
CHP’de yaşanan “değişim”in gerçek yüzünü deşifre eden bazı emareler daha iyi görülür oldu. Görülüyor ki, yaşanan değişim, beklenenin tersine “geriye doğru değişim” olarak tasavvur etmiş. Haklı olarak, “CHP ne zaman ileriydi ki, değişimi geriye doğru olsun; zira gericilikte gidebileceği daha geri bir nokta yokken, temsil edebileceği başka bir gericilik de yoktur” denilebilir… Ancak, CHP ilericilik-gericilik ikileminde bir “değişim” yaşamasa da, izlediği ittifak politikası, Erdoğan-AKP karşıtlığının merkez gücü olma rolü, örgütsel güçlerindeki oynamalar, parti içi demokrasinin geliştirilmesi iddiaları ve bütün bu süreçlerin adeta mimarı olan Kılıçdaroğlu’nun demokratik yöntemlerle tasfiye edilip CHP’nin yeni genel başkanla yeniden dizayn edilmesi vb. bir anlamda ve kendi içinde bir ‘değişimdi’ denilebilir… Değişim sürecinde “CHP solu”nun nasıl bir yol izleyeceği ve CHP’nin “altılı masa” ittifaklarını sürdürüp sürdürmeyeceği önemli bir soruydu…
CHP’de sınıf dokusu ve buna bağlı ideolojik-siyasi rota değişmedi. CHP hakkında yaptığımız ideolojik-siyasi ve sınıfsal belirlemeler hiçbir kuşkuyu gerektirmeyecek kadar geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla değişim ya da bunun içeriği hakkında ehven bir yaklaşımımız olmadı, olmaz da. Sorun sınıfsal olup, sınıf dokusuna bağlı ideolojik-siyasi karakter sorunudur…
İdeolojik-siyasi sınıf perspektifi açısından bakan bizler için sorun nispeten açık ve anlaşılır olup, bir kafa karışıklığına mahal vermez-veremez de… Ancak, bizzat devrimin tabanı, potansiyeli ve temel kuvveti olan geniş halk kitleleri veya öncüsü olan işçi sınıfı açısından durum bu kadar berrak ve pürüzsüz değildir. İşçi sınıfı ve halk kitlelerinin manipüle edildiği her vesileyle görülen bir gerçektir. İşçi sınıfı örgütlerinden olan sendikalar, “sarı sendikalara” dönüşmüş olsa da, büyük işçi yığınlarını barındıran örgütler olarak ya CHP’nin arka bahçesi ya da iktidarın arka bahçesi durumundadır. Geniş halk kitlelerinin tercihi de esasta iki burjuva blok-klik ekseninde biçimlenmektedir. Bu anlamda devrimin taban kitlesi, temel ve öncü sınıf yığınları bu iki komprador tekelci klik arasında adeta pay edilmiştir. Biri daha fazla nüfuz bulurken, öteki nispeten daha az nüfuz etmektedir, hepsi bu…
CHP’de gençleşme, değişim vb. destekli motivasyon kendi tabanı açısından bir hareketlenmeye vesile olurken, belli sınıf ve halk kesimlerinde önemli oranda iyimser bir hava yarattı; bu durum bir beklentiye sebep yarattı denilebilir. Ve bu değişim, esas olarak halk kitlelerinin manipüle edilerek, CHP etrafında kenetlenmesine basamak edildi-ediliyor. Bu, devrimci sınıf hareketi açısından dikkate alınması gereken bir sorundur. CHP ya da komprador tekelci klikler tarafından manipüle edilen kitleler devrimin tabanıdır. Bu bağlamda CHP’deki değişimin niteliği üzerinde durarak iç yüzünü deşifre etmek, sınıf siyaseti açısından atlanamaz bir görevdir.
“Değişen CHP” nasıl değişti, değişim iddiası nasıl işliyor, neyi gösteriyor? Bunu anlamak için iki örneğe bakmak yeterlidir.
Bir: Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan neden CHP’den ihraç edilmişti? Hatırlanacağı üzere, gerici savaşlardan kaçarak ülkeye gelmiş olan mülteci, ilticacı, sığınmacı veya göçmenlere dönük ırkçı-milliyetçi faşist söylemlerle ve sığınmacıları hedef göstererek linç saldırılarına maruz kalmalarına sebep olan faşist tavrı nedeniyle ve bu açıklamalarında gösterdiği ısrar nedeniyle ihraç edilmişti… CHP’nin merkezi karar ve politikalarına uymamak ikincil bir neden olarak cılız bir etmendi. İhraç edilmesinin sebebi bu ırkçı-faşist açıklama ya da saldırılarıydı.
