Connect with us

Editörün Seçtikleri

Devrimci-Komünist Özneler, Artçılığa Tav Olmaz!

Bunca baskı ve açlık-yoksulluğa karşın sokaklara çıkmayan büyük kitleler sokaklara çıkmış, devasa protesto eyleminde bulunmuştur. Kitlelerin bu cüretkâr hareketi, faşist iktidarın korkunç baskılarına rağmen ve onun koyu faşist terörüne, tutuklama terörüne, siyasi şantaj ve komplolarına, hukuku silah olarak kullanıp savcı-hâkim ve mahkemeleri ‘’Demokles’in Kılıcı’’ gibi toplumun başında sallayarak yarattığı korku atmosferine rağmen gerçekleşmiştir.

Komprador tekelci burjuva klikler arasında yaşanan iktidar çatışması keskin safhaya varmış, büyük bir dalgalanmayla seyretmektedir. İktidar/Erdoğan tarafından CHP belediyeleri ve belediye başkanlarına dönük geliştirilen darbeci gasp ve sınırsız hukuksuzluk, CHP’nin haklı tepki göstererek, kitleleri sokağa çağırmasına vesile oldu. İktidarın baskıları altında patlama noktasına gelmiş olan büyük kitleler CHP’nin çağrısına kayıtsız kalmadı. Devasa kitlesel hareket bu zeminde gündeme gelmiş oldu. Objektif olma anlamında söylersek, CHP yaşanan bu çatışmada mağdur ve haklı taraf iken, iktidar/Erdoğan ise, suçlu olup hedefe konulması gereken taraftır. Lakin esasta bir haklılık aranacaksa, bu, açlık ve yoksullukla pençeleşen ve faşist baskılar altında ezilen, nitekim iradeleri darbeyle gasp edilen harekete katılmış olan geniş halk kitleleridir. Ki, bizler bu sebeple gerçekleşen kitlesel tepkiyi, devrimci bir kalkışma deneyimi olarak değerlendirip salt bu açıdan ve burjuva klik çatışmasından bağımsız olarak önemsiyoruz, önemsemeliyiz…

Bahçeli’yi “öğrenmiş muavin” gibi, direksiyona oturan Erdoğan, rakiplerini seçim yarışından diskalifiye edip cumhurbaşkanlığının yolunu temizlemek için siyasi komplo, entrika ve hile maharetine paralel pervasızlıkla, alışıla geldiği gibi hukuku da ayakları altına alarak, seçilmiş DEM Parti ve CHP belediye başkanlarını, özellikle de İstanbul büyükşehir belediye başkanı ve CHP’nin Erdoğan’ın karşısına çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu’nu tutuklama suretiyle, alenen gerçekleştirdiği siyasi darbe, kitlesel hareketin de fitilini tutuşturdu. Ki zaten toplumsal kitleler bir kıvılcımla parlayacak kuru bozkır misali tutuşup alev almaya hazır olup isyan etmek için vesile beklerken, iktidarın kaide-kural-hukuk tanımayan keyfiyetçi ve darbeci hoyratlığı, bu kitlelerin sokaklara akmasına yol açtı. Vesile arayan kitleler, aynı zamanda birikmiş öfkesini boşaltmak için bir hareket, arkasından gidecek bir önderlik de aramaktaydı. CHP objektif olarak ve bilinen sebepler temelinde bu hareketten ve hareketin başına geçmekten kaçamadı/kaçamazdı. Böylece Halk kitleleri, gerçek sınıf önderliğiyle buluşamadan muhalefet diye CHP’nin başını çektiği “muhalefet” kliğine yedeklenerek komprador tekelci klikler arasındaki iktidar dalaşına ortak ve taraf oldular.

Böyle de olsa, bu kitlelerin eleştirilmesine vesile yapılamaz tabi ki. CHP’ye yedeklenilmiş olunsa da yaşanan süreç toplumsal harekete bürünen bir olumluluğu ifade etmektedir. Kitleler salt İmamoğlu ve CHP’nin maruz kaldığı haksızlıklara değil, esasta iktidarın pervasız hukuksuzluğuna, faşist baskılarına, yarattığı açlık ve yoksulluğa, yani birikmiş haklı öfkesinin, isyanının ürünü olarak tepki gösterip meydanlara çıkmaktadır. Bu tablo devrimci hareketin kayıtsız kalarak burun bükeceği bir süreç değil, bilakis bağımsız tavrıyla içinde yer alarak kitlelerin yanında olacağı bir süreçtir. Özcesi, devrimci hareketin önüne büyük bir fırsat olarak, kitlelerle ilişkilerini geliştirip derinleştirmesinin ve devrimci mücadeleyi örgütleyerek ilerletmesinin en uygun ve en elverişli şartları hazır biçimde gelmiştir. Bu süreci devrim lehine değerlendirmek ötelenemez görev iken, demokratik kazanımlar elde etme uğruna mümkün olan en kararlı pratik çabanın gösterilmesi gereken bir süreçtir…

