Connect with us

Makale

Konya’da Yaşanan Irkçı-Milliyetçi Katliam Vesilesiyle; Milliyetçiliğe Karşı Bütün Uluslardan Halkların Birliği Sloganını Yükseltelim!

Türk hâkim sınıfları, emperyalist efendilerinin iyi bir taklitçisi olarak, etnik sorun ve çelişkileri gerici emelleri ve iktidarlarını sürdürüp gerçekleştirmek için, manivela etmek üzere elinde hazır tuttukları bir strateji olarak bulundurmakta, gerek duyduklarında derhal devreye sokup kullanmaktadırlar. Etnik ayrımcılıkla ajite ettikleri bu sorunları, ulusçu ya da ulusal kitlelerin milli duygularına hitap eden faşist propagandayla, geniş kitleleri bu ırkçı-şoven milliyetçilikle zehirleyip istedikleri kıvama getirirler.

Her klikten komprador tekelci Türk hakim sınıfları ve bunların iktidar ya da muhalefet partilerinin tüm angajmanı, ırkçı-şoven, tekçi-faşist milliyetçi paradigmadan feyz alır.  Panislamist, Türkislamist yayılmacı güdü, yarı-ümmetçi, tekçi Türk milliyetçi ve komprador tekelci karakterdeki bu sınıf ve devletin tesir ettiği ahali ekseriyetten aynı ideoloji ve aynı milliyetçilik zehriyle aşılanmıştır. En azından Türk milliyetçiliğinin tabanda bulduğu karşılığın bu olduğu çıplak gerçektir.

Türk hâkim sınıfları, emperyalist efendilerinin iyi bir taklitçisi olarak, etnik sorun ve çelişkileri gerici emelleri ve iktidarlarını sürdürüp gerçekleştirmek için, manivela etmek üzere elinde hazır tuttukları bir strateji olarak bulundurmakta, gerek duyduklarında derhal devreye sokup kullanmaktadırlar. Etnik ayrımcılıkla ajite ettikleri bu sorunları, ulusçu ya da ulusal kitlelerin milli duygularına hitap eden faşist propagandayla, geniş kitleleri bu ırkçı-şoven milliyetçilikle zehirleyip istedikleri kıvama getirirler. Bu, yaşanan genel bir doğrudur ve ırkçı-etnik temeldeki saldırı, linç ve katliamlar bunu doğrulayan somut pratiklerdir. Mevsimlik Kürt işçilerine ırkçı saldırı, X şehirdeki Kürt aileye ırkçı saldırı, Kürt sanatçıya ırkçı saldırı gibi manşetler sıklıkla okunan haberlerdendir. Ve kuşkusuz ki bunlar, egemen sınıfların pompaladığı ırkçı-faşist milliyetçilikten asla bağımsız değildir. 

Bu genel doğru ve genel durum, bazı nüanslar taşır. Öyle ki, ülkenin bazı illerinde bu ırkçı-milliyetçi saldırıların, genel tablonun ilerisinde cereyan ettiği gözlemlenir. Bu nüans, Kürtlerin mevsimlik olarak gittiği yerlerde geçici işçi statüsüyle az sayıda olmasından, X şehirde oturan Kürt ailenin bulunduğu il-ilçede az sayıda olup kalabalık veya çoğunluk olmamasından vb. ileri gelen bir nüans değildir. Esasta, siyasal İslamcı ve ırkçı-milliyetçi tabanın güçlü olduğu yerlerde göze batar. Örneğin, Türk ulusundan insanların çoğunluk olarak yaşadığı kimi kentlerde bu ırkçı-milliyetçi saldırılar pek gündeme gelmez. Ama bazı kentlerde bu saldırılar çok daha yoğun ve barbarca olur. Ki, son olarak Konya’da yaşanan vahşi katliam bunun bir kanıtı durumundadır… Kısacası, ırkçı-faşist Türk milliyetçiliğinin ve buna ek olarak siyasal İslamcılığın belirgin biçimde güçlü olduğu yerlerde, Kürt düşmanlığı, Alevi düşmanlığı adeta zirvededir…

Milliyetçilik zehir saçan bir bataklıktır!

