Connect with us

Editörün Seçtikleri

Eylem İçin Taktik Zafer İçin Strateji İhtiyaçtır!

Geçici ve taktiksel bağlamda yaşanan gerilemeler, aynı zeminde yaşanan tüm zayıflık ve başarısızlıklar ve hatta yenilgiler, somut gerçek ve koşullarla örtüşen strateji ve taktik siyasetlerle ters yüz edilip başarıya dönüştürebilirler.

Devrimci parti ve örgütlerin çeşitli vesilelerle işlettikleri iç platformlarında, devrimci duygu ve kaygıların yön verdiği tartışmalara da sahne olur. Bu eleştirilerde öne çıkan sorular, esas itibarıyla mücadelenin neden geliştirilemediği, neden daha etkili bir varlık gösterilemediği ekseninde devrimci hareket ve ilgili parti/örgütün mustarip olduğu zayıflıklar olur. Doğru-yanlış, abartılı-isabetli, objektif-sübjektif biçimler altında gündeme gelen bu eleştirilerin son tahlilde haklı bir sorgulamadan kaynaklandıkları açıktır. Eleştirel zeminde yükselen bu tartışma ve sorulara samimi, dürüst, açık ve makul çerçevede yanıtlar vermek şüphesiz ki önemlidir. Devrimci parti ve örgütler muhatap oldukları bu eleştiri ya da sorulara kayıtsız kalamaz, bu görev ve sorumluluktan kaçamazlar. Bilakis, kendi sorunları dışında telakki ve tasavvur edemeyecekleri bu tartışma ve sorulara etkili cevaplar oluşturmakla yükümlüdürler. Bunun için tüm demokratik mekanizma ve zeminleri kullanıp belli bir plan ve saptanmış somut görevler dahilinde olmak kaydıyla mümkün olan en geniş katılımlarla zengin tartışmalar yürütmek isabetli olacaktır…   

Bu bağlamda; her bir bileşeniyle tüm devrimci hareket, siyasi-örgütsel sonuçlar itibarıyla yaşadığı veya içinde bulunduğu yetersizlik/zayıflık/başarısızlık realitesini başta işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri olmak üzere, aktif örgütsel güç ve en geniş tabanına açıklayarak, mevcut sonuç ya da reel gerçeği objektif/subjektif nedenleriyle birlikte izah etmek ve mümkünse ilgili yelpazeyi ikna etmek durumundadır. Bu, onun devrimci güç ve dinamikleri tahkim etme, devrimci enerjiyi pekiştirerek mücadeleyi geliştirme ekseninde üstlendiği görev ve sorumluluklarla birlikte, devrim ve devrimci kitleler karşısında taşıdığı ahlaki/siyasi yükümlülük ya da sorumluluğun ötelenemez bir tutumudur… Sorular başarının başlangıcı, eleştiriler gelişmenin dinamiğidir. O halde eleştiri ve sorulara cevaplar vermek yaşamsal değerde olup, teğet geçilemez önemde bir şarttır…

Bunda; halka ve yoldaşlarına yalan söylememe, tersinden gerçekleri açıklayıp anlatma ilkesi kılavuzdur; bu ilkesel normlar esnetilerek sulandırılamaz. Objektif gerçeği çıplak biçimde ortaya koymak bilimsel devrimci tutum iken, her türlü deformasyon, manipülasyon, aldatma/kandırma ve çarpıtma burjuvaziye, burjuva ahlaka hastır. Günü kotarma kaygısına saplı dar ufuklu popülist siyaset sığlığına hapsolan çapsız politik eğilime karşın, günlük görevleri de reddetmeyen uzun vadeli stratejik yönelimle geleceği kazanmaya endeksli siyaset perspektifini benimsemek yeğdir; devrimcidir. Sağlamlaşma, güçlenme, doğru şekillenme ve gelişme çizgisinde ilerleyerek devrimci dinamiği büyütme ve mücadeleyi yükseltme hedefi ancak ve ancak bu bilimsel tutum zemininde inşa edilebilir. Devrimci hareket açısından ağır ve sancılı olan mevcut sürecin aşılarak geride bırakılması da bu temel tutum zemininde başarılabilir. Palyatif, ampirik ve gerçekliği saklayan ve atlayan subjektif yaklaşımlar ne kadar keskin ne kadar devrimci görünürse görünsünler bir arpa boyu yol alamaz, objektif gerçeği değiştiremezler… Aynı biçimde soruna salt andaki durumla sınırlı bakan, bu anlamda geçici ve taktiksel durumu stratejik yönelimin önüne çıkaran bir yaklaşım ve siyasi bakış açısı da stratejik devrimci konumlanıştan yoksun olan cılız, bir o kadar da güdük olan politik yüzeysellikten ibarettir…

