
NATO’nun etki ve müdahale gücü
Gerek NATO üye ülkelerinin ve gerekse de diğer müttefik toprakları Amerikan ve NATO üsleriyle delik deṣik olurken; siyasi, askeri ve ekonomik bağımlılıkları egemen sistemle iç içe geçmiṣtir. Bundan böyle ülkelerin bağımsız hareket etme alanı tıkanmıṣ ve bir “ulus devlet” iradesiyle ‘özgür” karar alma verme mekanizmasından bahsetmek gerçekçi olmaz. “Stratejik ortaklık” anlaṣmasına dayanarak ABD ve NATO’nun Türkiye’nin 10 ṣehrinde 15’ten fazla ve her ṣehirde birden fazla üs ve askeri tesisleri bulunmaktadır. Üs ve tesis olarak; İzmir’de 1 NATO, 1 Amerika; İstanbul’da 2 NATO, 2 Amerika; Ankara’da 4 NATO, 5 Amerika; Konya’da 6 NATO; Mersin’de 7 Amerika; Adana ve Ceyhan’da 9 NATO, 8 Amerikan; Kahramanmaraş’ta 10 NATO; Malatya’da 11, NATO 12 Amerikan; Diyarbakır’da 13 NATO, 14 Amerikan ve Batmanda 15 Amerikan üsleri veya askeri tesisleri bulunmaktadır. Ülkenin altı coğrafyasına yerleṣmiṣ iṣgalci güçlere rağmen; Türkiye Diṣiṣleri Bakanı Mevlüt Çavuṣoğlu Rusya’ya İncirlik üṣsünde askerlerini konuṣlanabileceklerini önerir(1). Bu ne anlama gelir? Diğer emperyalist güçlerin yanısıra Rusya’nında Ortadoğu’ya iliṣkin varlığını ve (siyasi, ekonomik ve askeri) Türkiye üze-rinden sunulan lojistik destekle bölge üzerinde daha etkili olmasını sağlamak demektir.
ABD, NATO ile birlikte dünyanın dört bir yanını kontrolünde tutarken; yedi kıtasına yerleṣmiṣ olan ABD, askeri ve siyasi gücüyle adeta meydan okumaktadır. Dünyadaki üslerin %95’ine sahip ABD; 156 ülkede 1000’e aṣkın üs ve 350 binden fazla asker konuṣlandırmıṣtır. (2) NATO ve ABD adına bu ülkelere yüz binlerce askeri yığınak yapılırken; geçmiṣten gelen “sözleṣme” veya bugünkü “koṣullar’ı “(istikrar ve demokrasi getirmek adına) gerekçe göstererek söz konusu ülkeler de bulunmaktadır. Her fırsatta bunu bir “zorunluluk” veya “uluslararası koṣullardan kaynaklanan nedenler” ṣeklinde meṣru bir zemin ara-mıṣtır. Tüm bu gerekçelerin arkasına sığınan ABD, baṣka ülke topraklarında devası askeri alanlara sahiptir. Bu askeri yerleṣim alanında hava üsleriyle birlikte koordinasyon ve analitik merkezler mevcuttur. ABD’nin en büyük askeri üsleri Almanya, İsrail, İngiltere, Güney Kore ve Japonya’da bulunmaktadır. Sayısal anlamda en büyük askeri personeli ise Afganistan’da konuṣlandırılmıṣtır. ABD ve NATO üslerinin dünya genelindeki varlığı; haklı olarak ṣu yorumlarla dile getirilmektedir: “ABD üsleriyle dünyanın en büyük toprak iṣgalcisidir” (3), tezini anlamak pek mümkündür.