Klikler arası çatışma halkın ve devrimin ve devrimci hareketin lehine olanaklar sunmaktadır

Geniş halk kitlelerinin katılımıyla toplumsal hareket niteliğine dönüşen klikler arası çatışma, her bakımdan iyidir; halkın ve devrimin ve devrimci hareketin lehine olanaklar sunmaktadır. Salt burjuva kliklerin iç çelişki ve çatışması bile devrim lehinedir. Toplumsal dalgalanma ve hareket her zaman iyidir. Her karışıklık, dalgalanma ve hareket öyle ya da böyle belli gelişmelere yol açar, belli sonuçlar doğurur. Bu gelişme ve sonuçlar siyasi olarak kliklerden biri lehine biçimlense de muhalefet ve itiraz etme, mücadele ve tepki gösterme, eylem ve protesto hakkı gibi bir dizi konuda demokratik kültürün gelişmesine yol açar. Halk kitlelerinin kendi gücünü görerek, kendilerine güveni pekiştirme ve korku duvarlarını yıkarak mücadele etme pratiği aynı oranda bilinçlerinde de bir uyanışa yol açar. Bu açıdan kitlesel hareketin içinde eğitilmek, tecrübelerinden öğrenmek, üretenin kim olduğu, nasıl bir güce sahip olduğuna şahit olmak, “kitlelerin önünde durulmaz” sözünün taşıdığı anlamı onların bir aradaki hareketinde gözlemlemek her işçi ve emekçi için başlı başına devrimci bir eğitimdir.

Devrimci hareket de bizzat kitleler gibi, bu toplumsal karışıklık/dalgalanma hareketleri içinde öğrenir, eğitilir, kendi eksikliklerini görür, tecrübe ve dersler edinerek bu süreçlerden kazanımlarla çıkar. Lakin bütün bunlar için, bulundurulan tüm örgütsel güçle hareket sürecine bir fiil katılması ve etkin biçimde katılması gerekir. Eylem ve harekette bulunmak veya kitle hareketine etkin katılmak için örgütsel gücün niceliği asla şart değildir. Genel olarak devrimci hareketin, cılız dinamiklerle gösterdiği tutarlı duruş ve etkinliğin ötesinde, esas itibarıyla etkisiz-edilgen olduğu aşikardır. Devrimci hareketin tek-tek parçaları arasında örgütsel durum açısından kısmen daha derli-toplu olma gibi nüanslar olsa da bu uçurum ölçeğinde bir açı değildir. Tek-tek hareketler içinde avantaj sağlayan veya avantaja denk gelen durum, örgütsel güç durumunu gözetmeden pratiğe girip eylemde bulunma kararlılığı ve tavrıdır. Kim daha çok harekette bulunur, eyleme geçer ve pratik çalışma gerçekleştirirse, o diğerlerine oranla daha ileri çıkar, güven vererek hareket içinde gözde duruma gelir.

Hiç kuşkusuz ki, son derece değerli, bir o kadar da tayin edici olan eylem ve harekette bulunma tavrı, gerçekçi-rasyonel siyaset ve bilimsel teoriyi yadsımaz. Bilimsel teori ve ilkelerle perçinlenmiş ideolojik-siyasi-örgütsel çizgi, tayin edici stratejik temeldir. Lakin pratik taktik siyaset ve devrimci eylem stratejiyi güçlendirip hayata geçiren, onu yaşamla buluşturan yetenektir. Özellikle bugün yakıcı ihtiyaç pratik eylem ve bunun geliştirilmesidir. Komprador tekelci klikler arasında cereyan eden çatışmalı süreç ve yüz binlerin sokaklara aktığı bu konjonktür, pratik eylemin geliştirilerek yükseltilmesine uygun şartlar sunmaktadır…

Devrimci hareketin bu çatışmalı hareket süreci karşısında bir dizi görevi, şüphesiz ki sorumlulukları vardır. Ne ki, devrimci hareketin görevleri temelinde, bizzat gerçekleştirilmeleri üzere adeta dikte edilerek sıralanıp salık verilenler, yani devrimci hareket-lerin önüne ‘’yap’’ diye sürülen görevler istifi genel manada doğru da olsa, bunlar, gerçekte, iyi niyetle arzu edileni aşmayan özünde sübjektif yaklaşımı temsil etmektedirler. Devrimci hareket ‘’şunu yapmalı, bunu yapmalı’’ demek kötü değil elbet, ne var ki, devrimci hareketin bunları yapma gücü veya yapabilecek örgütsel kuvvet durumu, bonkörce önüne sürülmüş olan bu görev ve istemleri karşılamaya, bu pratiği gerçekleştirmeye yeterli olmadığı açıktır, bu gerçekliktir. Fakat bu, devrimci hareketin görevlerini hatırlama ve görevlerinin hatırlatılmasını yadsımaz, yanlış kılmaz. Elbette ilgili görevlere işaret edilmeli ve devrimci hareket bu görevlerin gerçekleştirilmesi için iradesini ortaya koymaya çağırılmalıdır. ‘’Kitleler eylemdedir, bizlerin bir şey yapmasına, görevlerimizi hatırlayarak kendimizi eyleme geçmeye zorlamaya gerek yoktur’’ diyemeyiz, denilemez…

