Connect with us

Makale

Postmodern Siyaset Felsefesinde Nesnelerin Varlık Sorunu…

Günümüzde siyasi ve ideolojik mücadelenin yeterince etik bir referansa sahip olmamasının nedeni bu postmodern yapı sökümden ileri gelmektedir. Bu durum son yıllarda siyasi nezaketin, hukuk ölçülerinin ve etik referansın ideolojik ve siyasi mücadele zemininde neredeyse yerlere düşmesine sebebiyet vermiştir.

Postmodern siyaset felsefesine göre; varlık belirsiz olduğu için varlığa ilişkin bir mantık ve rasyonel bir düzen hiçbir yerde bulunmamaktadır. Yani birey, toplum, siyaset, ideoloji ve normlar bağrında anlamlarının sabitlenebileceği bir özü barındırmadıkları için içlerinde bulundukları anın koşullarına göre değişkenlik gösterirler. Günümüzde devrimci hareketin insan rezervlerinin bilinçsel olarak en fazla etkisi altında kaldığı pastmodernist temel ilke budur. Mesela bir devrimci tipolojinin anlık, saatlik ve günlük olarak farklı ideolojik uçlarda gezinmesine rağmen hiçbir sorun ile karşılaşmaması ve onun içinde bulunduğu örgüt formasyonunun çoğunluğunun bu durumu nesnelerin varlık sorununun zamanın ruhuna uygun normal bir açıklama biçimi olarak algılamasının altında bu postmodernist temel ilke yatmaktadır.

Biz buna bir yerde; nesnelerin varlık sorununu belirsizleştiren, hatta bu sorunun çözümlenip açıklanma biçimine aynı anda binbir surat giydiren bir ilkede diyebiliriz. Bunun siyaset arenasındaki karşılığı; “Ne olsa gider” şeklinde tezâhür etmektedir. Eğer siyaseti dayandırabileceğimiz herhangi bir temel kalmamışsa, doğal olarak bütün tutarsızlık, karmaşa ve saçmalıkların insan çoğunluğuna gayet normal görünmesi gerekir. Günümüzde bazı bireylerin sınıf işbirlikçiliğine, burjuva sosyalizminin teşaronluğuna ve moral/etik bağlamındaki sorunsallığına rağmen örgüt ve şehit kültünden müzdarip kutsal müeseselere olan sözde yüksek gönül bağını başka türlü nasıl açıklayabiliriz ki?!

Siyasetini yapabileceğimiz evrensel bir iyilik ve gerçeklik hali kalmadığı şeklindeki bir siyaset felsefesinin etkisi altında devrime, örgüte ve şehitlere bağlılık iddiasının bireyi bir sahtekâra dönüştürebileceğini ön görebilmeliyiz. Eğer devrimci bir siyaset için gerekli olan referans noktaları ortadan kalkmişşa, orada bir değer yaratımından ve proleter bağlılıktan bahsedilemez. Siyaseti belirleyen şeyler bağlamından ve özünden koparıldıkları zaman el ile tutulamaz, göz ile görülemez ve akıl ile anlaşılamaz bir hale getirilir. Bu durum siyasal literatürümüzdeki oportünizm kavramından daha ileri bir karmaşa durumuna yol açmaktadır.

