
Cüneyt Kahraman 15 Mart 1997 tarihinde Dersim/Çemişgezek’te 7 yoldaşıyla birlikte ölümsüzleşti.
Cüneyt Kahraman’ın 5 Eylül 1996 yılında yazdığı yazıyı ölüm yıldönümü vesilesiyle yayınlıyoruz.
Size ve Onlara
Umutsuzluk kararsızlık ve karamsarlık bugün düşmandan daha
düşmandır bize. Bütün olumsuzluklara kötülüklere, hatta ihanet ve
teslimiyetlere rağmen göğsümüzde bir ağaçkakanın ortamını
yankılatan vuruşları gibi, bir işçinin ağır ve sakin tek düze inip
kalkan çekicinden çıkan ses gibi, çalkantılı çalışmasını sürdüren
yürek, asla ve asla yılgınlık çukuruna gömülmeyecektir
gömülmemelidir. Nasıl ki güzelliği anlamlı kılan çirkinlikse,
başarıyı, zaferi, olumluluğu anlamlandıran da yaşanmış olan ve
yaşayacağımız başarısızlıklar, yenilgiler ve olumsuzluklardır. Biz
her acıyla nasıl kavrulup içleniyorsak her kavrulup ve içlenmeyi
öfke ve kine coşku ve sevince tabi kılmasını da bilmek
zorundayız.
Zorlukların ve zorunlulukların oluşturduğu elektrikli tellerle
çevrili kordonda ilerlerken dahi 1-16 Ağustos boğazımı tıkayan
hıçkırığına rağmen bir sonraki sayıda zafer de bizim olacak
diyebiliyorsam bunu kapaktaki kararlı ve öfkeli, onurlu ve asi
bakışların beynimde kopardığı fırtınalarda bağımsız olduğunu
söyleyebilecek kadar cesur değil. Ancak her bakışın bize bir can
daha verdiğini anlayacağınız 12 defa daha ölüp dirilme şansına
kavuşmuş olduğumuzu bilincim defalarca tekrarlamaktadır.
Çünkü her ölümü, her yenilgi ve başarısızlığı, olumsuzluğu zıddına
çeviren bilinç keyfi bir tutum içinde değil tam aksine ayaklarını
en şiddetli savaş cephesinin en kanlı ve en yoğun çatışmalarının
yaşandığı mevzinin topraklarına öyle bir bastırmıştır ki
kuşkulanmayı bile utanç sayar durumdadır. eğer bugünleri birileri
kalkıpta unutmaya, unutturmaya çalışacak olursa açlığın kemiğe
yapıştırdığı deriyi inkar sofrasına katmaya çalışıp o çalkantı ve
coşkuyla çarpan yüreklerini müthiş iradeleriyle ve o iradeyi ortaya
çıkarıp etkinleştiren bilinçleriyle halkına mutlu bir geleceği
armağan edebilmek için durdurmaktan çekinmediklerinin üstünü ölü
toprağıyla örtüştürmeye çalışırsa onları bilimin cenderesinde
ezmekten geri durmayalım. Ölümü küçülterek yenmenin anlamını
çözümleyememiş olanların küçük pencerelerinden büyük dünyanı büyük
insanlarının gözlerine bakmaya cesaret edememelerinden daha doğal
ne olabilir ki. Onlar biliyor ki bu direniş bu feda ruhuyla
küçülterek yenilen sadece korku kaynağı olarak dayatılan ölüm
değildir.
