Connect with us

Editörün Seçtikleri

Ekim Devriminin Tarihsel Deneyimleri ve Günümüz Sosyalist Hareketinin Sorunları

Her devrim, kendi tarihsel koşulları ve içinde bulunduğu üretim koşullarına göre ilerler, toplumsal değişimler ve dönüşümlerin sonucu olarak meydana gelir.

Bolşevik Ekim Devrimi’nin 108’inci yılındayız. Başta proletarya olmak üzere, dünya halklarının kurtuluş yolunu açan ve yolumuzu aydınlatmaya devam eden Ekim Devrimi’ni kutluyoruz.

Emperyalizme ve onun yerli iş birlikçilerine kafa tutan, emperyalist sömürgecilik ve ilhakları altında inim inim inleyen ülkelerin bağımsızlığı, sömürü cenderesine maruz bırakılmış işçi sınıfı ve ezilen tüm emekçi sınıfların özgürlüğü için yürütülen mücadelenin tarihsel önemini kavramak, devrimin iç ve dış koşullarını anlamak gereklilikten öte bir zorunluluktur. Bu olmadan, günümüzde tezahür eden çelişkileri, gelişmeleri anlamak ve sorunlara Marksist anlamda bilimsel çözümler üretmek pek olası değildir. Özellikle, Marksizm’i dogmalar bütünü olarak değil de içinde bulunulan anın sorunlarının çözümleyicisi olarak algılamak, ona göre devrimin yönünü tayin etmek önemlidir. Proleter devrimin sırrı da burada yatmaktadır. Bu anlamıyla, Bolşevik Devriminin o dönemdeki tarihsel koşullarına kısaca da olsa, Leninist bir bakış açısıyla bakmakta yarar var. Çünkü bu bakış, günümüz sorunlarını da aydınlatacak olan bakıştır.

Emperyalist zincirlerin kırılmasının ve çarlık rejiminin yıkılmasının, burjuva iktidarının devrilmesinin nedenlerini, Lenin, somut olan iç ve dış etkenlerin doğru tahlili, doğru politik yönelimler ve doğru mücadele örgütleri ve mücadele araçlarında bulur. Lenin, sürecin iç ve dış çelişkilerini özet olarak şöyle değerlendirir. Tam da bu değerlendirmelerdir ki devrimi zafere taşır. Peki, Lenin’in o dönem sürece ilişkin somut değerlendirmeleri nelerdir, kısaca da olsa bakmakta yarar var.

Birincisi, 1. Emperyalist Savaş’ın yaşandığı, dünyanın kan gölüne çevrildiği bir süreçtir. “Bu durumun Ekim Devrimi için çok büyük bir önemi oldu, çünkü bu, ona, güçlerini sağlamlaştırmak ve örgütlenmek için emperyalizmin bağrındaki çetin çatışmalardan yararlanma olanağı verdi.” der Lenin.

İkincisi, Ekim Devrimi, emperyalist savaştan yorgun düşmüş, açlığın ve yoksulluğun had safhada yaşandığı, ölümlerin yıkımların çetelesinin tutulamadığı ve barışa susamış emekçi kitlelerin proleter devrime kitlesel olarak yönelimleridir. “Bu durumun Ekim Devrimi için çok büyük önemi oldu, çünkü ona, Sovyet devrimini, nefret edilen savaşın tasfiyesiyle birleştirme kolaylığını sağladı, böylelikle hem Batıda işçiler arasında hem Doğuda ezilen halklar arasında (Ekim Devrimine bn.) kitlelerin sempatisini çekti.”

Üçüncüsü, o dönem Avrupa’da güçlü bir işçi sınıfı mücadelesi ve örgütlülüğü söz konusuydu. Bu, Ekim Devrimi için gerçekten paha biçilmez bir durumdu. “Çünkü ona, dünya emperyalizmine karşı mücadelesinde, Rusya dışında sadık müttefikler sağlıyordu.”

Bunlar, esas olarak devrimin zafere ulaşmasının dış etmenleridir. Bir de iç etmenler vardır ki, bunlar çok daha önemlidir. Bunları da kısaca şöyle özetlemek mümkün. Her şeyden önce Bolşevikler, Rusya işçi sınıfının büyük çoğunluğunun desteğine sahipti. İşçi sınıfı dışında, barışa ve toprağa susamış yoksul köylülük ve askerlerin de büyük çoğunluğunun desteğini almış durumdaydı. Devrimin zaferi için, sınıf mücadelesinin başında öncü güç olarak, “gücünü sadece deneyiminden ve yıllarca çelikleşen disiplininden değil, aynı zamanda, emekçi kitlelerle geniş bağlarından da alan, Bolşevik Partisi adındaki denenmiş partinin bulunmasıdır.”

