
Baharın bereketinden feyz alır gibi, coğrafyamızda yükselen kitlesel eylemler, faşist zorbalığa karşı sokakların dilini önceleyerek, biriken toplumsal öfkeyi daha ileri düzeyde ortaya koymaya başladı. Burjuva klik dalaşında bir perde olarak gündeme gelen İmamoğlu’nun tutuklanması, gelişen kitle hareketinin tetikleyicisi olsa da sokağa dökülen toplumsal öfkenin nedeni bununla sınırlı değildir. Çünkü sokağa dökülen ve geniş toplumsal dinamikleri içine alan öfke, bir anlık gelişmenin sonucu (İmamoğlu’nun da içinde bulunduğu CHP’li Belediye Başkanlarının tutuklanması) olarak cereyan etse de uzun süredir ekonomik ve demokratik kuşatma sürecinin toplumda yarattığı derin hoşnutsuzluğun sonucu olduğu tartışmasızdır.
Sokağa dökülen kitlelerin, faşist iktidarın uyguladığı tüm haksızlıklara, iktidarın ekonomik politikalarına hesap sorması, bu durumun en açık izahıdır. Burjuva klik dalaşının “mağduru” olarak, toplumsal öfkenin sokaklara taşan eylemlerini kendi çizgisinde yönlendirmeye çalışan CHP, bu eylemlerin ortaya koyduğu dinamizmi sandıklara taşıyarak avantajlı konuma gelmek istemesine karşın, sokakların öfkesi faşist iktidarın tüm zorbalıklarını hedef alması boyutu ile CHP çizgisini aşmış, çiftçilerin, öğrencilerin, işçilerin, emeklilerin, kadınların, çevre örgütlerinin ortak sesi olarak sokağın gücüne ayrı bir ivme kazandırmıştır. Yoksulluk ve işsizlik, toplumsal güvencesizlik sorunu, “adalet”, demokrasi, özgürlük, doğa yıkımı vb. gibi faşist rejim zorbalığının topluma yaşattığı tüm somut çelişkiler, bu kitle hareketinde öne çıkan talepler olmuştur ve yığınları politize eden bir nitelikle bu taleplerin sokaklara taşınması, yaşanan sürece devrimci muhtevası olarak öne çıkmaktadır. Önemle ifade edelim ki, kitle hareketinin devrimci, sosyalist güçlerin önderliğinde olmaması, burjuva klik olan CHP’nin, bu kitle hareketinden esasta nemalanması, kitle hareketinde ortaya çıkan devrimci dalga niteliğini yadsımaz.
Her şeyden önce, koyu faşizm koşullarında, askeri, “hukuksal”, “anayasal” baskılarla toplumsal öfkeyi sindirmeye, kapsamlı kuşatmalarda parça-parça toplumsal itirazları, işçi grevlerini, yasaklamalarla- tutuklamalarla, asker-polis saldırılarıyla etkisiz kılmaya çalışan faşist iktidarın “korku” kaleleri, bu kitlesel eylemlerle yıkılmış, bir ileri çıkış, kitleler nazarında devrimci bir tutum alınmıştır. Uzun süredir “sindirmenin-umutsuzluğun” toplumsal “ruh” hali olarak kabul gördüğü koşullardan genel bir eylem-direniş ruh haline geçiş, son derece önemli bir makas değişimidir. Toplumsal statüleri baz alındığında, “beklenmedik” kesimler olarak ifade edilen sosyal kesim ve bireylerde, direnme, tepki gösterme halinin orta çıkması, önemi bir başlıktır. Yani süreç temel çizgileriyle, direnme ve susma arasındaki ayrımı net ortaya koymakta, toplumsal genel eğilim direnme ekseninde gelişmektedir. Yeni okula başlamış bir çocuk bile, öğretmen kıyımı ve iktidarın kadrolaşma politikalarına, iktidarın, eğitim birimlerini merkezi politikasına göre şekillendirme operasyonlarına, dinci-gerici eğitim mevzuatına itiraz etmekte, liselerden üniversite kampüslerine, “kurtuluş yok tek başına-ya hep beraber ya hiçbirimiz” şiarının somut eylemlerle ortaya konulması, sadece sürece alınan kitlesel bir tutum değil, aynı zamanda ileriye dönük bir tutumdur.
