
Kapitalist toplumda sermayenin kurduğu düzen hüküm sürmektedir. Eğitim, ezilen cinsel kimlikler, işçiler, gençler, doğa tümüyle sermayenin çıkarları için şekillendirilmeye, geleceksizleştirilmeye ve talan edilmeye çalışılmaktadır. Soluduğumuz havadan, hayalini kurduğumuz geleceğimizden tutalım da kılık kıyafetimize kadar yaşamın her alanında burjuva gerici sistemin dayatmalarıyla karşı karşıyayız. Yoksulluğun derinleşmeyi geçtiği artık geri dönüşü olmayan yola girdiği, eğitimin açık şekilde gericileştirildiği, bilimin ayaklar altına alındığı koyu bir faşizm dönemini yaşamaktayız. Öyle ki gerek Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında milyonlarca insanın oylarıyla seçtiği Kürt milletvekilleri, belediye başkanları bir gecede çıkarılan fezlekelerle, kayyım talimatlarıyla hapishanelere atılmakta halkın seçme ve seçilme hakkı-özgürlüğü dahi zincire vurulmaktadır. Aynı şey bugün Kürtlere-Kürt olanlara değil AKP-MHP faşist iktidarının rakip olarak gördüğü burjuvazinin bir diğer kliğine karşı uygulanmaktadır.
Devrimci-yurtsever demokratik hareketleri bir şekilde zayıflatan, ilerici-yurtsever belediyelere kayyım atayarak baskı altına alan faşizm bugün kendi sınıfından olan muhalefete karşıda tedbir almaktadır. Tüm bunlar göstermiştir ki, burjuva-faşist düzen kendi yasalarını keyfi bir şekilde yok saymakta, kendi sınıfından olan kliklere karşı da benzer taktiklere-saldırılara başvurmaktadır. Bunu fırsata çeviren CHP-Kemalist kliği ise kitleleri kendi çıkarları için kazanmaya, Erdoğan karşıtlığı üzerinden kitleleri örgütlemeye çalışmaktadır. Fakat günümüzde burjuva gerici devlet ve onun düzen partileri gittikçe teşhir olmakta, halk kitleleri ve gençlik farklı bir yol arayışına girmektedir.
19 Mart sürecinden sonra da var olan sistem içi sınırları zorlayan gençliğin dinamik gücüde buna örnektir. Eylemlerin ilk gününde üniversitelerden, liselerden çıkan gençliğin ilk hedefi Saraçhane olmuştur. Daha sonrası günlerde ise semtlerden meydanlara taşan gençlik hareketi bugün işçi grevleriyle dayanışma eylemlerini gerçekleştirmektedir. Eylemlerde barikatların yıkılması var olan korku duvarlarının da yıkılması anlamını taşımaktadır. Geleceksizlik, yoksulluk cenderesinde sıkışan coğrafyamız gençliği talepleriyle birlikte sokağa çıkarak burjuva-faşist düzene baş kaldırmıştır. Uzun zamandır süregelen sessizliğin gençlik tarafından bu şekilde yırtılması önemli bir yerde durmaktadır. Unutulmamalı ki, gençlik İmamoğlu’nun belediye başkanlığından alınması, diplomasının iptali ve Silivri’ye gönderilmesi münasebetiyle sokağa çıkıp polis barikatlarını yıkmamıştır, bu olay yalnızca sabırları taşıran son olay olmuştur. Gençlik eylemlerine dönüp baktığımızda talepler seçme seçilme hakkı gibi geri bir yerde durmamaktadır. Gençliğin talepleri yoksulluğa, geleceksizliğe, yolsuzluğa, tek adam diktatörlüğüne, bir bütün zehirli bir bataklığa dönüşmüş olan burjuva-faşist düzene karşı baş kaldırıyı işaret etmektedir.
Ne yapmalı?
İlk olarak sokakları dolduran kitlelerin talepleriyle birleşmeli, örgütlü bir güç olarak kitlelerle buluşmalıyız. Gençlik önemli devrimci potansiyeller taşımaktadır. Bunları lise eylemlerinde, üniversite boykotlarında gördük. Örgütlü hareket edebilme yeteneğini kendi içinde barındıran gençlik politik bir hedefe yönelmediği, diğer mücadeleci güçlerle (işçi, kadın, LGBTİ+) birleşmediği sürece dağınık bir güç olarak kalacaktır.
