Connect with us

Editörün Seçtikleri

Klik Çatışmasının Olası Sonuçlarından Biri Olarak Yaratacağı Devrimci Fırsatlar…

Proleter devrimci siyaset, burjuvazinin keskinleşmiş olan çelişki ve çatışmalarından devrimci mücadele adına yararlanma ve devrimci dinamiği geliştirme perspektifiyle hareket etmek durumundadır… 

Güncel siyasi gelişmelerin kısa bir kritiğine şöyle başlayabiliriz: Türk-İslam sentezciliği ölçüsünde ‘’laik’’ olan devlet kurucusu Kemalist klik ile, laiklik düşmanı, şeriatçı, İslam-Türk sentezcisi Selefist İslamcı klik arasında, iktidar pastasından aslan payını kapmak üzere verilen dalaş boğazlaşma evresine gelmiş durumdadır. Bu çatışma, geldiği kerte itibarıyla kontrolsüz olmamak kaydıyla iki kliğe de belli faturalar yüklemek üzere tırmanacağa benzemektedir. Bu çatışmanın iktidar imtiyazına dayanan bir çatışma olduğu aşikardır. Fakat bu çatışmada haksız, hukuksuz, suçlu, darbeci taraf Erdoğan ve iktidar güruhu iken, şimdilik “mağdur” taraf CHP görünmektedir. Bu bakımdan CHP’nin muhalefeti haklıdır; burjuva anlamda çatışmanın haklı tarafı CHP’dir. Bu çatışmada uzun vadede ve esasta kazan taraf, aday-adayı içeri atılarak mağduriyet üzerinden kahramanlaştırılan İmamoğlu şahsında CHP/Kemalist klik, orta vadede kaybedecek klik ise, andaki hedeflerini gerçekleştirmede geçici ‘’zaferler’’ kazanan Erdoğan ve İktidar güruhu olacaktır. Yaşanan çatışma son tahlilde iktidar çatışması olmakla birlikte, Erdoğan’ın tehlikeye girmiş olan cumhurbaşkanlığı-haremini, tüm riskleri bertaraf etmek ve Saray saltanatını şahsi hesaplarla garantiye almaya odaklı bir yan taşır. Mutlak otorite, mutlak iktidar arzusu ve yenilgisizlik unvanıyla iz bırakma, dahası kendi ve ailesinin geleceğini güvenceye alma hesabı, onu sınırsız bir hukuksuzluğa ve faşist saldırganlığa itmektedir.

Müstakbel cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun yarış alanının temizlenmesi eyleminde tutuklanması ve hasım eleme basamaklarında sıranın Mansur Yavaş portresini kapsayan tabloya gelmesi hem çatışmanın tırmanış eğilimine işarettir ve hem de iktidarın çatışmanın mevcut aşamasında geçici üstünlük elde ettiğine delalettir. Lakin kavga daha ilk rauntlarındadır denilebilir. Dolayısıyla göreli olarak üstün olan iktidarın kavgayı kazanması veya kazanacağını savlamak için zaman henüz çok erkendir. Çatışmayı kimin kazanacağını karar bağlayacak gerçek ve yegâne güç kitlelerdir. CHP, iktidarın tüm gücüne rağmen kitlelerin desteğini alma avantajıyla kavgayı sonunda kazanabilecek kliktir. Tek şartla ki, sokakları ve sokaklardaki kitleleri terk etmeme, zorlayıcı muhalefeti benimseme ve sonuç alma kararlılığıyla hareket etme şartıyla!

