
Devrimci Durumun Öznel Koşulları
Devrimci bir durumun varlığına rağmen her zaman devrim gerçekleşmez. Devrim, ancak yukarıda sayılan temel nesnel değişikliklere öznel bir değişikliğin, yani devrimci sınıfa ilişkin olarak, eski hükümeti tamamen (ya da kısmen) yıkacak denli güçlü yığınsal devrimci eylemler yürütme yeteneğinin de gelip eklendiği durumdan doğar. Bu, “Öncünün Varlığı” ve “Kitlelerin Bilinçli ve Örgütlü olması” gibi üç ana ayaktan biridir.
Ülkemizdeki gibi, krizin ve sömürünün en üst boyutlarda yaşanmasına rağmen, öznel koşulların (öncünün var olduğu durum) nesnel koşullara müdahale etmesini olanaksız kıldığı durumlar mevcuttur. Sınıf içinde örgütlü bir gücün olmaması, devrimin öznel koşulunun oluşmadığını göstermektedir. Zira Lenin’in de belirttiği gibi, “Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz”. Devrimci teorinin yaratılması ve savunulması, belirli koşullar altında baş ve belirleyici bir rol oynar.
Marksistlerin temel görevi, devrimci durumun varlığını kitlelere göstermek, kapsam ve derinliğini açıklamak, proletaryanın devrimci bilincini ve kararlılığını artırmak, ona devrimci eyleme geçme konusunda yardım etmek ve bu amaç doğrultusunda, devrimci duruma uygun örgütler kurmaktır. Basel Manifestosu, sosyalistlerin halkı ayaklandırıp kapitalizmin yıkılış sürecini hızlandırmak için krizden istifade etmeleri gerektiğini açıkça belirtir. Nesnel koşulların var olduğu şartlarda, devrimin öznel koşullarını (örgütlü sınıf ve öncü) güçlendirmek esastır. Bu, örgütlülükleri ve örgütlenmeyi güçlendirmek, güç biriktirmek, ajitasyon ve propaganda çalışmalarına devam etmek ve kitleleri politikleştirmekle sağlanır.
Çelişkinin diyalektiği ve devrimci durum
Mao’nun “Çelişki Üzerine” adlı metni, şeylerdeki çelişkinin yasasının, yani karşıtların birliği yasasının, materyalist diyalektiğin temel yasası olduğunu vurgular. Çelişki, bütün şeylerin gelişme sürecinde baştan sona kadar devam eden evrensel bir olgudur. Bu, şeylerin gelişiminin ve kendi iç ve zorunlu hareketinin temelini oluşturur. Engels’in dediği gibi, “Hareketin kendisi bir çelişkidir”. Çelişki olmasaydı hiçbir şey olmazdı.
Her türlü hareket biçiminin, içinde kendi özel çelişkisini taşımasıyla bir tekilliği vardır. Nitelik bakımından farklı çelişkiler, ancak farklı nitelikte yöntemlerle çözümlenebilir. Dogmacılar, çeşitli devrim durumları arasındaki farkı anlamadıklarından, farklı çelişkileri çözümlemek için farklı yöntemler kullanılması gereğini de anlamamakta, her yerde, hiç değişmeden kullanabileceklerini sandıkları tek bir formül kabul etmektedirler. Bu usul, devrime yalnız başarısızlıklar getirir. Örneğin, Gezi eylemleri, ana ekonomik kriz üzerinden değil, sosyal özgürlükler üzerinden geliştiği için ondan bir devrimci durum tespiti yapılamaz; zira her toplumsal hareketin altında yatan çelişkiler farklılaşabilir.
Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde birçok çelişki bulunur, ancak bunlardan bir tanesi baş ve belirleyici rolü oynar. Bu baş çelişki kavrandığında sorunlar kolaylıkla çözülebilir. Baş çelişkiyle birlikte, her çelişkide iki çelişik yönden birisi ana, diğeri ikincildir; ana yön, çelişkide baş rolü oynar ve şeyin niteliğini belirler. Ancak bu durum durağan değildir; ana ve ikincil yönler birbirine dönüşebilir ve şeyin niteliği de buna bağlı olarak değişir. “Eskinin yerini yeninin alması”, evrenin genel, sürekli ve değişmez bir yasasıdır. Örneğin, kapitalizm, feodal toplumun yerini almış, üretici güçlerin gelişmesiyle burjuvazi gerici bir rol oynayan eski bir sınıf haline gelmiş ve yerini proletaryaya bırakmaya mahkûm olmuştur. Çin’in yarı-sömürge bir ülkeden bağımsız bir ülkeye dönüşmesi de bu karşılıklı dönüşüme örnek gösterilir.
Çelişkinin özdeşliği, karşıtların belirli koşullar altında bir arada var olabilmek için birbirlerine bağlı olmaları ve belirli koşullar altında birbirlerine dönüşmeye eğilimli olmaları anlamına gelir. Savaş ve barış gibi karşıtlar da belirli koşullar altında birbirlerine dönüşebilirler. Bu, devrimci dönüşümün diyalektik olasılığını gösterir. Ancak, bu özdeşlik koşula bağlı ve geçicidir; buna karşılık karşıtlar arasındaki savaşım mutlaktır ve sürecin başından sonuna kadar devam eder, bir sürecin bir başkasına dönüşümünün nedeni olur. Sınıflı bir toplumda, çelişkiler belirli bir aşamaya kadar gelişince, açık bir uzlaşmaz karşıtlık biçimini alır ve devrime dönüşür. Komünistler, devrimlerin ve devrimci savaşların kaçınılmazlığını anlamalı ve gericilerin “toplumsal devrimin gereksizliği ve olanaksızlığı” üzerine olan aldatıcı propagandalarını açığa çıkarmalıdırlar.
Devrimci durumun tespiti ve pratik
Devrimci durumun tespiti, bizim keyfimize göre gelişmez veya oluşmaz; bilimsel ve objektif gelişmeler ışığında durum tespiti yapılır. Lenin’in belirttiği gibi, Marksizm’de en önemli şey, Marksizmin yaşayan ruhu, “somut koşulların somut tahlili” ilkesidir. Dogmacılarımız ise, Lenin’in öğretisinin tersine, hiçbir somut şeyi tahlil etmek için kafalarını kullanmazlar ve partiye bir yararı dokunmayan boş kalıpları kullanırlar. Bu, ülkemizde kendi içsel dünyasına göre devrimci durumun varlığını nesnel koşulların varlığıyla tespit etmeye çalışan anlayışın yıllardır çuvallamasının bir nedenidir.
Sonuç olarak, devrimci durum, egemen sınıfların yönetemediği, ezilen sınıfların eskisi gibi yaşamak istemediği ve kitlelerin bağımsız tarihsel eyleme doğru itildiği nesnel koşulların varlığını gerektirir. Ancak bu nesnel koşullar devrimin gerçekleşmesi için yeterli değildir; aynı zamanda öncü bir partinin varlığı, kitlelerin bilinçli ve örgütlü olması gibi öznel koşulların da güçlenmesi zorunludur. Bu öznel koşullar, içsel çelişkilerin diyalektiği ve karşıtların savaşımının mutlaklığı içinde şekillenir, doğru teori ve pratiğin uygulanmasıyla geliştirilir. Devrimci durumun tespiti ve yönetimi, somut koşulların bilimsel ve kapsamlı analizini gerektiren, dogmatizmden ve yüzeysellikten uzak, dinamik bir süreçtir. Marksistler, bu durumu anlayarak ve harekete geçerek devrimi başarıya ulaştırmanın yolunu açmalıdırlar.
Yararlanılan Kaynaklar:
Ne Yapmalı? – Vladimir İlyiç Lenin
İkinci Enternasyonal’in Çöküşü – Vladimir İlyiç Lenin
Çelişki Üzerine- Mao Zedong

