeye çalıştığı yukarıda özetlemeye çalıştığımız Yeni Demokratik Devrim tezi veya bu devrim aşamasının savunulmasıdır. Arslan’ın ‘’burjuvazi gericileşmiştir, devrim yapamaz’’ gerekçesiyle demokratik devrim aşamasına karşı çıkması zemininde başvurduğu manipülasyon da boştur; yukarıdaki tabloda Yeni Demokratik Devrim’in burjuva önderlik altında değil, proletarya önderliğinde gelişeceği vurgulanmıştır ki, Maoist Yeni Demokratik Devrim tezi bizzat yukarıda sıralanan bu unsurları barındırır. Dolayısıyla, şayet Arslan konuyu bilinçli bir şekilde çarpıtmaktadır. Demokratik devrimin burjuvazi tarafından gerçekleştirilmesini ileri süren mi var? Hayır, aksine proletarya önderliğinde gelişeceği özellikle vurgulanmıştır ve yaşanan pratik tecrübe de bunu göstermektedir. Hal böyleyken, Troçki ve ardıllarının ortaya bu gerekçeyi atması bilinçli bir çarpıtmadan daha masum değildir…
Arslan’ın Maoizm’e saldırısı, Mao’nun Çin toplumuna, toplumsal sınıflara ve somut çelişkilerine uygun olarak bilimsel sosyalizm teorisi ışığında ve ML’yi geliştirerek üçüncü nitel aşamaya taşıyan dinamiği zemininde, Rusya’daki devrimi kopya etmeden kendi ülke somut koşullarına bağlı olarak geliştirip uyguladığı Yeni Demokratik Devrim teori pratiğine, yani Çin’de devrimin niteliğini Demokratik Devrim olarak tespit edip Yeni Demokratik Devrim’i gerçekleştirmesine, sosyalist devrime geçmek/sosyalizmi inşa etmek için Demokratik Devrim aşamasını öngörüp uygulamasına dayanmaktadır…
Mao ve ÇKP devrim aşamasını demokratik devrim olarak tespit ederken, Çin’de demokrasi yok baskı var, Çin bağımsız değil, dışa bağımlı (ve hatta işgal altında olan) bir ülkedir, feodal ve komprador sınıflar egemendir vb. vs. şeklindeki gerekçelere dayanmakta, Çin devriminin şimdiki niteliğine bu şartlara ve bu şartların tayin ettiği çelişkilere dayandırmaktaydı… Nitekim Mao’nun bu tahlil tespit ve öngörüleri gerçekleştirilen devrimle ve sonrasında sosyalizme geçerek de ispatlanmış/doğrulanmış oldu. Lakin, bu somut kanıtlar Troçkistleri tatmin etmemektedir… Eklemek gerekir ki, Demokratik Devrim aşaması, sadece Çin’de değil, Rusya’da da gerçekleşen devrim aşamasıdır. Rusya’da 1905’te iki Demokratik Devrim süreci yaşandı. Hatta Sosyalist Devrim sonrası da NEP politikaları uygulandı, uygulanmak zorunda kalındı… Ne yazık ki, bu da gerçeğe ve bilime gözlerini kapatan Arslan için ikna edici olmuyor, olamıyor…
Troçki’nin devrim aşamalarına/demokratik devrim aşamasına karşı çıkması, esasta köylülüğün tarihsel-toplumsal süreçte taşıdığı devrimci niteliği, devrimde oynayacağı/oynadığı rolü, feodal ilişkilerin hâkim olduğu toplumlardaki toprak sorunu ve köylülükle feodal sınıflar arasındaki çelişkileri vb. inkâr eden salt sınıfçı bakış açısı veya sınıf indirgemeci görüşüne dayanmaktadır. Köylülüğün devrimci rolünü, köylü toprak sorununun sınıf çelişkileri bağlamında taşıdığı önemi, devrimin ittifak ve müttefikleri, devrimin dostları ve düşmanları gibi meselelerde inkârcı ve sığ yaklaşan Troçki pek tabii olarak Demokratik Devrim aşamasına da karşı çıktı. Feodal toplum veya toplumsal çelişkilere vb. bakmaksızın, bu toplumsal koşullarda da tek devrim biçimi olarak Sosyalist Devrimi öngördü. Köylülüğün devrimci rolünü, devrimde oynayacağı rolü inkâr ettiği gibi, emperyalist sistem ve koşullardaki dengesiz gelişme gerçeğini veya eşitsiz gelişme yasasını da atlayarak ret etti…
Eşitsiz gelişme yasası neydi ve devrimler açısından ne anlama geliyordu? Tekelci emperyalist barbarlık sömürgeci işgal-ilhak saldırganlıkları gerçekleştirirken, bura ülkelerini talan ederek yeraltı-yerüstü zenginliklerini gasp edip vahşice sömürmekte, aynı ülkelerin ucuz iş gücünü satın alarak büyük bir emek sömürüsü yürütmektedir. Yine, işgal, ilhak, yaptırım, yatırım, borçlandırma vb. vs. biçimlerde ekonomik-siyasi anlamda bağımlı hale getirdiği ülkelerin zenginliklerini talan edip emek gücünü gasp ederken, buralar ekonomisini zayıflatıp cılızlaştırmakta, halklarını açlık, yoksulluk ve zulme maruz bırakmaktadır vb. Ekonomik açıdan bu bağımlı ülkeler geri kalırken, siyasi açıdan ise bu ülkelerde devrimci durum daha elverişli hale gelmekte, bu ülkelerin işçi-köylü ve tüm halk kitlelerinin devrim talebi daha belirginleşmekte, öne çıkmaktadır. Kapitalist, emperyalist ülkelerde ise, bura burjuvazisi bağımlı ülkelerden elde ettiği astronomik karlardan/gasptan kendi ülke işçi-emekçilerine sus payı vererek devrimci hareketin gelişmesini sınırlamakta ve yöneten-yönetilen çelişkisi bağlamında devrimci durumun gelişmesini kısmen de olsa engellemektedir… Kısacası ülkeler veya devletler arasında ekonomik gelişmişlik açısından olduğu kadar, siyasi durum açısından da ciddi eşitsizlikler yaşanmaktadır.