Bunu yapması rasyoneldir, çünkü iktidara gelmek için bu muhalefeti yapıyor ve iktidara oturmaya her zamankinden çok daha yakındır. Fakat CHP’nin devlet bekasına düşkünlüğü ve sınıf karakteriyle biçimlenen muhalefet kaypaklığı veya kaypak muhalefet gerçekliği vb. vs. kitlelerin desteğini de ters köşeye yatırıp boşa çıkararak çatışmayı yarıda kesip beyaz mendil atarak evine döneceğini, kitlelere de dönün diyeceğini olanaklı kılmaktadır. Bundan ötürü, kimin kazanacağı henüz karara bağlanmamıştır. Söz konusu Erdoğan-AKP/MHP faşist iktidarı ve tüm spesifikleriyle CHP ise, öngörülerde bulunmak oldukça zordur. Biri tasavvur edilemez düzeyde kuralsız, sınırsız, hukuksuz ve korkunç derecede gözü kararmış öngörülemez bir saldırgan, diğeri asla tutarlı olmayan, muhalefette kaypak, açıklama yapmaktan ileri adım atmayacak kadar korkak ve devletten daha devletçi bir basiretsizdir. Klikler arası dalaş bizlerin sorunu değilken, buradan halk kitleleri adına bir şey çıkmaz/çıkamaz. Ama halk kitlelerinin birikmiş öfke-tepki ve isyanını manipüle ederek heba etmek CHP’li muhalefetin tarihsel ve stratejik işlevi olarak bir kez daha acı deneyimlerle önümüze çıkacaktır.

Süreç, bölge ve dünyadaki gelişmelerden bağımsız okunamaz

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da komprador tekelci kliklerin ‘’normali’’ olarak ‘’olağan dışı’’ gelişmelerin yaşandığını söylemek, sadece ve sadece objektif gerçeği ifade etmek olur. Bahsi geçen siyasi gelişmelerin doğru okunması, devrimci görevlerde doğru pozisyon almak, kitlesel-toplumsal hareketi örgütleyerek geliştirmek ve burjuva klikler arası çatışmadan devrim lehine yararlanmak için son derece önemli ve elzemdir. Rutini aşan sıra dışılık zemininde yaşanan ve yaşamaya devam eden gelişmeler (yoksulluk, açlık ve ağır faşist baskıların ürünü olarak öfkesi birikip patlamanın eşiğine gelmiş olan kitlelerin hareketini ayrı tutmak şartıyla), burjuva sınıf niteliği ve karakteri bakımından tek kaynağa dayansa da uluslararası orijin ve bunun yerel motifli türevi olmak üzere iki kategoride ele alınarak tanzim edilebilirler…

Bu ne demektir ne anlama gelir?

Öncelikle, ‘’TC’’ devleti ekonomik ve (göstermelik siyasi bağımsızlığına karşın) siyasi olarak emperyalist kapitalizme göbekten bağımlı yarı-sömürge bir devlettir. Lakin tek bir emperyalist devlete bağımlı değil, birden fazla emperyalist devletin baskı ve tahakkümü altındadır. ABD emperyalizminin barbar tahakkümü başta gelen esaret zinciridir. Bu zincirin diğer halkaları emperyalist AB devletleri iken, bunlar içinde ise Alman emperyalizmi öne çıkmaktadır. ‘’TC’’ devleti, göstermelik siyasi bağımsızlığına karşın, ekonomik-siyasi olarak uluslararası ve çok uluslu tekellerin ve tekelci haydutların pençesindedir… Özcesi, ‘’TC’’ devletine birden fazla emperyalist tekelci sermaye tahakküm etmekte, vahşi sömürü ve talan sürdürmektedir. Emperyalist haydutların vahşi talan ve sömürüye dayalı sürdürdüğü kanlı tahakküm, yerel uzantıları olan ‘’yerli’’ iktidarlarca uygulanan siyasi baskılar ve faşist saldırganlıkla pekiştirilmektedir…

Dolayısıyla; sömürgeci emperyalist tahakkümün tekelci güçleriyle yerli işbirlikçi iktidarlar arasındaki ilişki diyalektiği, efendi-köle ilişkisi zemininde vücut bulurken, emperyalizme bağımlı ‘’yerli’’ klik iktidarları emperyalizme bağımlılığın yerel ayakları olarak işlev görmektedirler. ‘’TC’’ devleti üzerinde sömürgeci talan ve ekonomik-siyasi baskıyla tahakküm kuran emperyalist devletlerin birden fazla olması fiilen birden fazla ‘’yerli’’ komprador kliğin varlığını koşullamaktadır. Kısacası, ‘’TC’’ devleti egemen sınıfları sadece bir emperyalist güce bağımlı olan bir klikten ibaret değil, birden fazla emperyalist güce bağımlı olarak birden fazla klikte teşekkül bulmaktadırlar…

