Connect with us

Editörün Seçtikleri

Burjuva Klik Çatışmasının Kısa Bir Özeti ve Sürecin Devrimci Görevleri!

Emperyalist zincirlerin halkalarına asılı duran faşist iktidar, bölgesel ve iç siyasal gelişmeleri gerekçe haline getirerek toplumsal desteği almasa da emperyalist güçlerin desteğiyle iktidarını korumak istiyor. Son Trump görüşmesinde, ABD emperyalizmi özgülünde kapalı kapılar ardında verilen tavizler, emperyalist sermayenin yayılmacılığı için yapılan ekonomik-ticari anlaşmalar, bölgenin jeo-politik önemi olan alanları üzerinde alınmak istenen jandarmalık rolü, Erdoğan ve güruhunun emperyalist güçlerden destek alma arayışıdır.

Türk hâkim sınıfları arasında yaşanan klik çatışması, iktisadi ve politik temelleriyle her gün yeni boyutlar kazanarak derinleşiyor. AKP-MHP iktidar blokunun temsil ettiği sermaye kliği ile CHP ve diğer burjuva siyasal yapılanmaların temsil ettiği sermaye kliği arasında yaşanan çatışma hali, son süreçlerde politik gündemin ilk sıralarını işgal etmektedir. Burjuva klikler arasında yaşanan çatışma, sadece burjuva politik alanla sınırlı kalmıyor, her klik elindeki tüm olanakları kullanarak, ekonomik, siyasal, hukuksal, askeri, kültürel kapsamda genişleyerek toplumsal gündemi işgal ediyor. AKP-MHP iktidar kliği egemenlik kurumu olan devlet olanaklarını elinde merkezileştirerek bu çatışmada kendisine avantajlı konum yaratırken, iktidarın toplumda yarattığı derin sınıfsal-sosyal çelişkilerden vazife çıkaran CHP ve ekseninde duran burjuva “muhalefet”, burjuva seçim yoluyla kendisine “iktidar” yolu açmaya çalışıyor.

Burjuva klik dalaşında ortaya çıkan ciddi sarsıntıların, toplumun her kesimini etkisi altına aldığı bu tarihsel koşullarda, proletaryanın sınıf perspektifi ile durumu ele almak, süreç karşısındaki devrimci görevlerimizi bilimsel ortaya koymakla doğru orantılıdır. Yani, “TC” egemenler sisteminin yapısal niteliğinin bağrında ortaya çıkan her çatlak, bu gerici sisteme karşı savaşan işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci öznelerinin önüne mutlaka belirli olanaklar çıkarmaktadır/ çıkaracaktır. Ancak güçler dengesi, devrimci ve komünist hareketin subjektif örgütlü düzeyi, stratejik ve taktik planlamasındaki kapasitesi, siyasal-ideolojik donanımı bu fırsatları devrimin lehine kullanmada belirleyicidir. Devrimci bir donanımla bu fırsatlar önemli mevziler yaratmanın araçları olacağı kadar, devrimci donanımdaki zaaflar, bu fırsatları birer tehdit haline getirebilmektedir. Lakin dünya ve coğrafyamız devrim mücadelesi, burjuvazi arasındaki çatlaklardan yararlanma adına, o çatlakların arasında kaybolmanın, tasfiyeci rüzgarlara yelken açmanın önemli deneyimlerini hafızasında taşır.