Hâkim sınıflar cephesinde ise, durum gene devrimin lehine gelişiyordu. Devrimci mücadele karşısında, az çok zayıf sayılabilecek Rus burjuvazisi, yoksul köylü ayaklanmalarıyla morali bozulmuş büyük toprak sahipleri “ve savaş sırasında tamamen iflas etmiş uzlaştırıcı partilerden (Menşevik ve Sosyalist – Devrimci partilerden) oluşan yenilmesi nispeten kolay düşmanlar vardı.” Ayrıca, Bolşeviklerin, hâkim sınıflarla mücadelesinde, devrimi ilerletmenin ekonomik olanakları da azımsanacak durumda değildi.

Ekim Devriminin zaferini kolaylaştıran bu olanaklar ve koşulları sadece bilmek veya anlamış olmak elbette tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Önemli olan sürecin doğru kavranmasıyla birlikte, sürecin, devrim lehine doğru örgütlendirilmesi ve pratik mücadele ile birleştirilmesidir. Ne zaman saldırılacağı, ne zaman geri çekilineceği, hangi taktik mücadelenin öne çıkartılacağı, neyin stratejik mücadeleye hizmet ettiği, neyin etmediği vb. vs. gibi mücadele yol ve yöntemlerinde de ustalaşmak gerekiyor. Aynı zamanda, sadece devrim lehine olan koşulları ve yaratılan olanakları değil, devrimin zayıf yanlarını da görüp hesaba katmak gerekiyor.

Atılacak Sağlam Adımlar İçin Olumlu ve olumsuz Koşullar İyi Değerlendirilmelidir

Ekim Devrimi, sosyalizm uğruna yürüttüğü mücadele sürecinde tartışmasız olarak pek çok özelliklere sahiptir. Ancak, bir durumun daha altını çizmek gerekir. Çünkü bu, Bolşevikleri, Narondiklerden ve Troçkistlerden ayıran ve devrimi zaferle taçlandıran özelliklerden biridir. Bu özellik, proletaryanın, kır, kent küçük burjuvazisiyle kurduğu ittifaktır. Bu ittifakın kurulmasını en basitinden şöyle ifade edecek olursak, emekçi halk kitlelerinin önemli bir nüfusunu oluşturan kır, kent küçük burjuva katmanları proleter devrimin saflarına mı kazanacağız, yoksa burjuvazinin yedeği olma durumuna göz mü yumacağız? Lenin, “devrimin kaderi, proletarya diktatörlüğünün sağlamlığı buna bağlıdır” der. Lenin’in bunda ısrar etmesinin doğruluğu bir yana, kitlelerin üzerinde belli ölçülerde etkileri olan Narodnikler proletaryayı tamamen görmezlikten gelirken, Troçkistler ise saf proleter bir devrimden söz ediyorlardı. Her iki anlayış da devrimi dinamitleyen anlayışlardır. Yaşanan onca deneyim ve tecrübelere rağmen, bugün de hala değişik kılıflar altında benzer anlayışlarla karşılaşabilmekteyiz. Kuşkusuz proletarya sınıf mücadelesinin tek kararlı yönetici gücüdür. Bunda en ufak bir tartışma bile söz konusu olamaz. Ancak Proletaryanın da iki yüz yıl önceki proletarya olmadığı, bir dizi nicel değişimler yaşadığı ve bu değişimlerin dikkate alınması gerektiğini de göz ardı etmemeliyiz. En azından, proletarya sınıfının gövdesinin epeyce genişlediğini, kır, kent küçük burjuva katmanlarının daraldığını görmek ve ona göre devrimin yol haritasını çizmek gerekliliğini görmek gerekir. Yaşanan gelişmeler öyle kendiliğinden yaşanan değişim ve gelişmeler değildir. Üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasında yaşanan çelişkilerin birer ürünüdürler. Kapitalist- emperyalist sistemin buna göre kendisini yeniden planlamasının kaçınılmaz sonuçlarıdırlar. Şu ML ilkeyi herkes bilir, “eşitsiz ekonomik ve siyasal gelişme, kapitalizmin yasasıdır.” Bu durum bize, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel her alanda değişim ve dönüşümlerin kaçınılmazlığını anlatır, anlatımın da ötesinde pratik olarak yaşanıldığını gösterir. O halde, bir yandan Ekim devriminin kazanım özelliklerinden ve bize bıraktığı tarihsel mirasından yararlanırken, öte yandan ekonomik, sosyal ve kültürel değişimleri, gelişmeleri görerek, süreci MLM’nin bilimsel süzgecinden geçirmek bugünkü komünistlerin önünde duran acil görevlerden biri olduğunu anlamak durumundayız. Bu görülmeden, emin adımlarla yürümenin olanaksız olduğunu anlamayan bir anlayışla, devrimi zaferle taçlandırmanın mümkün olamayacağını da bilmek zorundayız.

