
Devrimde yitirilmiş bir tek dakika bile büyük bir kayıptır. Bazen dakika bile son derece kıymetlidir ve bunun farkındayız. Yitirilen o dakika yoksul dünyanın esaret altındaki acılarıyla anlamlıyken, devrim ve devrimci için tam anlamıyla kahredicidir. Burjuvazinin bir dakika daha iktidarda kalmasına devrimci tahammül/tahammülümüz yoktur. Lakin o dakikanın tersten de önemi vardır; en az devrimin yitirdiği o dakikanın kıymeti kadar, burjuva iktidar için de iktidarda kaldığı her dakika ters orantıyla önem taşır. İktidarda kaldığı her an vahşi sömürü, baskı, zulüm ve acımasız katliamlara başvuran köhnemiş burjuvazi, her dakika düşman kazanmakta, düşmanını büyüterek isyan, ayaklanma ve kalkışmalara nesnel neden yaratmaktadır. Tabii ki, tasfiyeci süreç ve saldırının geriye ittiği devrimci hareket de o dakikalarda toparlanma uğraşıyla dinamiklerini büyütüp direncini tahkim ederek geliştirmektedir. Sınıf iktidarı bakımından mutlak önem taşıyan o dakikaların ikili muhtevasının farkında olmak alelade bir şey değil, berrak devrim bilincine işarettir. Bunlardan biri negatif gerçeği, diğeri pozitif gerçeği ifade eder. Negatif gerçeği pozitif gerçek lehine kırıp aşmak bu bilincin ürünü olacaktır.
Evet, bir kez daha farkındayız ki, bir dakika değil, bir ay, bir yıl değil, maalesef devrim adına uzun bir dönem, bir süreç yitirdik/yitirmekteyiz. Tasfiyecilik ya da tasfiyeci olgu tam da bu yitik süreç ve dönemin göbeğindeki urdur. Bu tasfiyeci urun menfi ürünleri, devrim açısından esasta yitirilmiş olan koca bir süreçle anlamlıdır. Kuşkusuz ki, sonuçları çok daha ağır ve kapsamlıdır; tahrifat ve tahribatları çok daha derin, çok daha büyüktür. Ne yazık ki, bu bir gerçektir; Gerçeği görüp objektif olarak ortaya koymak, o gerçeği değiştirmek için lazım gelen ön şarttır.
Bu bilinçle, tasfiyeciliği ve tasfiyeciliğin adeta dayatarak yarattığı sonuçları (özetle de olsa) tarif etmek ihtiyaçtır. İhtiyaç olduğu kadar, bu tarif, ilgili sorunla mücadelede izlemesi gereken yöntem olarak da isabetlidir. (Geçmeden önce parantez olarak ekleyelim ki, ‘devrimci hareket’ biçiminde yaptığımız genelleme, bir genelleme olarak pek tabii ki bütün siyasi parti, örgüt, çevre ve kesimleri kapsar. Fakat yine ‘devrimci hareket’ genellemesiyle yaptığımız kimi tespit veya belirlemeler, devrimci hareketin durumunu birebir kapsamayabilir. Örneğin, ileride ‘devrimci hareketin demokratik harekete evirildiğinden’ söz edeceğiz ki, bu değerlendirme mutlak, kesin ve istisna tanımayan, en önemlisi de devrimci hareket muhtevasının tümden değiştiği kastı taşımaz. Reel durum veya objektif gerçekte tablo bu eğilimi yansıtır ancak devrimci hareketin ideolojik-teorik zemin ve siyasi ilkeleri, siyasi sınıf dokusu, en genel stratejik perspektifi, bağrındaki stratejik dinamik, devrim, sosyalizm ve komünizm amacı uğruna mücadele vb. vs. bakımlardan devrimci hareketi tartışmaya açmak ya da tümünü aynı zeminde masaya yatırmak elbette ki olası değildir; maksadımız da değildir.)