Özellikle burjuva klik çatışmasında, kliklerin karşılıklı konumlanışı, klik dalaşının muhtevası, iktidarda olan klikle “muhalif” kliğin siyasal argümanları, hedefleri, tarihsel ve güncel olarak doğru okunmadığında, burjuvazinin bir kliğine ilericilik atfetmek ve sınıf çelişkilerinin rengini verdiği toplumsal taleplerde bu çizgide uzlaşmak, sürecin ortaya çıkardığı önemli bir tehlike olarak öne çıkarmaktadır. Ezilen ve sömürülen toplumsal dinamiklerin mücadelesi, güncel olarak öne çıkan bazı demokratik-ekonomik-hukuksal-kültürel-akademik taleplerde, burjuva “muhalefetin” gündemleriyle ortaklaşsa da çözüm siyaseti ve mücadele çizgisi, her türlü burjuva anlayışla taban tabana zıttır. En yalın anlatımla, burjuva iktidar kliği ile “muhalif” klik arasındaki çatışmanın ana mahiyeti, kapitalist özel mülkiyet dünyasının ana kolonları üzerinde iktidar olma amaçlıdır. Derin toplumsal çelişkiler baz alınarak atılan “demokrasi- yoksulluk-açlık-baskı” naraları, toplumsal destek oluşturarak iktidara gelme politikasıdır. Bunun aksine, kapitalist barbarlığın ağır koşullarını yaşayan ezilen ve sömürülenlerin mücadelesi, kapitalist sistem içi bir iktidar değişimi değil, kapitalist sistemi tarihe gömerek yeni bir dünya yaratma mücadelesidir. Proletaryanın bilimsel dünya görüşü, bu mücadelenin kılavuzudur. Burjuva klik dalaşının toplumda yarattığı flu ortamlarda, sınıf antagonizmasının tayin ettiği iki zıt sınıfın ideolojik-siyasal çizgilerini “uzlaştırmak”, ve son tahlilde burjuva çizgi olan bu “uzlaşı” ekseninde siyaset tayin etmek, tamda tehlike olarak ifade ettiğimiz burjuva çatlaklar arasında bertaraf olmaktır. Dolayısıyla, bugün “TC” hâkim sınıfları arasında derinleşen çatışmalara materyalist yöntemle berrak bir tutuma sahip olmak, işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin mücadelesini sürdürmek isteyenler açısından temel bir ayrışım noktasıdır.

Klik Çatışmalarının Yedeğine Değil, Proletaryanın Çıkarlarına Odaklanmalıyız

Bugün AKP-MHP iktidar kliğinin elindeki devlet olanakları ile saldırı konumunda olduğu ve CHP özgülünde burjuva muhalefete ayar verme biçiminde sürdürdüğü sürecin özeti, burjuva klik dalaşıdır. AKP, emperyalist sermaye ilişkisi içinde merkezileşen, İslamcı sermayenin finans kaynaklarından da beslenen, artı değer gaspı ve diğer iktisadi kaynaklardan palazlanarak sermaye birikimini devasa düzeyde büyüten komprador işbirlikçi tekelci sermayenin temsilcisi olarak, “TC” ekonomisinde önemli bir ağırlığa sahiptir. İşbirlikçisi olduğu emperyalist tekellerin iktisadi çıkarları gereği, sermaye birikimini sürekli arttırmayı hedefleyen üretim-ticaret- sıcak para hareketi, artı değer gaspı- doğal zenginlik kaynaklarına çökme- imar ve yatırım projelerinden rant yaratma vb. gibi politikalarla, son yıllarda sürekli büyüyen sermaye kliğini temsil etmektedir AKP.

Toplumsal emekten, doğal kaynaklardan, ticaret hacminden, yatırım projelerinden, spekülatif sermaye hareketinden ve “kayıt dışı” sermayeden (kara para gibi) devasa payı kendi sermaye grubuna çekmesi, sermaye güçleri arasındaki kaynak paylaşımı eşitsizliğini ifade eder. (Tartışma konumuzun toplumsal eşitsizlikler olmadığını özenle ifade edelim) Bu eşitsiz “paylaşım”, burjuva sermaye klikleri arasındaki çatışmaları besleyen ana zemindir. “TC” egemenler sisteminde bugün siyasal-askeri-kültürel-hukuksal düzlemde cereyan eden, iç ve dış politikada ayrım noktaları olarak vuku bulan ve özü burjuva iktidara sahip olmak için yaşanan klik çatışmalarının maddi temeli, maddi çıkar kavgası, kapitalist işleyiş içinde oluşan sermaye birikiminden en büyük payı, hangi burjuva kesimin denetiminde olacağı meselesidir. Yani burjuva klikler arasındaki çatışmanın maddi temeli, sermaye birikiminden aslan payının hangi kliğin denetiminde olacağı meselesidir.