İşçi sınıfı, köylü, öğrenci, kadın, genç, yaşlı geniş toplumsal kesimlerin, eylemin yaratıcı gücüyle, kapitalizmin özünü yakalayan, sömürü ve savaş ilişkisiyle emperyalist saldırganlığı sorgulayan bilinçle barikatlarda konumlanmıştır. Ortaya konulan “özgürlük ve yaşam güvencesi”, başka bir dünyaya duyulan özlemin yalınlaştırılmış halidir. Farklı kesimlerden kitleler, kendine has üslup ve yöntemlerle, görkemli kitle eylemlerini beslemesi, seküler kimliklerin eylem alanlarında kardeşleşmesi, öfke duyulan faşizm karşısındaki ortak paydadır. Ve uzun bir sessizliğin ardından, üniversiteli gençliğin, liseli ve işsiz-çalışan gençlikle direniş korosu oluşturmaları, emek alanına “grev” çağrıları yapmaları, aktif boykot tutumu, sisteme duyulan öfkenin kendine özgü yöntemlerle anlamlandırılarak sürece kattıkları niteliktir. Kısaca özetlenebilir ki, üniversiteler ve liselerde “üretimsiz-asalak” olarak “umutsuzluk” payesi biçilen öğrenci gençlik, sokaklarda, barikatlarda, politik özne olmanın bilgeliğini örgütlemiştir ve yeni bir sürecin köşe taşlarını döşemiştir. Gerici eğitim sisteminin öğrenci gençliğe giydirmek istediği kara cüppe, direnenler nazarında yırtılmış, aydınlanma-devrimcileşme çizgisi kendisini sokak isyanları ile ortaya koymuştur.
Devrimci öznelerin barikat önünde olmaması eksikliğini hissettirmektedir!
Genel muhtevası ile sokak ve üretim birimlerindeki (işçi ve köylülerin) eylemlerle güçlü bir dinamik ortaya çıkaran kitlesel ayağa doğruluş, somut niteliğiyle ilerici-devrimci bir rol oynarken, önderlik konusunda yaşanan problemler, bu kitlesel ayağa doğruluşu, devrimci bir yıkıma dönüştürememekte ve Gezi gibi, bu eylemlerde de devrimci, komünist güçlerin belirleyici olarak barikatların önünde olamamasının yakıcı eksikliğini ortaya çıkarmaktadır. Yani her kitle hareketinde olduğu gibi, son yaşanan kitle hareketinde de sosyalist dünya görüşünün devrimci yönlendirmesi olmadığından, kitle hareketinin hedefe yönelmesi zayıflatmakta, temel risk olarak süreçten nemalanan burjuva çizgilerin düzen siyasetinde sönümlenmektedir. Burjuva klik çıkarlarını, devasa sınıfsal-sosyal çelişkilerin ortaya çıkardığı toplumsal itirazlar üzerinden üreten CHP nine, daha sonraki aşamalarda eylemleri burjuva sistem anlayışı kapsamında “kontrol” etmesi, bu kitlesel öfkeyi seçim sürecine göre oluşturulan “demokratik” beklentilere havale etmesi ve kitle hareketinin gücüyle iktidarı sandığa gitmeye zorlamaya çalışması, son tahlilde eylemlerin nabzını düşürerek belirli periyotlarla yerel düzleme çekmesi, gerici sınıf tutumunun sonucudur.
Gazetemizin daha önceki sayısında ifade ettiğimiz gibi, CHP, bu toplumsal muhalefeti, toplumsal refah, demokrasi ve özgürlük talebi için ele almamakta, burjuva klik dalaşında kendisine iktidar yolu açmak için kullanmaktadır. Komünistlerin bu konuda ikircikli bir anlayışı ve beklentisi yoktur. Ama devrimcilerin, komünistlerin, burjuva klik çatışmasının tetikleyici neden olduğu bu kitlesel öfkeye önderlik yapma diye bir görevi vardır. Esas tartışma konusu budur. Devrimci demokratik, sosyalist, devrimci, komünist güçler sokaklardaki kitlesel öfkeyle buluşma konusunda azımsanmayacak emek verseler de bu hareketi yönlendirmeden uzak bir çaba olarak kaldı ve gelişecek sürece dair asıl muhasebesi yapılması gereken başlık budur.
