
“Tereyağsız yapabiliriz, ama bütün barış sevgimize rağmen silahsız yapamayız.”
Nazi Propaganda Bakanı Goebbels, 1936
Savaşların Yıkım Seyri ve Günümüzde Aldığı Formlar
Bir olgu olarak savaş(lar), yalnızca devasa fiziksel tahribat ve kitlesel kıyımlarla sınırlı kalmayan; tüm bir toplumsal dokuyu, tarihsel sürekliliği ve kuşaklar arası hafızayı derinden zedeleyen bir mega şiddet formu oluşu kuşku götürmez bir gerçekliktir. Bu formun yol açtığı travmatik etkiler hem kolektif bilinçdışında hem de kurumsallaşmış bellek yapılarında silinmesi güç izler bırakır.
Normal koşullarda suç sayılan insan öldürme edimi ile asırlık emek birikimiyle inşa edilmiş yaşam mekânlarının yakılıp yıkılması eylemi, adına “savaş” denilen –tek yanlı ya da karşılıklı olarak yürütülen çoklu– örgütlü şiddet pratiği içinde neden serbest kalır?
Öncesi bir yana, 20. yüzyılın büyük ölçekli konvansiyonel yıkımlarının ve tarihin tanık olduğu en kitlesel cinayetlerin ürpertici bilançosu, 21. yüzyılın genç kuşakları tarafından ne ölçüde idrak edilebilmektedir? Bu tarihsel dehşet mirası karşısında nasıl bir etik, tarihsel bilinç ve politik tutum geliştirilmektedir? Ve nihayet, günümüz savaş gerçeklikleriyle karşılaştıklarında bu genç kuşaklar, hangi düşünsel, duygusal ya da eylemsel pozisyonlara savrulmakta ya da yönelmektedir?
Polynational War Memorial isimli bir kaynağa göre, 1900’den bu yana 253 savaş kaydedilmiştir. Imperial War Museums’a göre ise “her yıl en az bir çatışmanın” yaşandığı 20. yüzyıl, “neredeyse kesintisiz savaşlar” dönemi olmuştur.
1900–1999 yılları arasında, farklı şiddet ölçeklerinde yaşanan savaşlar, çatışmalar, organize soykırımlar ve kitlesel imha kampanyaları sonucunda, doğrudan ya da dolaylı yollarla –salgın hastalıklar, açlık ve yıkıma bağlı diğer nedenler dahil olmak üzere– yaklaşık 136 ila 148 milyon arasında asker ve sivil yaşamını yitirmiştir. Ölümcül sakatlanmaların yol açtığı kalıcı bedensel ve ruhsal yıkımlar ile zamana yayılan, dolaylı ve görünmez ölümler de göz önüne alındığında, trajedinin vahim boyutları rahatlıkla öngörülebilir.
Tarih boyunca yaşanan savaşların yalnızca insana ve diğer canlılara değil, tarım alanlarına, yerleşim dokularına ve bütünüyle ekosistemlere verdiği zararın kesin niceliksel verileri elimizde olmayabilir. Ancak II. Dünya Savaşı sırasında Stalingrad, Leningrad, Varşova, Londra, Berlin, Dresden, Hiroşima ve Nagasaki gibi büyük şehirlerde yaşanan hava bombardımanları ile karasal çatışmaların geride bıraktığı devasa yıkımın yalnızca görüntülerini hatırlamak bile, savaşın maddi ve manevi tahribatının boyutları hakkında yaklaşık bir fikir verir.
ABD Savunma Bakanlığı, Harvard Üniversitesi ve Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün verilerine göre, Amerikan emperyalistlerinin Vietnam Savaşı (1955–1975) sırasında kullandığı bomba miktarı (7,5 milyon ton), II. Dünya Savaşı’nda kullanılan toplam miktarın (2,7 milyon ton) neredeyse üç katıdır. Yüksek patlayıcılı konvansiyonel bombaların yanı sıra anti-personel ve misket bombaları; özellikle de napalm (yangın bombaları) ve toksik etkileri hâlâ süren kimyasal yaprak dökücü bombalarla, ormanlık, dağlık ve kırsal bölgeler yoğunluklu olmak üzere neredeyse Vietnam’ın tamamı bombalanmıştır. Kişi başına en fazla bombanın düştüğü ülke olarak tarihe geçen Laos, yalnızca bir savaş alanı değil, aynı zamanda emperyalist-kapitalist sistemin yoksul dünya halklarına karşı yürüttüğü yıkım siyasetinin tarihsel bir utanç anıtıdır. Aynı tarihsel dönemde ABD öncülüğünde yürütülen bu sistematik bombardımanlar, yalnızca askeri bir strateji değil; aynı zamanda insanlık onuruna, kolektif yaşam hakkına, milyonlarca hektarlık tarım ve orman arazisinin yok edilmesine ve ekosistemlere karşı işlenmiş ağır suçların somut tescilidir.
