Connect with us

Makale

İtirazlar- 1 | Sosyalist Memurun Dönüşmesi

Devlet zaten kurum olarak mülk sisteminin bir kurumudur ve bu sistemin içinde bir tarih gibidir. O, dönem dönem farklı bir biçimde, mülk duygusuna sahip her bireyin bilincinde, ruhunda, kültüründe, alışkanlıklarında ve yaşam tarzında, şaşmaz hiyerarşik yapısı ve özüyle vardır.

Marks, Felsefenin Sefaleti’nde “İşçi sınıfı, gelişme süreci içinde, eski burjuva toplumunun yerine, sınıfları ve bunlar arasındaki karşıtlığı dışlayan bir birliği koyacaktır” der. 

Bu görüş, sınıfların ve sınıf karşıtlığının, dolayısıyla uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bir ifadesi olarak devletin olmadığı komünizmdir. Burada kastedilen de komünizmdir. Sosyalizm olamaz çünkü sosyalizmde sınıf çelişkisinin bir ürünü olan devlet vardır. Dolayısıyla sınıflar ve sınıf mücadelesi vardır.

Tarih, proletarya ile burjuvaziyi aynı zaman dilimi içinde ortadan kaldıracaktır. Çelişki, karşıtıyla vardır ve çelişkisiz varlık yoktur.

Komünist Manifesto’da, “…İşçi devriminde ilk adım proletaryayı hakim sınıf durumuna yükseltmek, demokrasi savaşını kazanmaktır,” deniyor.

Burada öne, işçi demokrasisi çıkarılıyor. Biz, her demokrasinin aynı zamanda bir sınıf diktatörlüğü olduğu gerçeğini unutmaksızın, işçi veya komün demokrasisi kavramını öne çıkarmalıyız. Özgürlük ve baskı, özgürlük ve zorunluluk diyalektiğinde özgürlüğü öne çıkarmalıyız. Çünkü o, karşıtlığın en etkin, en yıkıcı ve en yaratıcı yanıdır. Devrim, onun ışığıyla güç toplar, ilerler, yıkar ve yaratır.

Engels’in Anti-Dühring’te: “Proletarya devlet iktidarını ele geçirir ve üretim araçlarını ilk aşamada devlet mülkiyetine dönüştürür. Ama böylece, proletarya olarak kendisini ortadan kaldırır, tüm sınıf farklılıklarını ve sınıf karşıtlıklarını ortadan kaldırır” (sf. 29)

Engels burada ilk aşamadan sanırım sosyalizmi kastediyor. Proletaryanın “üretim araçlarını ilk aşamada devlet mülkiyetine” dönüştürmesiyle proletarya olarak kendisini ortadan kaldırması üzerinde düşünelim. Proletaryanın ortadan kalkmasını, tek bir temel şarta, yani tüm mülklerin devlet mülkü haline gelmesi şartına bağlayabilir miyiz? Devlet zaten kurum olarak mülk sisteminin bir kurumudur ve bu sistemin içinde bir tarih gibidir. O, dönem dönem farklı bir biçimde, mülk duygusuna sahip her bireyin bilincinde, ruhunda, kültüründe, alışkanlıklarında ve yaşam tarzında, şaşmaz hiyerarşik yapısı ve özüyle vardır. Bu, devletin çok yönlü bir var olma biçimidir; kendini, kitlelerin tarih yapıcı derin dünyasında sivil bir devlet olarak kurması olayıdır. O zaman, tüm mülklerin devlet mülkü haline getirilmesiyle, -hele ki bu devlet, biçim olarak mülk sisteminin klasik devletiyse- iş bitmiyor. Lenin, kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde, yani sosyalizmde devleti, “..hem sömürücülerin direnişini ezmek için, hem de sosyalist ekonomiyi örgütleme işinde geniş halk kitlelerine önderlik etmek için,” merkezi bir zor örgütü, şiddet örgütü olarak görür. Tüm üretim araçlarının, böyle bir örgütün mülkiyeti haline getirilmesi durumunda ortaya, bürokrasisi ve ordusu olan dev bir tekel çıkar. Bu durum, Komünist Manifesto’da belirtilen, devletin, ‘egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryaya’ dönüşmesi halidir ki bütün sorun da bu noktada başlıyor.

