Connect with us

Editörün Seçtikleri

Baş Çelişkide Tökezleyen İki Yaklaşım Biçimi…

Temel çelişme, topluma damgasını vuran iki temel sınıf arasındaki çelişmedir. Kapitalist toplum aşamasında temel çelişme, siyasi olarak burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişmeyken, bu çelişmenin ekonomik düzlemdeki ifadesi veya yansıması emek-sermaye çelişkisidir.

İki başlık altında ve/veya iki yaklaşım tarzı nedeniyle çelişme-ler konusunu işleyerek üzerinde durmayı ihtiyaç addediyoruz. Zira bu yaklaşım tarzları çelişmeleri atlayan ya da bizzat çelişmeler mantalitesiyle çelişen aykırılıklar barındırmaktadır.

Çelişmeler konusunu işlememize neden oluşturan bu yaklaşım tarzlarından birincisi; ‘’Türkiye ve Kuzey Kürdistan’’ devrim (ler)ini (yani, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimini) Birleşik Devrim perspektifi temelinde tek-devrim süreci olarak ele almasına rağmen, ‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’ diyen, demekten imtina etmeyen yaklaşımdır. Birleşik devrim deyip, devrimi Kürdistan devrimine endekslemek veya Kürdistan devrimi demek, birleşik devrimi reddeden yaklaşımdır… İkincisi ise, ülkenin sosyo-ekonomik yapı tahlilinde, feodalizmin çözülerek tali duruma düştüğü ve (komprador kapitalizm niteliğinde olmak kaydıyla) kapitalizmin egemen hale geldiği ve çözülen feodalizmin kalıntılar düzeyinde olduğunu tespit etmesine karşın, bu kalıntıları baş çelişme olarak saptayan yaklaşımdır…

Tartışmamıza ışık tutacağı kanaatiyle (kısa özet çerçevesinde de olsa) konuyla alakalı bulduğumuz tipik teorik belirlemelerin altını çizerek, devrimin geliştirilerek zafere taşınmasında oynadığı yaşamsal rol nedeniyle işleyeceğimiz çelişmeler diyalektiği üzerine sözlerimizi seslendirerek başlayalım…

Baş çelişme ve temel çelişme

Devrim, antagonist (uzlaşmaz) çelişkiyle birbirinden ayrılmış, biri yöneten diğeri yönetilen durumundaki iki temel sınıftan ezilenin ezeni zor kullanarak iktidardan alaşağı edip kendi iktidarını kurma, iktidar egemenliğini sağlama eylemidir. Her çelişme belli bir yöntemle çözülür ya da her çelişmenin belli bir çözüm yöntemi vardır. Çelişmenin spesifik özelliği spesifik çözüm yöntemini koşullar. En genelde, sınıflar arası çelişme, sınıf mücadelesi veya devrimci sınıf savaşımı yoluyla çözülür. Zor, uzlaşmaz ilişkiyle konumlanmış sınıflar arası çelişmeler bütününün en üst ve en radikal çözüm metodudur…

Sınıflı toplum-lar bağrında uzlaşır-uzlaşmaz nitelikte onlarca çelişme barındırır. Bu çelişmelerden uzlaşmaz nitelikte olanlar; emek-sermaye (proletarya ile burjuvazi) arasındaki çelişki, emperyalizm ve dünya halkları arasındaki çelişki, ezen ulus ile ezilen sömürge ve bağımlı uluslar arasındaki çelişki, bazı ülkelerde, emperyalizm, komprador burjuvazi ve yarı feodal sistem ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki … tekelci burjuvazi ile işçi sınıfı ve geniş halk yığınları arasındaki çelişki uzlaşmaz çelişki niteliğindedirler. Ayrıca biliyoruz ki bu başlıca çelişmeler içinde temel ve baş çelişme de yer alır ki, bunların doğru tespit edilmesi devrimin geliştirilmesinde yaşamsal önem taşır. Dolayısıyla toplumdaki başlıca çelişmelerin tespit edilmesiyle birlikte, özellikle baş ve temel çelişmelerin doğru saptanması sonuç almakta tayin edici olup, devrimin zaferi için elzemdir…

Temel çelişme, topluma damgasını vuran iki temel sınıf arasındaki çelişmedir. Kapitalist toplum aşamasında temel çelişme, siyasi olarak burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişmeyken, bu çelişmenin ekonomik düzlemdeki ifadesi veya yansıması emek-sermaye çelişkisidir.

