
Yapay nesnellik üretiminin girdabına kendisini kaptıran devrimci politik kesimlerin kapsamının her geçen gün çoğaldığı bir dönemden geçmekteyiz. Tümelden koparılmış tekil bilgi partiküllerinin ve nesnesi olmayan gerçeklik algısının kör kütük sarhoş ettiği küçük burjuva devrimciliğine gerçek dünyanın yasalarını gösteren ayna tutmakta kararlı olmalıyız.
İmajın, devrimci siyasetin yerini almaya başladığı günümüzde “Pratik” olgusu yapmaktan çok yapıyormuş gibi davranmaya doğru evrilmektedir. Kurgulanmış imaj etrafında kendisini önemli oranda dönüştüren siyaset gerçekliği devrimcileri tarihte hiç olmadığı kadar halktan koparmıştır. Göstergeler, kodlar ve simgeler üzerinden ortaya çıkan sentetik bir politik kültür ortamında gerçek ile hayal olanın ayrımına varmak kolay olamamaktadır. Böylesine yapısal bir dönüşüme uğrayan örgütsel ortam, devrimcilik üretmekten çok, tüketim toplumunun ürünlerini üreten ve tüketen bir mekân konumuna doğru evrilmektedir. Böylesi bir politik ortamda sağlıklı bir örgütsel bağlılıktan bahsedilemeyeceği gibi, bilimsel teorik bir gelişimden de bahsedilemez. Biz komünistlere göre nesnelliğin bilgisi yöntem olarak tümele doğru yaklaştıkça gerçek rengini belli etmektedir. Ama bütünlüklü bir bilinçten mahrum kalan kesimlerin bir olguyu tümel ile olan ilişkisi bağlamında kavramasına dair büyük zorluklar vardır.
Günümüzde bilim ve teknolojinin Marksizmi aşıp olumsuzladığı yönündeki sapma ana akım görüşler böyle bir olguculuk anlayışından beslenmektedir. Bu kesimler bütün eylem ve kavramsal olguları bir kapitalist uzman gibi bütünlüğünden koparıp yeniden üreterek aslında kapitalizmi yeniden üretirler. Burjuva ekonomik iş bölümünden doğan uzmanlık gerektiren mesleklere hayranlığını gizlememelerinin nedeni buralardan ileri geliyor. Yani gövdeleri ve övünmekle bitiremedikleri eski devrimci anılarıyla komünist örgütlerin saflarındadırlar ama yaptıkları birçok iş burjuvazinin hanesine yazılmaktadır. Tarihsel materyalizm bunlar için sadece bir tabeladan ibarettir. Devrimci saflarda burjuvazinin gerçek egemenliğine dokunan politikalardan kaçınmanın gerçek mimarları genelde bu kesimlerdir.
Mesela, Marks’dan bahsederlerken bile sadece tarihte kendisini gerçekleştirmiş ansiklopedik bir kişilikten bahsederek gerçeği sürekli tümel yöntemle tarif etmekten kaçınırlar. Bu kesimlere göre köylülüğün çözülmeye başladığı toplumlarda Maoizm de çözülmeye ve tarihin tozlu raflarındaki yerini almaya başlar. Böylece Maoizm bilimsel komünizmin parlak bir yeni aşaması değil, köylü toplumlarında devrim ve devlet ya da demokrasi sorununu çözen ve böylece varlığı pre-kapitalist kalıntıların varlığına indirgenen çağın gerisinde kalmış ideolojik bir doktrin olarak görülmektedir. Ayrıyeten proletaryanın güvenlik ve savunma ihtiyaçlarının hiçbir zaman çözülemeyeceğini savunan günümüzdeki bazı ideolojik dönekler, proletarya partilerine kapitalist sistemin birer tamircisi olunması gerektiğini telkin etmektedirler. Marksizmin-Leninizmin-Maoizmin ve dolayısıyla Kaypakkayacı proleter devrimciliğin günümüzde artık modasının geçtiği yönündeki akıl dışı inanışlar içinde çırpınan bir küçük burjuva dünyası var artık. Devrimci safları önemli oranda etkileyen bu burjuva salgın, utangaç olmaktan gittikçe hoyrat bir karaktere doğru evrilmektedir. Burjuvazinin belirlediği gündemin esiri olmuş ve bunu entelektüel olmak veya zamanın ruhuna ayak uydurmak olarak algılayan küçük burjuva devrimcileri, işgal ettikleri işçi sınıfının kamu alanlarının ideolojik içeriğini boşaltmaktadırlar. Tekil olguların bütüncül bir tarih metodolojisinden mahrum yorumlanışı emekçi sınıfların bilincinde tahribatlar yarattığını görmemiz gerekiyor.
Zamanın postmodern ruhuna uygun olarak tekil olana ilgi göstermek, bir yerde kapitalist iş bölümünden doğan uzmanlığın yarattığı köleliği kabul etmek anlamına geliyor. Çünkü iş bölümünden doğan uzmanlık aslında kapitalist köleciliği üreten başlıca maddi toplumsal halkadır. Marks bu durumu daha çok fabrika üretimi içinde işçinin bu mekaniğin küçük bir dişlisi haline gelmesi şeklinde tarif etti. Zaten ilkel komünlerde yaşanan ekonomik sapmadan sonra ortaya çıkan toplumsal iş bölümünün sınıfları ve giderek bu yapıyı denetleyen devleti ortaya çıkardığını Engels ile birlikte çözümlemişti. Her ne kadar kafa ve kol emeği arasındaki ayrılık ilkesi ilk olarak bu komünist ustalar tarafından tahlil edilmiş olsa da, bilginin sermayeye dönüştüğü bu son yüzyılda uzmanlığın sınırları oldukça genişlemiş ve atomlarına kadar bölünmüştür. Günümüzde artık kafa emeği dediğimiz zaman sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan fabrika iş bölümünden fazlasını anlamamız gerekiyor. Ülkemizde doksanlı yıllardaki küçük burjuvazinin günümüzdeki küçük burjuvaziden daha devrimci bir bilince sahip olmasının sınıfsal bir sebebi de budur. Hücrelerine kadar uzmanlık gerektiren mesleklerin ortaya çıkması durumu, küçük burjuvazinin ideolojik anlamda büyük burjuvazi tarafından yönlendirilmesine daha fazla imkân vermiştir.