Eleştiri ve sorularda karşılık bulan meselenin daha iyi anlaşılması ve tabi ki izah edilmesi basit değil, nispeten karmaşık bir iştir. Fakat açıklanıp yanıtlanamaz ve anlaşılamaz da değildir.

Devrimci harekette yaşanan örgütsel kriz, tüm hareketle kapsamlı genel bir durumdur

Genel kural olarak, diyalektik prensiplere tabi olan her süreç, ana karakter ve egemen durumdaki dinamiklerine uygun nitelenen gelişmelere tanık olur. Örneğin; şayet tasfiyeci sürecin egemenliğinden bahsediliyor ise, o halde yaşanan sürecin tasfiyeciliğin etki ve neticelerini yansıtan özellikler barındırması gayet anlaşılırdır. Devrim ve devrimci hareketin şu veya bu oranda zayıflayıp gerilemesi de tasfiyeci sürece denk düşen kaçınılmaz sonuçtur. Bu durum devrim açısından kabul müdür? Asla! Lakin gerek tasfiyeciliğin etkileri ve gerekse de devrimci hareketin zayıflamasında yaşanan abartılı ve aşırı durum ya da olağan dışı gelişmeler elbette irdelenmeye muhtaçtır. Özellikle devrimci hareketin iradesi dahilinde olan ve kendi hatalarından kaynaklanan ağır sonuçların masaya yatırılarak ele alınması elzemdir. Sorun nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, yaşanan problemin çözülerek aşılmasında reel gerçeği objektif tarifle ortaya koymak bilimsel devrimci şart olarak kuşkusuz ki gereklidir…

Öte taraftan, diyalektik serüven dahilinde yaşanan her yenilgi de pek tabi ki yenilginin muhtevasıyla doğru orantılı sonuç ve gelişmelere meydan olur. Eğer devrimci harekette, örgütsel-siyasi kapasitede bir daralıp sıkışma, eriyip gerileme, zayıflayıp marjinalleşme, değerlere yabancılaşma, tıkanıp kamaşma, erozyona uğrayıp aşınma, kısacası gelişememede anlam kazanan bir kriz halinden söz ediliyor ise, o halde sorunsuz bir devrimci süreç ve devrimci eylem pratiğinden vb. bahsedilemez.

Özcesi, nesnel ya da politik bir olgu olarak bir şey varken, gözlerimize batan bu şartlarda hiçbir şey yokmuş gibi davranamayız; ideal istemlerde bulunup objektif/subjektif gerçekliğin ilerisinde beklentilere giremeyiz. Daha açıkçası, tasfiyeci saldırı tarafından kuşatılarak sınırlanan devrimci hareketten göz dolduran bir mücadele süreci, bir eylem ve pratik bekleyemeyiz. Ayrımsız olarak tüm devrimci hareketin örgütsel olarak hırpalanıp küçük güçler durumuna getirildiği, her türden eylem ve etkinliğin adeta yapılamaz ölçülerde minimalize edildiği şartlarda, olağan şartların devrimci mücadele pratiğini bekleyemeyiz…