Ekim Devrimini, proletarya diktatörlüğüne taşıyan bazı özelliklerinden söz ettik. Komünistlerin bu tarihi özelliklerden hem yararlanmalarının hem de bunlardan yararlanarak anın sorunlarına çözüm üretmelerinin gerekli olduğunun altını kalın harflerle çizdik. O tarihsel dönemle, bugün içinde bulunduğumuz süreci karşılaştırdığımızda hem ortak yanlarını hem de farklılıklarını ve eksik olan yanlarını görürüz. Peki nedir bunlar:

Öncelikle, bire bir olmasa da bazı benzerliklerden başlayalım. Şu anda, emperyalistler arası doğrudan doğruya dünya çapında bir paylaşım savaşı yoksa da uzun zamandan beridir, emperyalistler içine düştükleri büyük ekonomik ve siyasal krizden kaynaklı bölgesel ve vekalet savaşlarıyla krizi atlatmanın çabaları içindeler. Ve bu süreç giderek bir üçüncü dünya paylaşım savaşına doğru hızla ilerliyor. Daha buraya varmamışken bile, çokça kan döküldü, çokça can yakıldı ve çokça yerleşim alanları yerle bir edildi. Bu yüzden, bu haksız savaşların yürütüldüğü bölge ve ülke halkları başta olmak üzere, genelde dünya halkları bu yaşatılanlardan nefret etmiş, barışın egemen kılınmasının özlemini damarlarına kadar hisseder duruma gelmişlerdir. Bu durum hiç kuşkusuz devrimin lehine olan bir durumdur. Durum, şu sloganı bir kez daha doğrular niteliktedir. “Ya savaşlar devrimlere yol açar ya devrimler savaşları önler.” Biz istesek de istemesek de süreç böyle ilerliyor / ilerleyecektir de. Görevimiz, sürecin doğru analizini yapmak ve doğru yol ve yöntemlerle sürece sosyalizm lehine müdahale etmektir. Başka da bir alternatifimiz yoktur. Mesele hemen, şimdi sosyalist iktidarlar kurup kurmama meselesi değildir. Mesele, süreci sosyalizmin lehine ilerletmek, varsa olanaklar ve şartlar olgunlaşmışsa sosyalist iktidarlar kurabilmektir.

Bir diğer benzerlik ise gerek ülkemizde ve gerekse dünya genelinde, hâkim sınıflar arasındaki çelişkilerin derinleşiyor olmasıdır. Ülkemiz de özellikle “Cumhur İttifakı” ile diğer muhalif klikler arasında ki iktidar olma çelişkileri bariz bir biçimde yaşanıyor. Dünya genelinde ise, emperyalistler arası pazar dalaşı şeklinde sürüyor. Çelişkilerin bu denli derinleşmiş olması, hiç kuşku yok ki devrimin lehine oluşan koşullardır. Derinleşen bu çelişkilerden yararlanmak, komünistlerin doğru taktik politikalarına bağlıdır. Bu çelişkilerden yararlanmak, devrim için önemli bir basamak olabilir.