Baş çelişme ne anlama gelir ya da nasıl saptanır? Bütün/başlıca çelişmeler içinde siyasi çatışma tablosunun odağını temsil edip öne çıkarak siyasi düşmanı/baş düşmanı stratejik planla hedef olan ‘’okun sivri ucunu’’ doğrultup ana darbeyi tayin eden, bu özelliğiyle diğer çelişmeler üzerinde etkide bulunan ve kendisinin çözülmesiyle birlikte diğer çelişkilerin çözümüne sıra getiren önemdeki çelişmedir. Buna göre; bizde baş çelişki emperyalizm ve komprador tekelci kapitalizm ile işçi sınıfı ve geniş halk yığınları arasındaki çelişkidir. Baş çelişki siyasi iktidar mücadelesinin hedefi olan baş düşmanı da otomatikman ifade ve işaret eder ki bu, emperyalizm ve onun yereldeki ayağı/dayanağı/temsilcisi olan komprador tekelci burjuva klikler içinde iktidar eden kliktir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, baş çelişki tespiti yapılırken yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bilimsel kavrayış temelinde hareket edilir, edilmek durumundadır.

Baş çelişkinin tanımlanan çerçevesi veya özelliği, yukarıda ifade ettiğimiz gibi ise (ki, öyledir), o halde başlıca çelişmeler içinde yer alan herhangi biri değil, bunlar içinde hepsine etki yapan ve çözen ve çözme yoluna sokan kabiliyetteki en özgün çelişki baş çelişki olarak belirlenir. Tali duruma düşmüş, esas olmaktan çıkmış ve toplumsal yaşamda ve siyasi anlamda belirleyici olma niteliğini önemsizleşmiş/esasta önemini yitirmiş durumda olup, sadece başlıca çelişmeler içinde yer alan herhangi bir çelişme baş çelişme olarak tespit edilemez. Ki baş çelişki tespiti aynı zamanda merkezi görevi de belirleyen bir muhteva taşır. Merkezi görev ise, tek/bir tene olur, aynı yerde birden fazla merkezi görev olmaz…

‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’in eleştirisi

Yeniden başa dönerek;

Birinci yaklaşım tarzı; ‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’, başka değişle, ‘’Türkiye devriminin Kürdistan devrimine bağlı olduğunu’’ iddia ederken, son derece iddialı bir saptamada bulunmakta, en önemlisi de bu saptamayı yaparken çelişmeler diyalektiğini atlamakta, temel ve baş çelişki tespitlerine sırt dönerek ya da hatalı yorumlayarak baş çelişkinin önemini kavrama yeteneğini gösterememektedir. Eğer bir devrim ele alınacaksa, bunda baş çelişkinin isabetli tespit edilmesi hayati önemi taşır. Baş çelişki tespitinde tökezleyen bir yaklaşım devrimin ele alınmasında bocalamaktan kurtulmaz.

‘’Kürdistan devrimini’’ esas alan ve ‘’Türkiye devrimini’’ buna tabi kılan yaklaşım, anlayış olarak Kürt milliyetçisi çizgi indirgemeciliğine saplanarak sakatlanmış olup, sınıf devrimi perspektifini yitiren ya da sınıf bakış açısını cılızlaştıran yaklaşımıyla sorunlu olduğu kadar, derin bir sübjektivizm taşır. ‘’Türkiye devrimine’’ ‘’Kürdistan devrimi’’ penceresinden bakan anlayış, Kürt ulusal sorunu özgülünde milli çelişkiyi baş çelişki olarak tespit eden yanılgılı bir arka plana dayanır. Şayet bir devrimden söz edecekseniz, zorunlu olarak baş çelişkiyi de tespit etmek durumundasınız. Ve eğer devrimi Kürdistan devrimi olarak tarif ederseniz, fiilen baş çelişkiyi milli çelişki olarak, yani Kürt ulusu ile Türk hâkim sınıfları arasındaki çelişki olarak tespit eder ya da etmiş olursunuz.