Tam da burada bir kez daha objektif olma adına söyleyecek olursak; devrimci hareketin mevcut durumuyla ya da mevcut durumda, yapabileceği en iyi ve ileri şey, kendisi dışında gelişen kitlesel harekete gücü oranında katılmaktan, elinden geldiği ölçüde müdahaleci iradeyle harekete katkıda bulunmaktan ve mümkün olduğu ölçüde kitlelerle (özellikle işçi, kadın ve gençlikle) ilişki kurup örgütsel gücünü tahkim etmekten daha fazla yapabileceği çok şey yoktur. Devrimci hareketin sokaklara çıkmış kitleler denizinde küçük bir tatlı su gözesi olmaktan ileri bir gerçekliğinin olmadığı itiraf edilmek durumundadır. Daha da önemlisi, ilgili kitleler devrimci hareketi sokaklara çıkmaya mecbur bırakmıştır; devrimci hareket kitleleri sokağa çağırmamış-dökmemiştir!

Bu zaviyeden, sokaklara çıkıp eylemde bulunan kitleler karşısında devrimci hareketin objektif olarak da olsa daha geriden geldiği, fiilen artçı pozisyona düştüğü alenidir. Tabi ki, mevcut gücüyle harekette yer alma tutarlılığı ve kararlı devrimci tavır samimiyetiyle kitle hareketine katkıda bulunma tutumu da inkâr edilemez bir olumluluktur. Ancak burada bir parantez açalım ki, söz konusu olumluluğuna rağmen devrimci hareket, gelişen harekete katılmaktan daha ileri bir ufka, gelişen hareketin bizzat geliştiricisi-örgütleyicisi olma perspektifine sahip görünmemektedir. Bu anlamda kitle hareketine önderlik yapma sorumluluğu ve tarihsel bilinci açısında büyük bir kırılma içindedir ki, tam da bu realite onu öncü değil, artçı olmaya, kitlelerin gerisinde konumlanmaya taşımaktadır. İstisnasız olarak tüm devrimci hareket bileşeni bu kırılmadan mustariptir…

Bu kırılma, devrimci hareketin örgütsel-siyasi güç olmamasının eseridir. Lakin devrimci hareket tamamen yeteneksiz, çaresiz değildir. En geniş demokratik dinamiği de katmak üzere, tüm devrimci hareket bileşenlerinin tarihi görev ve siyasi sorumluluk bilinciyle ortak/birleşik mücadele cephesinde buluşarak küçümsenemez bir direnç yaratabilir, müdahale ve önderlik gücünü geliştirebilir! Bu perspektif ve doğrultuda, dağınık olduğu için etkisiz kalan Kaypakkaya geleneğinden bütün güçlerin bilhassa bir araya gelmesi, devrim ve mücadelenin sorunları karşısında inisiyatif almak üzere örgütsel birlikler de dahil farklı formatlarda birlikler geliştirerek tarihsel bir çıkışa adım atması ertelenemez sorumluluktur. Devrim bilinci bunu emreder, Kaypakkaya bilinci ehli keyif sorumsuzluğu, kayıtsızlığı ve edilgenliği sindirmez! Ve tabi ki, gelişen hareketin devrimci sonuçlara ulaşmaması ve kitlelere burjuva kliklerin peşine takılmaktan başka bir şansın sunulmaması ‘’ayıbı’’ birleşerek güç olma adımını emreder… 

Kitleler cüret etmiştir, devrimci hareket bunu not etmelidir

Devrimci hareketin yapması gereken önemli şeylerden biri de örgütsel durumuna öz-eleştirel yaklaşarak bu durumunu aşmaya kafa yormalı, en önemlisi de yaşanan hareketten dersler çıkarıp sonuçları özetleyerek, muhtemel gelişmelere hazırlıklı olmak için ödevler almaktır. Kitlelerin ve büyük kitle hareketinin zengin yaratıcılığından öğrenmek, bu hazineden yararlanmak fevkalade önemlidir. Hareketin kendisi başlı başına büyük bir kazanımdır. Bunca baskı ve açlık-yoksulluğa karşın sokaklara çıkmayan büyük kitleler sokaklara çıkmış, devasa protesto eyleminde bulunmuştur. Kitlelerin bu cüretkâr hareketi, faşist iktidarın korkunç baskılarına rağmen ve onun koyu faşist terörüne, tutuklama terörüne, siyasi şantaj ve komplolarına, hukuku silah olarak kullanıp savcı-hâkim ve mahkemeleri ‘’Demokles’in Kılıcı’’ gibi toplumun başında sallayarak yarattığı korku atmosferine rağmen gerçekleşmiştir.