Anlaşılması elzemdir ki, devrimci harekette yaşanan örgütsel kriz, tüm hareketle kapsamlı genel bir durumdur; tek-tek devrimci parti ve örgütlerin maharet ya da örgütsel siyasi çizgisiyle alakalı bir sonuç değildir. Komünist güçler de dahil, istisnasız hiçbir devrimci parti/örgütün, mevcut örgütsel-siyasi güçleri oranında gösterdikleri tüm ısrar ve kararlılıklarına rağmen devrimci eylem ve pratik mücadelede beklenen performansı gösteremediği, tersine ağır sorun ve sancılarla zayıflayıp edilgen düştüğü ortadayken, muhtelif parti/örgütten dört başı mamur bir mücadele pratiği ve gelişkin örgütsel bir süreç beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Şayet objektif-subjektif açıdan genel şartlar elverişli olup devrimci hareketin şu veya bu bölümü olağan mücadele seyri sürdürse ve buna karşın bir veya iki-üç devrimci parti/örgüt bu süreçten koparak zayıflık gösterseydi, bu durumda yürütülen eleştiri ve sorulan sorular sonuna kadar doğru, beklentiler nesnel olurdu. Lakin durum böyle değil, aksine düşüş tablosu genel devrimci hareket için üç aşağı beş yukarı aynılıkla geçerlidir. Unutmamak gerekir ki, eğer zayıflık bir-iki örgütün dışında genel devrimci tabloyu sarmalamış ise, sorunun yapay olmayıp gerçek olan bir sebebin olduğu aşikardır ve bu anlaşılmak durumundadır. ‘‘Şartlar ve devrimci hareket tablosu ne olursa olsun, bizler bütün bunlardan muaf olarak sorunsuz bir mücadele pratiği ortaya koymalıyız” deniliyor ve bu beklenip isteniyor ise, bunun sürece körlük ve boş bir hayal olduğu açıktır…

Örgütsel yenilgiler mümkün ve geçicidir

Soru ve eleştirilere somut yanıt olma adına bir özet çıkarırsak; 1- devrimci hareket hemen her unsuruyla çeşitli tarihsel kesitlerde hatalı siyaset ve pratikler uygulayarak (örneğin, Ölüm Oruçları direnişlerinde izlediği hatalı yaklaşımlarla, kendi iç örgütsel süreçlerinde şiddete kadar uyguladığı kaba politikalarla vb.) en diri dinamiklerini önemli oranda yitirip hissedilir biçimde hırpalanarak zayıfladı. 2- Aynı politika ve yaklaşımlar temelinde örgütlü güçlerini moralsizliğe, güvensizliğe ve dağınıklığa iterek, bazen çarçur etti, bazen bölüp parçalayarak zayıflattı. 3- Belli başlı parti ve örgütler düşmanın stratejik saldırılarında askeri darbeler alarak önderliklerine varana kadar ciddi kadro yitimi ile, boşluğu doldurulamayan büyük bir tecrübe ve siyasi birikimden yoksun kalma durumuyla tanıştı. 4- Başından itibaren yetersiz olan işçi sınıfı ve geniş kitleler içindeki örgütlenmede, örgütsel şartlarıyla birlikte, hatalı siyasi perspektifleri nedeniyle bu örgütlenme alanında kök salamadılar. 5- Bu tarih ve aşamadan itibaren zaten sınırlı güçlere sahip olan birçok devrimci ve komünist parti-örgüt marjinalleşmenin koridorlarına sürüklendi. 6- Düşmanın teknolojik savaş maharetiyle silahlı devrimci güçlerine karşı geliştirdiği yeni savaş konsepti ve niteliğine uygun pozisyon alamadı ya da almakta gecikti; bunun sonucu sınırlı sayıda kalan güçlerinin önemli bir kesimini bu stratejik imha saldırılarında yitirdi. Günbegün eriyip küçüldü. 7-Parti ve örgütler örgütsel açıdan kan kaybederken, bünyesinde sağ ve savruk eğilimler daha aykırı niteliklerde türemeye başladı; partilerin otoritesi geniş anlamda sarsıldı ve zayıflıkla biçimlenen bu koşullarda parti ve örgütlerden kopuşlar birer-ikişer yaşanırken zayıflama iyice belirgin hal aldı. 8- Bu duruma düşen veya bu şartları yaşayan parti ve örgütlerin yetkin politikalar geliştirip pratiğe dökme şansları son derece azaldı. Ezberci dogmatizme ve statükoya sarılma ilgili parti-örgütlerde derinleşerek dar döngü egemen hale geldi. Gelişmekten değil, gerilemekten bahsedilebilir bu şartlarda. 9- Devrimci hareketin içinde bulunduğu bu duruma karşın, büyük teknolojik gelişmeler kişisel hizmet boyutunda olanaklar sağlayarak toplumsal kitleleri esir alıp şekillenişlerinde etkin bir silah olarak rol oynadı. 10- Komünist ve devrimci hareket sosyalizmin geçici yenilgisi veya reel sosyalizmin yenilgisiyle büyük bir bunalım ve sorgulamalar eşliğinde derin bir moralsizlik ve çöküntüye düştü. Bu şartlar tüm parçalardaki partilere tesir ederek devrimci motivasyonu sarstı…