Bu bağlamda; ‘’TC’’ devleti iktidarlarının tarihi bu emperyalist haydutlara bağlı kliklerin iktidar dalaşı temelinde zaman-zaman kanlı biçim alan klik çatışmalarına ve bu çatışmalarla iktidarların el değiştirmesine sahne olmuştur. İşte bugün yaşanan gelişmelerin kaynağı da, öz olarak emperyalist haydutlar arası güç dengelerinin yeniden tahkim edilmesi temelinde emperyalist güçler arasında yaşanan dalaştır. Biçimde ise bu dalaşın emperyalizme bağımlı ‘’yerli’’ klikler aracılığıyla sürdürülmesidir; aynı zamanda emperyalistler arası güç dengelerinin yeniden tahkim edilmesi zemininde yaşanan dalaşın bir izdüşümüdür. ABD emperyalizmi ile AB’li emperyalistler ve Rusya-Çin ve diğer kuzey devletleri arasında yaşanan sorun ve çelişkiler giderek gün yüzüne vururken, ülkedeki kliklerin iktidar çatışması bir yanıyla bu çatışmalardan bağımsız tasavvur edilemeyeceği gibi, bu arka plana dayanmaktadır.

Öte taraftan ve daha da önemlisi, ABD emperyalizminin direksiyonuna gelen Trump’ın ‘’Türkiye ile F-35 satışına açığız’’ mealindeki açıklaması da mevcut Erdoğan-AKP/MHP iktidarına verilen destekle birlikte, iktidarın geliştirdiği süreci dikte ettiği anlamına gelebilir. (Erdoğan ve iktidar güruhunun ABD emperyalizmine (Trump’a) ne vaatlerde bulunup ödünler verdiği, Trump’ın elinde Erdoğan’ı teslim alacak ne gibi belgelerin olduğu, yaşanan gelişmelerle alakasının olup olmaması tartışma konusudur.) Dahası, Ortadoğu ekseninde yaşanan süreç ve gelişmelerden bağımsız olmamak kaydıyla, emperyalist haydutlar arası hegemonya dalaşı veya güç dengelerinin yeniden kurulması süreci, ‘’TC’’ devletinde aktüel siyasi süreç ve spesifik tüm gelişmelerin arka planını oluşturur.

Buna karşın, dikkatimizi bu arka plan ayrıntısı üzerine tutmaktan ziyade somutta yaşanan siyasi gelişmelere yoğunlaştırmayı benimseyeceğiz. Ki, yaşanan süreç özellikle kitlesel hareket ve dalganın yükselmesi babında önem kazanırken, devrimci fırsat ve olanaklar yaratma açısından kritik önem taşıyan bir süreci ifade etmektedir…

Erdoğan-AKP/MHP iktidarına karşı İstanbul belediyesini iki seçimde de kazanan Ekrem İmamoğlu şahsında, CHP’nin birinci parti durumuna gelerek cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağını gören Erdoğan(iktidar), bu durum karşısında hem riskli ve hem de sonuç alma hedefiyle kaybedeceği adayı ekarte ederek seçimi kazanmayı garanti altına alacak tehlikeli ve bir o kadar da hukuksuz-darbeci bir strateji devreye soktu. DEM’li Kürt belediye başkanlarını bir kenara bırakırsak, birçok CHP’li belediye başkanını tutuklayıp yerine kayyımlar atmanın yanında, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu tutukladı, tutuklamaktan sakınmadı. Hatta ‘’CHP’ye kayyım atamaya’’ kadar adımlar atmayı planladığı da söylenmektedir. Ki, CHP bu vesileyle, yani kayyım atama planını boşa düşürmek için kurultay kararı almak zorunda kaldı.