Tasfiyecilik, devrim ile karşı-devrim arasında ya da iki temel sınıf olan proletarya ile burjuvazi arasında cereyan eden keskin mücadelenin, egemen sınıf sistemi ya da iktidarları tarafından manipülasyon, demagoji ve ideolojik saldırılar maharetiyle gözden kaçırılıp saklanması veya askeri-siyasi saldırılarla bu mücadeleyi kendi lehine bastırıp mümkün olduğu kadar zayıflatması veya varlığının tartışılır hale getirmesi; özcesi burjuva sistem ve iktidara tehdit olarak gelişen devrimci sınıf mücadelesi ve hareketini, varlık gerekçelerini mümkünse ortadan görünmez kılma hedefi/amacıyla, dayandığı ideolojik-siyasi-örgütsel zemini gevşetmesi ya da ideolojik-siyasi-örgütsel parametrede daraltıp bunalımlara iterek kendine yabancılaşmasını sağlaması yoluyla, devrimci mücadele şahsında devrimi büyük erozyona veya taktiksel yenilgiye uğratması, yani karşı-devrimci gericiliği tahkim etmesi olarak tarif edilebilir. Kısacası, mekanik hareket tarifiyle tasfiyecilik, bir şeyin ortadan kaldırılarak (veya geriletilerek), yerine başka bir şeyin konulması/ikame edilmesidir.
Somuttaki tasfiyeci süreç, koyu baskı ve askeri saldırılarla devrimci hareket yelpazesini siyasi-örgütsel parametrede daraltıp eylemsizlik ve pratiksizliğe adeta mahkum etmenin yanında, ideolojik-kültürel zeminde ise, post-modern zırva ve emperyalist neo-liberal politik türevlerin enjeksiyonuyla sinsice devrimci ilke ve değerleri sulandırıp aşındıran, aşındırmayla yarattığı boşlukların yerine modalaşmış ‘’koşul ya da dönem devrimciliği’’ sosuyla kamufle edilmiş ama devrime yabancı ideolojik eğilim, kültür ve anlayışlara denk düşen “düzen içi devrimciliği’’ yerleştiren, en önemlisi de bütün bunları devrimci hareketteki teorik kafa karışıklığı ve ideolojik-siyasi tökezlemeleri manivela ederek hedeflerini başarmaya esasta nail olan bir süreçtir.
Tasfiyeci süreç ve yarattığı erozyon
Bu sürecin büyük özelliklerini ya da ağır sonuçlarını belli başlı türleriyle aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.
Tasfiyeciliğin bir tehlike olduğu tespiti, geçen zaman ve olgunlaşarak yaşanan gerçek dikkate alındığında eskimiş ve çok şey ifade etmeyen bir tespittir. Tasfiyecilik tehlike olmayı çoktan aşıp somut bir tehdide dönüşmüş; hatta büyük, stratejik ve yaşamsal önemde, adeta ‘’gül dikeni’’ gibi göze batarak ivedi bir tehdit haline gelmiştir. Misal, özlü devrimci hareket bileşenleri ekseri olarak silahlı mücadele ve devrimci savaş gibi temel prensiplere sahipti. Ve bunlar silahlı mücadele ve onun özgün biçimlerini haklı ve doğru olarak mücadelenin esası biçiminde tanımlamaktaydı. Aynı zamanda mücadele alanları konusunda da belirgin ilkelerle saptanmış esasları/belirlenmiş esas mücadele alanları vardı. Bu esaslar alelade şeyler değil, bilakis prensip sorunları olarak devrimci mücadelede büyük motivasyon unsurları olarak rol oynayıp değer bulmaktaydı.
Devrimci hareket bakımından hal böyleyken, burjuvazi teknolojik savaş envanteri kapasitesinde(İHA-SİHA, Mobese, ısı ve harekete duyarlı gece görüş dürbünleri, yüz okuma kamaraları ve hassas cihazlar) savaş ve kontrol/denetim mekanizmalarında ulaştığı büyük teknik-teknolojik seviyeyle geçici olarak elde ettiği taktik üstünlük sayesinde, ne yazık ki, söz konusu devrimci hareketi ‘’savaş yürütemez, silahlı mücadele verip eylem gerçekleştiremez’’ duruma düşürdü ve aynı devrimci harekete esas mücadele alanlarını da adeta men ederek büyük bir krize yol açtı. Devrimci hareket, esas mücadele biçiminden ve esas mücadele alanlarından uzaklaştırıldı; bu alan ve mücadelelerden koparılarak, değim yerindeyse ‘’sudan çıkmış balığa’’ dönüştürüldü. Devrimci hareketin mücadelesi esaslarından koparılıp demoralize edilmek suretiyle bocalamaya sürüklendi, geriye itilerek daraltıldı, eylem gücü ve pratikçilikten alıkonularak silikleştirildi, nitekim devrimci krizle yüz-yüze bırakıldı.
