Connect with us

Editörün Seçtikleri

“Herkesin Gözleri Önünde Göndere Çekilen Kızıl Bayrak” Politik İktidar Kurmayımızdır!

Partinin 52 yıllık olumlu ve olumsuz deneyimleri bizler için büyük bir avantaj olarak görülmelidir. En büyük avantajımız ise Komünist Önder Kaypakkaya gibi bir öndere sahip oluşumuzdur.

24 Nisan 1972 güneşi, Malatya’nın Kürecik dağlarını kızıllaştıran bir güneş olarak doğdu. O gün, Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları tarafından Türkiye- Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve ezilen halklarının öncü kurmayı TKP(ML)’nin kurulduğu gün olarak, sınıf mücadelesinin tarihinde yerini almış oldu.

TKP(ML), 1920 yılının 10 Eylül’ünde, Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi ve kurucusu olan Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mirasçısı olduğunu, bayrağını devir aldıkları TKP’yi, yeni nitel bir aşamaya ulaştırma bilinciyle, yani eksiklerini ve hatalarını eleştirerek ama esas olan komünist çizgisini sahiplenerek o mirası devir aldıklarını devrimci kamuoyuna ilan etmiş oldular. Mirasçısı olunan TKP’nin, Mustafa Suphi sonrası TKP ile hiçbir alakası yoktur. Çünkü Mustafa Suphi sonrası TKP’nin önderliğini gasp eden Şefik Hüsnü, Yakup Demir ve İsmail Bilen gibi revizyonist ve o süreçte Rus Sosyal- Emperyalizminin yayılmacı emellerinin 5. kolu gibi çalışanlarla, TKP(ML)’nin zaten bu manada bir ilişkisi söz konusu olamazdı. Sahiplenilen TKP, Mustafa Suphi TKP’sinden başkası değildi.

“TKP(ML), Türkiye- Kuzey Kürdistan’ın çeşitli (millet) ve milliyetlerinden proletarya ve halkın geçmişinde ilerici, devrimci olan ne varsa ona sahip çıkma, Türkiye- Kuzey Kürdistan işçi sınıfı hareketi içinde hüküm süren parlamentarizmi, sosyal şovenizmi, reformizmi ve revizyonizmi kökten reddetme temelinde doğdu.”

Komünist Önder Kaypakkaya önderliğinde TKP(ML)’yi kuran kadrolar, “Sosyalist devrim- Milli demokratik Devrim” saflaşmasında MDD’i savunan, sözde Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin kazanımlarına sahip çıkma iddiasında olan ve yine sözde Halk Savaşını savunan TİİKP içindeki Marksist Leninist Maoist kadrolardı. Aslında askeri darbeye bel bağlayan, Kemalizm hayranı, milli burjuvazinin temsilciliğine soyunan TİİKP’in revizyonist maskesi bu komünist kadrolarca indirildi. TİİKP içinde Marksist çizgiyi hâkim kılmak için ciddi mücadeleler yürütüldü. 1971 Nisan’ında düşüncelerini, Kaypakkaya’nın büyük katkılarıyla 11 ilke olarak ortaya koydular. Dönemin somut şartları ve ülkenin sosyo-ekonomik şartlarıyla uyuşan bu Marksist ilkeleri buraya aktarma gereği duymuyoruz. Yayınlarımızı ve Kaypakkaya’cı diğer kurumların yayınlarını takip eden her okur kolaylıkla bunlara ulaşabilir. Meselemiz 50 yıldır aynı şeyleri tekrarlama meselesi değil, somut gelişmelere göre kendimizi Marksizm’in bilimsel dünya görüşü çerçevesinde güncelleme ve Kaypakkaya yoldaşı anlama meselesidir. Marksizm’i bir eylem kılavuzu olarak algılamayanların, İbrahim’i anlamaları mümkün değildir.

