Connect with us

Kadın

Kadınların Şafağı: Çin Devrimi- 5

Çin Devrimi bugüne kadar birçok yönüyle tartışılıp, konuşulduğu halde kadın mücadelesi boyutuyla neredeyse hiç konuşulmamış, tartışılmamıştır. Görünmez bir tarihin parçası olmak ya da tarihte hiç konuşulmamak kadınların verdiği mücadelenin sadece bir boyutudur. Tarihi bugünlere getirebilmek ve unutulan kuytuluklardan çıkartılabilmek için yine kadınların çabalarına ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle kadın mücadelesinin tarihini anlamak, deneyimleri görmek, pratiklerini konuşmak ve onlardan faydalanmak için de bu birikimin gün yüzüne çıkartılması önemlidir. Bu yazı dizisi, birazda bu zayıflığın kendi bulunduğumuz yerden aşılmasına yönelik çabanın ve sorumluluğun bir sonucudur.

Geriye Dönüşler ve Sonuç

Sovyet Devrimi’nde olduğu gibi Çin Devriminde de geriye dönüş emareleri ilk olarak kadın kazanımlarına müdahale ile başlamıştır. Bu müdahale kadın mücadelesine dair anlatıların bilinçli biçimde azaltılması ve Çinli kadınların geleneksel rollere zorla entegrasyonunu içermektedir.

Bu bağlamda Çin Devriminin kadınları erkekleştirdiğine dair geliştirilen karşı söylem ile Çinli kadınların anneliklerini ve cinselliklerini unuttuklarına yönelik eleştiriler, kadınları tekrardan eve kapatmanın teorisini oluşturmuştur.

Bu teoriler, ilk olarak kadının çalışma alanına yönelik kamusal döngüye darbe vurmakla başlamıştır. Kadınlara yakıştırılan iyi annelik rolünün, ancak evde kalarak sağlanabileceği yönündeki erkek egemen görüş, bir taraftan kamusal alanlardan dışlanan kadınların ev köleliğine hapsedilme nedenini oluştururken, diğer yandan aynı ideolojik yaklaşım kadınları cinsel bir meta olarak reklam panolarında göstermeyi de ihmal etmemiştir.

Bu iki mesele Çin Devrimi’nin geriye savruluşunun kadın hak ve kazanımları anlamında başlangıcı olmuştur.

Keza bu kapitalist yolcuların iktidarı ele geçirdikten sonra piyasa ekonomisine geçmesi ve kırsaldaki komünleri dağıtması kırsaldaki kadınların kazanımlarının önemli oranda gerilemesine yol açmıştır. Böylelikle kadınlar için komünlerle birlikte yaratılan ve kadını maddi olarak güçlendiren tüm örgütlenmeler tasfiye edilmiştir.

“Kadınların kurtuluşu, en başından itibaren komünist gündemde vurgulanmıştı ve bu anlamda Çin devrimi aynı anda bir kadın devrimiydi ve Çin sosyalizmi bir kadın davasıydı.’’ (J.Kristeva)

ÇKP’nin 1921’de kuruluş manifestosunu ilan ederken temel hedefleri arasına koyduğu kadın-erkek eşitliği mücadelesi, ÇKP’nin kendi tarihi boyunca ele aldığı esas sorunların başında gelir.

ÇKP; cinsler arası eşitlik mücadelesini henüz çok genç bir partiyken, söylem düzeyinden çıkartarak fabrikalardan köylere doğru yaymayı başarmış nadir komünist partilerden biridir.

Kabul etmek gerekir ki genel olarak sınıf mücadelesi tarihi, kadın mücadelesini ihtiyaç duyduğu somut çalışmalardan ve ideolojik yoğunlaşmadan esasta yoksun ele almıştır. Fakat ÇKP çizgisine baktığımızda tüm eksikliklerine rağmen başından itibaren buzu kırma gayreti içinde olduğu anlaşılmakta ve kadın mücadelesi açısından dönüştürücü siyasi bir çizgiyle hareket ettiği görülmektedir.