Son derece önemli olup devrimci nitelikte belirgin bir ayrım çizgisini temsil eden temel örgütlenme alanı ve temel mücadele biçimlerinden (tamamen olmasa bile büyük oranda) koparılan devrimci hareketin (en azından büyük ve esas bir bölümünün), merkezi görev kavrayışıyla üzerine oturduğu, güven ve güç veren ilkesel konumlanış ve stratejik mevzilenişinden zorla uzaklaştırılıp, taktik mevzileniş alanlarına hapsedilerek buralarda (büyük şehirlerde veya şehir merkezilerinde) ağır denetim ve kontrol mekanizmalarıyla kısıtlanması vb. zeminindeki reel gerçek, devrimci hareket açısından ayakları yerden kesilerek büyük bir boşluğa düşmekten daha az anlam taşıyamazdı, taşımadı da. Bu durum, aynı zamanda sağ eğilim, pasifizm, demokratik alan ve biçime sürüklenip edilgenliğe vesile olurken, devrimci moral-motivasyonun düşerek tam bir tökezleme ve karamsarlığın kundağı da oldu. İşte devrimci harekettin örgütsel-askeri tasfiyesi bu şerhi vaka süreciyle nüfuz buldu.
Yaşanan sürecin koşulladığı reel durum derin bir tasfiyeciliğin olgu haline gelerek devrimi olabildiği kadar geriye itip, devrimci hareket için adeta ‘’ölü dönem’’ olan o talihsiz süreçle, içinden geçtiğimiz derin tasfiyeci saldırı süreciyle tanıştırdı bizleri. Objektif ya da reel gerçekte, ‘’devrimci hareketten demokratik harekete evirilme’’ eğilimi, ilgili tehdidin belirgin ve bir o kadar da ciddi bir türevi olarak ilgili süreç ve şartlar zemininde gelişmiş, kendiliğindenciliğe esir düşmüş olan devrimci hareketi iskeletine kadar sarsmış, silkelemiştir. Acımasızca silkelemiştir; öyle ki, zımnen demokratik alan ve biçime hapsolan devrimci hareket, bu realitenin de katkısıyla en geniş saflarında cereyan eden bir gevşeme ve değer yitimiyle karşı karşıya geldi. Bedel ödemenin göze alınamadığı, faşizmle anlamlı ağır baskı şartlarının dayatmaları karşısında radikal ve zorlayıcı mücadeleden ödün verilerek mevcut şartlara uygun biçimlere çekilme hali, dolayısıyla sokağa çıkmama, polisle çatışmayı göğüslememe, hapse girmekten sakınma, şiar ve sloganlarımızı şartlara göre biçimlendirip yumuşatma vb. şeklindeki gelişmeler bu değer yitimi veya değer değişimine yol açan bazı örneklerdir. Objektif olarak veya reel gerçekte “devrimci hareketten demokratik harekete dönüşme’’ eğilimi bile, büyük bir değer yitimine işarettir ki, bu gömlek değişimi tamamlanıp kesin gerçeğe dönüştüğünde devrimci kriz önü alınamaz nitelikte patlak vermiş, bir çöküş niteliğinde gerçekleşmiş demektir. Bugün devrimci krizden bahsetmekteyiz ve bu yanlış değildir. Lakin tamamlanmış ve çöküş niteliğini ifade eden kapsam ve nitelikte değildir bu kriz.
Devrimci hareketin tıkanması veya tıkanıklıklar yaşayıp bunu aşamaması, aşma için çözüm ve perspektifler geliştirememesi, edilgen kalıp objektif olarak sağ pasifist bir realiteye düşmesi, eylem ve pratik mücadelede esasta varlık gösterememesi, pratik mücadele görevleri açısından devrimci kitlelerin gerisine düşmesi vb. vs. devrimci hareketin yaşadığı devrimci kriz dediğimiz şeydir. Ki yukarıda bir tartışma konusu olarak da ifade ettiğimiz tespit ve belirlemelerimiz, devrimci hareket şahsında devrimci krizden başka bir şeye yorumlanamaz. Ve ne yazık ki, bu kriz durumundan hiçbir parti-örgüt kaçınamamıştır. Bu, tehdidin devrim cephesi üzerindeki derin sirayetini ortaya koyan tablo olarak, tasfiyeci tehdidin geldiği boyutun vahametini gösterir.
