“İnsanları yorgun kılan hayat değil, taşıdıkları maskelerdir”
W. Shakespeare
Maske deyip geçmemek gerekiyor. Kabile yaşamına kadar uzanan ilginç ve çetrefilli bir geçmişi vardır maskenin.
İnanılmaz çeşitlilikteki maske bolluğu, insanın evrensel serüveninin de vazgeçilmez bir aksesuarı gibidir adeta.
Kabile mensubunun başına geçirdiği bir kaplan ya da kartal figürlü maskeyle, bir itfaiyeci, cerrah veya kaynakçının kafasına giydiği maske aynı anlamı ifade etmiyor kuşkusuz.
Palyaçonun yüzündeki maske, gizli tanıkların, paramiliter cinayet şebekelerinin maskeleriyle aynı işlevlere sahip değildir tabii ki.
“Hak yersen hack yersin” diyen RedHack’çıların ya da “Biz Affetmeyiz. Unutmayız. Bizi bekleyin.” parolasından tanıdığımız Anonymous’ların yüzündeki maskeyle, arsız politikacıların yüzsüzlük maskelerini yanyana koyamayız.
Eski Afrika kabilelerinde ataların ve mitolojik kahramanların ruhunu temsil eden maskelerle havada kapışılan covid-19 maskelerinin arasında da doğrudan bir bağ bulunmuyor.
Zapatist Subcomandante Marcos’un yüzüne taktığı maske ise bir başka köklü itirazın sembolüdür. Makro ve mikro tahakküm türlerine ayna tutan, maskesiz bir gelecek tasarımının maskesidir bir bakıma…
Maskesiz yaşamak mümkün mü?
Şu ana kadar “maskesiz bir yaşam” mümkün olsaydı eğer, “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” nasihati geçerliliğini çoktan yitirmiş olurdu. Günümüzde bile herkesin herkese hatırlattığı Mevlana’nın bu sözüne hâlâ ihtiyaç duyuluyorsa şayet, türümüzün yolu hayli uzun demektir.
Maskeli yaşamanın açık ve örtülü, geleneksel ve dijital tarzları, katmanları, nüans ve nitelikleri vardır. Büyük iktidarların büyük, küçüklerin küçük, bireyin ise sıradan maskeleri olagelmiştir.
En kıdemli maskenin uhrevi ve dünyevi “kutsallık” maskesi olduğuna ise hiç kuşku yoktur. “Tanrı aşkı”ndan “din kardeşliği”ne, “vatan” ve “bayrak”aşkından “şehadet mertebesi”ne uzanan genişlikteki bu maskeler serisi hâlâ işlevseldir ne yazık ki.
“Ulusal çıkarlar” ve “devletin bekası” yalanlarının gerçekte hangi çıkarları maskelediğinin bilançosu ortada. Milyonlarca gencin ölüme sürüldüğü bölge ve dünya savaşlarının hangi imgesel kavramlarla ve neleri nasıl maskelediği de tarihin malumudur.
Başkalarını kandırırken kullandığımız maskelerle, kendimizi aldatırken kullandığımız maskeler arasında bir ilişki var. Birer maske işlevi de görebilen şerri ve medeni hukuk sistemleriyle küçük gelenekler, tüzükler arasındaki benzerlik ve ilişki gibi…
***
Kovid-19’un birkaç ayda ulaştığı şöhret, nesnel ve imgesel maskeleri de bir çeşit küresel gündem haline getirdi.
İnsan mamulü hilekârlıklar, saldırganlık türleri ve bunları gizlemeye yarayan maske bolluğu karşısında asıl maske takması gereken virüsün kendisidir belki de.
Organik virüslerin servet sahibi parazitlerden, küstahlık abidesi başkanlardan, kirli siyaset, ticaret ve medya şarlatanlarından korunup korunamayacaklarını henüz bilmiyoruz. Kibirli, yıkıcı ve “kainatın efendisi” pozlarına bürünüp ortalıkta dolaşan insan türünün ağzını burnunu maskeyle kapatan Kovid-19’un köklü bir zihniyet devrimine vesile olup olmayacağını da elbette…
Ama Kovid-19 isimli süper starımız dünya kapitalizminin temsil ettiği sınıflı toplum uygarlığının yüzüne maske taktırırken, onun kimi maskelerini çekip aldığına da hep birlikte tanıklık ettik.
Karşı karşıya bulunduğumuz manzara, yasaların, giyim-kuşamın, yüzümüzdeki kozmetik katmanların, ahlakın, adaletin, irili-ufaklı resmî İdeolojilerin, dini/töresel ritüellerin, “cennet” ve “cehennem”in, “yaşasın” ve “kahrolsun”ların birer maskeye dönüştüğü bir insan gerçekliğidir.
Fakat değişmeye, dijital olanlarını icat etmek yerine olan maskelerden, maskelerinin ardındaki yükten kurtulmaya muhtaç ve de mahkûm bir gerçek…