Politikanın nesnelerinin varlık sorununa ilişkin bu bahsettiğimiz sorunsal bakış açısı; işçi sınıfının bilincine karşı tarihte düzenlenmiş en ileri düzeyde bir burjuva saldırı olmaya aday görünüyor. Günümüzde siyasi ve ideolojik mücadelenin yeterince etik bir referansa sahip olmamasının nedeni bu postmodern yapı sökümden ileri gelmektedir. Bu durum son yıllarda siyasi nezaketin, hukuk ölçülerinin ve etik referansın ideolojik ve siyasi mücadele zemininde neredeyse yerlere düşmesine sebebiyet vermiştir. İdeolojik ve siyasi görüş farklılıklarını ilkel bir düşmanlık histerisiyle algılamak, düşünceyi sınıfsal değil, bireysel bir olgu olarak görmek ve bu nedenle düşünceye gerçekte kaynaklık eden sınıf eğilimini hedef almak yerine bireyin kendisini hedef almak şeklindeki siyaset dışı bir ilkel sapmanın sebepleri üzerine yeterince düşünmemiz gerekiyor. Halbuki postmodern siyaset felsefesi gerçeği bulanıklaştıracak kadar farklılıklara yönelik bir duyarlılık içerisindedir. Ama aklın nesnellik arayışını yaşama dikte eden komünistlere karşı düşmanca bir tehâmmülsüzlük ve öfke içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu kesimlerin ilerlemeci tarih anlayışından ve sınıfsal özgürlük arayışından nefret etmesinin sebebi budur.

Bilindiği gibi; Marks’ın tarih felsefesinde tarih diyalektik çatışma yoluyla esasta akla uygun olarak ilerlemektedir. Yani tarihin evrensel bir toplumsal düzene doğru işlediği gerçeği onun siyaset felsefesinin temel nesnesidir. Buna karşın postmodern tarih ve siyaset anlayışı ise; evrensellik vasfı atfedilen toplumsal ilerlemenin dışında kalan geri olana büyük anlam biçer. Marksizm’i toplumsal ve nesnel farklılıkları dıştalayan sorunlu bir tutum olarak ilan etme noktasında oldukça ustalaşmış olan postmodernizm böylelikle son yıllarda devrimci saflarda gedikler açmaya başladı. İdeolojik ve siyasi donanımının yetersizliğine ek olarak proleter sınıf tâhkimatı oldukça zayıflamış olan devrimci örgütlenmelerdeki bu gedik gittikçe büyümektedir.

Devrimci örgütsel sosyolojide ilerlemeci tarih anlayışının birer meta-anlatı olduğu, bunların tarihlerinin geçtiği ve yaşamın asla mümkün olmayan kesin bir izahının yapılması için ona dışardan bütünlük ve düzen empoze edildiği yönündeki görüşlere olan ilginin son yıllarda arttığı gözlemlenmektedir.  Postmodern felsefenin başlıca temsilcilerinden Lyotard “Postmodern Durum” adlı eserinde “Meta-Anlatı” kavramını ilk defa kullanırken modern çağın bütün bütünlüklü metin anlatılarını bu kavramla eleştirmişti. Ona göre toplumsal hayatın ve tabiki doğanın bütünlüklü bir tarifi yoktu. Bu nedenle bu konudaki bütün saygın kuramsal eserler gerçekliğin çarpıtılmış bir tarifine insanın subjektif olarak meşruluk kazandırma çabasından başka bir şey değildi. Tabii ki bu durumdan en çok Marksizm nasibini almıştır. Bir çok eski devrimcinin ve hatta bazı aktüel devrimci kadroların bu fikirleri benimsediği gerçeği özellikle sosyal medya hesaplarında çok açık bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu kesimlerin içinde azımsanmayacak eski Kaypakkayacı kadroların olması durumu ise bir bilimsel izahata muhtaç görünüyor. Eski devrimci bir bilinç için dünya anlamsızlaşınca onu kazanma ve değiştirme referanslarıda ortadan kaybolmaktadır. Yapay zekanın tarihsel ilerlemeyi ele geçirdiğine inanacak kadar burjuva bilimsel ve teknolojik gelişmelere tapınan bu kesimler ilerleme ve değişim sözcüklerini dillerinden düşürmezken içine düştükleri bohemlikten onları kurtarabilecek değişim ve ilerleme referanslarını kendi elleriyle yok ettiklerini göremiyorlar.