Kitleler cüret etmiştir, devrimci hareket bunu not etmelidir. Bunun iyi anlaşılması, doğru okunması gerekmektedir. Yani, kitlelerin duyması için, gerek duyulan sesi çıkarmak için isabetli tellere vurmak, tezeneyi doğru kullanıp ritmik ve zamanlı atmak, paslanmış el ve parmakların pasını almak için onları düzenli olarak çalıştırmak, çalışma mekanını ve biçimini iyi tespit etmek, iyi anlaşılması ve doğru okunması gereken noktalardır. Yaşamı ve toplumsal kitleleri kendi dar kalıplarımıza sığdıramayacağımızı artık öğrenmeli ve kendimizi o yaşam gerçeğine göre tahkim etmeli, kitleleri duymalı duyarlılıklarını bir an önce anlamalıyız. Kitlelerle bütünleşen ve onları örgütleyerek birleştirecek ve harekete geçirecek siyaset buradan örülmeli, yeni normları kabul eden muhtevada ele alınmalıdır. ‘’Eski köye yeni kanun getirme’’ dönemi kapanmış gibidir. ‘’Yeni köyün” yaşam kanunlarını anlama ve buna göre yol yürüme dönemindeyiz.

Tablo şudur; vesile komprador tekelci burjuva klikler arasındaki iktidar dalaşı olsa da, meydanları fetheden özünde devrimci akımdır, sınıf mücadelesinin dışavurumudur. Bunu da iyi okumak gerekir. Bilinmek durumundadır ki, devrimci ve komünist hareket olarak bizler sınıf mücadelesini geliştiremiyorsak, ne vesileyle olursa olsun kabına sığmayan sınıf mücadelesi bizleri ite-kalka peşinden sürükleyerek geliştirme kuvvetine sahiptir. İş o ki, burjuva klikler sınıf çelişkilerinden doğan kitle hareketini, yani devrimci enerjiyi potasına çekip akımın bizlerle buluşmasını engelleme kabiliyeti gösterirken, bizler bu realiteye boyun eğmeyen berrak devrimci bilinçle kendimizi sarsıp devrimci çıkış sağlamak üzere tarihsel sorumluluktan doğan siyasi görevlerimizi yerine getirmeyi becerebilelim. Şüphemiz yok ki, bilimsel ve dürüst olan proleter devrimciler bu beceriyi gösterme yetisi ve kararlılığına sahiptir. Şimdi değilse, yarın mutlaka meydanları kuşatan milyonlar devrimci öncüleriyle, devrimci öncüleri de büyük kitlelerle buluşup parlak kavgalara imza atacaktır!…

Bunun için, devrimci plan-programı hayata geçirmek, devrimci görevleri gerçekleştirmek üzere daha çok çalışmak, kitlelere daha çok gitmek ve devrimci pratiğe girmek kadar, içinden geçilen tarihsel süreci iyi anlamak, buna bağlı olarak mücadele biçimleri, araçları ve yöntemlerini günün ihtiyaçlarına orantılı olarak (ve yenilenmesi şart olanları) aktüel hale getirip eskiyi tekrar etmekten kurtulmak durumundayız. İşçi sınıfı ve halk kitleleriyle aynı dili konuşmayan klişe tarzı terk etmeli, gençliğe, kadına ve kitlelere kulak kabartmalıyız…

Sonuç olarak; Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimi ve ayağa doğrulan devrimci halk kitleleri, Maoist Kaypakkaya çizgisine, bu komünist çizginin temsil ettiği proletarya enternasyonalizmi bayrağına, bu bayrak altında siyasi iktidar yürüyüşüne azmedecek proletarya ve halk kitlelerinin ellerinde yükselip sınıf savaşı meydanlarında daha güçlü olarak sallanmasına kesin ve yaşamsal ihtiyaç duyar. Bu bilinçle, Maoist Kaypakkaya geleneğinin her ferdi ve örgütlü her dinamiği, devrimin ve devrimci halk kitlelerin ihtiyacını karşılamak üzere, birleşerek zafere ilerleme görevini omuzlamaktan kaçınmamalıdır…

Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Nisan-2025 tarihli 48. sayısında yayımlanmıştır.



Nisan 2025
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930 

More in Editörün Seçtikleri