Eylemler sürecinde de fark ettik ki politik olduğu kadar apolitik olan, siyaseten gericilerden etkilenmiş olan büyük bir kesim de bulunmaktadır-içinde barındırmaktadır. Bu kesim yanlızlaştırılmak/dıştalanmak yerine eleştiri ve dönüşüme tabii tutulmalıdır, kazanma hedefiyle ilişki kurulmalıdır. Lakin eylem anında ortaya çıkan cinsiyetçi, ırkçı söylemlere karşı açıktan tavır alınmalıdır. Ancak her zaman yapıcı ve kazanıcı olunmalıdır. Eylemlerde gözlemler yapmalıyız, ajitasyon propaganda araçlarını mümkün olduğunca çoğaltarak gençliğin, öğrencilerin taleplerini dile getirmeliyiz. Pratikte öncü rol oynayarak faşizmin tüm baskı araçlarına karşı direnişçi duruşu sergilemeliyiz. Somut taleplerin açığa çıkarılıp örgütlenme alanlarının tespit edilmesiyle kitleye daha yakından dokunmak, sorunlarının sebebini, sistemin gerçek yüzünü anlatmaktan, devrimin propagandasını yapmaktan geri durmamalıyız.
Hareketimizin örgütlenme amaç ve ilkeleri doğrultusunda Maoist kitle çizgisi izlenerek kitlelerden öğrenmeli ve onlarla birleşerek onlara önderlik etmeliyiz. Kitlelerin taleplerinden öğrenmeyen, kitlelerin içinde bulunduğu koşulları tanımayan, kitleler içerisinde mücadele edip yaşamayan hiçbir devrimci önderlik etme hakkına da sahip değildir.
Gençliğin içinde bulunduğu zorlu koşulları, düşman bellediğinin karşısındaki duruşunu gözlemlemek, var olan potansiyeli daha da yükseltmekte önemli bir noktayı işgal etmektedir. Halk kitlelerinin kahramanlıkları, kitlelerin içinde bulunduğu koşullardan, çelişkilerden açığa çıkar. Halkın sorunlarını bilmeden doğru bir ajitasyon – propaganda faaliyeti yürütemez, isabetli örgütlenme araçlarını da belirleyemeyiz.
Gençliğin dayanışma ruhu yükseltilmelidir. Ortak hareket etme kabiliyeti, eylem birlikleri, faşizme karşı ortak platformlar oluşturulmalıdır. Çalışmalar dönemsel olmaktan çıkarak, üniversitelerde, liselerde, semtlerde sürdürülmeli ve eylemsellik diri tutulmalıdır. 68 ruhunu yaratmak hepimizin isteğidir, fakat bunu yaratmak için halkın haklı ve meşru talepleriyle buluşup birleşmek, mücadelesinde gençliğin rol almasıyla olanaklıdır. Anti emperyalist-anti siyonist mücadeleler, emek mücadeleleri, kadın ve LGBTİ+ mücadeleleri bir bütün olarak ele alınmalıdır. Filistin’de uygulanan barbar katliama karşı dünyanın dört bir yanında en güçlü eylemselliği gençlik nasıl ortaya koymuşsa faşizme karşı da coğrafyamız gençliği aynı düzeyi yakalamalıdır. Kürt ulusuna uygulanan baskı ve zulüm, Gazze’de ki katliam, kadın kırımı, emek mücadelesi gibi dönemin öne çıkan hareketlerinde gençlik en diri güç olmuştur. Bunu devam ettirmek, sürekliliği sağlanmış çalışma tarzını kazanmak elzemdir.
Sermaye düzenine karşı işçi, gençlik el ele genel greve
“Sermaye, vampir gibi canlı emeği emerek hayatta kalan ve ne kadar fazla canlı emek emerse o kadar uzun yaşayan ölü emektir” Karl Marx
İşçi sınıfı da gençlikte sermayenin varlığı noktasında önemli bir yere sahiptir. İşçiler günümüzün ucuz emek gücü ve artı-değeri üretendir, gençlik ise bir önceki kuşaktan bunu devralarak sermayenin denetimi altına girer. Daha küçücük yaşta, sermayenin gelecek planlarına göre hayatlarımız şekillendirilir. Alacağımız eğitim, seçeceğimiz yaşam tarzı sermaye tarafından sınırlara hapsedilmiştir. Eğitim de tam bu noktada muhasebe edilmek zorundadır. Kapitalist ülkelerde eğitim sistemi, toplumsal kesimlere (alt, orta ve yukarı gelire sahip, kadın, genç, göçmen vs.) sunulan meslekler sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Sanayi işçisi, bürokrat, memur yani sistemin neye ihtiyacı varsa eğitim alanında ona yoğunlaşacaktır. Ülkemizde mezun olduktan sonra bu kadar işsizlik sorunu olmasının temel sebebi de buradan kaynaklanır. Burjuvazi, mezun olanlardan ihtiyacı kadarını alır ve gerisini yoksulluğa ve işsizliğe mahkûm eder. Ve çalışan kesimlere karşı tehdit unsuru olarak sürekli işsizliği besler. İster doktor ister mühendis olarak okulu bitirelim sonuç itibariyle var olan sistemin açtığı kanallara muhtaç konumda olacağız. Eğitiminde, mesleki tercihinde özgür koşullarda, toplumsal ihtiyaçlar temel alınarak örgütlenmesinin de tek yolu sosyalist sistemdir. Kapitalist sistemde ekonomik istikrar olmadığı gibi akademik-mesleki istikrarda olmayacaktır.