ÇKP’nin devrim öncesi programatik görüşleri, kurtarılmış bölgelerde uygulamaya koyduğu kararlar ile buralarda cinsiyet eşitliğine dair taleplerin somutla buluşması ÇKP’nin kadın özgürlüğü konusundaki gayretinin bir göstergesidir. Gerek programatik görüşleri ekseninde geliştirdiği düzey ile yakaladığı aşama; gerekse de somut yöneliminin sonucu olarak devrim mücadelesi içinde mobilize olmuş muazzam sayıdaki kadın gerçeğine baktığımızda, ÇKP’nin esasta başarılı olduğunu söylemek mümkündür.

Özellikle devrim sonrası yapılan yasal değişikliklere, özgün basın ve medya aracılığı ile toplumu bilinçlendirme çalışmalarına, kamusal alana teşvik ile cinsiyetçi iş bölümüne yapılan müdahalelere baktığımızda kadın kurtuluş mücadelesine dair somut çaba anlaşılmaktadır. Ve buralarda uzun yıllara dayanan kadın özerk yapıları (Kadın Federasyonu, Kadın Dernekleri vb.) kadın özgürlük mücadelesi açısından güçlendirici bir etkiye sahip olmuştur.

Açıktır ki kadınların bu özerk yapılar aracılığı ile kendi gündemlerini oluşturabilmeleri, ortaya çıkan sorunlara çözüm geliştirebilmeleri, bu gündemleri genel gündemler içine taşıyabilmeleri ve gelen eleştirilere somut dönüşler sunabilmeleri kadın hareketini devrim mücadelesi boyunca ileriye taşımıştır.

Çin toplumuna özgü kimi sorunların akılcı biçimde çözümü, kadın örgütleri ve basın alanındaki kadın çalışmaları ciddi önemdedir.

Örneğin; yüzde doksanın okuma yazma bilmediği Çin’de, kadınları teşvik etmek amaçlı, içeriği sadece resimlerden oluşan dergiler çıkartıp, dağıtması ve film, tiyatro gibi sanatsal aktiviteler aracılığıyla okuma-yazma bilmeyen kadınlara devrimin kadınlar için ne anlama geldiği fikriyatını taşıması özel bir emeğin sonucudur.

Bu nedenle denilebilir ki Çin özgülünde kadın mücadelesi birçok dezavantaja rağmen kadın öncülerin ısrarı ve iradesi ile kadın özerk yapılarının hareket esnekliği sayesinde ileriye taşınmıştır. Yine dönemin komünist kadın kadroları, Maoist kitle çizgisi ile geliştirdiği kabiliyet ve ÇKP’nin kadın-erkek eşitliği arayışının devrimin ikincil meselesi olarak değil, devrimin doğrudan parçası olarak desteklemesi kadın mücadelesinin gelişimine imkân tanımıştır.

Elbette hatırlatmada fayda var ki; Sosyalist Çin’de kadınların özgürleşmesine yönelik tüm politikalar, sadece cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik girişimler olarak anlaşılmamalı, aksine toplumun özgürleşmesine yönelik amaçları da ifade ettiği görülmelidir.

Sınıf mücadelesi ile cins mücadelesinin birbiri ile olan doğrudan bağı, Çin Devrimi boyunca iki mücadele biçiminin birbirini beslemesine ve tek bir kuvvete dönüşebilmesine olanak tanımıştır.

Kısacası kadın mücadelesi toplumsal mücadelenin parçası ve aktif ögesi olabilmiş ve cins mücadelesi kendi özgün meselelerini gözeterek eylem ve irade meşrutiyeti kazanabilmiştir. Bu mücadele süreci boyunca ÇKP’nin çizgisi ile doğrudan örtüşen kadın özgürlük mücadelesi, tabandan örgütlenen milyonlarca kadının ses genişliğinde, esasta taban hareketinin tüm dinamiklerini içinde barındırmıştır. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki Çin Devrimi bir taban örgütlemesidir ve kadınların kurtuluşu söylemi bu örgütlenmenin parçası olarak kendini yaratmıştır. Kurtuluş ideolojisi kadınların mücadele içindeki öznel konumları, liderlikleri ve devrimi örgütleyecek olan yol ve yöntemlerin somut ifadesi olarak biçimlenmiştir.

