
Evvela sorun devlet ve sistem sorunudur. Kişiler sistemin çarkları ve taraflarıdırlar. Bilinçli sınıf ufku faşizmi tek tek kişilere havale ederek bütünü göz ardı edemez. Kişiyle sistem arasında ki bağ elbette ki yadsınamaz kişiler gelişmelerin seyrine etkide bulunabilir. Bu yadsınamaz bir doğrudur. Faşizmle cisimleşen Erdoğan’ın marifetleri ortadadır. Lakin bunu tek başına tarif etmek yeterli ve doyurucu değildir. Kişiler ideolojik dokularından yalıtılarak ‘’iyi’’ yahut ‘’kötü’’ tanımlamalarıyla ele alınamaz. Sınıf dokusu ve neye hizmet ettiği belirleyicidir. Tüm hükümetler, iktidarlar ve onlarda cisimleşen yönetici kademeler istinasız bir sınıfın tarafıdır. Burjuva siyasetinde yer edinmiş olan özneler nesnel olarak burjuva siyasetin ve sermayenin parçası durumundadırlar. Sermayenin (kapitalizmin) icazet alamadan bir arpa boyu yol alamazlar, gerici faşist devlet geleneğini göz bebekleri gibi korumak gibi görevlerle yükümlüdürler. Bu nesnel gerçekler yadsınarak doğru tahlil ve tespitlerde bulunulamaz.
AKP cenahında vuku bulan ayrışımlar, çatlaklar, derinleşen çelişkiler üzerinden yürütülen tartışmalar Abdullah Gül’ün sahaya inip inmeyeceğine kilitlenmiş durumda. Buna paralel olarak AKP/ Erdoğan karşıtlığı üzerinden Abdullah Gül’ün ne yaman bir demokrat olduğu ve krizin aşılması için rol oynaması gerektiği biçimde ki methiyelerde azımsanmayacak derecede artmış durumda. AKP’nin kurucularından olan Gül’ün siyasal geçmişi burjuva faşist gerici partilere hizmetle doludur. Milli Türk Talebe Birliği’nden Fazilet Partisi’ne oradan AKP’ye uzanan tarihsel geçmişi siyasal karakterinin perde arkasını gözler önüne sermektedir. Gül, AKP’de siyasal yaşamı ve Cumhurbaşkanlığıyla devam eden siyasi kariyeri boyunca birçok katliamın somut planlayıcısı olmuş tüm hak gasplarının senaryosunda yer edinmiştir. Yaşamının yörüngesine komünizme karşı mücadeleyi koyan, sosyalistlerin azılı düşmanı olan, nice kahpe pusunun altında imzası olan bu azılı halk düşmanından beklenti içerisine girmek tam bir garabettir. Egemenler arasında ki çatışma halkın çıkarını gözeten bir zeminde asla vuku bulmaz. Onların gayesi toplumsal çıkarı gözetmek değil, sermayenin ve onla cisimleşen küçük bir azınlığın menfaatini el üzerinde tutmaktır. Her iki taraf faşizmin farklı yüzlerini temsil etmektedir. Tek bayrak, tek millet, tek vatan nihai ortak hedefleridir. Bugün ayrı sularda yüzmeleri konjoktüreldir. Kavgaları taht ve makam kavgasıdır. Mesele devlet erkanının nimetlerinden kimin faydalanacağı meselesidir. Erdoğan ve Gül nezdinde açığa çıkan polemik bu muhtevadadır. Gül ve Erdoğan arasında nitel bir ayrım söz konusudur değildir olamaz. Onların niteliğini belirleyen sınıf pozisyonları ve eylemlerinin içeriğidir. Kürtlere, Alevilere, azınlık inanç ve milliyetlere, işçi sınıfı ve emekçi yoksul halklara hasımlıkları ortak paydalarıdır. Toplumsal çıkarı gözetmeleri olanaksızdır. Faşizmle harmanlanmış, iradesini kapitalizme teslim etmiş, emperyalizme secde etmiş, olan hiçbir fikir, kurum yahut kuruluş halkın çıkarını gözetme şansı yoktur. Bu durumun anlaşılması şarttır. Eşitlik, adalet, demokrasi onlar nezdinde lafızdır, siyasal karakterlerini saklayan bir maskedir. Gül’de ete kemiğe bürünen bu sıralanan somut olgulardır. Bu panoramayı görmek zaruridir.
Tercihimiz faşizme karşı mücadeledir
Erdoğan ve Gül arasında bir tercih ehvene şerre delalet eder. Gerçek demokrasi, eşitlik ve özgürlük faşizme ve kapitalizme karşı mücadelenin büyütülmesiyle olanaklıdır. Burjuva sistem partilerinden herhangi biri tercihimiz olmayacağı gibi mevki ve makam çatışmasında taraf olup bir tarafı onaylayamayız. Aynı yolun yolcuları olanlar alternatif bir düzen kuramaz. Belli bir kesitte çatışan çıkarlar ve bununla birlikte zuhur eden iktidar kavgası ezilenleri temsil etmemektedir. Gerici faşist iklimin aşılması faşizme karşı mücadelenin geliştirilmesiyle olanaklıdır.
Politik bilincinde netlik taşımayan kaos ve karmaşada yörüngesini şaşıranların işaret ettiği yolun sonu hüsrandır. ‘’Abdullah Gül de cumhurbaşkanlığı yapmış, bu ülkenin siyasetçisi. Mutlaka onun da herkesin de sorumluluk alması gereken bir dönemdeyiz. Bu girdaptan ya bir yıkım yaşayarak, insanlarımız ölerek, ekonomimizi kaybederek çıkacağız…. Ya da hızla toparlanacak bir önermeyi ortaya koyacağız. Bu girdaptan çıkarmayı vaat eden herkesle beraber çalışmamız gereken bir dönemdeyiz. Abdullah Gül’ün de sorumluluk alması gerekir.” mealinden açıklamalar ütopiktir. Somut gerçeği yadsıyarak, ümidi burjuva siyasetin erbaplarına bağlamak en yalın ifadeyle bilincin bunalımlı halini yansıtmaktadır. Erdoğan’a vakti zamanında atfedilen rolün nelerle sonuçlandığı tüm çıplaklığıyla görülmüştür. Alternatif ‘’iyi’’ faşistlerle ortaklaşmakla yaratılamaz. Asıl alternatif faşizmin köküne kibrit suyu dökmekle inşa edilir.
Eşit, adil yaşanılır bir düzenin inşa edilmesi egemenler arası çatışmadan yana saf tutmak yahut muktedirlerden medet umarak yaşamsallaştırılamaz. Tercihimiz bu saiklerden ötürü çözüm yolu olan faşizme karşı mücadeledir.

