
Öcalan’ın mektubunun ÖZÜ nedir? Devlet baskısı ve diktesinden mütevellit tüm o infial uyandıran ögelerinden arındırarak ele alırsak, mektubun Öcalan’a ait olan özü nedir? 40 yıldır sürdürülen silahlı mücadelenin artık somut bir gelişmeye yol açmadığı, kendisini tekrarladığı, anlam kaybına uğradığı, miadını doldurduğu, bundan dolayı bu mücadele biçiminin ve aracının ortadan kaldırılarak yerini barışçıl ve demokratik biçim ve araçlara terk etmesidir. Akıl sağlığım herhangi bir fingirdemeye meyledip yerinden oynamadıysa, mektubun özü budur.
Öcalan, değişimi ve kitle ruhunu şaşırtıcı, sezgisel bir yetiyle kavrayan ve oldukça riskli kararlar alan modern ve zeki bir liderdir. 40 yıllık silahlı mücadelenin güçlü bir milli ve demokratik uyanışa yol açtığını, bunun sadece Kuzey Kürdistan’ı ve Türkiye’yi değil, Orta Doğu‘yu da etkilediğini, ileri dünyanın sağırlaşan dikkatini celbettiğini biliyor. Öcalan, kırk yılda ortaya çıkan, berraklaşan milli bir bilinçle, zinde kitlesel örgütlerle, kültür ve dil gücüyle baş başa bırakıyor devleti. Ve şunu diyor halka: Kırk yıllık mücadele sizinle var oldu, sizi biçimlendirdi, yeniden yarattı, tarih sahnesine çıkardı ve gelinen noktada bizi seyirci konumuna düşürdü. Şimdi biz çekiliyor, misyonumuzu size devrediyoruz.
Gelgelelim ki silah bırakma işi sanıldığı kadar kolay değil. Dünya fena halde silahlıdır; yıkılsa, sırtladığı silahların altında kalıp ezilecek kadar silahlıdır dünya. Orta Doğu‘da her bebeğin kundağında bir silah gizli desek yeridir. Silahlı olmayan, kendi gölgesinden korkuyor, nefes alamıyor, var olamıyor. Hayat, Mao’nun sözünü bağırıp duruyor Orta Doğu’da: “Bir halkın silahı yoksa hiçbir şeyi yoktur.”
Kuzeyli Kürtlerin tepesinde ise tepeden tırnağa silahlanmış, bununla kalmamış, üfürükçü tarikatlarını bile silahlandırmış bin yıllık bir devlet var. Kafasında bin tilki dolaşıyor ve hiçbir tilkinin kuyruğu bir diğerine değmiyor. On binlerce ölünün üzerine basarak, tam kırk yılda Kart-Kurt’tan Kürt’e gelen, durduğu şu anki noktada ise, “Kürt var ama hakkı yok,” diyen bir devlet. Ufak tefek hak tanımalarla Kürdün köleliğini daha ne kadar uzatır bu devlet bilemiyorum. Ama ufak da olsa çetin mücadeleler sonucunda kazanılmış bir hakkın, henüz kazanılmamış hakları uyarıp ayağa kaldırdığını ve zinde güçler olarak tarih yapıcıları haline getirdiğini biliyoruz.

