
Türkiye’nin çeşitli kentlerinden binlerce kadın ve onlarca kadın örgütü Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne CİMER’e gönderdikleri ortak başvuru dilekçelerinde şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye’de yaşayan bir kadın olarak, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesine dair açıklamaları büyük kaygıyla izliyorum. Temel görevleri arasında kişilerin; eşitlik temelinde refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, maddi ve manevi varlıklarının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak, temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak bulunan, insan haklarına saygılı bir hukuk devletinde yaşayan biri olarak, bu açıklamalara anlam veremiyorum.
Birtakım çevreler Sözleşmenin aileyi parçaladığı vb asılsız iddialarla kara propaganda yürütüyor. Aileyi parçalayan asıl faktör ev/aile içi şiddettir. Sözleşme ev/aile içinde ve dışında kadınlara ve çocuklara karşı şiddeti ortadan kaldırmayı hedefler. Sözleşmeden çıkılmasına dair söylemler şiddeti artırıyor, son 1-2 hafta içerisindeki kadın cinayetleri bunu gösteriyor.
Sözleşme, şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarının korunması için devletlere yol haritası çizen, atılması gereken somut adımlara dair kılavuzluk eden uluslararası bir uzlaşma metnidir. Türkiye’nin de kurucularından olduğu Avrupa Konseyi’nce hazırlanmış, 45 ülke ve AB tarafından imzalanmış, kadınlara karşı şiddetle mücadelede en önemli uluslararası belge olan Sözleşme, dünya sözleşmesi olma yolunda hızla ilerliyor. Kazakistan, Tunus gibi farklı kıtalardan birçok ülke AK üyesi olmadıkları halde Sözleşmeye taraf olmak için prosedürleri tamamlamaktadır.
İstanbul’un adını taşıyan, yazımında Türkiye’den uzmanların, her görüşten siyasetçinin katkısı olan bu insan hakları sözleşmesinden çekilmek; her gün en az 3 kadının öldürüldüğü ülkemizde kadınları ve kız çocuklarını şiddet karşısında yalnız bırakacaktır. Türkiye’nin kadına karşı şiddetle etkili biçimde mücadele etmekten vazgeçtiği, kadına karşı ayrımcılığı ve şiddeti onayladığı mesajını tüm dünyaya ilan etmek anlamına gelecektir.
Sözleşmede de belirtildiği gibi kadın-erkek eşitliğinin hem kanunlarda hem uygulamada sağlanması kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel unsurdur. Devletin kadın-erkek eşitliğini hayata geçirme yükümlülüğü bulunmasına rağmen; bu konuda (dolayısıyla kadına karşı şiddeti ortadan kaldırmakta) gereken adımlar atılmadığı, tedbirler alınmadığı gibi şimdi de Sözleşmeden çıkılması yönündeki görüşler/temenniler en yetkili kişilerce dile getiriliyor. Bu durum; kadınların eşitlik temelinde yaşama hakkını, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını, vücut bütünlüğünü saldırıya açık hale getiriyor.
Kadına karşı şiddeti görmezden gelen, meşrulaştıran, ortadan kaldırmaya ve engellemeye dair yükümlülüklerini yerine getirmeyen, cezasız bırakan tüm sorumlular için gereğinin yapılmasını; şiddet ve ayrımcılık karşıtı politikaların ve İstanbul Sözleşmesinin acilen hayata geçirilmesini; Sözleşmenin uygulanmasını engelleyen asılsız karalama kampanyalarına son verilmesini; eşit, özgür, onurlu yaşama hakkımı olumsuz etkileyen tüm engellerin ortadan kaldırılması için gereken tüm tedbirin alınmasını talep ederim.
Öte yandan halen bazı illerde kadınların CİMER’e başvurularının sürdüğü bildirildi.

