
Yazıya bazı ön ve temel bilgileri vererek başlamakta fayda görüyoruz.
Birincisi; AKP-MHP’nin başında olduğu Türk burjuva devleti İkinci İsrail’dir.
İkincisi; AKP, iktidar olduğu 3 Kasım 2002’den bu yana bir emperyalist savaş hükümetidir. Daha doğrusu, ABD-İsrail eksenli emperyalist planın bir parçası olarak, savaş takvimine uygun biçimde, ABD’nin Irak işgalinden beş buçuk ay önce hükümet oldu. Sonrasında, şahsının, “Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlarından bir tanesiyiz” itirafı hafızalardadır.
ABD emperyalizminin bölgede düzenlediği bütün işgal ve kışkırtmalarda, Türk burjuva devleti, özellikle 1990’dan bu yana, ABD’nin taşeronu olarak görev aldı. AKP’nin Kasım 2002’deki iktidarı da bu taşeronluğun kurumsallaşmasına yol açtı.
Türk burjuva devleti ABD emperyalizminin Afganistan işgali (2001) sonrası, Afganistan’da NATO görevlisi olarak bulundu. AKP, 2003’teki Irak işgalinden bir hafta önce parlamentodan ABD’ye destek için savaş tezkeresi çıkarmak istedi ama parlamentoda bu tezkere girişimi reddedildi. Tabi, bu aksi gelişme bir emperyalist savaş hükümeti olarak göreve gelen AKP şefini durdurmadı ve “ABD askerlerinin duacısıyız” diyerek Irak işgalindeki net pozisyonlarını yineledi.
2011’de, ABD-İsrail kontrollü Suriye iç savaşının başlatılmasında AKP doğrudan rol aldı, şahsı o günlerde, “Emevi Cami’nde namaz kılacağız” dedi. Yine aynı günlerde NATO’nun Libya saldırısına destek verildi ve 2020’de bir NATO gücü olarak Libya’ya asker gönderme tezkeresi çıkarıldı.
2008 ekonomik buhranı sonrasında, ABD’nin iktisaden gerilemesi ve 2013-2014 yıllarında AKP-Fetullah ortaklığının bozulması ve birinci “Kürt Açılımının” sona ermesiyle, Türk burjuva devletinin başındaki AKP rejimi, bölgesel-hegemonik hedeflerine istediği ölçüde ulaşamadı.
AKP, ABD ve İsrail’in kuracağı Orta Doğu’da bölge Kürtlerinin tamamına da hamilik yapacağı bir rol üstlenmek istedi. ABD emperyalizminin bölgede sadece AKP ile yol almak istememesi tercihi nedeniyle, Türk burjuva devleti Kürt ulusuna açtığı savaşı sınır ötesine taşıdı.
Yine bu dönemde ABD’nin iktisadi ve siyasi güç kaybını da değerlendirerek, Çin’in başını çektiği Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na girme ve Rusya’dan S-400 alma blöflerinde bulundu. Bu blöfleri, burjuva basında “eksen kayması” ya da “denge siyaseti” biçiminde sunanlar oldu. Aslında olan, Türk burjuva devletinin, bölgedeki bütün taşeronluk rolünü tek başına üstlenmek istemesi refleksinden başka bir şey değildi.
Geçen yıl yaşanan Filistin ve Lübnan direnişlerindeki yenilgiler ve Ukrayna Savaşı, Rusya’nın Suriye’den çekilmek için ABD ile uzlaşmasına ve Esad devrinin kapanmasına yol açtı. Bütün bunlar olurken AKP-MHP rejimi Bahçeli eliyle ikinci “Kürt Açılımı” perdesini açtı. Kürt siyasetine ve Rojava’ya yapılan saldırılar bütün sertliğiyle sürerken, birdenbire Bahçeli, Sırrı Süreyya Önder’in portresini okşamaya başladı.
Türk burjuva devleti ya da İkinci İsrail, ABD’nin İran operasyonu öncesi pozisyon aldı. Esad Rusya ile çekilirken Trump’ın Erdoğan’ı arayıp, “Suriye’yi aldınız” diyerek tebrik etmesi tesadüf değildi. İkinci İsrail, yani Türk burjuva devleti, İran operasyonu için İsrail’in önünü açtı, sahayı temizledi. Esad sahneden çekilince İsrail’in İran’a saldırmamak için hiçbir ciddi engeli kalmadı. HTŞ, doğrudan ABD-İsrail kontrolündeydi. SGD de ABD ve İsrail için bir engel değildi.
