
Cumartesi Anneleri 810. haftada, 2 Ekim 1993 yılında Ankara’da Görev yaptığı Altındağ Nüfus Müdürlüğü’nün önünde özel harekât polisleri tarafından gözaltına alınıp ve daha sonra ateşli silahla öldürülmüş, elleri arkadan bağlı cansız bedeni Gölbaşı’nda bulunan Abdülmecit Baskın İçin adalet istedi. Abdülmecit Baskın’ın çocukları babalarının gözaltında kaybedilme sürecinde daha çocuk olduklarını ve bundan kötü etkilendiklerini söylediler.
Sanıklara ödül gibi beraat kararı
Hak arama mücadelem çok erken yaşta başladı, ölüm, öldürme, faili meçhul cinayet, Mehmet Ağar ve Tansu Çiller gibi isim ve olgularla çok erken yaşta tanıştığını belirten Eren Baskın, “babam Abdülmecit Baskın’ın dava dosyası yıllarca Gölbaşı savcısının tozlu raflarında bekletildi. 20 yıllık zaman aşımının süresinin dolmasına 4 kala dosya davaya döndürüldü. Aslında bu tiyatro oyununun bir parçası olup sanıkların ceza alabileceği umudunu taşıdığım için kendimi de hiç affetmedim. Bu tüm gerçekliklere rağmen, beyanlara, yer gösterme işlemlerinin doğrularla örtüşmesine rağmen, sanık sandalyesindeki Mehmet Ağar ve avanelerine ödül gibi beraat kararı verildi” dedi.
20 yıllık süreçte değişen birşeyin olmadığını, hukuk mücadelesinin çok daha güçlü olacağını ifade eden Eren Baskın, ”başka bir çocuğun annesiz, babasız büyümemesi için eşit ve adil bir dünya için bırakmakta bizlerin boyunun borcu olsun. Kayıplarımızı aramaktan ve kayıplarla buluşma mekânı olan Galatasaray’dan da asla vazgeçmeyeceğimizi bilmenizi isterim” diye kaydetti.

“Kayıplarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz”
Faillerin yakalanması ve yargılanması için çaba gösterdiklerini ve tüm çabalarımıza rağmen babamın failleri sokakta gezmeye devam ediyor diyen Melek Baskın, “etrafımızda çözümsüzlük duvarı örenler bilsinler ki biz asla faillerin bulunup yargılanması talebinden vazgeçmeyeceğiz. Tek istediğimiz faillerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmaları. Biz evlatlar zaten katilleri ve katilleri koruyanları vicdanımızla mahkûm ettik. Artık hukuk önünde de mahkûm olmalarını istiyoruz. Ve hiç kimse unutmasın ki kayıplarımız aramaktan ve kayıplarla buluşma mekânımız olan Galatasaray Meydanı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz”
“Bu dava devletin bizzat içerisinde bulunduğu önemli davalardan”
Davanın avukatlarından Sertaç Ekinci, 2011 yılında özel harekât polisi, katil Ayhan Çarkın’ın medyada yer alan itiraflarıyla soruşturmalar başladığını ve itirafların önemli olduğunu hatırlatarak şunları ifade etti; “Ayhan Çarkın cinayetlerin yerlerini neredeyse 20 yıl sonra birebir gösteriyordu. Kullanılan silahları doğru olarak ifade ediyordu. Cinayeti işleyen ekibin içinden iki şahsı belirtti ve ekibin başını Mehmet Ağar, Korkut Eken tarafından çekildiğini, verilen cinayet emirlerinin devletin üst kademelerinden hatta Milli Güvenlik Kurulu’ndan verildiğini ifade ediyordu.”
Soruşturmanın 4 sene sürdüğünü, davanın daha sonra açıldığını, soruşturmada 4 savcı değiştiğini, sürekli hakimlerin değiştiğini, davadaki delillerin hakimler tarafından ciddiye alınmadığını vurgulayan Ekinci, “sanıkların duruşma salonunda olmadığı oturumlar gerçekleşti çok ciddi ifadelere, delillere rağmen, tüm sanıklar hakkında, 2020 yılı başında beraat kararı verildi.
Sürecin takipçisi olacaklarını belirten Ekinci konuşmasını şöyle sürdürdü; “bu hukuki sürecin sonucunda devletin içerisinde ki ajanların eyleyicilerin tescil edileceğinden şüphem yok. Ancak tabi geç gelen adalet, adalet değildir. Ama biz yine de takipçisi olacağız. Çünkü bu dava devletin bizzat içerisinde bulunduğu önemli davalardan birisi, ileriki kuşaklar içerisinde çok bilgilendirici ve faydalı olacağına inanıyorum”

“Bizzat suçu işleyenler değil, devlet de sorumludur”
Haftanın basın açıklamasını ise İstanbul’da 1994 yılında Yeşilköy’de bir otelin çıkışında kaçırıldıktan iki gün sonra cenazesi bulunan Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım okudu. Gözaltında kaybetme suçlarının devletin sağladığı yetkiler ve olanaklar kullanılarak işlendiğini dile getiren Yıldırım, “Dolayısıyla gözaltında kaybetmelerden sadece bizzat suçu işleyenler değil, devlet de sorumludur. Bu nedenle kaybetme davalarında adaletin ve gerçek bir yüzleşmenin sağlanması ancak kendini yargılayacak bir devlet iradesi ile mümkün olabilir. Böyle bir irade olmadan, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı mümkün olamayacağından gözaltında kaybetmeler gibi siyasi davalarda, adaletin gerçekleşmesini sağlayacak bir yargı pratiği ortaya konamaz” dedi.
