Connect with us

Editörün Seçtikleri

Kanlı İktidarlar Sahası Suriye ve Gerçekleştirilen Alevi Katliamları, Emperyalist Siyasetin Sonuçlarıdır!

Bugün Suriye’de iktidarda getirilen HTŞ ve onlarla birlikte hareket eden çetelerin uygulamaları, Bağdat’ta kadınları nasıl köle pazarında sattıkları daha tazeliğini zihinlerde korumaktadır. Müslüman olmayan her bireyi öldürmekten zevk alan bu çetelerin, Lazkiye ve Tartus’ta Alevi halkına uyguladıkları katliam, sosyal medyada verdikleri görüntüler ve İnsan hakları gözlemcilerin açıklamaları toplu katliamın korkunç boyutunu göstermiştir.

Tarihi askeri ve sivil darbelerle bilinen bir ülkedir Suriye. En uzun iktidarda kalan ve tam tamına otuz yıl demir yumrukla Suriye’yi yöneten Hafız Esad olmuştur. Baba Esad olarak bilinen Hafız Esad, hakkında bugün söylenen ve yazılanların çoğu bazı medya tarafından çarpıtıldığını düşünüyoruz. Örneğin Esad, darbe yaptığı dönemdeki anayasaya göre devlet başkanı olamıyordu. Neden? Çünkü, Sünni kökenli değildi ve anayasaya göre de ancak Sünni kökenli biri devlet başkanı olabiliyordu. Nitekim Hafız Esad, gerçekleştirdiği (thawra El Teşrin) “Kasım Devrimi” sonrasında Suriye’nin baş müftüsünü yanına aldı ve bilinen o meşhur Emevî camisinde namaz kılarak Sünni oldu.

Diğer darbe yapanların iktidarda kalmaları bir yıl civarı olmasını tecrübe edinen Esad, adım adım iktidarını sağlamlaştırma planlarına girmiştir söz ettiğimiz tarihsel kesitte. Aslında tarihe isimlerini katlettikleri halkların kanları üzerinden varlıklarını sürdüren tüm diktatörlere bakıldığında, Hafız Esad’ın izledi yol ve yöntemlerin aynı olduğunu söyleyebiliriz.

Dönemin dünya konjonktürünü iyi izleyen ve siyasal rolünü oynayan, öyle ki, kısa sürede bölge devletlere dizayn vermeye başlaması bunun kanıtıdır. Ki bu süreç, “soğuk savaş” yıllarına tekabül eder Suriye’nin başına geçen Esad, siyasal tercihini Rus sosyal emperyalizminden yana yaparak gücünü buradan almaya başlamıştır. Jeopolitik avantajlarını iyi değerlendirdiğini düşünüyoruz. Başta Avrasya siyaseti olmak üzere özelde ise de Ortadoğu’daki dengelerin piramit taşı haline gelmesi Rusya ile olan ilişkilerden ileri gelmekteydi.

Çünkü, coğrafik olarak Suriye, Avrupa, Afrika ve Asya kıtaların kesiştiği bölgededir. Kapılarını üç kıtaya açabilecek bir konuma sahiptir. Öyle ki, komşu ülkeleri ile doğuda Irak, kuzey ve kuzeybatıda Türkiye, güneyde Ürdün ve batıda Lübnan, güneybatıda İsrail ile komşudur. Ayrıca da Akdeniz ile de sahil kıyısı olması da ayrıca önem arz ettiğini altını çizmek isteriz.

İki kutuplu dünya gerçeğinin “soğuk savaş” rüzgârı altında, kendi koltuğunu sağlama alan, diplomatik ilişkileri iyi yürüten ve zamanla Rusya’dan aldığı destek ile İsrail devletine karşı kararlı tutum alan baba Esad, oldukça önemli bir ülkenin lideri konumuna gelmiştir. Ekonomik gücü kendisinde toparlayan ve süreç içerisinde de muhaliflerini zindanlara dolduran, siyasi rakiplerine aman vermeyen bir diktatör olma gücünün arka planında kısaca bu “dengeler” bulunmaktaydı.