Küçülen aynı zamanda göründüğü gibi olmayanların uğruna erim
erim eriyerek tüketilen bireysel ömrün adandığı şanlı kavganın
akkor ateşi karşısında yaşadığını sanarken etrafı ölü
çürümüşlüğünün kokusunu yayarak iğrenilen kişiliktir. Onlar bu
kişilikleriyle gökyüzüne erişmiş başların alınlarında öpmeye dahi
layık değilken yine aynı inançla küçültülen midenin yükselttiği
gurultu sesine yoldaşlık yapan kızıl kurşun vınlamasının aynı
hedefe yöneltildiğini anlayamadıklarından dolayı çürümüş
bacaklarının çürümüş gövdeleri mezarlığa doğru götürdüğünü ayırdına
dahi varmadan gömüleceklerdir. İhanetin ve teslimiyetin
yargılandığı bir süreçte ihanete ve teslimiyete yanıtımızdır
diyerek sözüm ona kendilerini daha özgür ve daha ön saflarda
görünenlerin kararsızlık ve muğlaklıklarını haklı olarak ölüm
kusmuğuyla bularken inanın ki ben bu kusmuğun bu kişiliğe de fazla
olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu nedenle de bu
muhteremlere neredesiniz niye geniş günlerde olduğu gibi sesiniz
yükselmiyor deme gereğini dahi duymuyorum. Çünkü biliyorum ki onlar
yine her ne kadar inkâr etmeye çalışsalar da direngenliğin ve feda
ruhunun zemzemsel akıntısı olan kusmuğun kendilerine fazla
geldiğinin farkındalar. Fazla geldiğinden dolayı da bunun altında
ezilmekte ve ayağı kalkarak yürüyecek, haykıracak gücü kendilerinde
görememekteler. Durum böyleyken nasıl konuşsunlar ki, nasıl açıktan
olmasa bile içten içe okuyup çözmeye çalışsınlar. Ali YAR adlı bir
direnişçinin sevgiliye yazdığı direnge şiiri biliyoruz, yine
anlamazlıktan gelenler olacaktır. Varsın bir zaman daha böyle
davranmaya devam etsinler.
Ama sağ göğsümdeki derin yaram üzerine yemin ederim ki
Yemin ederim ki evlat acısıyla kavrulan ananın gözyaşı üzerine
Yemin ederim ki isyankar bakışlar ve göğe varmış başlar üzerine
Yemin ederim ki en son sırtımda taşırken sıcak nefesini
hissetmediğimden,
Onunla beraber öldüğüm ve bütün ağırlaşmasına rağmen indirmediğim,
öldü diyemediğim kurşunla parçalanmış yoldaşım üzerine yemin ederim
ki
Nepalm’ın gazın kavurduğu bedenin bütün güzelliklerine düşman
Eli değmemiş hayata küskün Kürt kızının dirilişi üzerine
Nasıl yargılandıysa ihanet ve teslimiyet,
Nasıl ki boyun eğdirildiyse yılansı başa
Aynı öyle sorgulanacaktır bu umarsızlık
Ya yeter deyip çürümüş yanlarına sen diz çöktüreceksin, ezeceksin
içinde ki yılansı başı ve saygıyla eğileceksin kütüğe yürüyeceksin
dara doğru ve yargılayacaksın kendini af dileyeceksin ya da ihaneti
ve teslimiyeti bütün biçimleriyle yargılayanların yargısına
kalacaksın. Bugün dün değil ama dünden de bağımsız değil. Dünün hoş
gördüğünü bugün zafer adına direniş ve feda ruhu adına büyük
çoğunluğu verdiği onay ve haklılıkla yeniden değerlendiriyor. 12
yüreğin alevlendirdiği kıvılcım bugün milyonlarla harlanıyorsa o
sessiz çoğunluk diye bilinenler haykırarak yüreğini 12 yüreğe
katıyorsa ölümü küçülterek yenme görevini en ön mevzide
karşılayanların yanı sıra her an kendi yüreğini söküp avuçlarına
alarak düşmanının suratına çarpmak için hazır bekleyenlerinde
alınlarında öpmek bir onursa biz o onura ortak olamak için
göğsümüzü her türeden düşmana siper etmeyi sürdüreceğiz. Siz
sevgili yoldaşlar, dostlar, arkadaşlar siz düşmanı sarsmanın bin
bir duvarı bir yaşamsal çığlıkla çatlatmanın onuruyla yaralarınızı
sarmayı da başaracak ve yeni çatışmalara hazırlanacaksınızdır. Biz
barut kokusunu sindiği kayalıklarıyla Munzur’ un sertliğini omuz
omuza sizinle düşmana hissettirip taşırken yoldaş kanının kuruduğu
birno taya vurmuş yağmur tanesinin bahane olduğu filizin
canlılığıyla yürümeye devam edeceğiz zafere doğru, çetin
patikalarda daha nice pusuları bozguna uğratacağız nice taburlar
bozulacak nice duvarlar çatlayacak faşizmin külleri savruluncaya
dek. Her birinizin şahin bakışıyla evreni gözetleyen, yargılayan,
gözlerinden 12 defa öperken ne yazık ki artık gitmeliyim, Birlik
yürüyüşe geçti bile bekletmek olmaz.