Günümüzde NATO, ABD’nin en önemli politik ve askeri aracı durumuna gelmiṣtir. Küresel ekonomik, politik ve askeri güç iliṣkilerinin yeniden yapılandırılmasında ABD NATO’ya özel bir önem ve rol vermektedir. Transatlantik boyutta baṣ oyuncu olarak ABD, NATO’yu küresel bir güç ittifakına dönüṣtürmede hep ısrarcı olmuṣtur. Daha önceki yazılarımızda da dile getirildiği gibi, NATO’nun “yeni stratejik konsepti”ne olduğundan çok önem verdiğini dile getirmiṣtik. Marc Grossman 94’ ve ’97 yılları arasında ABD’nin Ankara Büyük Elçiliği görevinde bulunmuṣ; bir dönem de Avrupa Güvenlik İṣbirliği konusunda politik sorumluluklar almıṣ, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde de değiṣik güvenlik ve jeostratejik alanda önemli görevler üslenmiṣtir. Grossman, Washington ve New York’ta saldırıların gerçekleṣtirildiği 11 Eylül 2001’I kastederek, “Acaba o gün NATO’nun geleceğini belirleyen gün olmuṣ olabilir mi?”(4) derken, NATO’nun yeni süreçte neler yapması gerektiği noktasındada örgütü açıktan “yeni”göreve çağırmıṣtır…
11 Eylül saldırılarından sonra, NATO’nun tarihinde ilk kez, Antlaṣmanın 5. Maddesi uygulamaya konuldu. (5) Böylece NATO’nun operasyon ve kullanım alanı geniṣlerken, Irak (Ortadoğu) ve Afganistan’ın iṣgali gerçekleṣti. Dolayısıyla ABD kendi yayılmacı politikası için NATO askeri gücünü devreye sokarken, diğer yandan da emperyalist rakiplerine gözdaği vererek uluslararsı alanda meṣruiyet kazandırmaya çalıṣmıṣtır. Bu müdahale ve hükmetmek taktik ve stratejisi önemli ölçüde baṣarılı olmuṣtur. Örneğin; NATO ve NATO’ya üye olmayan ülkelerin ABD önderliğinde Ortadoğu ve Afganistan’daki savaṣa bir yandan ortak olmuṣ olmaları ve diğer yandan da Amerika’nın çağrısına istisnasız yanıt verirken, büyük güç dıṣında bir alternatifin olmadığını beyan etmiṣlerdir. Bu iliṣkiler zemininde ortaya çıkan ülkelerarası yakınlaṣma veya uzlaṣmazlıklar zinciri; ‘jeostratejik’ ve ‘jeopolitik’ kavramla yaptırımların güçlüden yana ısrarla bir baskı unsuru olarak hep dayatılarak süregelmiṣtir. Sıralamaya çalıṣtığımız bu “önlemler” bütününe sahip ülkeler; zaman zaman savaṣların, uzlaṣmazlık-ların devamlı etkili olduğu sürecin “baskı” ve “yaptırımlarına” hep boyun eğmiṣlerdir. Denge unsurunun etkili olduğu uluslararası diplomasinin, ekonomi ve askeri iliṣkinin, hep güçlüden yana bir süreçte iṣlediğini görmekteyiz. Bu konuma denk düṣen her ülke, ne bağımsız ve ne de özgür bir toplum bütünlüğünü arz eder durumdadır. Dolayısıyla, ‘yerli’, ‘milli’ veya‘vatansever’ söylem yarıṣı hiçbir zaman gerçekleri yansıtmamaktadır. Devrimci cenahta vatanseverlik söylemi farklı nitelikte bir öze sahiptir. Yani onu inkar etmek demek değildir. Devrimcilerin vatan severlik söylemi bir polemik yarıṣı da değildir. Halkların çıkarına olanları savunuruz; havalimanlarını, köprüleri, HES’leri savunmak değildir. Emekten, ezilenlerden, alın terinden ve paylaṣımdan yana olmaktır vatanseverlik. Ülke topraklarını emperyalist güçlere kullandırmak ve dört bir yanını askeri üs ve tesislerle donatmak hiçbir zaman vatanseverlik olamaz.
“Where you stand depends on where you sit” (6) (Durduğun yer oturduğun yerce belirlenir) söylemi, yukarıdaki anlatımlarımız çerçevesinde, bir ülke gerçeğini ve gerçek sahiplerinin kimler olduğunun anlam ve önemini belli yönleriyle destekler mahiyette olduğu kanısındayız.
Denilebilinir ki, 11 Eylül saldırıları ABD için önemli bir fırsat yarattı. ABD emperyalizmi bu saldırıları bir anlamda gerekçe olarak kullanarak “ulusal güvenlik” kavramını değiṣtirdi ve ulusal güvenlik strateji belgesini yeniledi. Bu yeni stratejiye bağlı olarak dünyadaki tüm askeri kapasitesini yeniden yapılandırdığı Global Defense Posture (Küresel Savunma Duruṣu) programını uygulamaya koydu.(7) ABD’nin bu yeni güvenlik kavramına göre, yeni tehditlerin önemli bir bölümünün GOP’ni (Geniṣletilmiṣ Ortadoğu Projesi) konu alan coğrafyadan kaynaklandığını iddia eder. Dünya ölçeğinde yedi bölgesel (kıtada) merkezde komutanlık kurmakta olan ABD emperyalizmi, GOP’nin konusu olan bölgede askeri birlikler konuṣlandırmayı ve mevcut birimleri geniṣletmeyi hedefledi. Fas, Katar, Bahreyn, Irak, Gürcistan, Azerbaycan, Kırgızistan ve Afganistan birliklerin konuṣlandırılacağı ülkeler arasında yer alıyordu, tüm bu planlar 2018 yılı öncesinde ABD’nin üstünlügüyle tamamlandı demek yerinde olur. Bu anlayıṣla bir ‘kazan’ ‘kazan’ politik ve siyası yansımayla öne çıkarken; esas olarak ‘güçlü’ egemenliğini pekiṣtirirmiṣ – güçsüz olanda da, dıṣ bağımlılığı giderekten boyut kazanmıṣ ve yıldırma, boyun eğdirme koṣullarının dayatılıldığı bir ülke konseptiyle yüz yüze kalmıṣtır.
