Connect with us

Makale

Zeynep Hayır yazdı | Katar’dan Suriye’ye: İnançlar Uğruna Öldürülenlerin Hikayesi

Katar halkının 1200’lerde yaşadığı vahşetle, bugün Suriye’deki Alevilerin yaşadıkları arasında bir benzerlik bulunmaktadır. Hem Katarlar hem de Aleviler, inançlarının egemen güçler tarafından tek kabul edilmemesi, sadece farklı bakış açıları nedeniyle öldürülmüş, yok edilmişlerdir.

Yazan: Zeynep Hayır

Bugün zamanda bir yolculuk yapalım. İnsanlık, tarih boyunca farklı inançlar uğruna büyük acılar yaşamıştır. Şimdi 1200’ler Fransa’sındayız. İnançlarını farklı bir biçimde yorumladıkları için hedef haline gelen bir halkı, sonra da bugünün Suriye’sinde yaşanan şiddete maruz bırakılan Alevileri ele alacağız ve bu iki halkın, iki toplumun birbirine benzer trajik hikayelerini anlatacağım. İkisi de kendi dünyasında özgür, barışçıl ve eşitlikçi bir yaşam arzusuyla var olmaya çalışırken, egemen güçlerin zulmüyle yok edilmiş ve bugün yok edilmeye çalışılıyor.

İlk olarak, 1200’lü yılların Fransa’sına gidelim. Fransa’nın güneyinde, özellikle Albi bölgesinde yaşayan Katar halkı, Katolik inancına sahip olmalarına rağmen, Hristiyanlık anlayışını tamamen farklı bir şekilde yorumluyorlardı. Onlar için Hristiyanlık, egemen Katolik Kilisesi’nin öğretilerinden çok daha derin, daha özgürlükçü, daha eşitlikçi bir inanç biçimiydi. Kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir toplum yaratmışlardı. Ancak bu özgürlükçü anlayış, onları sadece inançlarıyla değil, yaşam biçimleriyle de bir tehdit haline getirmişti. Katolik Kilisesi ve Orta Çağ Avrupası, bu farklı yorumu kabul etmedi. Kadınların özgürlükleri, dini ritüellerde erkeklerle, toplumda eşit bir statüye sahip olmaları, bu toplumun en büyük suçuydu.

Katarlar, bu sebeplerden ötürü vahşi bir şiddetle yok edilmeye çalışıldı. 1200’lü yıllarda, Katolik Kilisesi tarafından düzenlenen “Cadı Avı” hareketi, Katar halkının üzerine bir karabasan gibi çökmüştü. Kadınlar ve erkekler sadece inançları farklı olduğu için değil, toplumsal eşitlik anlayışları yüzünden de acımasızca öldürülüyordu. Korkunç işkencelere maruz kalıyor, yakılıyor ve katlediliyordu. Kilisenin egemenliği altındaki Avrupa, hiçbir farklılığa tahammül edemiyor, sadece inanç değil, insanların düşünme biçimleri de bir suç olarak kabul ediliyordu.

Ve şimdi, 2025’e geliyoruz. Suriye’ye, özellikle de Nusayri-Alevi halkına…

Suriye’de de tıpkı Katarlar gibi, inançları farklı yorumlayan bir topluluk var. Bu topluluk, İslam inancına dahil olsalar da İslam’ın geleneksel Sünni anlayışından farklı bir şekilde inançlarını yaşamaktadırlar. İşte Fransa’nın Katar halkı gibi kendi yollarından yürüyen Nusayri Alevileri de bugün bu farklılıklarından ötürü bir kez daha Suriye’deki cihatçı, gerici, şeriatçı güçlerin hedefi haline gelmişlerdir. Tıpkı Katar halkının yaşadığı gibi, Suriye’de de Aleviler, sadece inançları yüzünden zulme uğramışlardır.

Suriye’deki Alevi halkı, egemen güçlerin baskısına uğramış, tarih boyunca defalarca katliama uğramıştır. 1970’lerden bugüne, Suriye’nin kuzeyinde ve çeşitli bölgelerinde, Aleviler sadece kendi inançlarını yaşadıkları için, kendi toplumsal değerleri doğrultusunda bir hayat kurdukları için dışlanmış, tehdit altına alınmış ve çoğu zaman hedef haline getirilmiştir.

Katar halkının 1200’lerde yaşadığı vahşetle, bugün Suriye’deki Alevilerin yaşadıkları arasında bir benzerlik bulunmaktadır. Hem Katarlar hem de Aleviler, inançlarının egemen güçler tarafından tek kabul edilmemesi, sadece farklı bakış açıları nedeniyle öldürülmüş, yok edilmişlerdir. Toplumsal eşitlik ve özgürlük arayışı, hoşgörü ve hümanist yapıları onları daha da tehlikeli hale getirmiş ve her zaman şiddetle cezalandırılmıştır.

Bu satırları karalamamın amacı, tarihte acıların izlerini sürmek değil, aynı gericiliğin bugün de yaşandığını, Suriye’de olduğu gibi inançları uğruna katliam görenlerin gerçekliğinde göstermektir. Tarih, bu örnekle bize hem geçmişin karanlık hem de günümüzün kanlı hikayelerinin bir kesişim noktası olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki, inançların farklı yorumlanması, her zaman büyük acılarla sonuçlanmıştır. Bu acılar yalnızca Katar halkınınkiyle başlamaması gibi, günümüzdeki Alevi toplumu gibi inançlarını özgürce yaşamak isteyen halkların acılarıyla da sınırlı değil.

Dünya, her şeyi kendisinin olması amacında, doymak bilmez kapitalist mülkiyet egemenliğinde kaldıkça, o her şeyi kendi hedefleriyle ölçüye vurmaya, kendine biat etmeyeni biat ettirmeye, benzemeyeni benzetene kadar zulmetmeye, kan akıtmaya, farlılıkları tekleştirmeye devam edecek. Böyle olduğu içindir ki aradan yüzyıllar geçse de zulmün rengi de gölgesi de aynı olmaktadır. Bu zamana rağmen egemen baskın inanç anlayışının ve egemen baskın sistemlerin farklı olana nasılda yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen aynı davrandığı bilinci ile insan olmak ve karşı çıkmak elzemdir. Çünkü her inanç, her düşünce farklı yorumlandığında, halen egemen güçlerin zulmüne uğrayabilmektedir.

“İnançlar uğruna öldürmek, insanlığın en büyük suçudur. Bir halkın özgürlüğü, her zaman hepimizin özgürlüğüdür.”



Mart 2025
PSÇPCCP
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31 

More in Makale