Postmodern özgürlük anlayışı olumsal benlik anlayışı ile doğrudan ilişkilidir. Biz bunu benlik anlayışı kadar sayısız özgürlük ve gerçeklik anlayışının olduğu yönünde okuyabiliriz. Aksi taktirde devrimci siyaset çevrelerindeki bu kadar eklektik ve saçma olayları ve onların açıklanma biçimlerini real aklın yordamıyla tarif etmekte oldukça zorlanacağız. Önümüzde iki tane yol kalıyor; ya bütün bu olup bitenleri diyalektik ve tarihsel materyalist aklın yardımıyla çözümleyip aşacağız ya da her şeyi olduğu gibi kabul eden anlayışların rüzgarına kapılarak postmodern yapı söküme uğrayacağız. İçinde bulundukları devrimci örgütleri zamanın bu bilinç vebasına uydurarak kitleselleşebileceklerini zanneden anlayışlar rüya görmeye devam edebilirler. Onlara bir devrimci örgütü kitleselleştirebilmenin biricik yolunun burjuvaziye yönelik bütünlüklü bir karşı tarih çalışmasıyla mümkün olabileceğini hatırlatmak isteriz. Günümüzde sosyalist basın ve medya alanında yaşanan postmodern dönüşümün devrimci bir eleştiri ve çözümlenmeye tabi tutulması ihtiyacı gözlemlenmektedir. Yapısal olarak bazı örgütsel ağların devrimci işçi uygarlığıdan uzaklaşmaya başlayan yönlerinin eleştirisi emekçi halkın sınıf çıkarlarına uygun olan bir tutumdur. Bizlerin herhangi bir sınıf niteliği olan örgütlenmeleri değil, devrimci niteliği gelişen örgütlenmeleri desteklemek ve büyütmek gibi bir görevimiz vardır. İşçi sınıfının bazı kamu araçlarını işgal etmemizin esas sebebi budur. Bu çabaları genel örgütlenmeyi zayıflatmak olarak gören anlayışlar yanılıyorlar.

Bu olumsuz tutumlarda ideolojik olarak ısrar etmek sosyalist mücadele örgütünün bazı yerel aygıtlarında küçük burjuva diktatörlüğünün beslenmesine sebebiyet verecektir. Zaten dönemin bir bilinç vebası olarak postmodern yapı söküme karşı korunabilmenin ve bu özgün tarihsel koşulları atlatabilmenin tek yolu sınıf örgütlerinin kapısını komünist eleştirilere sonuna kadar açmak olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Eğer bugün devrimci örgütlenmeler güç kaybına uğramışsa bunun sebebi devrimci bilimsel eleştiriler değil, bilakis önceden izlenen ideolojik ve politik hatın kendisidir. Bu nedenle esas olarak sorgulanması gereken yer burasıdır. Ve hatta sorgulanması gereken; geçmişte neden daha güçlü bir bilimsel eleştiri mekanizmasının ortaya çıkmadığı durumudur. Çünkü siyaset ve ideolojide yön mesafesini tayin eden şey, bu kategorileri temsil eden epistomolojik verilerin onların ontolojik kaynaklarıyla ne kadar uyumlu olduğu meselesidir. Biz bu uyumu ancak iki çizgi mücadelesi yöntemiyle sağlayabiliriz. Yani komünist hareketin ve bütün yan işçi örgütlerinin bağımsızlığını koruyacak ve onlara kızıl ışıklı yolu gösterecek pusulanın ortaya çıkması kolektif bilimsel eleştirilerin kapsamına ve ahengine bağlıdır.

Sonuç olarak bu bahsettiğimiz örgütsel zayıflamalardan dolayı saflarımızda ortaya çıkan sınıfsal eleştiri ve tahlilleri sorumlu tutmak bir yerde Marks, Lenin ve Mao öncesi tarih ve siyaset anlayışına felsefi anlamda geri dönmek gibi bir şeydir….



Şubat 2025
PSÇPCCP
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
2425262728 

More in Makale