Burjuva klikler bu çatışmada karşılıklı birbirlerini yıpratsalar da bu çatışmanın sınırı sistemin bekasına dayandığı zaman, bütünleşirler, sistemin iktisadi-siyasal normlarında uzlaşırlar. Yani bu çatışmadan yıkıcı bir toplumsal devinimin dinamiğini beklemek, yanılgıdır, burjuva sınıf niteliğini kavramamadır. Büyük sermaye güçleri arasında bu nesnel zemin üzerinde iktidar dalaşı yaşanırken, tekelci sermayenin gündeme gelecek olası riskleri bertaraf etme basıncı, kapitalist ekonominin yaşadığı krizi aşma yönünde belirlediği politikalar ve bunların “TC” ekonomisindeki karşılığı, sistemin ekonomik-siyasal olarak tayin ettiği merkezi politik hat koşullarında, çatışmalı durumu arka plana itilir, yerini “uzlaşı” ikame ettirilir. Daha da önemlisi, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi ivme kazandığı tarihsel koşullarda, burjuvazi iç klik çatışmalarını tatil ederek, devrimci sınıf hareketini ezmede birleşir. Kitleleri kendi siyasal çizgisinde konsolide etmek için, toplumsal hak ve özgürlükleri, ekonomik-sosyal talepleri öne çıkaran burjuva “muhalefetin”, devrimci sınıf hareketine karşı burjuva hısım klikleriyle sistemin politik zemininde uzlaşması, kimlik değişimi değil, sınıfsal niteliğinin gereğidir. CHP’nin daha bir dönem önce öne çıkan aktörlerinin, CHP şahsında burjuva muhalefeti ve devrimci toplumsal mücadeleyi ezmek için gerçekleşen iktidar saldırılarında, “sorumluluk ve görev alma” sahtekarlığıyla (Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin örneği gibi), AKP-MHP iktidarına alan açan tutumları, tamda bu burjuva sınıfsal nitelik için çarpıcı örnektir. Özetlemek istediğimiz ana tema şudur. Burjuva klik çatışması, iktidarda olan kliğin saldırılarıyla, “muhalif” burjuva kliğin toplumsal dinamizmi kendi çizgisinde sisteme entegre etmesi boyutu ile ezilen ve sömürülen yığınlar için sonu felaket olan senaryoların toplamıdır.

Proletaryanın sınıf mücadelesi açısından, burjuva klik dalaşının derinleştiği koşullarda, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağımsız politik bir özne olarak mücadele arenasında konumlanması tayin edicidir. Devrimci ve komünist politik öznelerin, proleter sınıf çizgisinde politik bir odak örgütleyemediği her koşul, toplumsal muhalefetin burjuva kliklere yedeklenmesi anlamına gelir. Bunun taşıyıcısı da esasta “sol-sosyalizm” iddiasıyla burjuva çizgilerle uzlaşan reformist-parlamenterist-düzen içi muhalefet çizgileri olmaktadır. Yani dün “askeri vesayeti kaldırıyor-demokratikleşme süreci yaşanıyor” beklentisiyle AKP’ye yedeklenen bu anlayış(lar), bugünde, “tek adam rejimine, laik sisteme ve cumhuriyetin kazanımları adına (bu kazanımların ne olduğu tanımsızdır)” CHP ve diğer burjuva “muhalefete” yedeklenmektedir(ler). Çünkü burjuva klikler arasındaki çatışmanın mahiyeti doğru tarif edilmemekte, burjuva sınırlar içinde ortaya konulan bürokratik-sivil toplum, liberalizm-ulusalcılık, tek “adam” rejimi-güçlendirilmiş parlamento, “siyasallaşmış yargı-bağımsız yargı”, kuvvetler ayrılığı- tekleşmiş devlet organları vb. ayrışımlar üzerinden, ama bu kavramların burjuva niteliği yadsınarak tutum alınmaktadır. Bu işçi sınıfı başta olmak üzere, ezilen-sömürülen yığınları pusulasını şaşırtıp, burjuva klik “muhalefetine” mahkûm etmektir. Oysa komünistlerin tutumu berraktır. Ana hedef iktidar kliği olma önceliğiyle, burjuva kliklerin karşısında, proleter sınıf hareketini örgütlemektir. AKP-MHP iktidar kliği ile CHP ve eksenindeki burjuva “muhalif” klik arasındaki çatışmadan devrimcilerin çıkarması gereken sonuç budur.