İktidar mevcut burjuva yasa ve hukuk sistemini dahi ıskartaya çıkarma pahasına başvurduğu darbe ve tam bir açık faşizmle ne kadar hoyrat ve despot olduğunu, belediyelere kayyımlar atama ve tutuklamalar furyasına seçilmişleri, gazetecileri, yazar ve akademisyenleri eklemekle yetinmeyip bir de buna muhalefetin cumhurbaşkanı adayını dahil etmekle basamak atladı. Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan ve iktidar güruhunun CHP’nin cumhurbaşkanı adayını devre dışı bırakmasının en açık okunması, arka plan sebeplerinden bağımsız olarak, olup bitenin, bir iktidar çatışması olduğunu gösterir.

CHP’den gerçek manada demokratik kazanımlar elde edecek bir muhalefet sergileyeceğini beklemek saflık olur

Gerici iktidar uğruna yürütülen klikler arası çatışmada CHP eksenli burjuva muhalefet cephesine geniş kitlelerin yedeklenmesiyle toplumsal harekete dönüşen siyasi gelişmeler, öz olarak komprador tekelci burjuva klikler arası iktidar dalaşını tanıtlar; bu manada olmak kaydıyla cereyan eden süreç, gerici sınıflar arası iktidar çatışmasından ibarettir.

Burjuva klikler arasında iktidarın paylaşılmasına odaklı yaşanan gerici çatışma iktidar/muhalefet ‘’normalini’’ aşan sertliğe vararak keskinleşmiştir. Proleter devrimci siyaset, burjuvazinin keskinleşmiş olan çelişki ve çatışmalarından devrimci mücadele adına yararlanma ve devrimci dinamiği geliştirme perspektifiyle hareket etmek durumundadır… 

Son yerel seçimleri kazanarak bu seçim sonuçlarına göre ‘’ülkenin birinci partisi’’ durumuna yükselen ve kamuoyu anketlerinde bu trendi sürdüren ya da yükselten CHP, iktidarın/Erdoğan’ın hedefi olmaktan kurtulamadı. Erdoğan kendisinden beklenen karşı reaksiyonu göstermekte gecikmediyse de bu reaksiyonun esasta cumhurbaşkanlığını kaybetme korkusundan beslendiğini söylemeye gerek yoktur. Fakat Erdoğan’ın geliştirdiği refleksin rizikolar barındırdığı açıkken, bu stratejisiyle ‘’baltayı ayağına vurma’’ olasılığı da oldukça güçlüdür. Yaşanan toplumsal tepki bu tehlikenin bizzat kendisi olduğundan son kertede belirleyici olan şey ise, şimdilik tepkiyi arkasına alan CHP’nin izleyeceği politika belirleyici olacaktır.

Ancak hem AKP hükümetleri karşısında bugüne kadar izlediği politika hem de sistemin partisi olması nedeniyle CHP’den gerçek manada demokratik kazanımlar elde edecek bir muhalefet sergileyeceğini beklemek saflık olur. O, İmamoğlu’nun çıkarılması, üzerindeki iktidar baskısını hafifletmenin ötesine geçen bir talep ve hedefle hareket etmemektedir ve etmeyecektir de.

Toplumsal dalgaya dönüşen iktidar protestoları, CHP’yi eskisine oranla nispeten daha tutarlı muhalefet etmeye zorlasa da sınıf tutumu nedeniyle sistemi tartıştıracak adımlar atmaktan kaçınacaktır. CHP hali hazırdaki motivasyonunu birinci parti konumumu nedeniyle iktidar olmaya yakın düşme hevesinden ve sokakları dolduran halk kitlelerinde bulduğu büyük destekten almaktadır. Ki, eskisine oranla burjuva muhalefet anlamında görece daha cüretkâr ve kararlı bir tutum sergilemesi bundan ileri gelmektedir. Tümüyle bu durumda olması nedeniyle tarihinde ilk olarak kitleleri sokağa çağırmakta, mevcut durumda sokaklarda olmayı benimsemektedir. Fakat, kitlelerin iktidara dönük daha yıkıcı, radikal ve hatta etkili olabilecek eyleminin önünde barikat olmaktan da geri durmamaktadır. Protesto ve eylem biçimi sınırlarını sınıf karakterine uygun olarak düzen içi muhalefetin uysallık ölçüleri içinde belirleyerek kitlelere dayatmaktadır. Böyle olunca da buradan iktidar üzerine ciddi bir baskının kurulması, demokratik kazanımlar ve sonuçlar elde edilmesi beklenemez.