Devrimci, komünist güçlerin örgütlü katılımlarıyla sokak eylemleriyle buluşma çabaları, birçok boyutu ile geliştirici olsa da subjektif yetersizliği somut eylemler özgülünde yadsınmamalıdır. Devrimci, komünist hareketin gelişen kitle hareketi karşısında rollerini oynamaması, bir yakınma nedeni olmaktan öte, yaşanan gelişmelerden devrimci tarzda sonuçlar çıkarma maksatlı analiz edilmelidir. Gelişen toplumsal harekete önderlik yapamamak somut bir eksik iken, bu süreçten önemli sonuçlar çıkarmayıp ona göre gerekli politik tutumlar geliştirmemek, bir anlayış meselesidir. Eksiklerimizin nedenlerini doğru saptamak ve buna uygun araçlar üretmek, proletarya biliminin siyasal çizgisi gereğidir. Gelişen süreç öğreticidir, kitlelerin başkaldırısı öğreticidir. Lakin bu kitlesel başkaldırı, devrimin öznelerine önemli doğru okumalar öneriyor. Kurulan barikatların, sokakları kuşatan kitlesel başkaldırının, çiftçi eylemlerinin, emekten gelen gücünü ortaya koyan işçinin, politik sahada iradesini ortaya koyan öğrencinin, erkek egemen sisteminin dinci bağnazlıkla temsil ettiği örf-adet-ahlak sistematiğine karşı duran kadınların birikmiş öfkesine, somut eylemlerde önderlik edemese de biriken bu öfkenin devasa gövdesinde komünistlerin, devrimcilerin tarihler boyu ödediği bedellerle yarattığı devrimci değerler vardır.
CHP’nin çizgisini aşan, önemli düzeyde CHP gibi faşist bir partinin de atmak zorunda kaldığı sloganlar, geniş yığınların sahiplendiği şiarlar, direniş halaylarının korosu olan marşlar, barikatlarda direnişe duran talepler ve taleplerin yöneldiği hedef, direniş kapasitesiyle, devrimci ısrarla, kararlılıkla, isyanın toprağını besleyen devrimci ve komünistlerin tarihten günümüze uzanmış mücadele çizgisinden beslenmektedir. Kanlarıyla isyanın toprağını sabırla besleyenler, devrimci başkaldırıda harekete geçen kitlelerin devasa gövdesinde yer almalarına karşın, safların önüne geçip kitle hareketini yönetememeleri, bir tarihsel haksızlıktan öte, komünistlerin, devrimcilerin kendilerini yeniden sorgulamaları gerekçesidir.
Toplumsal direnme ruh hali iktidar için ciddi bir tehlikedir!
Gerek ekonomik-demokratik taleplerle, gerekse de politik bir gündemle, faşist düzene meydan okuyan kitlelerin sokakları kuşatması, devrimci mücadele açısından ön açıcı ve öğretici olduğu kadar, faşizmin azgın saldırılarında da önemli yarılmalar, kırılmalar yaratmıştır. Faşist iktidar, bekası uğruna tüm enerjisini toplumsal hoşnutsuzlukları bastırma, toplumsal itirazları susturma, devrimci, sosyalist güçlerin mücadelesini tasfiye etme ekseninde rejimini pekiştirmeye çalışırken, ezilen-sömürülen halkı isyan edemez, kendi hakları için eyleme geçemez hale getirmek için kapsamlı bir strateji geliştirmişti. Ama bu strateji, bir anda ayağa kalkan kitlelerin öfkesi karşısında çaresizlik bayrağı çekmiştir. Çeyrek asırdır, her türlü zorbalık ve hilelerle iktidarda kalan, sandık oyunu ve burjuva seçim matematiğinin yanılsamalarını, iktidar olanaklarıyla lehine devşiren faşizm, Gezi’de olduğu gibi, dalga dalga büyüyen kitle hareketi ile, geniş yığınlar özgülünde itibarını da güvenini de yitirmiştir. Polis, yargı, sermaye örgütleri ve emrindeki kara propaganda kıtaları olan sistem medyasını kapsamlı olarak harekete geçirmesi, gelişen kitle hareketinin, iktidarın politik sürecinde yarattığı kırılmanın sonucu olarak okumak gerekmektedir. Süreklilik sistematiği, önderlik zafiyetinden kaynaklı yerini dalgalı hareketlenmeye bıraksa da toplumsal direnme ruh hali iktidar için ciddi bir tehlikedir ve faşist iktidar, “yatıştırıcı ödünler” le maskelediği devlet şiddeti, faşist hukuk sopası ile gelişen kitle hareketinin etkisini sınırlamak ve zaman içinde gündemden düşürmek amacındadır.