Saflaşma ve komünist kopuş

Türkiye- Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve ezilen halklarının komünist önderi Kaypakkaya, devrimciler ve komünistler arasında ki saflaşmanın su yüzüne çıkıp belirginleştiği o süreçte, TİİKP içinde MLM eleştirilerini yürütmeye devam ediyor ve TİİKP’sini Marksist bir çizgiye çekme uğraşlarını aralıksız sürdürüyordu. Bu eleştirilerin başında “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi” ve “Mao Zedung’un Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım” başlıkları altında sistemleştirdiği eleştiri yazılarıydı.

TKP(ML)’nin kurucuları arasında yer alan Ali Taşyapan’ın tanıklığına baş vurmak, tarihi bütün çıplaklığıyla öğrenip anlamanın en doğru yolu ve yöntemidir. Ali Taşyapan, Kaypakkaya ile Birlikte adlı eserinde döneme ilişkin şunları yazıyor.

“…İbrahim’in beşinci teorik atılım dönemi, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Taslağı’nın 1972 başında eline geçmesiyle başlamıştır. İbrahim’in taslağa ilişkin eleştirisi, beş temel sorunlardan mücadele biçimine, oradan strateji ve taktik soruna dek genişletip, teorik ve pratik boyutuyla komple bir örgüt organizması çerçevesine bürünmüştü. Bunca farklılığa rağmen, İbrahim başlarda ayrılığı düşünmemiş, görüşlerinin mücadelesini örgüt içinde sürdürmeyi uygun bulmuştur. Ancak gelişen zıtlaşmayla bu olanak adım adım erimiş, kopuş kaçınılmaz olmuştur.”

Kuşkusuz bu kopuşun temelinde yatan şey, parti programına tekabül eden siyasi ve ideolojik farklı dünya görüşlerinin yanı sıra, İbrahim’e suikast düzenlemeye kadar işin ileriye taşınmasıdır. TKP(ML)’nin oluşumunda ki ilk dönemeç, on maddeden oluşan 7-8 Şubat DABK kararları olarak bilinen kararlardır. Artık TİİKP içinde yol yürüme olanaklarının ortadan kalktığı o süreçte, TKP(ML)’nin programatik düşünceleri de netleşmişti. Bunlar 11 ilke ve beş temel belge olarak bilinen tezlerdir. Ulusal sorun, Kemalizm, ülkenin sosyo- ekonomik yapısı, devletin yapısı ve yönetim biçimi, devrimin yolu, halk savaşı, demokratik halk devrimi, örgüt ve örgütlenme biçimleri, Uluslararası Komünist Harekete ilişkin vs. vb. konular İbrahim tarafından kaleme alınan konulardı. Yeni oluşacak örgütün teorik yanına ilişkin herhangi bir sıkıntı söz konusu bile değildi. Çünkü, her şeyden önce sorunları bütün detaylarıyla araştırıp incelemiş Kaypakkaya gibi komünist bir deha işin başındaydı. Sorun, bu düşüncelerin hayata geçirilmesinde rol alacak kadro sıkıntısıydı. Ancak, doğru teori ve pratik birleşince bu sorun da kısa sürede sorun olmakta çıkıyordu. İbrahim’in önderliğinde oluşan üç kişilik koordinasyon komitesi kısa sürede diğer parti kadrolarıyla buluşmayı başarmışlardı. TKP(ML), artık devletin en korkulu rüyası haline gelmişti.

Tam da bu noktada TKP(ML)’nin devamı olan MKP’nin 1. Kongre kararlarından birkaç başlığı aktarmakta fayda var.

“… yoldaş Kaypakkaya 1970 yılından itibaren TİİKP yöneticilerini revizyonist olarak değerlendirdiği halde örgütsel ayrılığı düşünmemiş, iki yıl boyunca amansız bir ideolojik mücadele yürütmüştür.

Yoldaş Kaypakkaya’nın başını çektiği MLM muhalefet, TİİKP yönetici kliğinin revizyonist niteliğini görmesine karşın, Demokratik Merkeziyetçilik ilkesine bağlı kalarak partinin bütün kararlarını uygulamış ve 12 Mart koşullarında sınıf mücadelesinin en keskin alanı olan Kuzey Kürdistan’da faaliyeti aksatmamış, parti içi iki çizgi mücadelesi yönteminde Maoist bir hat izlemiştir. Ancak hâkim olan revizyonist yönetici klik muhalefete hayat hakkı tanımadı, burjuva entrikacılığa baş vurdu.