Gençliğin bugünlerde attığı “işçi gençlik el ele genel greve” sloganı sürece uygun olduğu gibi oldukça devrimci bir slogan olmuştur. Sömürü çarkında sıkışmışlığı ile işçi sınıfı ve öğrenci gençlik “kader birliği” içindedir. Her iki kesim de sermayeye karşı mücadelede birleşmektedir, kapitalist düzenin yok olmasında çıkar ortaklığına sahiptirler. En önemlisi de proletaryanın önderlik ettiği sosyalist devrim gençliğin çelişkilerini çözecek, taleplerini karşılayacaktır. Bundan kaynaklı gençliğin talepleri ve eylemleri sınıf mücadelesiyle birleşmeli, grevler ve gençlik eylemleri birleştirilerek sistem karşıtı eyleme yönelinmelidir. Gençlik kendi çelişkilerine sıkışıp kalmadan halkın ekonomik-sosyal mücadeleleriyle birleşerek güçlü bir eylem çizgisi benimsemelidir. Üniversitelerde forumlarda, boykotlarda, sokaklarda olduğu gibi işçi grevlerinde de aynı mücadeleci duruşu sergilemelidir. Kapitalist sisteme, burjuva gerici devlete ve onun faşist baskılarına karşı ülkemiz tarihi gençliğin kahraman duruşuyla büyük bir tecrübeye sahiptir. Bugünde gerek sokaklarda gerekse işçi hareketinde gençliğin kendi dinamik gücünü göstermesi, çevre, emek, kadın ve LGBTİ+ eylemlerinin ve eylem alanlarının düzenli katılımcısı, güç katan dinamosu olarak konumlanmalıdır.
1 Mayıs yaklaşırken reformist ve işbirlikçi sendikaların izlemiş olduğu siyasete, faşizmin 1 Mayıs alanı Taksim meydanını engellemesine, yollara, meydanlara kurulan polis barikatlarına karşı gençlik işçi sınıfıyla kol kola faşizme karşı direnişte rol alarak 1 Mayıs’ı özüne uygun olarak direniş gününe çevirmelidir. 1 Mayıs kutlamalarında kendi talepleriyle alanlarda olmalıdır. Bu sene 1 Mayıs için en belirleyici konu kitlelerin militan eylemleriyle olan bağıdır. Bu süreçte direnişçi gençlik kitlelerinin, işçi sınıfının cüretli duruşunun gerisine düşmeden 1 Mayıs alanlarında direnişi ve mücadeleyi yükseltmeliyiz. Sarı sendikaların “daha geniş kitlelerle kutlanmalıdır” görüşlerinin aksine yükselen mücadeleyi geri çeken değil, gelişen mücadeleyi var olan devrimci-ilerici dinamiklerle daha ileriye taşımak hedeflenmelidir. Birleşik devrimci gençlik mücadelesiyle ve mücadeleci işçilerle, diğer toplumsal kesimlerle birlikte tüm yasakların zorlanması, polis barikatlarının yıkılması var olan harekete güç katacak, mücadeleyi genişletecektir.
Coğrafyamız işçi sınıfı her gün yeni grevler örgütleyerek 1 Mayıs’a daha güçlü girmektedir, o halde biz gençler de buna göre kendimizi yeniden yeniden örgütlemeli, 1 Mayıs’a daha güçlü girmeli, duruşumuzu ve konumlanmamızı bunları esas alarak gerçekleştirmeliyiz. Ve 1 Mayıs’ı kazanmalıyız.

