
Taybet kadın yirmi dört kaburgasından yirmi dört beşik yaptı.
Kalbinde tüm çocukları salladı. Caddenin orta yerine devrilmiş.
Elli yedi yıl. Susuz ve üşüyor. Gözleri uzak yola giden birinin
arkasından bakar gibi ufka saplanmış. İnsan ömrü, gidilecek en uzun
yol. Donmak üzere. Kan akıyor bedeninden kilim gibi süslüyor sokağı
Taybet kadının ömrü. Gözleri yüzüne asılmış bir fotoğraf gibi
kalacak. Elli yedi yıl gidiyor. Aralık ayının on dokuzu. Cumartesi.
Üşüyor ve susuz. Gülümsemesi çocuklarına hasretinden yapılmış.
Taybet kadın sağ tarafına düşmüş. Yerde yatıyor. Üşüyor ve susuz.
Aralık ayının on dokuzu. Cumartesi. Susuz. Bir yudum su geçse şimdi
boğazından sanki… Cumartesi. Ayın on dokuzu. Bütün kış ciğerlerine
giriyor.
Pazar sabahı. Üşümüyor. Elli yedi yıl. Bitti. Görmek için
büyütmüştü kendini. Günü sabahlatacak sıcak ateş. Bitti.
Bakışlarını demlediği kalabalık meydan.Bitti. Açık kaldı gözleri.
Taybet kadın, sağ tarafına düşmüş. İki gün oldu, gözlerine gün
ışığı kaçmıyor. Soğuk rüzgar titretmiyor. İki gün oldu düşeli, sağ
gözünde bir su birikintisi, mermi çekirdeği ve yanmış tekerlek izi.
Sol gözünde, dizlerine kadar insanlar. Hepsi kamuflajlı. kurşun
delikli duvar. Arabalar da geçiyor. Resmi ve yeşil, siyah arabalar.
Kıpırdamıyor, sanki altında bir şey saklıyormuş gibi, hafifçe
yerinden oynasa sanki yavruları ölecek. Kıpırdasa geride kalanları
öldürmeye gelecekler. Kıpırdamıyor. üşümüyor.
Pazartesi. Bir hücredeymiş gibi. Sağ gözünde su birikintisi, mermi
çekirdeği ve yanmış tekerlek izi. Sol gözünde kurşun delikli ev
duvarları. Henüz hiç kedi köpek geçmedi. Bir araç duruyor yanında.
Kapısı açılıyor. Arabadan dışarıya, kusmuk gibi müzik sesi
yayılıyor. Mehter. Kamuflajlı iki tane diz kapağı çıkıyor arabadan.
Su birikintisinin yanına şimdi canlı bir insanın leşi ekleniyor.
Taybet’ in yüzündeki o güzel fotoğraflara şimdi bir insanın artığı
yerleşiyor. Tükürük. Sağ ayağın olduğu postal dürtüyor Taybet’i.
Bir el sağ gözündeki fotoğraftan alıyor mermiyi. Su birikintisi,
yanmış teker izleri, kurşun delikli evler, geçen arabalar. Daha hiç
kedi köpek yok. Bir hücredeymiş gibi. Taybet Kadın kendi yüzüne
nöbet tutuyor. Yüz elli metre ileride bir perde hiç kapanmıyor.
Salı. Mütecaviz bir kış. Hiç bir şey örtmediler üzerine. Başında
beyaz tülbenti. Eteği ve eteğinin altındaki uzun şalvarı. Hırkası.
Önce dumanı geliyor. Sonra tanrısı. Bir günahkar bakışla çöktü
üzerine sis. Yağmur yağıyor. Sisin içinden yağıyor yağmur. İçinde
bağırışların olduğu, mavi ateşin kalıntıları, gözlerinin önünden
küller geçiyor. Kamuflajlı diz kapakları tekrar geliyor. Sokaklar,
başkasına ait bir sesi dillerinin üzerine geçirmiş gibi konuşuyor.
Gürültü. Bağırış. Küfür. Bir evin çatısı yıkıldı. Bombadan. Evlere
bomba atıyorlar. Sağ gözünün yanına, tahta ve kiremit parçaları
düştü. Taybet Kadın yatıyor, sağ tarafına. Aralık ayı.
Karanlık, ulumasıyla geliyor. Çarşamba. Sokağa kilitlenmiş bir ölü.
Taybet Ana. Dönse anahtar. Kavuşacak iki çocuğuna. Açılsa şehir.
Mecazen ıslatacak yüzünü. Saçları sertleşti. Havayı soğutan beden.
Ölümün heykeli. Taşa geçti izi. Sağ gözündeki su birikintisinde bir
kül parçası. Tekerlek izi. Duvardaki delikler arttı. Kamuflajlı diz
kapakları çoğalmış ve koşarak geçiyorlar. Yüz elli metre ileride
bir perde hiç kapanmıyor.
Perşembe. Aralık on dokuz. Kış ciğerlerinde. Takım elbiseliler,
yedi gün boyunca sokağın ortasında ölmüş bir kadının naaşını
kaldırmamayı icat ettiler. Yanakları şişti Taybet Ananın.
Cuma. Sokağa seksek çizen çocukların taşlarını aldılar. İp atlayan
çocukların iplerini. Sokaklar devlet dairesine döndü. Sert ve
memnunsuz bir memur ifadesiyle. Taybet kadın yirmi dört
kaburgasından yirmi dört beşik yaptı. Kalbinde tüm çocukları
salladı. Caddenin orta yerinde devrilmiş. Yedi takvim gününde
kaskatı elli yedi yıl. İp atlayan çocukların bacaklarını aldılar ve
seksek taşlarıyla başlarına vurdular. Taybet kadın buz gibi.
Gidilecek yol. Kulaklarında rüzgar duruyordu. Sonra taş ve ipi geri
verip, çocukları aldılar.
” Annem tamı tamına yedi gün sokakta kaldı… Hiçbirimiz uyuyamadık,
köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz yüz elli metre
ilerisinde öldük.”
Gazete TAMAM / İsa Balcı