Yoldaş Kaypakkaya ve M. Oruçoğlu’na karşı fiziki imha komplosu gerçekleştirmek için planlar hazırladı.

1972’nin başlarında TİİKP yönetici kliğinin iflah olmayacağı, örgüt içerisinde Demokratik Merkeziyetçilik ilkesinin işletilmediği noktasında net bir görüşe varıldıktan sonra yoldaş Kaypakkaya önderliğinde Partimizin temelleri atılmaya başlandı.”

Bu notu düşmemizin esas nedeni, kuruluşundan günümüze kadar partide yaşanan gereksiz ve temelsiz ayrılıkları hatırlatmak ve özellikle de her ayrılığın başını çekenlerin Kaypakkaya yoldaşı referans gösterme çabalarının gereksiz çabalar olduğunu göstermek içindir. Çünkü Kaypakkaya esas olarak ayrılmayı değil, partiyi düzeltmeyi esas amaç olarak benimsemiştir. Ayrıca o dönemin, saflaşmaların yeni yeni ortaya çıktığı ve bir komünist partinin henüz sınıf mücadelesi sahnesinde bulunmadığı bir dönem olduğu gerçeğini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Sınıf mücadelesine önderlik edecek bir KP’nin olmadığı yerde, komünistler elbette ki bu aracı yaratmayı öncelikli olarak ele alacaklardır. Buna rağmen Kaypakkaya, önderliği revizyonist olan bir parti içinde kalıp mücadele etmeyi ve dönüştürmeyi esas görev olarak yatmaktadır.” algılamış ve öyle de hareket etmiştir. Ta ki, birlikte yol yürümenin bütün şartlarının ortadan kalktığına ikna olana dek.

TKP(ML)’nin devamı olan MKP’nin kuruluşuna dair cümleler kurarken, amacımız geçmişi tekrarlayıp durmak değildir. Kaypakkaya yoldaşın bulunduğu koşullarda ortaya koyduğu MLM tezlerin genel olarak Marksist tezler olduğu su götürmez bir gerçekken, 52 yıl sonra bugünün gelişmelerine göz kapatmanın yanlışlığı da bir o kadar gerçektir. Geçmişe takılıp kalmak Marks’ın, tekrar tekrar açıkladığı, Marksizm’in bir dogma değil, eylem kılavuzu olduğu ilkesiyle de bağdaşmaz. Doğal ve bilimsel olarak Kaypakkaya’yı savunmak, lafzı ile özünü birbirinden ayırmaktan geçer. Tıpkı, “Lenin’in büyüklüğü, Marksizm’in lafzına tutsak olmamasında, Marksizm’in özünü kavramayı ve onun özünden yola çıkarak, Marks ve Engels’in öğretilerini geliştirmeyi bilmesinde yatmaktadır” der Stalin. İbrahim’i savunmak da tamı tamına böyledir. Komünistlerin görevi, O’nun düşüncelerini buz dolabına koyup dondurmak değil, nesnel gelişmelere bağlı olarak geliştirmek ve derinleştirmektir.