İnsan avı ile polis yargı operasyonları, sokakta uygulanan militarist şiddet, “terör-terörist” denkleminde geliştirilen kara propaganda, kullandığı yöntem olarak bu süreçte daha aktüel işletilecektir. Buradaki birinci amaç, kitleleri direnme ruh halinden uzaklaştırmaktır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş kitleler üzerinden, iktidarın her türlü iktisadi-siyasal politika geliştirmesi avantajlı konumdur. Kaybettiği kitle desteğini yeniden kazanma şansı çok zayıf olması gerçeğinde, nemalandırarak konsolide ettiği kesimi, egemenlik kurumu devlet olanakları ile yanında tutmak ve süreç bazında ortaya çıkardığı bazı kartları oynamak, faşizmin son kumarı oynama ihtimali olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Kürt ulusunun demokratik muhalefetini bu süreçten koparmak için, “barış, milli kardeşlik” safsatası ile Kürt Ulusal Direnişine karşı geliştirdiği tasfiye planı, iktidarın elindeki joker olarak durmaktadır. Ki bu konuda yaratılan “iyimserlik”, Kürt ulusunun siyasal ve demokratik öznelerinde önemli beklentilerin oluşmasına vesile olmuş, “süreç hassasiyeti” kapsamında tutumlarda bazı zaaflara zemin hazırlamıştır.
Başlatıldığı dahi muğlak olan bu sürecin hangi minvalde ilerleyeceği meselesine bir soru işareti koyarak, iktidarın planı açısından meseleyi ele aldığımızda, kısa hedef şudur. Bazı “tavizleri” kendi içinde barındırma ihtimaliyle, iktidar Kürt ulusunun muhalefetini ve silahlı silahsız siyasal gücünü yanına çekerek, içte ve dışta bir yapılanmaya gitmek amacındadır. Bu yapılanmanın özeti, devrimci, komünist hareketin, Kürt ulusal hareketinin, örgütlü toplumsal itirazların tasfiye edilmesidir. Son kitlesel baş kaldırı, iktidarın bu planda “mola” vermesine neden olmuştur. Ama faşist iktidar, bu “molayı” daha kapsamlı saldırıların hazırlığı olarak kullanacaktır. Toplumsal devrimci muhalefet dahil, burjuva klik dalaşında bazı hamleler yapması muhtemeldir. Bununda sınıfsal-sosyal karşılığı derinleşen toplumsal çelişkiler olacaktır. Yani iktidar rüzgâr ekmekte, kitlelerle fırtına biçmesine vesile olmak devrimci-komünist güçlerin siyasal perspektifi kapsamındadır.