Milli çelişkinin baş çelişki olarak tespit edilmesi Kuzey Kürdistan somutunda yapılsa, bu bir yere kadar anlaşılabilir; en azından bir tartışma konusu olarak anlayışla karşılanabilir. Fakat “Türkiye’’ devriminin yolu ‘’Kürdistan devriminden geçer’’ diyerek, milli çelişkiyi fiilen ‘’Türkiye devrimi’’ için de baş çelişki haline getirerek algılayan yaklaşım kabul edilebilir, anlaşılır ve bilimsel bir yaklaşım değildir. Zira, ‘’Türkiye’de’’ milli çelişki babında sadece Kürt ulusu şahsındaki milli soruna kaynaklık yapan ve ona yol açan egemen Türk ulusu burjuvazisi bağlamında bir sorundan bahsedilebilir. Yani tekçi paradigmalara dayanan, ırkçı-şoven-faşist Türk hâkim sınıfları milliyetçiliğinin Kürt ulusu üzerindeki milli baskı, zulüm, asimilasyon ve inkardan bahsedilebilir.

Türkiye’de ancak emperyalizme bağımlılık anlamında bir milli sorundan söz edilebilir. Bu çelişkinin tarafı da komprador tekelci burjuvazidir. Komprador tekelci burjuvazi ile geniş halk yığınları arasındaki çelişkinin çözümü aynı zamanda emperyalizme bağımlılığın da çözümünü getirir. ‘’Türkiye’’ işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri tekellerin sömürü, çapul ve talanı altında ezilmekte, sınıfsal çelişki ve sorun yaşamaktadır. Bura devrimini Kürdistan devrimine bağıl görmek, entegre ve endekslemek, Kürt milliyetçisi bakış açısı olduğu kadar, sınıf çelişkilerini, sorun ve sonuçlarını görmezden gelen, aynı zamanda ‘’Türkiye’’ işçi sınıfı ve halkları üzerindeki sınıf baskısını, sömürüsüne ve maruz kaldığı faşizmi inkâr eden değilse bile, masumlaştıran anlayıştır. ‘’Türkiye’deki’’ baş çelişki ile Kürdistan’daki baş çelişkinin farklı olduğunu varsaysak bile, bu ‘’ikili çelişki’’ durumu, ‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’ tezini doğrulamaz, bilakis çürütür.

Meseleye birleşik devrim perspektifi açısından bakıldığında da bu birleşik devrimi milli çelişki tespiti altında birleştirmek hem bilimsel ve gerçekçi değildir hem sınıf çelişkisi ve mücadelesini ve tavrını yadsıyandır, hem de Kürt milliyetçisi bakış açısının damgasını taşıyan milliyetçi indirgemeden maluldür. Milli sorun veya çelişki, Türkiye-Kuzey Kürdistan sathında başlıca çelişmeler içinde yer alır. Birleşik devrim perspektifi açısından ortaya konulacak baş çelişki veya devrim yaklaşımı, milli sorun veya çelişkinin çözümü, özel-alt programlar konusu yapılmak suretiyle sosyalist devrim kapsamında ele alınarak gerçekleştirilir/gerçekleştirilebilir.