Devlet mülkü ile devlet memuru arasındaki ilişki, nasıl bir ilişkidir? Sosyalist devlet mülkü haline gelen mülkün doğası nedir? Sosyalizm şartlarında, yani kafa ve kol, şehir ve köy farklarının; ücretli emek, iç ve dış pazar, değişim ve kullanım değeri, yani bir bütün olarak değer yasasının hüküm sürdüğü sosyalizm şartlarında sosyalist devlet mülkünün iç yapısı, sınıflı bir dünyadaki işleyişi, derin gerçekliği, doğası nedir? Onu, kapitalist mülkün şumüllü, karmaşık yapısından, doğasından ayıran temel karakteristikler nelerdir? Bu sosyalist devlet mülkü, sosyalist devlet bürokrasisi ile ilişkilerinde onu nasıl bir değişime uğratmaktadır? Hem devletin hem de devlet mülkünün doğası ve işleyişinin bu değişimdeki payları nedir? Bunun incelenmesi, tartışılması gerekiyor. 

Mülk duygusu, insanın varoluşundan bu yana, insanda var olan temel bir duygudur. Özel mülkiyetin ortaya çıkması ve örgütlenerek bir dünya sistemi haline gelmesiyle birlikte gelişmiş ve tüm yaşama egemen olmuş bir duygudur. Bu bakımdan bu duygunun, sosyalizmde tamamen ortadan kalkacağını söyleyemeyiz. Bu duygu, sadece insanın biyolojik gerçekliğinden değil, aynı zamanda ve esas olarak tüm mülk tarihinden, dilinden, kültüründen, inanç ve ahlakından, devlet ve aile başta olmak üzere tüm örgütlü yaşamından, alışkanlıklarından, yani bir bütün olarak mülk dünyasından beslenir. 

Mülk dünyasında sadece mallar değil, insanlar da paylaşılmıştır. İnsan, hem mallara hem de insanlara (karılara, kocalara ve çocuklara) sahiptir. Aile, bu mülk ve sahiplik dünyasının kalesidir. Hal böyle olunca, mülke ve mülk duygusuna sahip olan sosyalist devletin sosyalist memuru, devlet mülkü haline gelen mülkle tanıdık, sıcak ve de hesaplı bir ilişki içine girer. Nihayetinde devlet mülkü de dil gibi canlı bir organizmadır. Bir yanağında kan, diğerinde ise refah cilasıyla dolaşıma girer, insanları harekete geçirir, onların sahiplik ve egemenlik duygularına, daha iyi bir yaşam kurma arzularına hitap eder. Dahası, şan ve ikbal vaadeder. Süreç içinde sosyalist memur, sosyalist devlet mülkünün kendisine güç, itibar ve egemenlik olanağı sunduğunu görür ve onu kendi mülkü gibi hissetmeye başlar. Bu, sosyalist devlet mülkünün, gerçekte ise devlet kapitalizminin onu yöneten sosyalist memuru kendi ruhuyla donatması, dönüştürmesi, teslim alması durumudur.

Duruma, dıştan baktığımızda ve baktığımız şeyin söylemini kör bir bilinçle esas aldığımızda, sosyalist bir devlet görünümüyle karşılaşırız. Bu bir yanılsamadır. Gerçeğin sesi bu yanılsamaya çarpar ve o ses işaret kıvılcımına dönüşür, gider, memurların yönettiği devlet kapitalizminin bağrına düşer. Bizim dönüşen şeyi tüm sonuçlarıyla birlikte görmeye başlamamız, o kıvılcımı görmeyle başlar. 

Lenin, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky adlı eserinin 43. sayfasında, “Kapitalizmden komünizme geçiş, koca bir tarihsel dönemdir. Bu dönem tamamlanmadıkça, sömürücüler bir geriye dönme umudunu, geriye dönme girişimlerine dönüşen bir umudu kaçınılmaz olarak korurlar……. Yitirilmiş bulunan cenneti yeniden ele geçirmek için on kat artmış bir güç, zorlu bir öfke, yüz kat artmış bir nefret ile savaşa atılırlar. Ve sömürücü kapitalistlerin arkasında da…. Bir kamptan öbürüne koşan geniş küçük burjuva yığını vardır.”

Sosyalizmin ilk dönemleri için bu doğru bir tespittir. Ama yaşanan deneyler, ‘Kapitalizimden komünizme geçiş’in, yani ‘koca bir tarihsel dönem’in, geriye dönüş bakımından asıl tehlikesinin bu olmadığını; asıl tehlikenin, klasik biçimde kurulan ve tüm işçi örgütlerini bağrında toplayan devlet ile onun devasa mülkiyetinden kaynaklandığını gösterdi. Bu yapı, devrimi gasp edecek olan müstakbel güce çok yönlü imkanlar sunan, hatta o gücü koruma zırhı içine alan bir yapıydı. Lenin’i, ölümünden önce kuşkuya düşüren, fena halde korkutan bir yapıydı.     

Aralık-2021



Aralık 2025
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

More in Makale