Devrimci eylem pratiğinin hayata geçirilmesi ise tüm sürecin şah damarıdır
Tasfiyeciliğin bu kadar derin ve tahripkâr sonuçlar yaratmasının nedenleri vardır. Bu nedenler üzerinde ayrıntılı bir tartışma yürütmek aslen bu yazı kapsamını aşar. Lakin, bahis konusu nedenlerin, dünyada yaşanan gelişme ve değişim sürecinin yansımaları, bu süreçte dinamik olan emperyalist strateji ve saldırganlıkların yarattığı ekonomik-siyasi sonuçlar, post-modern ve neo-liberal saldırıların yarattığı tahrifat ve bunlara karşı ideolojik-teorik mücadelenin gerektiği kadar verilememesi, dünya devrimci hareketinin içinden geçtiği siyasi şartlar ve ideolojik-teorik bunalımlar, enternasyonalist ve bölgesel örgütlenmelerin olmaması veya zayıflığı, parçalardaki devrimci hareketin genel ve özel şartlar zemininde yaşadığı daralma ve küçülme realitesi, daha somut olarak sorun ve süreçleri doğru yönetememe ve askeri-örgütsel güçlerini koruyamama, kan kaybını önleyememe, tecrübe ve birikimlerini büyük oranda yitirmesi gibi bir dizi neden toplamında komplike bir sorun olduğu aşikardır.
Bütün bu negatif sürece karşın, aynanın diğer yüzünde henüz çok zayıf da olsa, esasta nesnel şartlar zemininde olup kısmen de devrimci dinamiğin iradesiyle beliren devrimci gerçek var ki, devrimin mevcudun ilerisindeki uyanışı tam da bu dinamiğin ürünü olarak kaçınılmaz olacaktır. Bundan zerrece şüphemiz yoktur, olamaz.
İster cılız ve zayıf olsun, isterse sayı ile sayılır durumda olsun, devrimci harekette kararlı bir irade var ve temsil edilmektedir. En önemlisi de kararlı devrimci zeminde temsil edilen bir çıkış arayışı, bir çaba ve devrimci mücadeleyi geliştirerek büyütme tavrı vardır. İşte devrimci umut ve gelecek bu bilimsel dokuda yatan dinamikte, bu dinamiğin sergilediği iradededir.
Tasfiyeci süreç, mümkün olduğu kadar devrimci hareketi hırpalayıp geriletmiş ve daha fazla gideceği yol kalmamıştır. Bu anlamda bir manada miadını doldurmuş bir süreçtir diyebiliriz. Devrimci hareketin de daha fazla gerileyecek yeri ve sabrı da kalmamıştır. Ya teslim bayrağını çekecek ya da ağır bedeller pahasına direnip mücadele edecektir; başka bir şans kalmamıştır. Bu nokta ya ölüm ya da çıkış noktasıdır. Kısacası karşı duruşun geliştirilerek büyütülmesi tek seçenek haline gelmiştir. Ve yetersiz de olsa bu dinamik ve irade mevcuttur. Bunun daha da büyütülerek tasfiyeci süreci tersyüz edecek kabiliyet ve örgütsel-siyasi güce ulaştırılması temel görevdir. Bu görev başarılmadan devrimden bahsetmek boş lafazanlığı geçmez.
O halde bu göreve yoğunlaşmak hem zorunlu hem de elzemdir. Bunun için örgütsel-siyasi gücün geliştirilerek, biriktirilerek büyütülmesi bir gereksinimdir. Yol, daha fazla kitlelere gitmek, daha fazla devrimci tarza başvurmak, pratik eylem ve harekete yönelmek ve mücadeleyi kitlesel veya kitlelerle birlikte örgütlemeye çalışmaktır. Eşiğin atlanabilmesi için somut ve sade görevler planlayarak, istikrarlı bir çizgide sürekliliği sağlanmış bir mücadele pratiğinin sergilenmesi, kitlelere güven veren kazanma siyasetinin uygulayarak hayata geçirilmesi, devrimci değerlerin büyütülerek geliştirilmesi, nihayetinde devrimci parti-örgütün kurumsal zeminde güçlendirilmesi gerekmektedir. Yorulmak bilmeyen bir çalışmayla örgütlenmek, bıkıp usanmadan kitlelerle bağları geliştirip güçlendirmek şarttır. Devrimci eylem pratiğinin hayata geçirilmesi ise tüm sürecin şah damarıdır ki, bütün çalışma ve çaba bunun büyütülerek sergilenmesi perspektifiyle yürütülmelidir.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.