Parti, kurulduktan bir yıl gibi kısa bir süre sonra, ağır bir örgütsel yenilgiyle karşı karşıya kaldı. 12 Mart faşist askeri darbeyle iş başına gelen generaller çetesi, silahların namlusunu devrimcilere, komünistlere, aydınlara ve fabrikaları direniş mevzilerine dönüştürmüş işçilere, toprak işgalindeki köylülere doğrultmuştu. Grevlerin yasaklandığı, aydınların ve işçilerin işkencelerden geçirilerek zindanlara doldurulduğu, ihtilalci devrimci örgüt önderliklerinin idam sehpalarında ve dağ başlarında katledildiği, THKO ve THKP/C örgütsel olarak ağır darbeler aldığı bu dönemde, TKP(ML) şu tespiti yaparak subjektif bir hataya düşüyordu. “İşçi sınıfımızın ve yoksul köylülerimizin büyük çoğunluğu, kurtuluşlarının ancak silahlı mücadele ile olacağını kavramış durumdadır”, “Genel olarak dünyada, özel olarak da Türkiye’de objektif şartlar devrime son derece elverişlidir.” Bu tespitler, o koşullarda geri çekilip, savunmada kalıp örgütü derleyip toparlamayı değil, doğal olarak saldırıyı, en azından taktik saldırıları esas haline getiriyordu. Düşmanı küçümsemek gibi bir hataya düşülmüştü. Şunu açıkça kabul etmek gerekir ki, henüz yeni kurulmuş bir partinin kitlelerle bağı, onlara güven verme olanağı ve imkanları zayıf olur. Bu gerçeklikle birlikte, gerçek durum, yapılan tespitin tersi bir durumdu. Yani işçi sınıfı ve yoksul köylülerin büyük bir çoğunluğu ne devrime hazırdılar ne de o bilinçteydiler. Düşmanın, TKP(ML)ye yöneleceği su götürmez bir gerçekti. Örgütü geri çekmek, korumak gibi önlemler alınamayınca Dersim, Siverek, İstanbul gibi örgütlü bulunulan alanlarda tutuklamalar ve parti kadrolarına yönelik infazlar peş peşe geldi. Meral Yakar, Ahmet Muharrem Çiçek İstanbul’da, Ali Haydar Yıldız Vartinik’te ve önder Kaypakkaya Diyarbakır işkence hanelerinde katledildiler. Düşmanın pervasızca saldırıları karşısında, düşmanı taktik planda küçümseyici ve kitlelerin devrimci hareketinin abartılışı, Partinin ağır bir örgütsel yenilgi anmasının kaçınılmaz nedenleri oldu. Esas neden ise, subjektif nedenlerden kaynaklanıyordu. “Herhangi bir siyasal, askeri veya örgütsel çizginin doğruluğunun veya yanlışlığının, ideolojik kökleri vardır. Bu çizginin, Marksist- Leninist diyalektik ve tarihsel materyalizmden hareket edip etmemesi ve o çizginin Çin devriminin nesnel gerçeklerine ve Çin halkının nesnel ihtiyaçlarına dayanıp dayanmamasına bağlıdır.” der Mao Zedung. Söz konusu abartılı tespit, gerçekten de ne o süreçteki devrimci mücadelenin nesnel gerçeklerine, ne de halkın nesnel ihtiyaçlarına denk düşmüyordu.

Düne takılı kalmadan güne uyanmak Marksist bir ilkedir…

TKP(ML)’den, MKP’ye, tam 52 yıllık bir mücadele tarihinden söz ediyoruz. Bu, hiçte azımsanacak tarihi bir süreç değildir. Sosyalist devrim idealinden vazgeçmemiş olmak, bunun için büyük bedeller ödemiş olmak elbette önemlidir, ancak, amaçlarına uygun, ona denk düşen bir konumlanış içinde olmayışı sorgulanması gereken bir durumdur. Parti tarihinde ilk kez 1. Kongre kararları ışığında kapsamlı ve MLM bir anlayışla “gerek inkârcı ve benmerkezci yaklaşımı gerekse de dogmatik tutuculuğu” mahkum etmesine rağmen, hala olması gereken yerde olmayışının nedenleri ciddi bir eleştiri- özeleştiri süzgecinden geçirilmek durumundadır. “Kuruluşundaki programatik görüşleriyle MLM bir genel siyasi çizgiye sahip partinin öncü bir parti olmaktan, önder bir parti seviyesine çıkmasının yolu bu programa uygun doğru bir örgütsel politikadan geçer.” Bu hem objektif hem de subjektif şartların nesle tahlili anlamına gelir. Yani, gelişen siyasal durumlar karşısında partiyi ve kitleleri doğru bir siyasetle harekete geçirmek demektir. Bunun için, tartışmasız tek ideoloji (proleter ideoloji), tek program… Ama, bin bir türlü politika ve taktik mücadele biçimleri olmazsa olmaz. Parti de dahil devrimin çelişkileri ancak böyle çözülebilir. Ayrıca akıldan çıkartmamak gereken önemli bir unsur da partiyi daha ileri mevzilere taşıyacak, üye ve kadrolarının bilincini ve düşünce sistematiğini derinleştirecek olan şey parti içi ideolojik ve siyasi mücadeledir. Eğer bu doğru tarzda işletilemezse Mao’nun dediği gibi o parti ölü bir partiye dönüşür.