“Değişen CHP” ne yaptı? Gitti bu milliyetçi, ırkçı-faşist unsuru tekrar geri getirdi! Hem de ilgili organın oy birliğiyle getirdi! Getirmekle ne yapmış oldu? “Aferin Tanju, seni destekliyoruz, senden özür diliyoruz; biz parti olarak senin söylediklerinin, yani ırkçı-faşist açıklamalarının arkasındayız” demiş oldu!.. Burada hemen söyleyelim: CHP’nin komprador tekelci sınıf karakterinde ve bunun bıçkın bir yansıması olan tekçi, ırkçı-faşist paradigma ve siyasetinde vb. zerrece değişmediği, bilakis geriye doğru değişim temelinde bir rotaya girdiği yaşanan gelişmelerden de açığa çıkıyor ki, bu CHP’den pozitif bir değişim ve hiçbir şey beklenemez; beklemek sınıf tavrında kırılmadır…
İki: “Değişen CPH” ve genel başkanı Özgür Özel ne yaptı? CHP’nin HEDEP-Yeşil Sol Parti ile ilişkileri (daha açıkçası Kürt düşmanlığı) nedeniyle CHP’den ısrarla uzak kaçan İYİ Parti’nin, yerel seçimlerde CHP ile iş birliği yapmayacağını açıklamasıyla birlikte, Ö. Özel ne yaptı? Geçmişi bilinmekle birlikte, somut tavrı da Kürt düşmanlığıyla biçimlenen ve MHP’nin yerini almak üzere Erdoğan’la da muhtemel ilişki içinde olan İYİ Parti’yi; “İyi insanların partisi” olarak tarif etmekten geri durmadı-sakınamadı!.. Bu ne anlama gelir? Kürt düşmanı olmasının yanı sıra, eski sicili faşist katliam suçlarıyla dolu olan Akşener ve birçok kadrosunun ırkçı-faşist niteliğine rağmen İyi Parti’nin “iyi insanların partisi” olduğunu söyleyerek onların suçlarını aklamak ve yaptıklarını alkışlamak anlamına gelir!.. İşte “değişen CHP”nin anlamı veya CHP’deki “değişim”in bir gerçekliği de budur…
Bu iki örnek neyi açıklar? CHP’nin komprador tekelci sınıf kliklerinden, milliyetçi, ırkçı-faşist bir parti olduğunu açıklar. Daha azı değil, fazlasıyla ırkçı-milliyetçi, şoven ve faşist ideolojiyle, bu ideoloji ve sınıf dokusuyla birebir örtüştüğünü açıklar. Örtüşmektedir çünkü onun sınıf ve ideolojik-siyasi dokusu, ırkçı-faşist karakteri ve geçmiş katliamları, bu örtüşmenin sağlam temelleridir. Ve CHP’deki “değişimin” niteliğini de açıklar…
CHP’nin “değişim” iddiası bir safsatadır. Halklarımızın ve aydın çevrelerin CHP’den beklentisi bir yanılgıdır. CHP’nin “değişim” zırvasıyla tahkim ettiği manipülasyona izin verilmemelidir. Erdoğan-AKP/MHP iktidarı baş düşmandır. Lakin devrimci halk kitlelerini manipüle ederek faşist düzene entegre eden, bizzat devrimden koparan ve devrimci tabana oturarak yakın tehdit oluşturan bir etkiye sahip bir parti ve sınıf düşmanı bir aktördür aynı zamanda CHP.
“İyi insanların partisi” bu CHP’yi Kürtlerin siyasi partisiyle ilişkileri nedeniyle uyuşmaz görürken, aynı zamanda bu CHP’yi neredeyse komünist algılamaktadır. Bu algı çerçevesinde CHP ile iş birliğini kesin biçimde reddetmektedir. Yani, “iyi insanların partisi” öyle bir dinamik ve öyle bir doku taşıyor ki, CHP’yi bile tehlike gören uçuklukta bir ırkçı-milliyetçilik sergiliyor ve temsil ediyor… CHP ise, ırkçı-milliyetçilik bandındaki yerini çok iyi bildiği için bu “iyi insanların partisi” ile iş birliğinde ısrar ediyor ve bir türlü durumu anlayamıyor, anlamak istemiyor…
Diğer taraftan arpalık gördüğü belediyeleri en azından belli oranda alabileceğine inanıyor, tek başına bu belediyeleri alma düşü güdüyor. Patır-patır yaşanan istifaları da görüp bu düşten uyanmıyor… Fakat bu kadar anlamsızlık bir arada olamaz, dolayısıyla başka bir anlamı olmalı bu anlamsızlığın, bu ısrar ve kör düşün… Ne olabilir bu anlam? Erdoğan-AKP ile muhtemel bir iş birliği ve hatta iş birliğini iktidar ortaklığına taşıyan bir gizli anlaşma içine girmiş olabilir. Malum, Bahçeli miadını doldurdu, dolduracak. İktidar ortaklığından çıkarılması önümüzdeki geleceğin gündemi. Erdoğan, Bahçeli‘nin yerini dolduracak yeni partner arayışını, “iyi insanların partisiyle” tamamlayıp boşluğu doldurabilir. Bahçeli MHP’sinin yerini dolduracak en ideal ortağın “iyi insanların partisi” olduğu her bakımdan aşikâr. Hatta Bahçeli’nin de bu alternatife okey demiş olabileceği de mümkündür…
Kısacası, CHP’nin anlamadığı ya da sınıf dokusuna uygun davranarak ısrar ettiği bu “iyi insanların partisinin”, altılı masadan kalkarak başlattığı ve devam ettirdiği mevcut tavrıyla adeta aleni ettiği Erdoğan’la anlaşma portresi, spekülatif bir kurgu değil, rasyonel gerçeği ifade etmektedir. Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmekten daha az iş görmeyen bu “iyi insanların partisine” hayranlık duymak ancak değişen CHP’nin mahareti olabilir. CHP’ye “kolay gelsin” dedikten sonra, yolumuza bakmalı ve demokratik-devrimci sınıf ittifakını geniş demokratik ittifak olarak gerçekleştirme çalışmalarına tam hız devam etmeliyiz… Bilumum burjuva gerici sınıf klikleri ve siyasi partilerinden ilkeli sınıf tavrıyla kopuş tutarlı devrimci tavırdır. Devrimcilerin burjuva partilerle bir ittifak ve iş birliği siyaseti olamaz. Bu ilkesel bir tutumdur, hiçbir esnekliğe yer bırakmamalıdır. İşçi sınıfı ve halklarımızın saflarına burjuva lekeler bulaştırmamalı, net sınıf tavrını kararlılıkla yükseltmeliyiz. Burjuva gerici sınıflarla ilişki, ittifak ve iş birliği kabul edilemez bir ilke sorunudur…