NATO küresel bir ittifaktır
AKP iktidarı dönemiyle (2002—-) birlikte, Türkiye’nin NATO ve ABD iliṣkilerini dönemin CIA Türkiye Masası eski Șefi Graham E. Fuller çarpıcı açıklamalarla dille getirir. Fuller’e göre Ortadoğu’da israil’den sonra Türkiye 2004 yılı itibarıyla savunma harcamaları noktasında ikinci sırada yer almıṣ -ve dolayısıyla NATO için önemli bir güçtür. Bu bağlamda, “İncirlik’teki Türk Hava Üssü NATO ve ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik güç projeksiyonu için son derece önemli bir üs olmuṣtur”.(8) Türkiye, ABD ve NATO üçlüsünün tarihsel iṣbirliği ve bunun önem ve iç içe geçmiṣini resmi ağızlardan teyit edilmiṣ olması dikkate değer bir yorum. Fuller, Türkiye’nin ABD ve NATO için önem ve stratejik konumunu detaylandırırken – bunu özellikle Birinci Körfez Savaṣı(2 Agustos 1990-’91, Irak’ın Kuveyt’i iṣgali) ve İkinci Körfez Savaṣı (Irak iṣgali, 20 Mart 2003) dönemlerinde İncirlik Hava Üssü’nün katkısına iṣaret eder. Türkiye’nin mütte-fikleriyle olan iliṣkilerinin önemine iṣaret ederken; o dönemlerde Özbek komutan Raṣit Dostum’un Türkiye’den aldığı çok yönlü destekle pek önemli ve de iyi iṣe yaradığından sözeder. Zira, Dostum’un Türkiye iliṣkileri üzerinden NATO güçlerine çok ciddi istibarat bilgisinin sağlandığından da (9) söz eder. Ayrıca Türkiye, Uluslararsı Güvenlik Destek Gücü (ISAF) adı altında Afganistanda bulunan birlige “barıṣı” sağlamak adına 1840 askerle NATO gücü içinde yer almıṣtır. Türkiye’nin NATO tarihinde ilk savaṣ tercübesi Kore Savaṣı’nda (25.06.1950 – 27.07.1953) olmuṣtur, ikinci büyük savaṣ görevini ise Afganistan’da 2006’den beri sürdürmektedir. Türk askeri Afganistan’ın Kabil ve Vardak ṣehirlerinde konuṣlandırılmıṣtır. Kabil’de sorumlu olduğu farklı bölgelerin iç güvenliğini sağlamak amaçla bulunurken, Vardak’ta da Afgan güvenlik güçlerinin eğitimine destek verme amacıyla konuṣlandırılmıṣ.
İstenilen sonuçlar
– Emperyalist küresel yeniden yapılanmada, Çok Uluslu Șirketler ve Uluslararası Șirketler için rekabetin en önemli ve de temel alanı Avrasya ülkeleri olacaktır. (Beyaz Rusya Belarus, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Azerbeycan).
– Dünya çapında önemli bir ekonomik güce sahip ABD emperyalizmi, günümüzde askeri ve ekonomi sanayisinin iç içe geçtiği bu süreçte – “güvenlik mi?” “demokrasi mi? ” tezinin önemini pek ciddiye almaktadır. Șüphesiz “güvenlik” dediği için , ABD dünya çapında “askeri strateji”ye pek önem vermektedir. Bu perspektiften hareketle iliṣkide olduğu bütün ülkeler birer ileri karakol görevi yapmakla mükellef olmuṣlardır.