Proleter devrimci hareketin yerel ve uluslararası politik güç denklemdeki yeri bu durumun çevresel nedenleri arasında sayılmalıdır. Eğer Gorki’nin yüz yıl önce eleştirisini yapmış olduğu küçük burjuva devrimciliğine günümüzün bahsettiğimiz bu koşullarında bir katkı yapmak gerekseydi, bu hiç kuşkusuz; “Küçük burjuva devrimciler, postmodernizme kayıtsız şartsız ve hatta güle oynaya teslim olan biricik toplumsal kesimdir.” önermesi olurdu. Bunun nedeni; teknolojik, akademik, sosyal hizmet, askeri ve bilgi gibi benzeri alanlarda hücrelerine kadar ayrışan ekonomik iş bölümünün yarattığı parçalı bilinçtir. Bu parçalanma hali günümüzde dilsel bir dönüşüme yol açtığı gibi, edebiyatı ve sanatı da etkilemeye devam etmektedir. Günümüzde felsefenin önemsizleşmesinin ve hatta felsefesiz bir siyaset tarzının ortaya çıkmasının başlıca maddi sebeplerinin buralardan ileri geldiğini belirtmek gerekiyor.
Bugün artık halklar için siyaset, kendisi için bir toplumsal amaca bağlanmaktan çok, sadece güncel olanın amaçsız yorumu için vardır dersek sanırız abartmış olmayız. Yani artık dijitalleşen iletişim teknolojilerinin belirlenimindeki güncel haberlerin sınıfsız yorumuna dayanan bir toplumsal ortam var. Biz bu duruma; siyasetin kapitalist iş bölümüne maruz kalarak meslekleşmesi hali de diyebiliriz. Klavye başındaki işsiz, güçsüz kesimlerin bile bu yeni mesleki ruha içtenlikle ayak uydurdukları gözlemlenmektedir. Durum öyle bir haldedir ki, gerçek hayatta hiçbir mesleği olmayanlar bile dijital ortamda kendilerini bir gazete, televizyon ya da bir politik parti gibi görmektedirler.
Peki devrimci ortamda durum nasıldır? Devrimciler bu toplumsal değişimlerden muaftır diyebilir miyiz? Devrimci hareketin örgütsel kitle aygıtlarının esas sosyal bileşenleri için bunu dememiz biraz zor görünüyor. “Görünen köy kılavuz istemez.” diye bir deyim var. Sosyalist mücadele örgütlerinin küçümsenmeyecek bir sosyal bileşeninin gerçek hayatta siyaset yapmak yerine sanal platformları tercih ettiğini gözlemliyoruz. Bunu da genelde mesleki, yeni trende yapay gerçeklik yoluyla bağlanmak şeklinde ele almaktadırlar. Yani iletişim teknolojisini halkın politikleşmiş kesimlerini bilinçlendirmenin bir aracına çevirmekten uzak bir tutumdan bahsedebiliriz. Bu nedenle örneğin küçük burjuva devrimcileri; burjuva seçimlerinden bahsederken bir devrim bağlantısını kurmaktan özenle kaçınırlar. Başka bir deyimle; politika yaparken politikanın sınıfsal niteliğini ortaya seren belirgin bir ideoloji tanımından kaçınırlar…
Günümüzde dünyada hızlı bir şekilde değişen politik güç dengelerinin yorumları da esasta bu minvalde ilerlemektedir. Son günlerde diplomatik olarak güncellenen Kürt ulusal problemi özgülünde devrimci hareket içerisinde bir bocalama ve kafa karışıklığı yaşandığını görüyoruz. Bu daha çok kendisini oportünizm ve kuyrukçuluk olarak ifade etmektedir. Politik hareketimiz “Sınıf Teorisi” özgülünde, tarihsel ontolojisinden kaynaklanan nedenlerle, Ortadoğu’da yaşanan bu alt üst oluşların tehlikelerine karşı ileri insanlığı uyardı. Bu tutum, yaşanan olağanüstü bu süreçte, Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketi içerisinde yukarıya doğru yükseltilen bir el niteliğindeydi. Tabii ki bu ileri ön görülü tutumların geliştirilerek örgütsel hayata yansıması gerekiyor. Ama sahada buna engel olan bazı yapısal sorunların varlığını hala devam ettirdiğini de kabul etmek gerekiyor. Bu geleneksel sorunlar üzerinde tarihsel materyalist bir yöntemle yoğunlaşmadan ve bunları esas olarak aşmaya başlamadan teori ile pratik arasında bir uyum gözlemlenmesi süreci gecikmeye devam edecektir. Çünkü gerçeğin doğasından hayaletleri kovan proleter bir siyasetin yeterince devrimcileşmiş bir örgütle mümkün olacağını biliyoruz.