Bunlarla birlikte, devletin zayıf ve etkisiz olan devrimci ve demokratik dinamiklere dönük açık faşizmle uyguladığı azgın saldırı ve katliamlar, büyük baskı ve yasaklar da az sayıda kalan devrimci aktivisti hedef alarak sınırladı, bir kısmını katlederken diğer kısmını zindanlara tıktı. Uzun süren sağ tasfiyeci şartlar ve devrimci mücadeledeki geri düşüş devrimci tabanda tahribatlar yaratarak bedel ödemekten sakınmalarına kadar işleyen derin yaralar açtı onlarda… İşte bugün bunlar nedeniyle devrimci hareket zayıftır, bu durumdan dolayı gelişememektedir. Âmâ biliyoruz ki bu geçici bir süreçtir. Çünkü sosyallik denizine dalga düşüren ezen-ezilen çelişkisi daha da derinden kopmak üzere enerji biriktiriyor. Bir başka ifadeyle devrimci savaşımın toprağı yerinde duruyor. Devrimci mücadelenin gerekliliği ve devrimin kaçınılmazlığı bu sosyal yasalar tarafından belirleniyor. Örgütsel yenilgiler mümkün ve geçicidir. Tayin edici olan stratejik başarıdır…

Bugün en büyük sorunlardan biri geçici durum ve taktiksel politikalara gereğinden fazla önem verip, stratejik politikayı ihmal etme hatasına düşmektir. Diğer değişle, geçici ve taktiksel durum indirgemeciliğinden hareketle stratejik üstünlüğü unutma hatasına düşme eğilimidir. Dolayısıyla, stratejik politikalara ağırlık vermek ve oradan güç almak izlenmesi gereken en doğru yaklaşımdır. Madalyonun diğer yüzü ise, yukarıdaki denklemi tersten ele alan yaklaşım hatasıdır. Her şeyi stratejiyle açıklayıp taktiksel durum ve gerçeği yok sayma eğilimi bu hatanın portresidir. Oysa hem stratejik politikaya hem de taktik politikaya gerekli olan önemi vermek; gerçeği atlamadan devrimci eylemin hizmetine sunmak veya devrimci eylemi gerçek şartlara uygun biçimlendirmek gerçekliğe uygun olan tutumdur.

Devrim, devrimci teori ile aydınlanmış devrimci eylem pratiğinden bağımsız olmamak kaydıyla, proletarya partisi önderliğinde devrimci kalkışmada bulunan kitlelerin eseridir. Kadro hareketi değiliz, öncü savaş yürütmüyoruz. Bizzat proletarya ve geniş halk kitlelerine yaslanan, onların örgütlenerek seferber edilmesiyle devrimi öngören Sosyalist Halk Savaşı’nı benimsiyoruz. ‘‘Üstün akıllara” değil, işçi sınıfı ve geniş halk kitlelerine güveniyoruz. O halde, tüm sorunlarımızda olmasa bile, temel sorunlarımızı aşmada başvuracağımız stratejik tutum, harekete geçirme hedefiyle kitleleri örgütleyip onlarla birleşmek olmalıdır. Bunu yapmamak fiilen daha fazla bocalayıp tökezlemeyi sürdürmek anlamına gelirken, sorunlar karşısında yakınmak ise aciz ve çaresizlik içinde devrimciliği tersten okuma hamlığıdır…

Siyasi iktidar perspektifine bağlı tutarlı mücadele çizgisiyle örülen taktik politika, bunları maddi güçte temsil eden sağlam kurumsal mekanizma ve mücadele zemininde sergilenen siyasi cüret, son tahlilde belli bir programa bağlı gerçekleştirilen devrimci eylemin ürünüdür. Bunları bilmiyor ya da reddediyor değiliz kuşkusuz. Fakat bütün bunlar somut durum ve nesnel gerçek ya da şartlardan, devrim ile karşı-devrim arasındaki güç dengelerinden, devrimci durumun objektif ve subjektif şartlarından, daha özel veya özgün olarak yaşanan siyasi şartlardan, dinamik gelişmelerle devasa değişim ve gelişmeler kaydeden süreçten, bu sürecin askeri-siyasi-ideolojik-kültürel zeminde geçici ve taktiksel de olsa koşulladığı sınırlılıklardan, toplumsal ölçekte gündeme gelen teknolojik yeniliklerden ve hatta genel konjönktörden bağımsız ele alınamazlar.