Soğuk savaş döneminde küresel güçlere karşı Rusya’nın Ortadoğu ayağı oldu. Rusya ile askeri, ekonomik, siyasi ve diplomasi ilişkisi Hafız Esad’ın siyasal kimliğinin bölge devletleri üzerinde bir asa olmaya başladı dersek yanılmamış olacağız. Çünkü Mısır liderlerin ABD ile gizli ve aleni girdikleri ilişkilerden kaynaklı Arap dünyası üzerinde olan hakimiyetini kaybetmesine vesile olmuştur. Bölgeyi de etkileyen bu çatışma denkleminde, Esad, “Kasım Devrimi” adı altında otuz yıl, sosyal yaşamın tümü onun iki dudak arasına sığdırılmış bir diktatörlükle sürdürdü.

Yaşadığı süre içerisinde on binlerce kimliksiz Kürt ve Filistinli vardı. İsrail devleti ile girdiği savaşlarda yenildi, bu yenilgilerin neden ve sebepleri aslında diğer Arap ülkelerin savaş içerisinde yaptıkları ihanetten kaynaklıdır. Bu durum Mısır ve Ürdün açısından Arap dünyası tarafından kötü idi ama Suriye-Esad rejimi açısından bölgede söz sahibi olmasını güçlendiren bir faktör haline geldi.

İslami radikal örgütler ile arasında süren çatışma-şiddet ve katliamların geçmişi var. Örneğin en yakın tarihimiz olan; 1981 ve 82 yıllarında İhvân-ı Müslimîn olarak bilinen radikal örgütün başlattıkları katliamlarla ülke kan gölüne ve kaosa çevrildi. Nitekim bu iki yıl gibi sürdü ve iç savaş esnasında Müslüman Kardeşler’in üs olarak seçtikleri Hama şehrindeki şeriat kanunları bir yıl kadar sürdü. Rusya istihbaratın da desteği ile Hama şehrindeki (İhvân-ı Müslimîn) Müslüman Kardeşler, yenildiler. Fanatik İslami örgütlerin Esad ile aralarındaki bu amansız kavganın bir ayağı da zindanlarda sürdü. Esad Rejimi Tedmur ve Sednaye zindanlarında yüzlerce İhvân-ı Müslimîn militanlarını idam ve kurşuna dizerek katliamdan geçirdi. Ülkenin içinde geçtiği bu bunalım süreci beraberinde ekonomik krizi de getirdi.

Beşar Esad dönemi ve gelişmeler

Baba Esad, ölmeden önce oğlu Beşar Esad’a iktidarı devrettiği dönemler, ABD Büyük Ortadoğu projesi uygulaması, ABD emperyalist devletin sorun yaşayan kimi iktidarların ve Esad iktidarın ipi çekilmek istedikleri ülkeler arasında yer almaktaydı. Saddam Hüseyin rejimi yıkıldığında sıranın kendisine geleceğini adı gibi biliyordu. 2011’de küçük bir ayaklanma ile başlayan ve zaman içerisinde dünyanın birçok bölgesinden toplanıp getirilen binlerce İslami militan aracılığıyla savaş -vekalet savaşı- başlatıldı

Rus devleti ile ölümüne Esad iktidarına korudu. Bu ilk hamle idi ancak ABD ve İsrail açısından daha büyük planları vardı. Nitekim emperyalist güçlerin bölge ve Ukrayna üzerindeki bazı “anlaşmaları” sonucu Esad rejimi yıkıldı. Bir zalim gitti ancak bu zalimin yasaları, hukuku, başını ABD’nin çektiği emperyalist dizaynın temel dayanağı olmuştur. “İktidarıma karışmayan, biat eden ve varlığıma güç olan her inanç ve millet yaşayabilir rejimimde. Ama ulusal-inançsal kimliğinde yaşamayı savunanların katli vaciptir benim yasalarımda”