Kuşkusuz ki, iki parça devrimi, eşitsiz/dengesiz gelişme yasasına bağlı olarak eş zamanlı gelişmeyerek birbirinden ayrı olarak farklı gelişmeler gösterir/gösterebilir; biri gelişirken diğeri daha geri bir seyir izleyebilir. Bu durumda, mümkün olan devrimin ertelenerek diğer parça devrimine tabi kılınması tasavvur edilemez. Dahası, ulusal sorun/milli çelişki demokratik bir sorun olarak, reformsal gelişmeler kapsamında geliştirilecek burjuva çözümler zemininde belli bir çözüme kavuşturulabilir; bu tamamen mümkündür ve dünyadaki ulusal sorunlara dönük yaşanan tecrübeler de bunu destekler. Hatta Türk hâkim sınıfları ile Kürt ulusal hareketi arasında yaşanan süreç-ler de ulusal sorunun, yine burjuva çerçevede olmak kaydıyla, belli bir çözüme kavuşturulabilir. Elbette bu burjuva çözümler özünde gerçek bir çözüm değildir. Esas olan ve sorunu kalıcı ve gerçek manada çözecek olan sosyalist çözüm metodudur ama bu burjuva çözümlerin sağlanamayacağı anlamına gelmez.

Bu anlamda; aktüel olduğu için örnekleyelim ki, Türk hâkim sınıfları ile Kürt ulusu/ulusal hareketi arasında anlaşmalar yapılarak barış ve ‘’çözümün’’ bir biçimiyle sağlanması durumunda, nasıl ‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’ diyebiliriz? Diyemeyiz!

Aynı yaklaşım tarzı daha da ileri giderek, Kürdistan devrimini esas almayan anlayış sosyal-şovenizmdir ve devrimcilik adına bir şey üretemez mealinde son derece sorunlu, ama anlaşılıyor ki, Kürt milliyetçiliğiyle gözleri karartılmış bir savrukluk sergilemektedir.

Öte taraftan, Kürt ulusal hareketi ile Türk hakim sınıfları arasında belli bir anlaşmanın sağlanması ve ulusal hareketin başka bir niteliğe bürünerek mevcut dinamiğinin gerisine düşmesi/zayıflaması durumuna düşmesini varsayarsak, buna karşın ‘’Türkiye’de’’ devrimci sınıf mücadelesinin veya devrimci hareketin önemli gelişmeler kaydetme olasılığını mümkün görürsek, bu durumda ‘’Türkiye devriminin yolu Kürdistan devriminden geçer’’ tezini nasıl ileri sürebilir, diyebilir veya bu stratejiyi nasıl savunabiliriz? Elbette savunamayız! Açık ki, ‘’Türkiye devrimini’’ Kürdistan devrimine tabi kılan yaklaşım her bakımdan sakat ve sorunludur.

Bu yaklaşım tarzının diğer bir sorunu da şuradadır. İki devrim arasında kurduğu kesin ama sorunlu ilişkiye göre, milli çelişkiyi baş çelişki olarak ele almaktadır. Fakat, milli çelişkinin baş çelişki olması için, bu çelişkinin baş çelişki olarak çözülmesi ve beraberinde diğer çelişkileri de çözmesi ve çözüm yoluna koyması gibi bir rol oynaması gerekir. Baş çelişki bu özellikte olan çelişkidir, bu yeteneğine bağlı olarak baş çelişki olarak tespit edilir. Lakin, milli çelişkinin böyle bir rol oynaması olanaksız olmasa bile gerçek dışıdır. Buna karşın, emperyalizm ve komprador tekelci burjuvazi ile geniş halk kitleleri arasındaki çelişki, tam da baş çelişki olma özelliğine bağlı olarak, çözülmesiyle birlikte diğer çelişkilerden bazılarını fiilen çözer ve diğer bazılarını da çözüm yoluna koyarak ortadan kalkmalarını mümkün hale getirir. O halde kulağı tersten tutmanın manası yoktur. Komprador tekelci burjuvazi devrimle alt edilip iktidardan alındığında ulusal sorun ve diğer birçok sorun da otomatikman çözülmüş olur.

Baş çelişkiyi ‘’komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki’’ belirlemesinin eleştirisi

İkinci yaklaşım tarzına gelirsek; Görüşümüzce bu yaklaşım tarzı da baş çelişki tespitinde büyük bir yanılsama ve hata içindedir. Zira baş çelişkiyi, ‘’komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki’’ olarak tespit etmektedir. Yani, çözülerek tali duruma düşen feodal kalıntılar baş çelişki haline getirilmiştir.