Genel olarak insanların arasında sudan bahanelerle de olsa sorunlar, çelişkiler, anlaşmazlıklar ve kavgalar yaşanır. Bu, çelişkilerle dolu olan veya çelişkilerle doldurulmuş olan sınıflı toplumsal sistemlerin ve/veya bura yaşamının insanlara dayattığı eşitsiz-dengesiz ve anti-demokratik şartların bir ürünüdür ve kaçınılmazdır. Lakin, milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm, hakim sınıfların özellikle yaratıp büyüttükleri ve halklar arasına nifak tohumu olarak serptikleri suni bir düşmanlık olarak sonuçlarından yalnızca yönetenler yararlanır. Konya’daki Kürt ailenin katledilmesi bu politikanın bir tezahürüdür. Belki aileler arasında yaşanan sorunlar vardı fakat sorunun acımasız bir katliama dönüşmesinde kesinlikle ırkçı-milliyetçi nifakın rolü vardı-vardır. Kuşkusuz ki, bu ırkçı-milliyetçi katliamı lanetlemek, tavır almak doğru-gereklidir. Fakat en önemlisi, tam hak eşitliği temelinde halkları kardeşliğe davet etmek ve onları Türk hakim sınıflarının ırkçı-faşist tesirinden kurtarmaktır…

Milliyetçilik genel muhtevasıyla katıksız bir burjuva ideolojidir. Buna karşın, pirim ettiği istisnai şartlar vardır.  Örneğin, emperyalist, kapitalist, yayılmacı, sömürgeci, işgal ve ilhakçı gerici egemen sınıf ya da devletin, bir başka ulusun toprak ve egemenlik hakkını veya devlet sınırlarını ihlal eden, ulusal onur ve iradesini hiçe sayan, sömürgeleştiren ya da yarı-sömürgeleştiren tahakkümcü-işgalci saldırganlığı karşısında, işgale maruz kalan ulusun işgale karşı ulusal bağımsızlığı vb. temelinde milli bir mücadeleye girişmesi son derece haklı-meşru ve demokratiktir. Dolayısıyla, ezilen, işgal edilen, sömürgeleştirilen bir ulusun milliyetçi refleksle sergilediği milli mücadelesi anlaşılır olmaktan öteye demokratik bir hak ve zorunluluktur. Buradaki milliyetçilik, ezen ulus milliyetçiliğiyle asla ve asla bir ve aynı değildir. Tam da bundandır ki, “ezen ulus milliyetçiliğine karşı (gelişen) ezilen ulus milliyetçiliği yeğdir” demekteyiz. Ulus ve ulus devlet bir realite ise, ulusal bağımsızlık ve ulusal onurdan bahsetmek yanlış değil, yerindedir. O halde, bir ulusun ulusal onur, bağımsızlık ve egemenlik hakkı temelinde, milli dava gütmesi ve milli refleksler göstermesi haklı-demokratik muhteva taşımakla birlikte, tamamen anlaşılırdır. Çünkü, bu milli refleks, işgal şahsında, emperyalist veya gerici saldırganlık ve sömürgeciliğe karşı mücadele etmektedir; ileriye doğru atılmış demokratik bir adımdır. Ulusal kurtuluş hareketlerinin proleter dünya devriminin bir yedeği olması bu zeminde anlam bulmaktadır…

Ezen egemen ulus burjuvazisinin tüm üstünlük-eşitsizlik ve imtiyazlarına, ezilen ulusa uyguladığı milli baskı, zulüm ve kıyım-katliama karşı tavır almak, bunlara karşı kararlı mücadele etmek komünistler kadar, her ulustan tutarlı demokratların da görevidir. Konya’daki Kürt katliamına karşı tavır almak her demokratın, aydının, devrimci ve komünistin vazgeçilmez görevidir. Ne ki, somut sorunda, haklı olarak alınan bu tavır, asla milliyetçiliğin ideoloji olarak benimsenmesi, genel ve temel bir siyaset haline getirilerek yüceltilip esaslaştırılması, özellikle de sınıf ideolojisi, siyaseti ve tavrının önüne çıkarılması anlamına gelmez…

Nihai anlamda, milliyetçiliğin her türü son tahlilde zehir saçan bir bataklıktır. Çünkü, işçi sınıf ve halkları etnisiteye göre bölüp parçalayan, değim yerindeyse burjuvaziye yem edendir… Hangi vesileyle olursa olsun, milliyetçilik temel bir savunu-siyaset ve ideoloji olarak benimsenemez, teorik argüman olarak savunulamaz. Taktik politika ve ittifaklar ötesinde komünistler açısından milliyetçi örgütlenme benimsenemez. Çünkü, proletaryanın vatanı yoktur ve komünistlerin ulusu değil, yalnızca ve yalnızca sınıfı vardır.