Değişim amaçlı atılan her adımın toplumun tüm kesimlerine ulaştırılabilmesi Çin Devrimi’nin özgünlüklerinden biridir. Kadın mücadelesinin gelişimine dair alınan kararlarda bu durum özellikle belirginleşir. Her ne kadar Çinli erkekler arasında eski toplumun alışkanlıklarının bir sonucu olarak değişim noktasında kuvvetle direnme refleksi gösterilse de devrim kadınların hak ve özgürlüklerini genişletirken, tüm toplumun sorumluluk almasını bekler. Çünkü cins mücadelesi Çin’de yalnızca kadınları ilgilendiren bir sorun değil, toplumsal bir meseledir.

Bu olumluluk Çin Devrimi’nin politik sorunlarını bir kesimin sorunu olmaktan çıkardığı ve Çin toplumunda yaşayan her bireyin değişim sürecine muhakkak katılımının sağlanmasına dair ısrardır. Devrim süreci boyunca kadın alanına dair kararların hızlıca alınıp uygulamaya geçilmesi ve kadınların devrim ile ilişkilenmesindeki ivedilikli çaba özelde kadın örgütünün varlığı ile alakalıdır. Kadın örgütünün devrim süreci boyunca kadınların yaşadığı çelişkilere çözüm sunma çabası, toplumun değişmesi için geliştirilen politik çalışmalar kadınların devrime katılımını sürekli biçimde arttırmıştır.

Sovyet ve Çin Devrimleri Kadın Mücadelesi Açısından Muazzam Deneyimler İçermektedir!

Elbette Çin Devrimi tüm bu saydığımız olumluluklarına rağmen, kadın mücadelesi alanında eksikliklerin ve olumsuzlukların yer aldığı bir devrimdir de. Örneğin, devrim öncesinde ve Uzun Yürüyüş esnasında kadınların savaş alanlarında yer almayışları- almaları halinde erkek kılığına girerek orduya alınmaları-dolayısıyla da Kızıl Ordu’nun doğrudan bir parçası haline gelmemeleri önemli bir sorundur. Yine devrim sonrasında Halk Kurtuluş Ordusu’nda aktif görevlerde ve ön planda olmayışları önemli bir eksiklikti. Erkek ve kadın arasındaki cinsiyetçi iş bölümünün savaş alanları söz konusu olduğunda da sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Oysa ki Mao’nun kadınların da askeri alanda yer almasını savunduğu görüşleri bilinmektedir. 1964’teki bahar festivali konuşmalarında bu konuda söyledikleri şöyledir:

“Sadece erkek öğrenciler değil, kız öğrenciler de askerlik eğitiminden geçebilirler. Kızıl kadın müfrezeleri kurabiliriz. 16- 17 yaşında kızlar da 6 aydan 1 yıla kadar asker hayatı yaşayabilirler ve 17 yaşında asker olarak görev yapabilirler.”

Keza devrim sonrası birçok alanda farklı biçimlerde dönüştürülmeye çalışılan ev işlerinin, mevcut çabaya rağmen tam anlamıyla dönüştürülememesi ve bu yükün esasta kadınların omzunda kalması evsel köleliğin sosyalist sistem altında da sürmesine neden olmuştur. Ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaşması için açılan ortak mutfaklar, çamaşırhaneler ve kreşler gibi kamuya açık yerler kırsal alanlarda yaygınlaştırılamamış, dolayısıyla da kırsal kesimlerde yaşayan kadınlar bu olanaklardan yeterince faydalanamamışlardır.

Köy komünlerinin oluşturulmasıyla birlikte bu sorun aşılmaya çalışılsa da ev işlerinin yeniden örgütlenmesi büyük oranda başarılamamış ve bu işlerin kadın işi olduğu düşüncesi hâkim olmaya devam etmiştir.