“TC” Egemenler Sisteminde Burjuva Klik Çatışmasının Özeti

Emperyalist savaşlar, hegemonya dalaşı, yaşanan alt üst oluşlar, emperyalist kutupların bölgesel dizayn stratejileri, egemenlik çatışması ve kapitalist sistemin yapısal krizleri ortamında, çok yönlü gerilim hatları oluşmaktadır. Emperyalist bloklar, bölgesel iktidarlar ve güçler, burjuva klikler arasındaki gerilim hatları, ezen sınıfla ezilen sınıf arasındaki antagonist çelişkilerle birlikte farklı bir boyut kazanmakta ve burjuva egemenlik tüm bu kaos ortamından çıkmak için, kapsamlı saldırı politikalarına baş vurmaktadır. Emperyalist zincirin gerilmiş halkaları üzerinde yol almaya çalışan “TC” egemenler sistemi, yaşanan bu kaosun sadece bir parçası değil, aynı zamanda iktisadi-siyasal çapı oranında yaratıcısıdır.

Bugün “TC”, emperyalist yayılmacılık ve paylaşım dalaşının tam ortasında, emperyalist sistemin bir halkası olarak, dolaylı-dolaysız var olan gerilim hatlarının sarsıntıları altındadır. Kendi ideolojik-tarihsel-yapısal-siyasal kodlarını ilke olarak alan, ekonomik ve siyasal kriz altında kıvranan, bölgesel çatışmalarda her yayılmacı hayali emperyalist bataklıkta elinde patlayan, iç ve dış politikada buhran-savaş ortamında aşamadığı yapısal sorunları altında cebelleşen “TC” iktidarı, karşılaştığı her kriz halini savaş politikaları ile aşma uğraşındadır. Ama bu uğraş, iç ve dış politikada, sürekli büyüyen, kapsam alanını genişleten kriz halini sürekli büyütmektedir. Emperyalist hegemonya ve siyasal gelişmelerin, özellikle bölgesel çapta statükoların fay hatlarında bir bir kırılmalar yarattığı bir ortamda, “TC”nin, tarihsel-ideolojik ve siyasal kodlarını koruyarak süreçten kurtulması zordur.

Önündeki seçenekler sınırlıdır. Ya burjuva “demokratik” açılımlarla bazı yapısal sorunlarını aşacak, ya da katı ve değişmez olarak kabul ettiği yapısal niteliğini kuralsız baskı-şiddet politikaları ile ayakta tutmaya çalışacak. Mevcut bölgesel ve uluslararası koşullar, sınıfsal-ulusal-sosyal çelişkiler, faşist rejimin iç yapısal sorunları, sermaye iktidarı için riskli koşulları oluşturmaktadır. Sistemin kendi içinde çözüm üretme koşullarının sınırlandığı ortamda, sistem burjuva hukuk normları dahilinde dahi yapısal semptomlarına tedavi üretemiyor ve iktisadi-siyasal yapılanmasında şiddet ve cebire başvuruyor. Faşist sistemin aynı nitelikteki parçası olan CHP, Zafer Partisi gibi burjuva “muhalif” parti ve aktörlere çektiği operasyonları bu neden üzerinden okumak gerekmektedir.

İç ve dış politikada, tarihsel-yapısal niteliğini Sünni İslam-Türk ırkçılığı tekçi paradigması ile üretmeye çalışan AKP-MHP faşizmi, burjuva seçimler süreci dahil, her koşulda kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi konuşmayan, hatta kendisi gibi ıslık çalmayan geniş toplumsal kesimlere saldırmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçi kesimler üzerindeki sömürünün en üst düzeyde sürdürülebilir kılınması, geniş halk kesiminin tüm kaynaklarının (toprak ve tarımsal alanları dahil) gasp edilerek komprador işbirlikçi tekelci sermayeye daha fazla kaynak aktarılması, burjuva siyaset alanı dahil, sosyal-kültürel-ahlaki-yaşamsal kapsamda tüm toplumsal yaşamın tekçi zihniyete göre dizayn edilmesi, tekçi faşist iktidarın egemenlik aracı olan devlet illegalitesi dahil tüm erklerde kuralsız-keyfiyetçi hukukla donatılması ve bunun tek adam rejimiyle sınırsız uygulanması ve dış siyasete bu niteliğin güç odağı olarak taşınması, AKP-MHP rejiminin saldırı programıdır. Ama bu yönelim, “TC” sisteminin yapısal sorunlarında bir ilerleme yaratamadığı gibi, AKP-MHP güruhu dahil, burjuva klikler arasında bir “uzlaşma” yaratamıyor, derinleşen klik çatışmaları paralelinde, burjuva seçimlerle toplumsal ölçekte elde ettiği “rızayı” kaybediyor. En yalın terimle, AKP-MHP faşist blokunun her yanından irin damlıyor, her politikası kan kokuyor.