Bu zihniyetle Suriye’nin demografisi üzerinde emperyalist ve bölgesel gerici güçler oyun kurmaktadır. Oyunun ilk tehlikeli kuralı, Esad yerine getirilenlerdir. Ortadoğu’nun en azgın, eli kanlı cihatçı çetelerine, takım elbise giydirerek Suriye’de iktidara getirdiler. Bu çetelerin ilk icraatı ise Alevi katliam gerçekleştirmek oldu. Ki bu Alevi katliamı halen devam etmektedir. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Esad rejimi Alevi değildi- olamazdı da. Baba Esad, döneminde binlerce Lazkiye vb. Alevi devrimcileri zindanlarda ömürleri tükendi.

Bilindiği gibi tarihin değişik farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyada katliama uğramış, sürgüne gönderilmiş, çocukları ailelerden zorla alarak başkalarına verilmiş, kültürü sürekli yasaklanmış ve asimile edilmiş, baskı altında sürekli yaşamak zorunda kalmış Aleviler, Suriye’de ABD’nin icazeti ile başa gelen HTŞ tarafından da katliama uğruyor. Bu kırıma uğrarken Esad rejimin intikamını geride kalanlara ödettirmek istenildiği de açıktan ifade ediliyor katılımcılar tarafından.

Emperyalist devletlerin desteği ile Suriye’de iktidara gelen HTŞ öncülüğündeki gruplar, Alevilerin yoğun yaşadığı Lazkiye ve Tartus bölgesini ablukaya alarak, sivil halkı topluca katlediyor. Dünya kamuoyunun gözleri önünde yaşanan bu katliama sessiz kalındı/kalınıyor. Katliam kimi gerici devletler tarafından destekleniyor. Bunun bir sonucu olarak, Suriye’de Alevi katliamının olduğu zaman dilimi içinde gerici bölge devletleri, Avrupa kapitalistleri ve ABD, Suriye geçiş hükümetini oluşturan HTŞ çetelerine maddi ve politik destek vermek için masa başında görüşüyorlardı. Emperyalist hegemonyanın doğası budur. Siyasal, askeri, ekonomik politikalarına dayanak yaptıkları güçler dışında, bir coğrafyada var olan etnik-sınıfsal-ulusal kesimleri, yine politik etkisine aldıkları güçler üzerinden kıyımdan geçirirler. Suriye’de Alevilere uygulanan katliamın kısa tarifi budur.

İslami radikal çeteler, Alevilerin katliamı yaparken, Türk devletin Milli Savunma Bakanı, Millî İstihbarat Bakanı, Dışişleri Bakanı HTŞ’yi ziyaret ederek katliamı yapan teröristleri kutladılar. Alevi katliamlarında geçmişi kirli olan Türk egemenler sistemi bu defada Suriye’deki soykırıma ortak olmuştur. Üstte kısa vurguladığımız gerçeklik üzerinde şunu belirtelim. Suriye’de Alevilere dönük gerçekleştirilen katliam, burjuva basının da yer alan yalanların ötesinde, planlı bir soykırımdır. Amaçlanan hedefiyle, sivil halkın vahşet görüntülerle katledilmesiyle, politik muhtevası ile, soykırımdır. Çünkü sadece bir askeri güçle, bir bölgeyi ele geçirmekle sınırlı değil, Alevi inancını bölgeden köklü söküp atmayı planlamakta, tüm değerleriyle hafızalardan silmeyi ön görmektedir. Burjuva medyanın katliama gerekçe bulması, faşist ideolojinin sosyal alanda kitlelerin zihnini bulandırmak amacıyla uygulanan bilinçli büyük manipülasyondur. Amaçları katliamları gizlemek ve Alevi halkın arasındaki dayanışma zayıflatmaktadır.