Sovyetlerde olduğu gibi Çin’de de yanlış örgütlenen meselelerden biri de ev içi emeğin kamusal alanlara taşınması için devlet ya da mahalle komünleri tarafından açılan ortak kreşlerin, yemekhanelerin ve çamaşırhanelerin tamamında kadınların çalışıyor olmasıdır.

Ev işlerinin dışarıda ve ücret karşılığında yapılıyor olması kadınlar açısından emeğinin karşılığını alma bakımından olumlu, fakat cinsiyetçi iş bölümünün sosyalist toplumda sürdürülmesi anlamında sorunlu bir yaklaşımdır. Evde ya da kamusal alanda cinsiyetçi iş bölümünün sonlanması, kadınların özgürleşmesi sorunun parçaları arasındadır ve bu ne yazık ki Çin Devrimi pratiğinde ev emeği noktasında aşılamamış bir sorundur.

Ekonomik alandaki eşitsizliklerin özellikle kırsal alanlarda giderilememesi önemli bir başka sorunudur. Kadınların ekonomik bağımsızlığı yönünde ciddi adımlar atılmış olsa da fiziksel gücün iş puanlarını belirlediği çalışma koşulları, kadınların erkeklerden daha düşük ücret almasına yol açmıştı. Eşitsizliklere zemin sunan bu durum kadının erkeğe bağımlılığını koşullamaktaydı.

Kadınların merkezi alanlarda ve liderlik pozisyonlarında yeterince yer almaması devrimin diğer önemli bir sorunudur. Kadınların yerel düzeylerdeki yönetici organlarda temsili ortalama bir oranken, ancak daha merkezi düzeylere çıktıkça bu oran çok sınırlı kalmış, devletin ve partinin merkezinde yalnızca belirli sayıda kadın önder yer almıştır. Bu durum ÇHC’de kadınların karar alma merkezlerinde yetersiz kaldığını göstermekte; dolayısıyla da kadınların ulaşamadığı tüm alanlarda erkek egemen kültürün var olduğu kuvvetle anlaşılmaktadır.

Kadın lehine çıkartılan yasalar, eski geleneklerin ve kültürün yıkılması için yapılan çalışmalar, kadınların kölelik boyunduruğunu kırıp devrime aktif bir biçimde katılması, yeni yaşamın her alanında özneleşmesi ve kendi kurtuluşunu kendi ellerine alması geleneksel aile kurumunu ve erkek egemenliğini aşındıran etkenlerdir. Fakat tüm bunlara rağmen diğer taraftan yukarıda değinilen olumsuzluk ve eksiklikler aile kurumunun geriletilmesini geciktiren faktörlerdir.

Bir diğer sorun ise; Çin Halk Cumhuriyeti’nde eşcinsellik yasal olmasına rağmen, toplumsal anlamda bir ötekileştirme durumu söz konusudur. Ve bu ötekileştirmenin aşılması için özel bir dizi çalışma örgütlemek yerine daha pasif bir konumda kalınmıştır. Eşcinselliğe dair kapsamlı bir çalışmanın olmaması, katı ahlakçı Çin toplumundaki önyargıların ve cinsiyetçi algının sürmesine neden olmuştur. Dolayısıyla da cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri üzerinde resmi olmayan bir ötekileştirmenin olduğunu söylemek gerekmektedir.

Elbette tarihi okurken, bugünün koşulları ile değerlendirme yapmak doğru olmaz. İki ayrı sürecin kendi iç dinamikleri, farklı dış olguları vardır. Eksiklikler ve olumluluklar o günün koşullarına bakılarak analiz edilmelidir. Muhakkak ki Çin Devrimi kendi döneminde kadın özgürleşmesi adına önemli adımlar atmış ve kadınları eski toplumun karanlığından aydınlığa taşımıştır.