 Bu kirlilik tüm “TC” hâkim sınıflarının niteliğidir. Sistem çürümüşlüğünün somut görüngüleri faşist diktatörlüğün paçalarından dökülüyor diye, diğer klik siyasal çizgilerinin bundan ayrı olduğu anlamı taşımaz. Bu kirlilik, ahlaksızlık, kuralsızlık zemininde burjuva klikler tepişmektedir. Tüm meramları bu çürümüşlüğü yönetme derdidir. Hâkim sınıflar açısından var olan bu kaotik süreç, ezilen ve sömürülen yığınların dipten gelen itirazlarıyla birleştiğinde, faşist iktidar iç ve dış siyasette kendini üretmekte zorlanmaktadır. Ekonomik kriz, burjuva temsiliyet krizi, kitlesel başkaldırı dinamiği taşıyan sınıfsal-ulusal-sosyal çelişkilerin niteliğini verdiği toplumsal kriz, Kürt ulusunun bölgesel konumu, bölgesel ve emperyalist güçlerin kurduğu denklemlerdeki riskler, AKP-MHP iktidarının derin açmazlarını ortaya koymaktadır.

Faşist iktidar içinde bulunduğu bu açmazları aşmak için sürekli manevralar yapıyor, (son BM toplantısı için ABD’ye giden Erdoğan’ın, Trump dahil bazı emperyalist aktörlerle yaptığı pazarlıklar, küçük düşme pahasına yaptığı manevralar gibi) saldırı cephesini genişletiyor, Öcalan üzerinden Kürt Ulusal Mücadelesi ile kurduğu son ilişkilenmeyi, Rojava üzerinden bazı pazarlıklarla genişleterek sonuç almaya çalışıyor ve siyasal hamlelerine “direnç” gösterebilecek, süreçten vazife çıkararak “iktidar” olmak isteyen burjuva klik temsilcisi CHP’ye ayar vermeye çalışıyor. İktidarın devreye koyduğu saldırı top yekündür, stratejiktir. CHP’ye verilmeye çalışılan ayar, burjuva siyaset sahasına dairdir. Ve İmamoğlu’nun tutuklanma süreciyle başlayıp, dalga dalga devreye konulan CHP’ye saldırıların özeti, yukarıda açmaya çalıştığımız nedenlerdir.

CHP’ye Operasyon ve Kayyım Sopası ile Burjuva “Muhalefeti” Dizayn Ediliyor!

Öncelikle tayin edici olan sınıfsal bakış açısıdır. Burjuva muhalefetin dizaynı ya da bu dizayn saldırılarına karşı burjuva “muhalefetin” direnci, toplumda ilerici bir sonuç yaratmaz. Toplumsal muhalefetin herhangi bir burjuva kliğe yedeklenme riskinden kaynaklı, bunu defalarca ve ısrarla ifade ediyoruz. Yaşanan fillerin tepişmesidir. Bu tepişmeden demokratik bir nefes almayı bekleyenler, en basit anlamıyla ekonomik-demokratik hak arama eyleminde dahi, faşist bir parti olan CHP’nin “muhalefet” ufkundan beklentiye girenler, burjuvazinin ezilenlere diktiği kefeni gönüllü giymeyi kabul etmişler demektir. Biz bu çatışmayı, hâkim sınıflar cephesindeki durumu analiz etmek için tarif ediyoruz. Yoksa burjuva klikler çatışmasından, bir taraf olma yanılgısında değiliz.

CHP’ye çekilen operasyonlar, belediye başkanları dahil, il ve ilçe örgütlenmelerinde öne çıkan aktörlerin tutuklanması ve son olağan ya da olağanüstü CHP kongrelerine yapılan kayyım müdahalesi (CHP bu saldırıyı kongrelerini gerçekleştirip yeni yönetimlerini seçerek savuşturmaya çalışmaktadır), burjuva hukuksal bir süreç olmadığı açıktır. AKP-MHP kliği, “muhalif” burjuva klik siyasal temsilcilerinin siyasal meşruiyet sınırlarını çizmekte, siyasal partilerin kurumsal niteliğini ve burjuva muhalefetteki kırılgan noktaları görünür kılarak, “muhalif” burjuva kliği dağıtmaya çalışmaktadır. Yani iktidar burjuva rakiplerinin sadece baskı altına almakla yetinmiyor, burjuva muhalefeti kendi içinde çözmeye çalışıyor, yönetsel aygıtlarını uzlaşı çizgisine göre yapılandırmak istiyor.