– ABD’nin GOP coğrafyasındaki petrol kaynaklarına olan bağımlılığının azaldığını görmekteyiz. Bunun temel nedeni ise, Ortadoğu’nun petrol ülkelerinde ABD’nin tam anlamıyla içselleṣmiṣ olması; yani petrol üretiminden ülke savunmasına, ülke yönetiminden ekonomik iliṣkilere kadar anahtar bir rol oynar duruma gelmiṣtir. Buna karṣın, Avrupa, Japonya ve Çin’in petrol bağımlıği artmaya devam etmektedir. Tüm bunlarla birlikte, emperyalist güçlerin Ortadoğu üzerindeki pay hırsının etki ve varlığı devam edecektir.
– Küresel politik-ekonomik ve askeri yapılandırma sürecinin önemli bir parçası olan GOP, emperyalistler arası çeliṣkiler daha da sertleṣecektir. Dolayısıyla, müdahil güçlerin dıṣ politika-ları daha saldırgan bir karakter kazanacaktır. Bu iliṣkiler sonucu bölgesel iṣbirlikçilerin konumu daha da güç kazanırken – iç çatıṣmalarda daha önem kazanacaktır…
– ABD’nin GOP coğrafyasına iliṣkin dıṣ politikası, bölge ülkelerinde ki siyasal yönetimleri demok-ratikleṣtirmek değil, kontrollü bir biçimde politik liberalizmi gerçekleṣtirmektir. Bu çerçevede ABD, bölge halklarında kendisiyle iṣbirliği yapan egemen politik güçlere karṣı baṣkaldırı arzusu ve eğiliminin ortadan kalktığı ya da kendi çıkarları –ve iṣbirlikçilerinin politik iktidarları için en az tehlike oluṣturabilecek politik bir ortamı yaratmak istiyor!
Askeri ve politik bir örgüt olarak transatlantik emperyalist ittifakının en önemli örgütlenme biçimi olan -ve temsilcileri tarafından Avrupa-Atlantik bölgesinin istikrar ve güvenliğinin temel güvencesi NATO olarak görülür. Emperyalist sistemin, özellikle Batı Avrupa’daki emperyalist devletlerin devrim ve sosyalizm tehlikesine ve dünya egemenliği için savaṣımda rakip olan “Sovyetler bloğuna” karṣı varlıklarını sürdürmeyi güvence altına almak olmuṣtur. “Sovyet” bloğunun çöküṣünden sonra emperyalist ülkeler sosyalizm tehlikesine karṣı koruma temel görevi değiṣmedi; ama, yukarıda ele alındığı gibi, NATO stratejisi önemli değiṣikliklere uğradı. NATO, kuruluṣ antlaṣmasına göre, kendini belirli coğrafi sınırlarla ve üyelerine yönelebilecek askeri saldırılara karṣı koymakla sınırlayan eski NATO değildir artık. Șunu rahatlıkla söylemek mümkün; “Soğuk Savaṣ” döneminin NATO’su geçmiṣte kaldı. Deyim yerindeyse, “sınır tanıyan” NATO bugün artık “sınır tanımayan” bir NATO’ya dönüṣtü… Bu tarihsel gerçeklikten hareketle; ABD, NATO’u küresel yeniden yapılandırma sürecinin bir müdahale edici güç olmak istemektedir. Bu çıkıṣ noktasından hareketle, “istikrar” sağlayıcı güç olma politikasını izliyor. Tam da bu çerçevede “iṣgal demokrasisi” esprisi denilen müdahale konsepti, ısrarla öne çıkıyor, çıkarlarına ters düṣen ülkelere “demokrasi” ve “huzur” getirmek adına iṣgal etmekten hiçbir tereddüt göstermezler…
A. Can Ataş
Kullanılan ve yararlanılan kaynaklar
- Elsevier, 04.07.2016 Amsterdam (Haftalık siyasi/politik ve ekonomikk dergi).
- Dufor, Jules, “The Worldwide Networdk of US Military Bases”, Global Research, 16.01.2017. globalresearch.ca /the-woreldwide-netwerk-of-us-military-bases/5564
- Gelman, J., “Het Wereldwijde Netwerk van Amerikaanse Militaire Basis”, NCPN 2007 Nederland.
- Grossman, Marc, “Who We Are?”, chongroup.net
- Touw, 12 februari 203 Holland. int/docu.review 2006
- Soetendort, R.B., “İnternationale Betrekkingen – Theorieën en Benaderingen”, Het Spectrum, sayfa 116, Utrecht 1987.
- Pettyjohn, S.L., U.S. Global Defense Posture, 1783-2011, rand.org/pubs/monographs/MIG1244.html
- Fuller, Grahame E., “Yükselen Bölgesel Aktör – Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, Timaṣ Yayınları, İstanbul 2008, sayfa 158-159.
- Ibidem, sayfa 233 – 237.