Yığınca çabayla, politik faaliyetle, kampanyalarla ve özgün çalışmalarla kadın mücadelesi açısından bir düzey yakalanmış olsa da geleneksel cinsiyetçi yaklaşımların varlığı devam etmiştir. Mao bu nedenle kadınların ancak tam eşitlik ilişkisi yakalayabileceği sistemin Komünizm olduğunu belirtir ve çelişkiler var oldukça mücadelenin süreceğini, devrimin sürdürülmesi gerektiğini söyler:

“Devrim yaparken, demiri tavında dövmek gerekir; bir devrimi diğeri izlemeli ve devrim sürekli olarak ilerlemelidir.”

Sosyalizm deneyimleri, yukarıda da görüldüğü üzere kadın özgürleşmesini temel almış, yönelimlerini ve arayışlarını bu diyalektik birliği sağlayarak oluşturmuştur. Egemenlerin kirli propagandayla yok etmeye çalıştığı, tarihi çarpıtmak suretiyle toplumsal kazanımların bütününe saldırdığı sosyalizmin deneyimlerinden biri olan Çin Devrimi, kadınların bizzat mimarı olduğu bir devrimdir. Ki bu devrim, en dışlanmış kesimlerden kadınları da kapsayan özgürlük arayışı milyonlarca kadın devrimciyi Çin gibi gerici bir toplumda yaratmayı başarabilmiştir.

Toparlarsak; Çin Devrimi bugüne kadar birçok yönüyle tartışılıp, konuşulduğu halde kadın mücadelesi boyutuyla neredeyse hiç konuşulmamış, tartışılmamıştır. Görünmez bir tarihin parçası olmak ya da tarihte hiç konuşulmamak kadınların verdiği mücadelenin sadece bir boyutudur. Tarihi bugünlere getirebilmek ve unutulan kuytuluklardan çıkartılabilmek için yine kadınların çabalarına ihtiyaç olacaktır. Bu nedenle kadın mücadelesinin tarihini anlamak, deneyimleri görmek, pratiklerini konuşmak ve onlardan faydalanmak için de bu birikimin gün yüzüne çıkartılması önemlidir. Bu broşür, birazda bu zayıflığın kendi bulunduğumuz yerden aşılmasına yönelik çabanın ve sorumluluğun bir sonucudur.

Buradan kendimize çıkartacağımız pay; kadınlar yarın devrimi sırtladıklarında ve devrimin görevlerine talip olduklarında sıfırdan başlamak zorunda kalmayacaklardır. Çünkü karşımızda eksiğiyle fazlasıyla iki büyük sosyalist devlet pratiği ve buna bağlı olarak kadın kurtuluş mücadelesinin azımsanmayacak derecedeki politik birikimi durmaktadır.

Bitti…

Yararlanılan Kaynaklar

  • Sheila Rowbotham, Kadınlar, Direniş ve Devrim
  • Anja Meulenbelt, Feminizm ve Sosyalizm
  • Simone De Beauvoir, The Long March,
  • Simone De Beauvoir- Ben Bir Feministim
  • Devrimci Araştırmalar Grubu(ABD), Çin Kültür Devrimi
  • Gender Dynamics, Feminist Activism and Socail Transformation in China, Xin Huang
  • E.Croll, Feminism and Socialism in China
  • Janet Goldwasser- Stuart Dowty, Kzıl Çinde Kadınlar Göğün Yarısı
  • M.Antonietta Macciocchi, Çin Deyince
  • Mao Zedung, Seçme Eserler
  • Edgar Snow, Çin Üzerinde Kızıl Yıldız
  • Han Suyın, Sabah Tufanı
  • Wang Zheng, Creating a Socialist Feminis Cultural Front: Women of China
  • Gao- Dongping Han- Hao Qi, Sosyalist Çini Hatırlamak
  • Wang Zheng… Womens Studies Research in Contemporary China
  • Yang Chih—Hua, “Days I Cant Fırget” Women in China
  • Lin Chun, The Transformation of Chinese Socialims



Haziran 2025
PSÇPCCP
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30 

More in Kadın