Faşist iktidarın elinde kayyım ekonomik-siyasal irade gaspı-toplumsal örgütlü dinamikleri tasfiye etme açısından etkin kullanılan hukuksuz bir araçtır. Ve gelinen aşamada, kayyım siyasal partilerin iç işleyişini belirleyen, temsil iradelerine dolaysız müdahale eden bir biçimde devreye konulmaktadır. Burjuva hukukta bile karşılığı olmayan soruşturmalarla biçilmek istenen CHP, kayyım siyaseti ile içte var olan boşluklar üzerinden parçalanmakta, Gürsel Tekin gibi geçmişin CHP kadrosu üzerinden iç krizi derinleştirilmeye çabalanmaktadır. Yani sokaklarda “agresif muhalefet” yapmaya çalışan CHP’nin iç krizi, sadece iktidarın otoriter uygulamalarıyla ortaya çıkmamakta, yıllarca CHP’nin içinde tükenen iç demokratik niteliğinin ortaya çıkardığı kapsamlı sorunlarından ortaya çıkmaktadır.

Baykal’ın kaset operasyonuyla koltuğundan indirilmesinden başlayıp, Kılıçdaroğlu’na karşı harekete geçen kast yapı sürecinden bugüne, CHP iç demokratik muhtevasını yitirmiş ve bunun ortaya çıkardığı iç sorunlar, özellikle iktidara kullanmaya açık zemin haline gelmiştir. Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu’nun, “partiyi kayyuma bırakmama” gerekçesiyle, kayyım siyasetinin bir parçası olması, bir yanıyla geçmiş sürecin öcüne doğan fırsatları kullanmak iken, asıl yanı ile iktidarın politikalarına siyasal boyun eğmektir. İktidarın siyasetine gösterilen rıza, yönetsel zorunlulukla gerekçelendirilse de meselenin özü, iktidar kliğine teslim olmaktır, burjuva siyasetin çirkef niteliğinin çizgisidir.

Erdoğan burjuva hasımları üzerinde, iç meselelerini çözemeyen ve bundan dolayı yargı kararlarına ihtiyaç duyan bir algı yaratmak istemektedir. Yani bir siyasal parti kendi iç dinamikleriyle iç sorunlarını çözemeyen bir hale gelmişse, bu o siyasal kurumun çöktüğü anlamına gelmektedir. Özellikle “Cumhuriyetin Kurucu Partisi” propagandası ile toplumsal muhalefeti konsolide etmeye çalışan CHP’nin, kendi iç hukukunu yitirip, yargı müdahalesi ile kurumsal bütünlüğünü sağlamaya çalışıyor algısı, CHP’nin örgütlemeye çalıştığı toplumsal muhalefetin ufkunu da daraltacaktır. Yani Erdoğan, kayyım tehdidi ile sadece CHP’nin iç bütünlüğüne müdahale etmemekte, aynı zamanda siyasal muhalefetin direnç kapasitesi ve konsolide olma trendini de parçalamayı amaçlamaktadır.

Sorun bu kadar açık iken, yani sadece CHP içinde değil, aynı zamanda iktidara karşı harekete geçen toplumsal muhalefette böyle yarılmalar yaratmayı amaçlayan bir politikaya karşı, CHP eski kadrolarının ilkesel kırılma yaşamaları, sadece o kadrolarla sınırlı değil, burjuva cenahın tüm aktörlerinin siyasal çizgisidir. Burjuva aktörler, ilkesizdir, riyakardır. Bencil çıkarları ve sınıfsal kaygıları uğruna, kendi yol arkadaşlarını dahi satar bu aktörler. Ezilen ve sömürülenler açısından burada referans alınması gereken husus açıktır. “Muhalefet ufukları”, burjuva siyasal sistemi koruyup kollayarak kendi hakimiyetleri kurmakla sınırlı olan bu gerici odaklar, ezilenlerin meşru mücadelesi karşısında birler, ezilen ve sömürülenlerin düşmanıdırlar. Ezilenlerin mücadelesi, bir burjuva kliğe karşı, başka bir burjuva klik iktidara taşımak değil, sömürülen ve ezilenlerin özgürlük dünyasına yürümektir. Bu ayrışım, her türlü burjuva siyasal çizgiden kopup, proletaryanın siyasal çizgisiyle mücadele etmekte ilkeseldir. İşçi sınıfı ve ezilenler açısından, sorun sadece “muhalefet” değil, nasıl bir çizgide, nasıl bir siyasal iklimin inşa edildiği, toplumsal muhalefetin yönünün neresi olduğu tayin edicidir.

