
Yazar / Ziya Cebeci
Devrimci mücadele yalnızca siyasi bir yönelim değil; aynı zamanda bir ahlaki ve temsiliyet yükümlülüğüdür. Bir devrimci, içinde yer aldığı kurumun ya da hareketin yalnızca bir parçası değil, onun yaşayan yüzüdür. Attığı her adım, söylediği her söz, çevresinde devrimi tanımayanlar için devrimin aynası haline gelir. Bu nedenle devrimci, kişisel yaşamında da kolektifin onurunu taşır.
Marx, Lenin ve Mao; devrimcinin sadece büyük mücadele anlarında değil, gündelik yaşamın her alanında politik ve ahlaki bir sorumluluk taşıdığını savunmuşlardır. Bir devrimcinin nasıl temsil etmesi gerektiği, hangi ilkelere göre yaşaması gerektiği ve tarihten örneklerle bunun pratikte nasıl uygulandığı doğru ele alınmalıdır.
Devrimci Temsiliyet: Söz ve Eylem Tutarlılığı konusunda Lenin şöyle der: “Sözlerimizle değil, davranışlarımızla halkın güvenini kazanırız.”
1930’larda Çin’de Kızıl Ordu, bir köyden geçerken bir asker bir çiftçiden izinsiz bir tütün alır. Durum Mao’ya ulaşır. Mao, askeri derhal cezalandırır ve halka açık bir şekilde özür diler. Bu olayın ardından köylüler orduya olan güvenlerini açıkça ifade eder. Mao, burada sadece bir “tütün” değil, bir ilke ihlali olduğunu söyler: “Küçük ihlaller büyük yıkımlara sebep olur. Halkla bağ, ilkelerde titizlikten geçer.” şeklinde ifade eder.
Gündelik Yaşamda Politik Sorumluluk meselesinde Bir devrimci, gündelik yaşamında “ben özel alanımdayım” diyemez. Çünkü: Her davranışı bir mesaj taşır. Her sözü, kolektifi temsil eder. Her ihmal, halka devrimci kurum hakkında fikir verir.
Söz ve davranışının sonucu düşünülmeden yapılan her hareket, örgütün güvenilirliğini zedeler. Bu yüzden bir devrimci: Toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun davranmalı, alkole, şiddete, çıkar ilişkilerine karşı net durmalı, dürüstlükten ve şeffaflıktan ödün vermemelidir.
Bir sosyalist kurum üyesi, dışarıda bir kavga ortamında uygunsuz bir dille tepki verirse, yalnızca kendi değil, bağlı olduğu örgüt de halk gözünde değer kaybeder.
Devrimci temsiliyet, yalnızca mitinglerde konuşmakla ya da teorik bilgi sunmakla gerçekleşmez. Bir devrimcinin mahallede, işyerinde, aile ortamında, yoldaşlarıyla ilişkilerinde sergilediği dürüstlük, adalet, mütevazılık, eşitlik ve sorumluluk duygusu; onun politik çizgisinin sahadaki karşılığıdır.
Lenin sürgündeyken, bir gün birlikte yaşadığı devrimci arkadaşlarıyla sofra temizliği konusunda bir tartışma yaşanır. Bazı arkadaşları bunu “küçük burjuva işi” olarak görüp yapmaktan kaçınır. Lenin, onların bu tutumunu yozlaşma başlangıcı olarak tanımlar ve der ki: “Kendi çorabını yıkayamayan bir adam, bir ülkeyi nasıl dönüştürecek?”
Bu söz, temsilin sadece kürsüde değil, en gündelik işlerde bile yaşanması gerektiğini gösterir.
Mao Zedong: Disiplinden Gelen Temsil Gücü konusunda; devrimciyi halkın içinden biri olarak tanımlar ama ona aynı zamanda yüksek bir ahlaki standart da yükler: “Parti üyeleri, davranışlarıyla halkı eğitir” der. Mao’nun özellikle Çin Kızıl Ordusu’nda uygulattığı “Üç İlke Sekiz Kural” adlı disiplin kodları bu anlayışın somut göstergesidir. Bu kurallar arasında şunlar bulunur:
Halktan hiçbir şeyi izinsiz almamak, aldığını mutlaka iade etmek, kaba davranmamak, saygılı ve sade yaşamak
Bir devrimci; sadece bireysel bir davranış göstermiş olmaz; davranışı aynı zamanda örgütü içeriden örnek alınacak takdir edilecek şekilde olmalıdır.
Lenin’in dediği gibi: “Bazen hiçbir şey yapmamak, karşı devrim için çok şey yapmak demektir.”
Bir devrimci, yalnızca doğru olanı yapmakla değil; yanlışa karşı durmakla da sorumludur. Çevresinde yolsuzluk, ayrımcılık, hak ihlali gördüğünde sessiz kalan bir devrimci; aslında o suça ortak olur. Mao, parti üyelerinden “yanlışı gördüğünde yoldaşını uyarmasını” istemiştir. Aksi takdirde, partinin içten çürüyeceğini söylemiştir.
Sonuç olarak; devrimci temsil bir anlık değil, sürekli bir sınavdır. Devrimcilik yalnızca eylemde, toplantıda, yazıda değil; bir yürüyüş biçimidir. Konuşma tarzımız, insanlara yaklaşımımız, kriz anındaki tavrımız, günlük yaşamda aldığımız küçük kararlar… Hepsi birlikte devrimci kimliğin parçasıdır.
Mao’nun dediği gibi: “Halk sizin sözlerinize değil, ayak izlerinize bakar.” O yüzden devrimci, attığı her adımın izini bilerek yürümelidir.