Emperyalizm bağımlı ülkeleri çökertirken, kendi ülkesini her bakımdan geliştirmektedir. Emperyalist-kapitalist ülkelerde devrimci durum zayıfken, bağımlı geri ülkelerde devrimci durum daha ileri ve yüksektir… Emperyalist talan ve vahşetin yoğunlaştığı kimi ülkeler ise devrimci durum bakımından çok daha ileridir. Biz buralara emperyalist zincirin zayıf halkaları diyoruz ve devrimin fırtına merkezleri buralardır tespitinde bulunuyoruz. Nitekim, devrimler tam da bu merkezlerde patlak verdi, veriyor. Paris Komünü tarihsel şartlar açıdan olağan veya beklenen ya da olması gereken bir gelişmeydi. Fakat ilerleyen tarihsel-toplumsal şartlarda devrimlerin fırtına merkezi Asya’ya kaydı. Geri, bağımlı ve yoksul ülkeler devrimlerin patlak verdiği odaklar olarak öne çıktı. Eşitsiz gelişme yasası diyalektiğe de uygun bir sonuçtur. Gelişmeler asla eşit olmaz, dengesizlik sürekli, çelişki mutlaktır. Dolayısıyla eşitsiz gelişme yasasını kabul etmek ne kadar kaçınılmaz ise, devrimlerin tek tek ülkeler de gelişeceğini kabul etmek de bir o kadar zorunludur. Tersi paradokstur. Ve Troçkizmin tek ülke devrimlerini yadsıyarak bunları kesintisiz biçimde dünyaya yayıp dünya devrimini gerçekleştirme tasavvuru hem dünya gerçeği ve hem de eşitsiz gelişme yasası gerçeği açısından bir paradokstur…
Troçki tek ülkede devrimin başarısını, ayakta kalmasını öngörmüyordu. Kesintisiz devrim teorisini savunuyordu. Bu, özünde devrimi olanaksızlaştıran, bilinmez geleceğe erteleyerek fiilen devrim tasfiyecisi yaklaşım veya teoriydi, teorisidir. Savunduğu kesintisiz devrim teorisi, öz olarak dünya devriminin gerçekleştirilmesine dayanıyordu; tek ülkede gerçekleşen devrimin kesintisiz biçimde tüm dünyaya yayılmasını somut perspektif ve hedef olarak belirliyor, böyle temellendiriyordu. Tek ülkede sosyalizm olamaz/ayakta kalamaz, devrimin kesintisiz olarak dünya devrimine dönüşmesini savunuyordu. Daha açıkçası Troçki’nin kesintisiz devrim teorisi, devrimi/sosyalizmi tek ülkede ayakta kalamayacağı fikrine dayalı olarak olanaklı görmeyen ve tek ülke devrimini dünya devrimini gerçekleştirmeyle bağlantılı ele alma/dünya devrimi savunusudur. Bundan hareketle, Rusya’daki sosyalist devrimin ayakta kalabilmesi için Avrupa devrimini şart koşuyordu. (Bunun Avrupa merkezci, özü sınıf işbirlikçi olan üretici güçler teorisiyle ilişkisine de dikkat çekmek gerekir.) Avrupa devrimi kavuşmazsa Rusya’daki Sovyet devrimi/sosyalist devrim/sosyalizm ayakta kalamaz diyordu. Peki tarihsel tecrübe ve yaşanan sosyalizm pratiği neyi doğruladı?
Troçki’nin çürük teorisi ve savına karşın, Rusya’da sosyalist devrim başarı sağlayarak ayakta kaldı. 17’den 56’lara kadar sosyalizm ayakta kaldı. Çin’de 49’da başarıya ulaşan Yeni Demokratik Devrim 56’larda sosyalizmin inşasıyla/sosyalizme geçerek 76’lara kadar ayakta kaldı. Özcesi, Troçkiye karşın, sosyalist devrim/sosyalizm tek ülkede başarı elde ederek ayakta kaldı… Lakin Troçkizm hiçbir zaman yerden kalkamadı…
Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Ekim-2025 tarihli 53. sayısında yayımlanmıştır.