Burjuva klik dalaşında AKP-MHP iktidar bloğunun açık saldırılarına maruz kalan CHP kliği, yaşadığı “mağduriyeti” öne çıkararak ve bu “mağduriyet” üzerinden siyaset üreterek kitlelerle kurduğu temas sayesinde şimdilik bir yükselme koşulu yakalamıştır. AKP-MHP faşist iktidarı karşısında sonuç almasını sağlayacak derin toplumsal çelişkiler ve bura üzerinden eyleme geçen- geçecek- olan yığınların ortaya çıkardığı enerjiyi, sandığa taşıma suretiyle, CHP kliği yol alma niyetindedir. CHP’nin kitlelerin gücüyle açtığı bu “muhalefet” yolundan, birçok sistem partisi nemalanmak istemektedir. Irkçı-kafatasçı zihniyetin burjuva muhalefet cephesinde kalan Zafer Partisi ve İYİ Parti, “Atatürkçü-milliyetçi-şovenist” histerilerle, kitlelerin gücüne yelken açma çabasındadır. Burjuva muhalefette politik olarak ürettiği “ırkçı-bağnaz” söylemlerle, AKP-MHP iktidar bloğuyla yarışan bu kafatasçı merkezler, iktidardan pasta kapma yarışında kendilerine alan açmaya çalışmakta, yığınların yıkıcı gücünü hem iktidara karşı hem de burjuva muhalefette CHP ye karşı etkin kullanmak istemektedirler.
Bu kitle hareketine de tecrübe edildiği gibi, kitlelerin eyleme geçme durumlarında, komprador tekelci işbirlikçi sistem siyaseti, “muhalefet ve iktidar konumu ile esasta bir biçimle çıkıyor kitlelerin karşısına. Kapitalist sermaye sınıfının egemenlik biçimini koruyarak, kendi kliğine iktidar yolu açmak ya da iktidar olanaklarından pastanın büyük payını kapmak. Burjuva muhalefetin siyasal hedefinin özeti budur. Faşizmin azgın saldırılarıyla geniş yığınların somut talepleri haline gelmiş, “özgürlük, adalet, demokrasi, insan hakları, ekolojik sorunlar ve açlık- yoksulluk” burjuva muhalefetin iktidar yolunda geçici politik “savunularıdır”. İktidar kliği ya da iktidar biçimi değişse de kapitalist sistemin sömürü, savaş, baskı rejimi, sürece uygun özgün politikalarla kurumsallaştırılarak devam edecek ve sömürü düzeni, kitlelerin yaratıcı-yıkıcı gücü üzerinden kendisini üretecektir.
Bir sözümüzde, faşist iktidarla burjuva muhalefet arasında ikircikli bir tutum alarak, kitle hareketiyle birleşmeye çalışan anlayışlaradır. Demokrasiyi, özgürlüğü, toplumsal refahı, burjuva muhalefet çizgisinde arayan, burjuva klik dalaşının esas mahiyetini kavramayıp, söylemde sistem dışı söylemlerde bulunarak toplumsal muhalefete, burjuva muhalefetin yol almasına destek olmayı salık veren her anlayış, son tahlilde burjuva siyaset anlayışının esiri olmakta, burjuva ham hayal beklentilerle kitlelerin enerjisini sistem içinde eritmektedir. Tarih, burjuva klik dalaşında muhalif olan burjuva kliğin ve bu kliğin kulvarında siyaset üreten reformist-parlamenterist çizgilerin, sokaklarda isyana duran yığınlara karşı işledikleri suçlarla doludur. Bunun olmaması, isyana duran kitlelerin sorunu değil, devrimci, komünist öznelerin görevlerine sahip çıkma sorunudur. Somut duruma özeleştirel yaklaşarak, sistemin “güvenilmez-bunlardan bir şey çıkmaz” dediği ezilen-sömürülen-horlanan yığınların öfkesiyle buluşmak, proletaryanın siyasal çizgisiyle bu öfkeye yön vermek, komünistlerin, yıkma ve yeniden inşa etme olan devrim görevidir.
Proleter siyasal çizgi, isyan koşullarında kitlelerin öncü örgütüdür!