İktidarın ekonomik-siyasal politikalarına karşı, önemli bir toplumsal muhalefet ve itiraz vardır. Yaşamsal talepleriyle direnç gösteren önemli bir toplumsal kesim, bu sistemin sömürücü, saldırgan, baskıcı, faşist niteliğini deneyimlemekteler. Bu kitlelerde azımsanmayacak bir bilinç oluşturmaktadır. En geniş yığınların itiraz hali, örgütlü bir güç olarak harekete geçmese de sömürülen ve ezilenler bu iktidara itiraz etmekte, bu sisteme rıza göstermemekteler. Yani Birleşmiş Milletler toplantısında, Trump’tan meşruiyet mazbatasını almaya giden Erdoğan ve güruhunun hiçbir toplumsal meşruiyeti kalmamıştır. Sermayenin aşırı kar hırsı çarklarında açlığa mahkum edilen işçiler, emekli ve küçük üreticiler, köylüler, gerici ahlak yapılanması ile iktidar tarafından hizaya çekilmeye çalışılan kadınlar, geleceği karanlık olarak tayin edilen öğrenciler, “müzakere” süreciyle oyalanan ezilen Kürt ulusu ve diğer azınlıklar, inancına “lanetli” gömleği giydirilen Aleviler ve diğer inançlar, yaşamları tehdit altında olan tüm ezilen ve sömürülenler, CHP’nin sokak “muhalefeti” dahil, faşist iktidara karşı gelişen her mücadele mevziisinde yer almaktalar. En geri tutumla pasif itirazlarını bu eylemleri destekleyerek göstermektedirler.

Tüm bunların işaret ettiği açıktır. Türkiye-Kuzey Kürdistan, gerek burjuva egemen klikler arasındaki çıkar dalaşıyla, gerekse de derinleşen sınıf çelişkileriyle, emperyalist hegemonya stratejilerinin gerdiği zayıf halkanın üzerinde durmaktadır. İç ve dış politik süreç doğru okunduğunda, devrimin nesnel koşullarının olgun olduğunu söylemek, abartı değildir.

Emperyalist zincirlerin halkalarına asılı duran faşist iktidar, bölgesel ve iç siyasal gelişmeleri gerekçe haline getirerek toplumsal desteği almasa da emperyalist güçlerin desteğiyle iktidarını korumak istiyor. Son Trump görüşmesinde, ABD emperyalizmi özgülünde kapalı kapılar ardında verilen tavizler, emperyalist sermayenin yayılmacılığı için yapılan ekonomik-ticari anlaşmalar, bölgenin jeo-politik önemi olan alanları üzerinde alınmak istenen jandarmalık rolü, Erdoğan ve güruhunun emperyalist güçlerden destek alma arayışıdır. Erdoğan, emperyalistlere “biz size daha lazımız” rızasını, geçmişteki külhanbeyi tavırlarını yutarak vermiştir. İç siyasette Gazze’de yaşanan İsrail soykırımını malzeme yapan Erdoğan, Edirne’yi geçtikten sonra Filistin’deki insanlık dramını unutmuştur, Trump ile kol kola pozlar vererek, emperyalist sermaye tekellerine ülke kaynaklarını parsellemeyi “başarılı diplomasi” olarak sunmuştur. Ama her şeyi Trump’ın bu cümlesi özetliyor. “Erdoğan dediğimi yaparsa, aramızdaki birçok sorunu çözeriz…” İç siyasette baskı, terör, hile, baskı silahından başka siyasal yolu olmayan Erdoğan, emperyalist güçlerin desteğiyle 2032 ye kadar “lazım lider” portresiyle emperyalistlerin pazarlık masasına oturmuştur.