“Bilim, çıplaklığı sever. Siyasal tespit ve değerlendirmeler nesnelliğe uygun olmak zorundadır. Buna uygun olmadıklarında toplumsal ve siyasal pratik tarafından mahkûm edilirler. Politikada yalan ve abartının güçsüzlüğün ifadesi olduğu unutulmamalıdır. Buna karşılık olumsuzluklardan arınmak, dünün doğru düşüncelerinden vaz geçmek anlamına gelmediği gibi onlar temelinde daha ileri sentezlere ulaşmaktır.”

Partinin 52 yıllık olumlu ve olumsuz deneyimleri bizler için büyük bir avantaj olarak görülmelidir. En büyük avantajımız ise Komünist Önder Kaypakkaya gibi bir öndere sahip oluşumuzdur. Genel siyasi çizgimiz ve yönelimimiz kuşku götürmeyecek derecede doğru, bunun teorik ve ideolojik temelleri tam 52 yıl önce önderimiz Kaypakkaya tarafından atılmıştır. En büyük dezavantajımız ise, yoldaş Kaypakkaya sonrası doğru bir politik önderlik kurumunu oluşturamamış olunmasıdır. Ve bu sorun hala can yakıcı biçimde güncelliğini korumaktadır. “Doğru stratejik politik önderlik kurumunu oluşturmak, bunun temelini atmak, bununla diyalektik bir bağıntı içerisinde Partinin bütün güçlerini Demokratik Merkeziyetçilik ilkesi etrafında örgütlemek, demir disiplin ilkeleri ışığında güçlü ve çelikten örgütsel birliği sağlamak” belki de en acil gündemlerimizden biri olarak önümüzde duruyor.

Komünist Önder Kaypakkaya ve ardıllarının önderliğinde, biricik doğru olan MLM teoriye eksikleri ve yetmezlikleriyle birlikte, kelimenin tam anlamıyla yarım yüz yıl boyunca büyük özveri ve sıkıntıyla, eşsiz devrimci kahramanlık, öğrenme, pratikte deneme, hayal kırıklıkları ve sınama yoluyla ulaşıldı ve bugünlere taşındı. Bundan sonra da inancımız şudur ki, gelişimin yeni koşullarında, MLM ilkelerden sapmadan, ama hayatı dondurup, mücadeleyi kitap sayfaları arasına hapsetmeden, Marksizm’in lafzından çok, özüyle bütünleşerek yolumuza devam edeceğiz. Kaypakkaya yoldaşın da MLM ideolojinin de bize emrettiği budur. Yani değişime açık olmak, tutuculuktan arınmak bilimsel olan tek yoldur. Örgütlenmek bir ihtiyaçsa – ki öyledir- , ihtiyaca cevap olacak örgüt araçları yaratmak da vazgeçilmez bir görevdir. Ama bu, kesinlikle stratejik mücadele araçlarına sırt dönmek, onların önemini silikleştirmek anlamına gelmemelidir. Sınıf mücadeleleri tarihi bizlere bunu defalarca kanıtlamıştır. Tam da zor tarihi süreçlerden geçtiğimiz bu dönemde Kaypakkaya yoldaşın mirasını sahiplenmek ve onu daha ileri mevzilere taşımak komünistlerin görev ve sorumluluğu dahilindedir. Bu bilinç ve bu kararlılıkla TKP(ML) den, MKP’ye bu tarih bizimdir şiarıyla yolumuza devam ediyoruz…

Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Nisan-2025 tarihli 48. sayısında yayımlanmıştır.



Mayıs 2025
PSÇPCCP
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031 

More in Editörün Seçtikleri