“Sanıklar yargı eliyle aklandı”
Devlet içerisindeki güç odaklarının kavgası hükümet lehine sonuçlanmasıyla Baskın ailesinin davasının seyrinin de tümüyle değiştiğini dile getiren Yıldırım, şunları söyledi: “Dava, gerçeklerin ortaya çıkarılarak, sorumluların cezalandırılması amacından; sanıkların yargı eliyle aklanması sürecine dönüştü. Abdülmecit Baskın’ın kimlerin talimatı ile gözaltına alındığı ve kimler tarafından sorgulandıktan sonra infaz edildiği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıktır. Hukukun gereği olarak sanıklar insanlığa karşı suç kapsamında cezalandırılmalıdır. Aileler tarafından istinafa taşınan bu davada üst mahkemeyi yapacağı istinaf incelemesi neticesinde evrensel hukuka ve adalete uygun yeni bir karar tesis edilmesi için göreve çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Abdülmecit Baskın ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz.”
#CumartesiAnneleri810Hafta Mecit Baskın'ı unutmadı! https://t.co/8lEOd5jid4
— Cumartesi Anneleri (@CmrtesiAnneleri) October 3, 2020
Cumartesi Anneleri, kamuoyu ile paylaştığı Abdulmecit Baskın dosyası şöyle:
“41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdulmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürüydü. 2 Ekim 1993 tarihinde iş yerindeki makamından çıktıktan sonra özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı.
4 Ekim 1993 tarihinde, sorgulandıktan sonra ateşli silahla öldürülmüş, elleri arkadan bağlı cansız bedeni bir çiftçi tarafından Gölbaşı mevkinde bulundu.Bulunduğu yer Milli İstihbarat Teşkilatı Genel Koordine Merkezi’ne çok yakın mesafedeki metruk bir binanın arkasıydı.
Ailenin başvurusu üzerine başlatılan soruşturma etkin bir biçimde yürütülmedi.Dosya sürüncemede bırakıldı.
Olaydan 18 yıl sonra, 26.03.2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifadede; 1993 yılında Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in emriyle, Abdülmecit Baskın’ı gözaltına aldıklarını ve Baskın’ın özel harekat polisleri Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça tarafından öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Ayhan Çarkın’ın Emniyet, Savcılık, ve Hakimlik beyanlarındaki anlatımlarının yer tanımları, mekanlar ve olay yeri tutanakları ile birebir örtüştüğü savcılık ve mahkeme kayıtlarına girdi.
Çarkın’ın basına da yansıyan itiraflarından sonra Mecit Baskın ve Çarkın’ın beyanlarında isimleri geçen gözaltında kaybedilen veya infaz edilen 18 kişiye ilişkin yeni bir soruşturma başlatıldı.
Soruşturma sonrası 2014 yılında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde içlerinde Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’in de bulunduğu 19 kişi hakkında
“cürüm işlemek için oluşturulan silahlı örgütün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan dava açıldı.Mahkemede dönemin üst düzey kamu görevlileri söz konusu öldürmelerin devletin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini beyan ederek detaylı açıklamalarda bulundu. Ayrıca suçların, kimlerin talimatı ile, kimler tarafından ve nasıl işlendiği detayları ile kayıtlara geçti.Ancak kamuoyunda Ankara JİTEM davası olarak bilinen dava 13 Aralık 2019 tarihinde tüm sanıkların beraatleri ile sonuçlandı.
Devlet içerisindeki güç odaklarının kavgası Hükümet lehine sonuçlanınca, birçok dava gibi bu davanın seyri de tümüyle değişti ve dava, gerçeklerin ortaya çıkarılarak, sorumluların cezalandırılması amacından; sanıkların yargı eliyle aklanması sürecine dönüştü.
Abdulmecit Baskın’ın kimlerin talimatı ile gözaltına alındığı ve kimler tarafından sorgulandıktan sonra infaz edildiği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıktır. Hukukun gereği olarak sanıklar insanlığa karşı suç kapsamında cezalandırılmalıdır.
Aileler tarafından istinafa taşınan bu davada üst mahkemeyi yapacağı istinaf incelemesi neticesinde evrensel hukuka ve adalete uygun yeni bir karar tesis edilmesi için göreve çağırıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdulmecit Baskın ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 111 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”