Ama tüm hesaplar, faşist iktidarın elinde duran saatli bomba gibidir. Suriye’deki gelişmelere havale edilen Öcalan ile “Müzakere” süreci, Kürt ulusu ile nasıl bir ilişkilenme olacağını belirsiz kılmaktadır. Yani AKP-MHP iktidarı, süreci nasıl yürüteceği konusunda kırılgandır, Kürt ulusunun meşru talepleri karşısında oyalayıcıdır. CHP’ye asla seçimleri kazanamayan “müzmin” muhalefet olarak dizayn etme politikası, CHP’yi sokağa çıkardı. Ve sokaklarda CHP mitinglerinde boy gösteren kitleler, CHP çizgisini aşma dinamiği ile iktidar için çanlar çalıyor. Yargı-polis-ordu denkleminde devreye konulan baskı ve şiddet, hile ve entrika, “iç cepheyi” tahkim edemiyor, burjuva çelişkiler AKP-MHP iktidarı içindeki çatlaklara sızarak, iktidarın “uyumunu” bozuyor. Bahçeli’nin, CHP “soruşturmalarına” dair çıkardığı farklı sesin, ABD ile kurulan ilişkilere uzaması, NATO ittifakına karşı Arap Coğrafyası ittifakının dillendirilmesi, bir iletişim kopukluğu değil, iktidar bloğu içindeki çatlağın beyanıdır. Yani iç ve dış siyasal sürece dair iktidarın planladığı politik hamleler, aynı zamanda kendi içinde açmazı ifade eder. Bunun anlamı, faşizm daha kapsamlı saldırılarla ayakta durmaya çalışacaktır. Tam da bu kesitte, ezilen ve sömürülenlerin mücadelesi, toplumsal ilerlemenin yönünü tayin ederse, faşizm geriletilir, toplumsal nitel dönüşümün köşe taşları döşenir.

Sınıf mücadelesinin diyalektiği, proletaryanın sınıf çizgisiyle, Türkiye-Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerinin faşizme karşı, farklı taleplerle ve kanallarla gelişen direniş mücadelesini, siyasal iktidar perspektifi ile militan bir hatta birleştirmeyi tarif ediyor. Saraçhane barikatlarını yıkan öğrenci gençlikle, sermayeyi panikleten boykotlarla, grevde olan işçilerle, traktörlerle sokakta olan köylülerle, baskı ve zorbalığa karşı direnen kadınlarla, baş kaldıran emeklilerle, sefalet yaşam koşullarına karşı direnen kamu emekçileriyle, tekelci sermayenin çarklarında iflasa sürüklenen küçük üreticilerin itirazlarıyla, doğa yıkımına karşı ayakta olan ekoloji örgütleriyle harekete geçen toplumsal muhalefet azımsanmayacak bir genişliktedir. Bu denli kitlesel itiraz genişliğine karşın, sosyalist, devrimci, komünist hareketin önderlik rolünü oynayamaması, sürecin en başat sorunu. Komünistler açısından, çelişkilerin son derece devrimin lehine geliştiği bu tarihsel kesitte, her adımını, stratejik planlamalara göre oluşturması ana halkadır. Toplumsal muhalefete, sokaktaki başkaldırıya stratejik yaklaşmak, sınıfsal bakış açısından tayin edicidir. Politik iktidar mücadelesinde, her süreci stratejik olarak ele almak, sadece “muhalefet”, “eylem”, “grev” değildir. Demokratik-ekonomik hak arama eylemlerinin bu önemli araçları, stratejik planla ele alındığında anlamlıdır. Komünistlerin eskiye yönelen yıkıcı pratiği, devrim arayışıyla siyasaldır. Mesele sadece sokağa çıkmak değil, sokaklarda, fabrikalarda, amfilerde, tarlalarda, düzenin sınırlarına saldırmadır. Muhalefetle devrimci politik-pratik arasındaki ayrışım budur. Kitle mücadelesi ile buluşan tüm duyargalarımızı, devrim ve sosyalizm ufkuna yüzünü dönmüş proleter sınıf bilinciyle buluşturduğumuzda, devrim iddiamızın somut karşılığıdır.

Bu yazı Halkın Günlüğü Gazetesi‘nin Ekim-2025 tarihli 53. sayısında yayımlanmıştır.



Kasım 2025
P S Ç P C C P
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930

More in Editörün Seçtikleri