Açık ki, kalıntı niteliğine düşmüş olan bir durumun baş çelişki olarak tespit edilmesiyle, baş çelişki kavrayışında basit bir hataya düşülmüştür. Baş çelişki, bir bütün olarak devrim süreci ve stratejisinde merkezi görevi koşullayarak, merkezi görevde karşılık bulan ilgili çelişkinin çözülmesinde, yani merkezi görevin başarılmasında belirleyici olup, çözülmesiyle birlikte diğer çelişkileri çözen ve çözümlerini imkân dahiline getiren niteliktedir.

 Feodal kalıntıların, devrim sürecinin başat ve belli başlı çelişkilerini çözmede ve/veya onlar üzerinde doğrudan kuvvetli etkide bulunmada hangi düzeyde bir etkisi ve nüfuzu vardır? Feodalizmin kalıntı durumuna düşmesi zaten feodalizmin çözülmesi anlamına gelir. Çözülerek kalıntı haline gelen bir çelişki toplumsal yapının niteliğine ne düzeyde etki yapabilir ve toplumdaki çelişmelerin baş belirleyeni olabilir? Komprador nitelikte kapitalizmin hâkim hale gelerek feodalizmi sıranın çok gerilerine savurduğu toplumsal şartlarda kalıntı olarak can çekişen feodalizmi devrimin baş sorunu haline getirmek nasıl izah edilebilir? Günümüz şartlarına rağmen bu düzeyde feodalizm hassasiyeti anlaşılır olamaz. Çözülmüş ama tamamen ortadan kalkmamış olup kalıntılara dönüşmüş olan bir sorun nasıl olur da baş çelişki olarak tespit edilebilir, nasıl olur da devrimin başlıca konusu ve üzerinde yükseleceği sorun olarak ele alınabilir? Örneğin, feodal kalıntılar çelişkisi çözüldü, bu diğer hangi çelişkileri beraberinde çözer, çözüm yoluna koyar? Feodal kalıntıların çözülmesi veya tasfiye edilmesiyle siyasi iktidar ele geçirilmiş mi olur, devrim gerçekleştirilmiş mi sayılır? Çünkü baş çelişkinin çözülmesi devrimin gerçekleşmesine denk gelir; bizzat odur da. Baş çelişki devrimin üzerinde şekilleneceği temel sorunu-görevi ve odağındaki çelişki niteliğidir…

Feodal kalıntıların tasfiyesi ancak komprador kapitalizmin tasfiyesiyle birlikte açıklanırsa bir anlam taşır. Bu durumda, baş çelişki olarak komprador kapitalizm saptanmış olsa, bu çelişkinin çözülmesi fiilen feodal kalıntıları da tasfiye etmez mi, etmeyi olanaklı hale getirmez mi? Getirir! Öyleyse feodal kalıntıların baş çelişki olarak tespit edilmesi, araya sıkıştırılması sübjektif bir zorlamanın ürünü olmaz mı?

Özetle; iki yaklaşım tarzı özgülünde eleştiri konusu yaptığımız yaklaşımların ortak noktası çelişmeler diyalektiğinde baş çelişki konusunda ters olarak tespitler yapmasıdır. Bir yaklaşım stratejik anlayışın ürünü olarak baş çelişki algısında objektif olarak bu hataya düşerken, diğer yaklaşım ise, sübjektif zorlamanın maharetiyle baş çelişki tespitinde hataya düşmektedir. Biri, feodal kalıntı orijinini aşırı abartma suretiyle ve elbette demokratik devrim savunusuna tutarlılık kazandırmak için girdiği zorlamanın eseri olarak bu yanılgıya düşerken, öteki eski ulusal hareket çizgisinden feyiz alan Kürt milliyetçiliğine denk anlayış sakatlığıyla bu hataya düşmektedir…



Nisan 2025
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930 

More in Editörün Seçtikleri