Tam da böylesi bir tarihsellikte, İsrail İran’ı bombalamaya başladı. İran karşılık verdi ve demir kubbe delindi. Dün ise ABD emperyalizmi İran’a doğrudan saldırdı ve İran’a ait üç nükleer tesisi vurdu.
AKP-MHP rejimi savaşın başladığı günlerde İsrail’i kınadı, hep yaptığı gibi, hamaset üzerinden “İsrail düşmanlığını” sürdürdü. Bunun dışında ise hiçbir şey değişmedi. İsrail ile ticaret sürdü, sürmeye hep devam etti. Daha da kritik olan ise İsrail ve ABD, İran’ı İncirlik ve Kürecik üslerini kullanarak vurdular ve vurmaya devam ediyorlar.
ABD İran’ı vurmadan bir gün önce, Türk burjuva devletinin ev sahipliğinde, İstanbul’da, İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları toplantısı başladı. İran burjuva devletinin dışişleri bakanı da toplantıya katıldı. Ertesi gün toplantı ABD’nin İran’ı vurduğu haberiyle başladı. Türk burjuva devleti şaşırtmayan bir açıklama yaptı:
“Türkiye, ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer tesislerine yönelik saldırısının muhtemel sonuçlarından derin endişe duymaktadır. Yaşanmakta olan gelişmeler bölgesel ihtilafın küresel düzeye taşınmasına neden olabilecektir. Bu felaket senaryosunun hayata geçmesini istemiyoruz. İlgili tüm tarafları sorumlu davranmaya, saldırıları an itibarıyla karşılıklı olarak durdurmaya ve daha fazla can kaybına ve yıkıma yol açabilecek adımlardan kaçınmaya davet ediyoruz. İran’ın nükleer programına ilişkin ihtilafın tek çözüm yolu müzakerelerden geçmektedir.“
İkinci İsrail devleti/Türk burjuva devleti aslında, bu açıklamayla İran operasyonunda aldığı rolü itiraf etti. AKP-MHP iktidarı bir yandan Kürecik ve İncirlik üsleriyle ABD emperyalizminin ve İsrail Siyonizm’inin saldırganlığına olanak sağlarken, diğer yandan da Rusya-Ukrayna(NATO) görüşmelerinde olduğu gibi aracı rolü oynamaktadır.
Türk burjuva devleti saldırgan ve haksız tarafla meşru ve haklı tarafı ayırmıyor, tarafları “eşitçe” müzakereye davet ediyor. Haklı olanla haksız olana “eşit” davranmak en katmerli eşitsizliktir. Savaşı başlatan ve haksız olan taraf bu denli açıkken, taraflara “eşit” davranmak örtülü ama şüphesiz bir biçimde haksız olanı desteklemektir.
Türk burjuva devleti güncel olarak, ABD emperyalizminin ve İsrail saldırganlığının İran’a diz çöktürme aleti pozisyonundadır. AKP-MHP rejimine İkinci İsrail olmanın getirdiği sorumlulukla, İran burjuva devletinin ABD emperyalizmine teslim olacağı bir “müzakerede” aracı olma görevi verilmiştir.
Esad devre dışı kaldıktan sonra, tamamen ABD emperyalizminin komutasına giren AKP-MHP rejimi, bütün gücünü ve olanaklarını ABD’ye ve İsrail’e sunmaktadır.
Bugün en net olan hakikat şudur: ABD emperyalizmi, İsrail ve Türk burjuva devleti aynı cephededir. İçinden geçtiğimiz tarihselliğin en berrak olgusu budur.
Sıcak bir süreçten geçiyoruz ve ilerleyen her saat yeni bir gelişmeye gebedir. Bugünden yarına en temel iddiamız; AKP-MHP rejiminin ABD-İsrail işbirlikçisi ideolojik-siyasal karakterinin daha da belirginleşeceğidir.