Kendiliğinden ya da politik olarak örgütlü kitle hareketinde, proletarya siyasal çizginin devrimci öznesi, siyasal önderlik örgütüdür. Birinci kural, ayağa doğrulan kitlelerin isyanını, burjuva ve onun kulvarında siyaset yapan anlayışlarla kalın ayrışım çizgisini ortaya koymaktır. Bu direk önderlik yapabilme düzeyinde olmasa da siyasal çizgi olarak bu keskin ayrışımı net ortaya koyarak kitle hareketiyle birleşmek, gelişen-gelişecek sürecin devrimci niteliğini direk tayin edecektir. İkinci kural, genel doğrularla, genel ideolojik ayrışımlarla, yığınlarla birleşmek olanaklı olmaz. Çünkü yığınlar yaşadıkları somut sorunlarda, somut hedef isterler. Bu bağlamda, örgütsel araçları proletaryanın siyasal çizgisine tutunarak genişletmek, sürecin niteliğine uygun bu araçları biçimlendirmek, bir görev tanımı olarak önümüze çıkmaktadır. Proletaryanın siyasal iktidar perspektifi, her somut duruma ve kitlelerin ayağa doğruluş koşullarına göre, örgütleme araçlarını düzenlemeyi, yetersiz olanların yerine yenilerini örgütlemeyi zorunlu kılar. Mevcut durumda, alabildiğince genişleme gösteren toplumsal çelişkiler koşulunda, her çelişki özgünlüğüne göre örgütsel araçlara sahip olmak, kitlelerin direniş ruhunu besleyen sosyal-kültürel nitelikleri örgütleme, günün koşullarında en hızlı ve etkili politik söylemlerle kitlelerle buluşmak, komünistlerin siyasal hedeflerini besleyen nefes borusu konumundadır. Devrimciler ve komünistler, anlık patlak veren ya da siyasal çizgileriyle uyuşmayan anlayışların önderliğinde bir kitle hareketine hazırlıksız yakalanabilirler. Burada görev seyircilik değil, kitle hareketiyle buluşmaktır. Yani kitlesel başkaldırının anını öngörmemek, kitle isyanının ön mevzilerinde yer almama sonucunu doğurmaz. İleri çatışma mevzileri, kitlesel ayağa doğruluşta, komünistlerin saflarıdır.
Yeniden, “kitlelerin ayağa doğruluşunu ön görememiş olabiliriz” sözüne dönecek olursak, bir genelleme olarak Halkın Günlüğü sayfalarında, yaşanan toplumsal çelişkilerin bir patlamaya dönüşeceği öngörüsü işleyen tespitlerini yapmıştık. Bu tespiti yapmak, bu tespite uygun hazırlandığımız anlamına gelmemektedir. Hazırlık, sistemli bir örgütsel çalışma durumudur. Somut durumda bu örgütsel çalışmaların yapılamadığı ya da subjektif güç dengelerinden kaynaklı yapamadığımızı ortaya çıkarmaktadır. Ama bu, kitle hareketinde anı yakalayamama durumunu yaratsa da bu kitle hareketi içinde, kapsayıcı ve proleter bilim ışığında bir yönelimle yaratılamayacağı anlamına gelmez. Somut durumda devrimci görev, bu kesitte tanımlanmaktadır. Devrimci müdahalelerle kitlelerle buluşmak, kitle hareketini derinleştirmek, planlı örgütsel kapsayıcılık ile, örgütsel planlamalarımızı buna uygun yapmak, pratikte sınama avantajıyla daha ileri düzeyde nitelikli hale getirmek için, son derece avantajlı bir pozisyondayız. Burjuva kulvarda sürecin sönümlenmesine fırsat vermeden, sıcak pratikte örgütlerimizi geliştirici, kapsayıcı bir pratikle ele alarak, rutin, statükocu yaklaşımların esiri olmadan öne çıkmak yaşamsal bir önem arz ediyor. Statükocu yaklaşımların esiri olmamak yaklaşımı doğru okunmadığında, kendi içinde süreci yakalama adına savrulmayı, genel siyasal perspektifimizi yadsımayı besleyebilir. Temel duruş önemlidir. Siyasal hedeflerimiz net, siyasal hedeflerimizi besleyen politika ve örgütsel araçlarımızda kapsayıcı olmak ve dönemin direnme ruhunu doğru okumak. Ustalar, bu anlayışla anı yakalama kapasitesi ve cüretiyle, kitleleri devrimin yaratıcısı halinde örgütlediler. Öğretici olan bu tarzla anı yakalama politikasıdır.