1945–1991 yılları arasında ABD, NATO müttefikleriyle birlikte doğrudan ya da vekâlet savaşları (proxy wars) yoluyla 60’tan fazla ülkeye karşı askerî müdahalede bulunmuş, rejim değişiklikleri dayatmış ve birçok bölgede savaşların fitilini ateşlemiştir. “Soğuk Savaş dönemi” olarak adlandırılan bu yıllar boyunca, ABD önderliğindeki Batılı emperyalist-kapitalist kampın müdahaleciliği, II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Kore Yarımadası’na yönelik –bütün büyük kentlerin neredeyse tamamen yıkıldığı– saldırı savaşıyla (1950–1953) başlamış; Sovyetler Birliği’nin biçimsel olarak dağıldığı 1991’e dek, koyu bir antikomünist ideolojik seferberlik ve tarihsel ölçekte benzersiz bir saldırganlık eşliğinde sürmüştür.
Seçilmiş bazı örnekleri içeren aşağıdaki coğrafi dağılım, söz konusu müdahalelerin kapsamını çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor:
Asya:
*Kore (1950–1953)
*Vietnam, Laos, Kamboçya (1955–1975)
*Endonezya (1965 darbesi)
*Filipinler (1950’ler–1980’ler)
*Afganistan (1979’dan itibaren vekil savaş)
Latin Amerika:
*Guatemala (1954)
*Küba (Domuzlar Körfezi, 1961; çok sayıda suikast girişimi)
*Şili (1973)
*Nikaragua, El Salvador, Honduras (1970–1980’ler)
*Grenada (1983), Panama (1989)
Afrika:
*Kongo (1960–1961)
*Angola (1970’ler–1980’ler)
*Mozambik, Zaire, Libya (dolaylı ve doğrudan baskılar)
Ortadoğu:
*İran (1953 darbesi)
*Lübnan (1958 ve 1982 askerî müdahaleler)
*Irak (1980’lerde dolaylı, 1991’de doğrudan)
***
21. yüzyılın başından bu yana (2000–2025) yaşanan savaşların sayısını kesin olarak belirlemek zordur; zira günümüzde savaş, yalnızca cephede yürütülen konvansiyonel çatışmaları değil, aynı zamanda yüksek teknolojili silah sistemlerinin denetiminde sürdürülen uzaktan müdahaleleri, siber saldırıları, yapay zekâ güdümlü imha operasyonlarını ve psikolojik harp tekniklerini de içeren çok katmanlı bir şiddet mimarisine dönüşmüştür.
Oxford ELAC’ye göre, son 20 yılda 54 ülkede aktif savaş yaşanmış; yaklaşık 60 devlet ile 100’den fazla silahlı grubun angaje olduğu ve büyük insan kayıplarına neden olan çatışmalar, farklı form ve şiddet dozundaki varlığını sürdürmektedir.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan savaşların tek taraflı, doğrudan ya da dolaylı emperyalist müdahalelerin bir sonucu olarak oluşturduğu tablo, aşağıdaki verilerden de görüleceği üzere tek kelimeyle trajiktir:
*Sudan/Darfur savaşları: 300.000 ölüm
*Irak Savaşı: 150.000–1,2 milyon arası ölüm (ortalama yaklaşık 300-600 bin)
*Afganistan: 30.000 asker + 31.000 sivil ölüm (2001–2016)
*Suriye İç Savaşı: 300.000+ ölüm
*Yemen: 375.000 ölüm
*Myanmar (Burma) ve Hindistan (2000-2025): 80.000-95.000+ ölüm
*Libya (2011–2025): 50.000-70.000 arası ölüm
*Donbas Savaşı ve Kırım süreci (2014-2021) ile Rusya-Ukrayna Savaşı (2022–2025): 185.000-235.000 arası ölüm
*Filistin: 41.500-43.000 ölüm
Yeni yüzyılın başından bu yana (2000–2025), savaş ve çatışmalara bağlı toplam can kaybı, yalnızca doğrudan büyük savaşlardan kaynaklı olarak yaklaşık 6 milyon olarak verilirken, bu rakam dolaylı etkiler ve küçük çaplı çatışmalar dahil edildiğinde 10–15 milyon civarında bir bilançoya ulaşmaktadır.
Yıkılan kentlerin ve tahrip edilen şehir ölçeğindeki alanların listesi de hayli geniştir: Bağdat, Musul ve Felluce’den Halep, Rakka ve Doğu Guta’ya; Yemen’de Sana ve Aden’den Gazze’ye dek uzanan çok geniş bir coğrafya, savaşın ağır izlerini taşımaktadır. …
***
[*] William Blum – Killing Hope: U.S. Military and CIA Interventions Since World War II
Noam Chomsky – Deterring Democracy, Hegemony or Survival
Stephen Kinzer – Overthrow
Global Policy Forum, SIPRI verileri
U.S. Congressional Research Service (CRS) raporları
Devam edecek…