Erdoğan ve iktidarı İmamoğlu’nun terör suçlamasıyla suçlamasını mahkeme kararıyla askıya alıp gerektiğinde, yani muhalefetin sergileyeceği gelişmelere bağlı olarak yeniden devreye sokmak üzere elinde hazır tutmaktadır. Erdoğan havayı koklamakta, gelişen tepki ve muhtemel sonuçlara göre manevralar yapmak üzere hesaplar yapmakta, tetikte durmaktadır. CHP ise, İmamoğlu bırakılana kadar kitlesel olarak sokaklardan çekilmeyeceğini açıklamaktadır. CHP bu sözüne uygun davranır ve sokak hareketini büyüterek geliştirirse, Erdoğan ve iktidar güruhunun geri adım atması mümkün ve hatta kaçınılmazdır. Erdoğan ve iktidar güruhunun zorunlu geri adım manevrası yapma ihtimalini hesaplayarak buna alan bırakmıştır. Ki, İmamoğlu’nu suçladığı terör soruşturmasından tutuklamazken, yolsuzluk çerçevesinde tutuklamış durumdadır. Bu mahkeme kararı, gelişecek muhalefet karşısında iki yönlü olmak kaydıyla manevralar yapmaya uygundur. Bu bağlamda kararlı-tutarlı muhalefet iktidara geri adım attırabilecekken, muhalefetin günbegün zayıflaması ters adımları gündeme getirecektir. Lakin bunca hukuksuzluk ve darbecilikten çekinmeyen Erdoğan ve iktidarın kolayca geri adım atmayacağı söylenebilir.

Özellikle ABD emperyalizminden destek aldığı ve alacağı olasılığı düşünüldüğünde, Erdoğan’ın devreye soktuğu planı uygulamaktan başka şansının olmadığı, bu anlamda geri adım atmadan cumhurbaşkanlığının yolunu açmakta kararlı davranacağı güçlü bir olasılıktır. Tüm mesele CHP’nin izleyeceği tutarlı muhalefet çizgisine, bundaki kararlılığına dayanmaktadır ki, meydanları dolduran büyük kitleler CHP’nin hayat boyu bulamayacağı bir destek ve yenilmez güç olarak onun kararlı davranması halinde bu çatışmayı kazanmasını olanaklı kılmaktadır. Bu anlamda ne Erdoğan ve iktidar güruhunun terörü ne de ABD emperyalizminin desteği tayin edici bir rol oynamayacaktır: tayin edici olan her zaman halk kitlelerinin isteklerindeki kararlı tutumdur.

Erdoğan ve iktidar güruhunun Kürt ulusal hareketi veya aktörleriyle geliştirdiği yeni sürecin de cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük bir ilişki taşıdığı da objektif gerçektir. Fakat bu cephede yaşanan gelişmeler anlamında bu sürecin de pürüzsüz gitmediği görülmektedir. Kürt hareketiyle başlatılmış olan sürecin de muhtemel tıkanıklık ve sorunları davet edeceği anlaşılmaktadır. Neticede başlatılan süreç Kürt cephesinin demokratik talepleri doğrultusunda bir pazarlık süreci olarak biçimlenecektir. Yani Kürt ulusal hareketi silahları bırakıp kendisini fes etsin, gelip teslim olsun demekle, kendisini fesh ederek gelip teslim olmaz. “Olur” beklentisi akla uygunlukla açıklanacak donelerden yoksundur. Dolayısıyla Erdoğan’ın iktidarı bırakmamak için başvurduğu hile ve kirli oyunları, komplo ve entrikaları her zaman pirim etmez/etmeyecektir. Faşist baskı ve terörle topluma dayattığı faşist despotizm asla sökmeyecek, kabul edilmeyecektir…       

Burjuva klikler arasındaki çelişki ve çatışmanın keskinleşerek sertleşmesi halk kitleleri lehinedir!