Kitlelerin isyanına, lokal ya da genel eylemine devrimci bir doğrultu kazandırmak, sosyalistlerin örgütlü katılımıyla, örgütlü yönlendiresiyle mümkündür. Kitle hareketinde, farklı renklerin yan yana geldiği koşullarda, simgesel kızıl bayraklarla durmak bir yan iken, bu esası ifade etmez, anlayış bütünselliği içinde politik bir çizgi olarak meydanlarla buluşmak esas yandır. Sokaklarda biriken öfke emek alanıyla, çiftçilerle, kadınlarla, gençlikle, eğitim kurumlarıyla, kamu alanıyla birlikte bir koro oluşturduğunda, devrimci yıkıcılık öne çıkar, sürecin yönünü tayin eder. Bugün iktidar “iç cepheyi tahkim etme” siyaseti ile, saldırılarını yeni bir sürece eviriyor. İç politikada gelişen kitlesel itirazları şiddetle bastırmak, dış politikada faşist niteliğe uygun tahkim edilmiş devlet egemenliğiyle emperyalist paylaşım denkleminde yer alma, bu sürecin ana halkasıdır. Özetle, derinleşecek sosyal-sınıfsal çelişkiler, kitle eylemlerinde, isyanında güçlü koşullara gebe. Mevcut kitle eylemleri üzerinden gelecek devrimci isyanları örgütlemede, koşullar son derece olgundur.
İktidarın “iç cephe tahkimine” karşı, proletaryanın siyasal çizgisinde devrimci cephe ihtiyaçtır. Ama bu dar örgütsel çalışmayı aşan, faşizme karşı kapsayıcı bir araç olarak ele alınırsa, yaşanmış klasik pratikleri daha ileri düzeye taşır. Biz toplumsal hak ve özgürlük arayışını, başka bir dünya olan Sosyalizm mücadelesiyle buluşturacağız. Kitleleri, örgütlü ya da bireysel harekete geçiren her öfke nedeni, sosyalizm mücadelesi anlayışı kapsamında oluşturulacak örgütsel araçlarda kalıcı hale getirilmesi, ancak ki bu bağlantıyı sağlar. Kitlelerin direniş fitilini yakan, emeğimizi, yaşamımızı, doğal kaynaklarımızı, toplumsal varlığımızı, bilimle donanma hakkımızı, teknolojik gücü kitlelerin yararına kullanma irademizi, özgürlüğümüzü, tekelci sermaye rejimine kölelik haline getiren kapitalist dünyadır. Onun her bir parçadaki iktidar biçimleri, bu öfkemizin hedefindedir. Faşist iktidara kusulan öfke bu haklı zeminden beslenmektedir. Faşizm, dini, kültürel, ulusal, kimlik ayrışımı üzerinden saflarımızı bölme çabasında, bugün eski avantajlara sahip değildir. Ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin, tekçi ve sekülerin, diktatörlük ve sosyalist demokrasinin, işgalci ve mazlumun, cinsiyetçi erkek egemen sistemiyle, cinsiyetçi kölelik zincirlerine karşı duranların keskin ayrışımı, devrimci cephenin tahkiminde önemli dinamikler ortaya çıkarmıştır. Yani ezen- sömüren kampla, ezilen sömürülen kamptaki keskinleşme, düzen siyasetinin bölme-parçalama çabasını zayıflatmakta, iki kamp ekseninde devrimci cepheyi, toplumsal zeminiyle güçlendirmektedir.
Tam da bu kesitte, proletaryanın evrensel sınıf kapsayıcılığıyla, kitlelerin isyanını örgütlemek, toplumsallaşan isyan ve direniş gücünü, ezilenlerin tarihsel referansları üzerinden bir mevzi daha öne taşımak, olanaklı olmaktan öte, ilmek ilmek örülecek devrimci görevdir. Her isyanımız, tarihsel başkaldırılarımızın günümüze kattığı devrimci anlamıyla besleniyor. 1 Mayıs, devrimci safların isyanla örülmesine böyle vesile oluyor. 18 Mayıs, ayağa doğrulan komünist fikirlerle isyana nitelik vermeyi çağırıyor. Süreç dinamik, görevlerin tanımı nettir.
Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi’nin Mayıs’ta yayımlanacak olan 49. sayısında yer alan yazıdır.