Alevilere uygulanan katliam ve sosyalistlerin görevi

Sonuç olarak, bugün Suriye’de yaşananlar, emperyalist ve bölgesel gerici güçlerin Ortadoğu’nun gelecek planlamasını “deklere” etmektedir. Bölgenin jeopolitik, sosyolojik konumu, farklı mezheplerin ve inançların, hâkim iktidar tarafında sürekli baskı altında tutulması gerçeği üzerinden, emperyalistlerin bölge stratejilerine “dinamik” olarak örgütlediği cihatçı- dinci çeteler iktidara getirilerek, kapsamlı bir terör estirmek ve bu terörle bölgeyi dizayn etmek. Suriye’de var olan gerici yasaları bile ortadan kaldırılmış, daha azgın gerici şeriat kanunlarıyla en azgın faşist yönetim biçimi almış durumda. Tek din, tek mezhep genel şeriatçı zihniyet, bazı burjuva demokratik içeriklerle cilalansa da kendisinden olmayan herkesi öldürmeyi vaaz etmektedir.

Bugün Suriye’de iktidarda getirilen HTŞ ve onlarla birlikte hareket eden çetelerin uygulamaları, Bağdat’ta kadınları nasıl köle pazarında sattıkları daha tazeliğini zihinlerde korumaktadır. Müslüman olmayan her bireyi öldürmekten zevk alan bu çetelerin, Lazkiye ve Tartus’ta Alevi halkına uyguladıkları katliam, sosyal medyada verdikleri görüntüler ve insan hakları gözlemcilerin açıklamaları toplu katliamın korkunç boyutunu göstermiştir. Kısacası, Alevi halkına yapılan katliam, iktidarda olan gerici faşist çetelerin planladıkları, ABD emperyalizmi ve İsrail-Türk egemen güçlerinin de onayını alarak devreye koydukları, tesadüfi olmayan bir katliam olarak bilinmelidir. Suriye’de yaşayan gayri Müslim halkın ve İslam töreleri ile yaşamayan herkesi sürgün etme ve asimile etmek için uygulanan planlı projenin ayağı Lazkiye ve Tartus’ta Alevilere dönük devreye konulması, katliamcı geleneğin devamcıları olanlar tarafında farklı inançların gelecekte de soykırıma tabii tutulacağın göstergesidir.

Her katliam ve soykırımı engellemek için emekçilerin ve ezilen inançların örgütleme ve karşılıklı dayanışmaları, zulme karşı birlikte durmalarının dışında, başka bir seçeneği yoktur- olmamıştır. Baskı altında olan bir halk, dünyanın hangi coğrafyasında yaşarsa yaşasın, sürekli haksızlığa karşı tavır alarak örgütlenmesi, barbarlığın katliamlarına karşı duruşun genel mahiyetidir. Suriye’de Alevi katliamı yapılması sürecinde Türkiye’de, Avrupa’da protestoların olması, sosyalist, devrimci, demokratik güçlerin Alevi kurumlarıyla sokaklarda tavır alması, Suriye gerici şeriatçı hükümetin kısmı geri adım atmasını sağlamıştır ancak bu yeterli değildir.

Emekçiler ve ötekiler diye bilinen azınlık inançlara mensup olanlar yarın sıranın kendilerine geleceğini bilmelidirler. Koca bir coğrafyanın dokusu ile nasıl oynandığını yazımızın akışı içerisinde vermeye çalıştık. Görüldüğü gibi dünyada süren ve sürdürülen savaş ve katliamların tümü; emperyalist-kapitalist devletlerin dışında gelişmiyor. Her şey bu barbarların projeleri dahilinde gelişmektedir.

Tek kurtuluş, sınıf bilinçli proletaryanın örgütlü müfrezesinde emekçilerin, ezilenlerin birleşerek mücadeleye güç katmasından geçmektedir… Sosyalist, devrimci güçlerle Aleviler başta olmak üzere, ezilen inanç kesimleri arasında örülmeye çalışılan yapay duvarlar da bu ortak mücadelenin gücüyle aşılır.

Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Nisan-2025 tarihli 48. sayısında yayımlanmıştır.



Nisan 2025
PSÇPCCP
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930 

Daha Fazla Editörün Seçtikleri