Örneğin, teknolojik savaş donanımıyla sağladığı taktik üstünlük nedeniyle sistem kır gerilla savaşının yürütülmesine olanak vermiyor. Bu durumda ‘‘şartlar ne olursa olsun yapmalıyız, şartlara sığınarak durumu açıklayamayız” diyebilir miyiz?… Açık ki, son tahlilde belirleyici olan insan da olsa, geçici ve taktik olarak teknik de somut meselede belirleyici olabiliyor. Özcesi, bahis konusu başarıyı yakalamak için sadece bizlerin göstereceği irade yetmez, bu iradenin örtüşeceği nesnel şartların da asgari oranda var olmasıyla mümkündür. Meselenin bir tarafı bizler, diğer tarafı ise emperyalist-kapitalist ve gerici sınıflardır; bu sınıfların egemen olarak dünya ölçeğinde ve her parçasında oluşturduğu genel şartlardır. Mücadele bunlara rağmen sürerken, önceliği de bu koşulları kendi ilerlemesine olanak verecek çözümler üretmektir.

Yani, öncelikle gerçek durumu görüp teslim etmek şarttır. Gerçek objektif kriterlere uygun biçimde tahlil edilerek bütünlük içinde görüldükten sonra, bu gerçeğin değiştirilmesinin yolu açılmış demektir. Devrimin ve mücadelenin çaresiz ve aciz olmadığı bu bilimsel kavrayış temelinde kesinleşir. Geçici ve taktiksel bağlamda yaşanan gerilemeler, aynı zeminde yaşanan tüm zayıflık ve başarısızlıklar ve hatta yenilgiler, somut gerçek ve koşullarla örtüşen strateji ve taktik siyasetlerle ters yüz edilip başarıya dönüştürebilirler. Şartlar göreli olup sonsuz bakiliğe sahip değildirler; bugün değilse, yarın mutlaka devrimci müdahale yoluyla değiştirilecektirler. Bu değişme eylemi ancak şartlara uygun etkili siyasetlerin geliştirilip pratikleştirilmesiyle mümkün olacaktır; kendiliğinden bir değişim beklenemez…

Tarihsel sorumluluk taşıyan özneler olarak bizlerin statik ve dogmatik önyargılarla hareket etme, gerçeği reddetme ve onu görmezden gelme gibi bir lüksümüz olamaz. Tıpkı bunun gibi, şartlar dediğimiz mevcut geçici gerçeğe teslim olarak mücadeleyi tatil edip gökten vahi bekleme ve değiştirme eylemiyle nitelenen devrimci görevlerden kaçma/kaçınma lüksümüz de olamaz. Dahası, zorluklar ve zayıflıklar karşısında yakınma, mücadele görevleri ve sorumluluklarını başkalarına havale ederek kendimizi sakınma lüksümüz olamaz. Devrimin sorunlarına sorumluluk bilinciyle yaklaşan her yoldaş ve her devrimci çözümün bir parçası olma iddiasıyla hareket edip öne çıkmalı, ileri görevler üstlenerek mücadelenin gelişmesine katkı sunmalıdır. Birlik zemini bulunan tüm parti, örgüt ve güçler aynı sorumluluk çerçevesinde hareket etmeli, örgütsel birliklerin sağlanması için somut adımlar atmalıdır. Bütün bu görev ve sorumluluklarda mevcut önderlikler etkin rol sergilemeli, taşıdıkları yükümlülüklere uygun adımlar atmalı, hiç değilse örgütsel birliklerin sağlanmasında ön açıcı bir vizyon ortaya koymalıdır.

Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.



Mart 2025
PSÇPCCP
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930
31 

More in Editörün Seçtikleri