Proleter devrimci politika zaviyesinden burjuva klikler arasındaki dalaş ya da iktidar çatışmasında taraf olma, muhalefette de olsa burjuva kliğin peşine takılma gibi bir tavır düşünülemez. Ancak gelişen ve dalga dalga büyüyen kitlesel hareket karşısında asla ve asla kayıtsız kalamaz, kalınamaz. Proleter devrimci siyaseti doğrudan ilgilendiren olgu toplumsal hareket iken, bu hareket içinde yer alıp onu demokratik devrimci mecraya çekme perspektifiyle ajitasyon-propaganda da bulunmak ve kitleleri devrimci alternatif ekseninde örgütleyerek toplama görevinden başka bir şey olamaz. Burjuva klikler arası çatışma ve çelişkiden devrim adına yararlanma politikası da, gelişen kitlesel hareketi süreklileştirmeyi, demokratik devrimci zeminde büyütmeyi gerektirir. Klikler arası çelişki-çatışmadan yararlanmanın somut biçimi mevcut hareket ve muhalefeti sürdürmek ve mümkün olduğu ölçüde demokratik devrimci rotaya çekmektir. Burjuva klikler arasındaki çelişki ve çatışmanın keskinleşerek sertleşmesi, devrimci olanak ve fırsatlar açığa çıkarma bağlamında genel anlamıyla devrimci mücadele lehinedir…

Proleter devrimciler, bütün demokratik devrimci ve ilerici güçlerle birleşerek ve en geniş demokratik güçleri tek kulvarda birleştirerek kitlesel hareketi büyütüp devrimci hedef ve demokratik kazanımlar doğrultusunda görevler almak, yürütmek durumundadırlar. Büyük kitlesel hareketler her zaman görülemeyecek büyük devrimci fırsatlardır. Bu bağlamda kitlesel hareketin somut hedefler ve sloganlar temelinde bilinçli bir perspektifle yönlendirilmesi, somut kazanımlar elde etmeye yönlendirilmesi gerekmektedir ki, bu bir önderlik tavrı ve devrimci sorumluluktur. Mevcut süreç Genel grev-genel direniş sloganları için en uygun zamandır. Direnişi büyütme baskısıyla CHP’yi aşan ve onu daha ileri hedeflerle yükselen hareketin yedeğine düşürmek mümkündür. Ve bu, genel direniş, somut hedeflerle kitlelerin istemlerini karşılayan somut hedeflerin saptanarak bu doğrultuda hareketin yönlendirilmesiyle mümkündür…

CHP büyük kitleleri peşine takmış olsa da onlara demokratik-devrimci kazanımlar elde etmek için somut hedefler göstermemekte, iktidarı düşürecek düzeyinde bir eylemselliği aklından bile geçirmemektedir. Oysa, iktidar partisinin binaları, belediye binaları, hükümet konakları, polis karakolları, mahkeme sarayları ve en nihayetinde Saraya dönük yürüyüşler gerçekleştirmeden iktidarın düşürülmesi ve muhalefetin kazanması ve somut demokratik kazanımların elde edilmesi sağlanamaz. CHP bunu yapacak karakterde bir sınıf ve halk partisi, demokratik nitelikte bir parti değildir…

Burjuva faşist düzen partilerinden demokrasi ve halk kitlelerinin lehine kazanımlar sağlayacak tutarlı bir muhalefet beklenemez. Görev ve sorumluluk halk sınıf katmanlarından siyasi parti ve örgütlerin omuzlarındadır. Klikler arası dalaş/çatışmada taraf olmayıp, sadece kitlesel harekete kayıtsız kalmayarak katılan demokratik-devrimci-sosyalist halk ve sınıf güçlerinin, kitlelerin devrimci enerjisini somut perspektif ve sloganlarla, somut hedeflere yönlendirerek kazanımlar elde etmeye dönük bir pratiğe girmesi elzemdir…

Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Nisan-2025 tarihli 48. sayısında yayımlanmıştır.



Nisan 2025
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930 

More in Editörün Seçtikleri