Tasfiyeciliğin Derinleşmesinde Sosyalist Kampın Dağılmasının Büyük Payı Var

Gerek ülkemizde ve gerekse dünyanın pek çok coğrafyasında emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin saldırılarına karşı geniş kitle ayaklanmaları ve isyanlarının yükselişine tanıklık ediyoruz. Bu, devrimin lehine sevindirici bir durumdur. Yani objektif olarak var olan devrimci durumun kabardığının açık göstergesidir. Bu durum bize, kitlelerin emperyalist sisteme olan nefretini, devrime olan sempatisinin ip uçlarını gösterir. Peki bunlar devrim için yeterli koşullar mıdır? Ekim devrimini kolaylaştıran ve proletaryayı iktidara taşıyan devrimci durumun subjektif şartları bizde de o olgunlukta mıdır? Yani, başta proletarya olmak üzere, geniş halk yığınlarının sosyalizm talepli örgütlü bir bileşeni var mıdır? Proletaryanın ve halk yığınlarının güvenini kazanmış ve kendi öncü rolünü kanıtlamış bir proleter öncüden söz edebiliyor muyuz? Sadece ülkemiz Türkiye- K. Kürdistan’da değil, dünya genelinde an itibariyle durum nasıl bir seyir halindedir? Birbirlerine moral kazandıracak ve destek sunacak komünist bir enternasyonalizmden söz edebilmekte miyiz? Ne yazık ki ülkemiz komünist hareketi de dahil, dünya komünist hareketi (bazı istisnalar hariç) bütün bunlardan epeyce uzaktır. Elbette ki ülkemizde olduğu gibi, dünyanın bir dizi ülkesinde de komünist öncülerin varlığı inkara gelmez. Ancak, bunlar, Lenin’in tarif ettiği biçimiyle, başta proletarya olmak üzere geniş halk yığınlarına bu süreçte öncülük ettikleri söylenemez. Bunun elbette ki pek çok nedeni var. Özellikle sosyalist kampın dağılmasından sonra, dünya sosyalist hareketinin içine düştüğü ideolojik ve siyasi bunalım ciddi bir tasfiyecilik sürecinin boy vermesine neden oldu. Yenilginin yarattığı güvensizlik, yeni arayışların kapısını aralarken, tasfiyeciliğin koşar adım içeri girmesini beraberinde getirdi. Kimileri yenilenme adına MLM ilkelerden bu veya şu oranda uzaklaşırken, kimileri MLM adına gelişmelere kapılarını tamamen kapatıp dogmalara sarıldı. Sonuçta her iki anlayış da MLM biliminin dallarını budadı, devrimin esas gücü olan kitlelerde bir güvensizlik yarattı. Güvensizlik, sadece kitlelere değil, kendilerini “öncü” olarak görenlere de sirayet etti. Bir KP’sine ölüm kefeni giydirecek olan liberalizm, keyfiyetçilik, kolektif irade birliği yerine, dar merkeziyetçilik, legalizm gibi pek çok küçük- burjuva ideolojik şekillenişler aldı başını yürüdü. Bütün bu küçük- burjuva hastalıklardan kaynaklı süreci doğru analiz etme, doğru araçlarla, doğru müdahalelerde bulunma pek de kolay olmadı / olmamaktadır. Ancak her yenilgi, yeni zaferlerin; her düşüş, yeniden ayağa dikilişin habercisidir. Sınıf mücadelelerinde bunlar az görülmüş durumlar değildir. Aşılamıyacakları anlamına da gelmez.

Genel olarak sosyalizm, özel olarak da Ekim Devrimi, hem dünya genelinde toplumsal devinimler anlamında önemli bir süreç, hem de işçi sınıfı ve ezilen halklar adına somut kazanım olarak o tarihsel sürecin en dikkat çekici konusudur. Hiçbir kaygıya yer bırakmadan şu gerçeğin hakkını teslim etmek gerekir. Ekim Devriminin, sınıf mücadeleleri tarihinde sosyalizme giden yolun kilometre taşı ve açılan kapısı olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek olmadığının altını çizelim. Ancak bu, sürecin eksik ve hatalı yanlarının eleştirilmeyeceği, yeni gelişmelerin bilimsel bir sentezinin yapılmayacağı anlamına gelmiyor. Her devrim, kendi tarihsel koşulları ve içinde bulunduğu üretim koşullarına göre ilerler, toplumsal değişimler ve dönüşümlerin sonucu olarak meydana gelir. Doğal olarak hem emek cephesi hem de karşı cephedeki yaşanan gelişmeleri, ortaya çıkan yeni koşulları hesaba katmadan yol yürüneceği iddiasında olmak, en basit deyimiyle Marksizmin bilimsel dünya görüşünden fersah fersah uzaklaşmak anlamına gelir. Yukarıda da kısaca belirttiğimiz gibi, bir yandan bu gerçeklikle yüzleşmek bir zorunlulukken, öte yandan, bu zorunluluk bahane edilerek, sosyalizmin bilimsel değerlerinden, sosyalizm kuramının tarihsel sürekliliğinden kopulmuştur. Tasfiyecilik zehiri tam da bu yüzden KP’lerinin bünyesini sarmıştır. Sosyalizmin bilimsel ve tarihsel kuramı, burjuvazinin tuzağına düşürülmüştür. Şimdi, ideolojik, siyasi ve politik olarak acil görev, bir yandan bu tuzaktan kurtulmak iken, öte yandan, buna tepki olarak gelişmeleri ve oluşan yeni koşulları görmeme kısırlığı yaşayan dogmatizmi aşma ve MLM bilimine dört elle sarılma görevidir.

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü sitesinde yayımlanmıştır.



Kasım 2025
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930

More in Editörün Seçtikleri