Sınıf Savaşı Tek Gerçek Çaredir!

Göreli ve geçici şart veya istisnai durum ve tarihi koşullarda ilerici, demokratik muhteva taşısa da milliyetçiliğin temel bir savunu haline getirilmesi kesinlikle köklü savrulmanın yoludur. Bugün belli şartlar sebebiyle mazlum-masum olan milliyetçilik, yarın gerici bir hortlak olarak büyük bir soruna dönüşebilir. Faşizmin beslendiği biçkin argüman veya ideolojilerden biri hiç şüphesiz ki, milliyetçiliktir. Milliyetçiliğin burjuva özü gericilikle beslenir.  O halde, komünist hareket başta olmak üzere, bütün devrimci ve demokratik hareketin milliyetçilik yüklerinden kurtulması zorunluluktur ve bu, bugünün sorunudur. Milliyetçiliğe karşı savaşın, başka bir milliyetçilikle ya da milliyetçi silahla yürütülmesi düşünülemez.  Bundandır ki, ezen ezilen sınıf çatışmasında ezilenlerin sermaye ve sömürüden kurtulma savaşı tek doğru mücadeledir. Halkları millet-milliyetlere, ırk, din-inançlara vb. bölerek vuruşturan egemen burjuvazinin, sınıf birliğini baltalayan ve buradan başarı çıkaran siyaset ve stratejisine karşı, halkların birliği, ulusların tam hak eşitliği ve kardeşliği şiarını kılavuz almak elzemdir…

Milliyetçilikle övünenler insanlıkla övünemezler. İnsan, millet-milliyet kökeniyle değil, ezilen-sömürülen sınıf kökeniyle anlamlıdır. İnsanın evrensel kimliği tektir ve bu kimliğin ayrıldığı tek yer sınıftır. İnsan kişinin Türk, Kürt, Ermeni olması ezilip sömürülmesinin önünde engel değildir. Hepsinin harcı insan ve sınıftır. Fabrikalarda çalışanlar sadece Türk ya da Kürt değildir. Bilakis, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Ermeni’si aynı fabrikada birlikte çalışıp sömürülmektedir. Devrimci ve Komünist örgütlerde, Türk, Kürt, Ermeni her ulus ve azınlıktan devrimciler etnisiteye dayalı hiçbir sorun yaşamadan birlik halindedir; gerici sınıflar devleti-iktidarı ve sistemine karşı ortak mücadele etmektedirler. Demek ki, esas ve gerçek sorun etnik köken değildir; bunlar egemen kapitalist sınıfın yapay nifaklarıdır. Sınırlar egemenlerin icadı olarak yapaydır. İnsanların Kürt, Türk Ermeni doğması onların birbirine karşı üstünlüğü ya da düşkünlüğü olarak anlaşılamaz. Kimse Türk olarak doğmaz, Kürt ve Ermeni olarak doğmaz. Onu Kürt ya da Türk yapan yaşadığı pazar sınırlarıdır. Herhangi bir pazar veya sınır içinde doğan-yaşayan hiçbir insan bundan dolayı kötü ya da iyi, suçlu ya da masum yapmaz.  Kars’ta doğmak suç değildir. Konya’da yaşamak da. Ama Kars’ta doğduğu için, salt bunun için Konya’da yaşayan Karslı Kürdü öldürmek suçtur… Bu suç, esasta ne Konyalının ne de başkasınındır; onlara milliyetçilik zehrini zerk eden gerici egemen sınıflarındır. O halde, vesile, etnik köken de olsa, sorunun özü sınıftır-sınıfsaldır, sınıf sistemi ve ideolojisidir. Bunun içindir ki, sınıf savaşı gerçek tek çaredir, elzemdir. Halklarımıza bunu anlatmalıyız, halklarımız bunu anlamalıdır!…



Aralık 2025
PSÇPCCP
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031 

More in Makale